ie Mehlika uzun seneler memleket memleket dolaştıktan sonra nihayet İstanbula dönmüştü. Kocası ölmüştü. Hâlâ genç sayılabilecek bir yaşta ve güzeldi. Bazan kendi kendine düşü- 'nür, İçinden: «Tuhaf şey, derdi, genç kızlığımdanberi hiç değişmedim. Bu yaşta bile, henüz on yedisindeki bir mektebli kız gibi şairane hayaller kurduğum, bir takim tatlı; pembe rü- yalara daldığım oluyor... Belki biraz yaşlandım âma kalbim hâlâ genç kız kâlbi..» Senelerdenberi uzak kaldığı İstan- bula döndüğünün ikinci günü misafir olduğu ukrabasının evinden çıktı, Köprüye indi. Maksadı bir vapura atlamak, Boğazın öbür ucuna kadar gidip gelmekti. Bugün genç Kızlık ha- yatının en tatlı devresini canlandır- mak istiyordu. Mehlika Boğaziçine ©8- Ki bir aşk hatırasile bağlı idi. Genç kızlığı Boğazın sularına ba- kan büyük bir yalıda geçmişti. O za- man Sami ile deli gibi sevişirlerdi. Va- kıâ Sami ile evlenememişletdi. Fakat Mehlika bu genç kızlık aşkını, Samiyi hiç unutamamıştı, O vakitler Sami ;, der gece sandalla yalının önüne ka- l W gelirdi. Saatlerce, bazan gece ya- i andan çok sonralara kadar genç İ am sandalla yalının önünde dola- | dı. Mehlika penceresinden onu ne | erin bir heyecanla seyredetdi. Biri- © irlerini hayal meyal uzaktan görme- 8! bile bir saadet addederlerdi. Sonra hayat onları biribirinden ayırmıştı. Mehlika bir başkasile evlenmiş, yıl larca şehir şehir dolaşmışlı. İşte şim- di tamamile serbestti. Fakat Saminin ne olduğunu hiç bilmiyordu. Mehlika gişeden biletini aldıktan sonra vapura bindi. Ah bu Boğaziçi Yapurları!., Eskiden genç kızlık zama- mında bunlara binerken: «Acaba Sa- * miye raslıyacak mıyım? diye ne heye- © canlar geçirmezdi?.. Mehlika ilerileği, Üst güverteye çıktı. Vapur hareket edip, Boğaza doğru yol alırken, eski © tatlı günlerin hatıralarını bütün he- yecanile yaşamağa başlamıştı. Fakat yaz olmasına rağmen bügün hava biraz bulutlu idi. Biraz sonra da hafif bir yağmur serpiştirmeğe başladı, Mehlika aşağıdaki oturma salonuna İnmeğe karar verdi. Eğer salonda bir pencere önü bulursa gene etrafı, genç kızlığının içinde geçtiği eski yalıyı pek âlâ görebilirdi, Birdenbire aklına geldi. Ya bu vapurda Samiye raslıya- cak olsa... Acaba ona karşı mukavemet edebi- © lecek mi idi? Salona indiği zaman göz- lerile boş bir kanepe arıyordu. Birden- bire irkildi. Kalbi hızlı hizh çarpma ğa başladı. Şu karşıda oturmuş, başi- ni kanepenin arkasına dayıyarak, ağ- Zi açık uyuyan Sami değil miydi?.. Ta kendisi!.. Aman Yarabbi ne kadar de- gişmişti! Saminin oturduğu yerin karşısın- daki kanepe boştu, Mehlika geçti, ora- ya oturdu. Şimdi genç kızlık sevgilisi- Je karşı karşıya idi. Ona o kadar yar kındı ki uyurken derin derin nefeğ alışlarını bile işitiyordu. Mehlika dal- gın dalgın Karşısındaki adamı seyre- diyordu. Yirmi sene evvel çılgın gibi sevdiği genç bumıydı?, Saminin kanepenin arka tarafına dayadığı başı kıvrılmıştı. Ağzı açık kaldığı için çürük dişleri görünüyor. du. Senelerin beyazlaştırdığı bıyıkla- rını, içtiği sigaranın zifiri üstelik sa- rartmıştı da... İnadcı bir kâra sinek uyuyan Saminin yüzüne musallat ol. muştu. Hayvan, adamcağızın burnu- nun tepesinden alnına, yanaklarına, yanaklarından kulağının kenarına ko- Dup durdukça Sami kaşını, gözünü, ağzını, dudaklarını oynalıyordu, Sa- minin uyurken ve hiç farkında olmı- yarak yaptığı bu garib yüz hareketle- rine Mehlikanın güleceği geliyordu. Vapur şimdi yavaş yavaş Mehlika- nun genç kızlığının içinde geçtiği yalı- nın önüne yaklaşıyordu Mehlikanın heyecanı son derece artmıştı. Bir yandan da vapur yalının önünden geçerken Saminin böyle uyu- masına hiddetleniyordu. Yerinden fırlamak, karşısında kaşı- mu gözünü hareket ettirerek ağzı açık "uyuyan Saminin şimdi tamamile be- yazlaşmış saçlarından yakalıyarak çekmek, onu uyandırmak: — Bak nereden geçiyoruz!.. diye ba- fırarak yalıyı göstermek istiyordu. Saminin vâktile bir sandal içinde bu yalının karşısında gece yarıların. dan çok sonraya kadar, uykularını feda ederek dolaştığını hatırladı. Şu aman denilen şey-ne fena idi... İşte karşısındaki şu adam vaktile hayatı- nın en heyecanlı dakikalarını geçir- