di pr MADE Eski zamanımıza müteallik kıssalar amam Fransaya gelen şarklı pehlivanlara dair Asrımızın ilk senelerinde Avrupa- nın ekser taraflarında ve Amerikada olduğu gibi Fransada ve hassaten Pa- riste halkın pehlivanlığa merâkı pek artmıştı. Her tarafla müsabakalar tertib olunuyordu ve bir çok paralar verilip muhtelif ecnebi memleketle- Tinden pehlivanlar getirilmekte idi. Birinci ve ikinci derecelerde mükâfat kazananlara ayrica ikramiyeler ve “madalyeler veriliyordu. Bu suret'e her sene Şark memleketlerinden de ken- dilerine güvenen pehlivanlar geliyor- du. Bunların çoğu Rumelililerdeni ve Pamâklardandı. Müsabaka meydan- İarında ve bazı eğlenceli büyük mü- esseselerin nelerinde güreşip her- kesin aferinini kâzanmakta ve kühi- yetli p ar toplayıp memleketlerine dönmekte idiler, Pehilvanlardan şöh- ret ve marufiyet kazananlar süslü ve gösterişli, milli K tierile resimleri- ni çıkartmağı müftehirane âdet itti- haz eylemişlerdi. Bu âdete tebiyet ede- rek bizimkilerin çıkarttıkları resim- ler de her yerde satılmakta, gazetele- .re basılmakta ve meraklıların ellerin- de dolaşmakta idi. Hal bundan ibaret iken bir gün ma- beyin başkâtibinden gelen tahriratla padişahın şu mealde bir iradesi tebliğ olunuyordu: «Pariste bazı Türklerin Mehmedof ve Hasanof namları altında ve gayet çirkin kıyafetlerde dolaşlırılmakta ve resimleri alınmakta olduğu ele geçen fotografyalarından (anlaşılmaktadır. Bunların Rusya ahalisinden olması ve mücerred bizim halkımızı ecnebi memleketlerinde münasebetsiz ve ya- kışıksız elbiselerile göstermek ve bi- Zim hâlâ Avrupa medeniyeti haricin- de yaşadığımızı ihtar etmek maksadi. ie ve sulniyetle resimleri yaptırılmış olması hatıra gelmektedir. Ona göre tahkikat icrası ve resimlerin ellerde dolaşmasının menolunmasi lâzımdır.» deniliyordu. Bu husus hakkında tara- fımdan bir şey yapılmamış ve malü- | mat verilmemiş olmasından dolayı hafifçe tekdir de olunuyorum. Ben- de bu tebligata cevaben pehlivanlık merâkının son senelerde Avrupada ve Amerikada nasıl arttıkça arttığını ve pehlivanların kuvvetleri, hüner ve marifetleri sayesinde müsabakalarda para kazanıp şöhret bulunca mensub oldukları milletleri de şöhretlerine teşrik ederek asillerile iftihar etmek için eskiden kalma milli elbiseleri ile fotografilerini yaptırdıklarını bildir- dikten sonra wresimleri görülen Meh- medof ve:Hasanof namındaki pehli- vanlar Bulgaristanlıdırlar ve Dellor- man tarafındaki Müslüman Pomak- lardandırlar, Bir Kaç ay evvel Parise gelen bizim Rumeli pehliyanları sıra- sında bulunüyorlardı. Müsabakalarda umumun #aferinini kazanmışlardır. Aşk ve macera romanı Nakleden: (YA.Nü) Dükkândan şapkasız bir genç çıktı. — Ne istiyorsunuz? — Pertev beyin arkadaşı Adnan bey siz misiniz? — Evet efendim. — Pertev nerede? — Gitti beyim... — Nereye? — İstanbula... — Aman, demeyin, kabil mi? Celâl, limandan dümanlarını sala- rak uzaklaşan vapuru gösterdi: © — Sön dakikada yetiştik... Az daha © yüzden kaza da çıkârıyorduk... © Lübfi bey öyle sarsılmıştı ki, Adnan," Uzun bir hikâyeye bâşlamışken ihti- yar adamın perişanlığını görerek en- dişeyle sordu: — Hasta mısınız efendim?.. Hakikaten de, Suzanın babası, bay- gınlıklar geçiriyordu. Adnan onu yan taraftaki kahvenin bir iskemlesine oturttu. Bir bardak su ısmarladı. Lütfi biraz kendini topla- dıktan sonra bu sevimli yüzlü, nazik delikanlıya bakarak; — Ereğlidenberi arkanızdan koşu- eme Ah, m Xi, Lar Epeyce para toplayıp son günlerde vatanlarına döndüler. Gerek bunlar Ye gerek diğer Rumelili müslüman pehliyânlar haysiyetimize dokunacak bi? hal ve harekette bulunmamışlar- dır. Hepsi ız ve edebleri ile yaşayıp helâlından epeyce para toplamışlar- dır. Sokaklarda çirkin kıyafette dolaş- mamışlardır. Emirlerime itaatle ben- den izin almadıkça her istenilen mü- esseselerde ve müsabaka meydanla- rında güreşmemişlerdir. «Malüm olduğu üzere sair Avrupa ahalisi gibi Fransanın havi olduğu muhtelif eyaletleri balkı eskil zaman- dan kalma âdetlere ve anânelere ria- yet etmekte kusur etmezle cemaatlerine ve komltelerine 8 ralara hürmetler! vardır. Sayılı gün- lerde kadın've erkek bir çok halk eski tarihlerdeki elbiseleri ve kıyafetleri ile meydana çıkarlar, gezip eğlenirler ve merasime öylcce iştirak ederler. Hasılı her millet ve hattâ her eyalet ahalisi cedlerinin âdetlerini, kıyafet- lerini çirkin görmezişr, terketmezler, muhafaza ederler. Gerek Fransanın bazı eyaletlerinde ve gerek İsviçrenin bazı kantonlarında mazilerine müte- allik bazı vukuatı tasvir ie tefahür etmek üzere icra olunan tantanalı merâsimde hazır bulundum, Halkın güzel kıyafetlerine ve bu merasime sahne olan yerlerin tertibatına hay- ran oluyordum. Herkesin mükemmel sofralarda güzel yemekler yiyip güzel şaraplar içtiğine ve eski zamanlarda- ki gibi danslat edip zevk ve safa ettik- lerine şahid olmuştum. «Hele İsviçreliler yazları her üç 66- nede bir kere Kanton merkezlerinin birine reisicumhuru ve vazırlık hiz- metini gören müşavirlerini, ecnebi ek çileri, ve her Kantonun reislerile mü- şavirlerini ve millet meclisleri âzaları- nı davet ederler. Büyük bir çayırlıkta sofralar kurun sayısı bir kaç bin kişiyi geçen davetlilere ziyafet verirler. Bu merasimi eskiden kalme nişan atma müsabakasını idame için yaparlar. Fiihakika »iyafet verilen saha yakı- nında muvakkat bir poligon Kurul- muştur. Davetiller oraya gidip tüfek ve fişek alarak hedeflere istedikleri gibi nişan atarlar. İşte bu merasime her Kanton ahalisinden bir çoğu da &ski zamanlardan kalma süslü kıya- fetierile gelirler eğlenirler. Yiyip içer- ler. Ecnebi elçilerile diğer Kantonlar- dun gelen misafirleri otellere misafir ederler, Hiç birine hiç bir vesile ile masraf ettirmezler. Reisicumhur mü- şavirlerini ve elçileri açık lando ara- balarile şehirde dolaştırırlar. Bu su- retle Kanton merkezi ahâlisine te- şekkür vizitesi verilmiş olyr, «Hasılı eski zamandan kalma kıya- fetler ile edeb dahilinde gezip dolaş- mak Avrupanın her tarafında olduğu | Tefrika No, 47 dim.. Şimdi Pertevi nerede bulaca- ğim? Bu sözler Adnanı ayılttı. Birdenbire: — Siz Lütfi bey misiniz? — Evet, oğlum. — A... Öyleyse, yolda Pertev bana sizden bahsetti. Kayığa binerken de bir mektub yazıp bıraktı... Sizin Ereğ- dide olacağınızı sanıyordu... Bulup vermemi tembih etti, İhtiyar adam, telâşla zarfı yırttı. Satırlara göz gezdirdi. Beyefendi, Bunları sizin sözlerinize kandığım- dan dolayı yazmıyorum. Zira anne- min başı üzerine yemin ederim Kİ, ; ben o akşam Suzanın sesini iyiden iyiye işittim. Maamafih, kızınızı kur- tarmak için son bir çare aklıma gel di. Eğer hakikaten, benim yüzüm- den muztaripse ve söyledikleriniz doğruyse, o halde o akşam odada ko- nuşan kadınla beni karşılaştırın... Sahte aşk rolünü oynayan bu alçak kadın. her kimse kendisini görmek, eşim Egede inhraç edilen hayvanlar 937 senesinde 511,513 liralık kasablık ve kümes hayvanı ihraç edildi İsmir (Akşam) — İzmir “Ticaret odasınca hazırlanan bir istatistiğe gö- Te 937 yılında Ege mıntakası iskelele- rinden dış memleketlere 511,513 lira kıymetinde 71181 baş kasaplık ve kü- mes hayvanı ihraç edilmiştir. 1936 senesinde 707,834 lira kıymetinde 120,467 baş hayvan ihraç edilmişti. Yapılan mukayesede 936 senesi ka- saplık ve kümes hayvanatı ihracatına nazaran 200,000 liralık bir azalış gö- rülmektedir. Bu azalışm sebebi döviz tahdidati ve evvelce İtalya adalarına Türkiyeden hayvan ihraç edildiği hal- de son zamanda bu ağalar ihtiyacı» nın Bulgaristandan getirilen kasaplık” Kayvanlarla temin edilmesidir, 937 yılında Ege muntakasında diş memleketlere 124,011 lira kiymetinde 3133 ton orman mahsulü ihraç edil miştir. 936 senesindeki orman mah- sulü ihracatı 185,095 lira kıymetinde 6538 ton idi. Bu azalışın sebebi de or- manlarımızın muhafazası için alman mühim tedbirlerdir. Kauçuk ve lâstik sanayii arasındaki ihtilâf Kauçuk sanayii ile lâstik sanayii arasında uzun zamandanberi devam eden. ihtilâfın balli için tedkiklere başlanmıştır. İhtilâf ve şikâyetler alâkadar makamiârın nazarı dikketi- ni celbetmiştir. | Bir kaç gün evvel onuncu yerli mal- lar sergisini geze başvekil B. Celâl Bayar da sanayicilerin derdlerile ya- kırıdan alâkadar olmuş ve vaziyetin tedkikini milli sanayi birliğine emret- miştir. Sanayi birliği tedkikali neticesini bir raporla Ankaraya bildirecektir. ns san gibi Fransada da âdat haricinde bir hareket; sayılmaz. Rahusus bizler İğ meli ahalimiyin eskiden fetleri pek zarif olup onları Mi dın ve erkek halk ve hele hüsnü tabi- at sahibi olanlar ve artistler gayetle beğenmekte ve yakışıklık ve şanlı bul- makta ve Avrupa ahalisinin kıyafetle- rinin pek çoğundan daha güzel ad- detmektedirler» dedim. Pehiivanlara dair verdiğim ijzaha- tın makbule geçtiğini başkâtibin bu bahsi kâpadığından anlamıştım. Ara- dan bir kaç ay geçti. İstanbula gittim. Padişah bir gün bana «pehlivanların kıyafetleri hakkında yazdıklarına inanmıştım. Pehliyanların gene Ay- rupaya gitmek üzere üç kişi olarak İstanbula geldiklerini duydum. Bizim küçük tiyatroya getirttim, Vakıâ se- nin yazdığın gibi kıyafetlerini pek za- rif ve yakışıklı büldüm. Güreşlerini de seyrettim, memntun oldum» dedi. Mütekald büyük elçi Salih Münir Çorlu sesini işitmek istiyorum, O aynı söz- leri tekrar etsin... İşte ancak bu su- relle Suzanın bigünah. olduğunu ve kendisini haksız yere iğham ettiğimi anlıyacağım.. Lâkin omaatteessüf şimdilik böyle bir kadının mevcud olduğuna ben inanamıyorum. İstan- bula annemin yanına gidiyorum... Beni ararsanız orada bulursunuz... Bu satırların, azimkâr ve titremi- yen bir elle karalandığı belliydi. Za- vallı oğlan, bunları yazarken, annesi- nin ayıbını meydana vurmağa doğru yürüdüğünü tahmin bile etmiyordu. Lütfi bey mektubu okuduktan son- .Ta, sevinçle: «-— Suzan kurtulacak... Çünkü ben © kadını elbette bulacağım... Evlâdım, yavrum! Kurtulacaksın..» diye mı- rildandı. Evet, bulmak ta çok kolaydı. Zira, Lâzar efendinin kimlere para verip bu Tolü oynattığını anlamak müm- kün... Şimdi bütün mesele, biran €v- vel İstanbula varmak... *.- Karaköy rıhtımına ayak basar bas- maz ilk işi dosdoğru Lâzar efendinin i yazıhanesine gitmek oldu. Verem yüzlü, sıska bir hademe Lüt- fi beyi karşılıyarak: «— Biraz burada bekleyin, efendim! Bizim patronun yanında bir bayan “Hava şehidi B. Şefiğin cenaze merasimi Cenaze geçerken halk ihtiram vaziyeti aldı müesseseler matem alâmeti olarak kapaadı. İzmir (Akşam) Tayyarecileri- mizden gedikli er- baş B. Şefik Uçku- nun geceleyin va- zife uçuşundan dö- nerken bir kaza ge- çirerek şehid düş- tüğünü yazmış tık, Kahraman ha va şehidimizin ce- Dazesi büyük ihti. ialle kaldırılmış, Eşref paşa da Ka- difekalesi mevkiin- deki hava şehidli- ğine defnedilmiş- tir. B, Şefik Uçku- nun ölümü, İzmir- de büyük teessür uyandırmıştır. Ce- maze merasimin- de vali B, Fazlı Güleç, o müstah- kem : mevki ko- toğu, belediye rel- Kıtaları bulunmuşlardır. Cenaze ala- yı, kışladan hareketle Birinci Kordo- nu takiben Cumhuriyet meydanına kadar gitmiştir. Kahraman havacı- mızın cenazesi bir top arabası üzerin- de taşınmıştır. İhtifal alayı Birinci Kordondan geçerken halk ibtiram vaziyeti almış, müesseseler, matem alâmeti olarak kapatmış, Limanda- ki vapurlar ve resmi müesseselerdeki bayraklar yarıya kadar indirilmiştir. Cumhuriyet meydanından sonra Ka- #i Dr. B. Behçel Kahraman hava şehiti B. Şefiğin cenaze merasiminden iki inliba Uz ve bütün tayyareciler, halk, ihtiram! difekâlesindeki şehidliğe otomobiller- le gidilmiş, tayyare alay komutanı albay Celâl, şehid tayyarecimizin kah- ramanlığına veonun bhatıralarınn ebediyen kalblerimizde mahfuz kala- cağına dair bir nutuk irad etmiştir. Hava şehidimizin mezarına bir çok çelenkler konmuştur. Genç şehidimiz, altı senelik tayyare- ciydi, Fransada tahsil etmiş, evli, üç çocuk babası idi, Eskişehir Tayyare mektebinde pilotaj muallimliği de yapmıştır. izmir iran konsolosunun teşyii Sine laik -— asik alkil Ünel Mar Bin İşlerim yolile İrana gitmek üzere şehrimizden ayrılmıştır, İzmirde bulunduğu müd- detçe vazifesinde muvaffakıyetleri görülen İran konsolosu, çok sevilmiş, hür- met edilmiş bir zattır. Yukarıdaki resimde İzmir vapurunda kendisi ve refi- kası, belediye relsi ve konsoloslar tarafından teşyi edilirken görünüyor. Filhakika tam o sırada üst kattaki odada Bedia hanım Lâzar efendile konuşuyordu. Kadın asabi parmaklar- la çantasını açıp kapıyor; sarraf ise koltuğuna yayılmış, anlatıyordu: — Evet, geçenlerde size taahhüdlü bir mektub yolladım. Alacağımı iste- diğimden balisediyordum. Hem de Lütfi beyin bana söylediklerini yaz- mıştım. Siz de cevaben bir müddet daha beklememi istediniz. İzdivacımız olur olmaz vereceğinizi söylüyordu- Duz. Halbuki ben artık bu işin netice- leneceğini hiç ummuyorum. Kadın büsbütün asabi hareketler yapıyordu: — Sonuna kadar mücadele #dece- dim. - dedi ve ilâve etti: - Mektubunu- zu aldığımdanberi çok üzüntülü daki- kalar geçirdim. Fakat biran bile az- mim kırılmadı, Evet mücadele edece- gim. Kozumu kazanacağım! Erkek lâkayıd bir eda ile: — Temenni ederim... Lâkin biz ken- di işimize bakalım... İstediğiniz müd- deti bekliyemiyeceğimi size cevab ola- i rak arzederlin.. Mahkemeye müra- caat etmeğe mecbur olacağım. Senedi- niz sağlam, O hususta korkum yok.” Bedia hanım sinir içindeydi. Titri- yen ellerile çantasını açtı, Bir mahfa- za çıkarıp nasanın üstüne fırlattı; — İşte size biraz avans- Sarraf kutunun kapağını kaldırdı- | ki a, ğı zaman fındık büyüklüğünde pem- beye çalan bir çift inci küpe göründü. Kadın kesik bir sesle izah etti: — Lütfi bey bunları bana hediye vermişti! — Üç bin lira eder... : Borcunuzun bir miktarı inmiş olur. Lâkin hepsi ödenemez... Ben... Sözünü bitiremedi. Aşağıda Suza- nun babası sabirsızlandığı için uşağı yollamıştı: — Lütfi bey geldi. — Peki, biraz müsaade etsin. Adam çekildi, Bedia hanım yerin den fırlıyarak: — Aşağıda mı? — Evet, , Sonra alaylı bir sesle: — İsterseniz karşılaşm... İsterseniZ öteki hanım merdiveninden kaçıp gi” din, Yahudda bir gün sizin evde b nim yaptığım gibi yandaki dosya od sına saklanın ve cereyan edecek mü” havereyi dinleyin. En muvafığı da bu: galiba... — Öyle!.. Sarraf yerinden Kalktı. Evvelâ mahir fazayı bir çekmeye kilitledi. Son Pertevin annesine, gizleneceği gösterdi ve kendine çeki düzen rek aşağı seslendi; — Buyrunuz beyefendi. Lütfi bey kendisine gösterilen KO , tuğa oturmadan söze başladı;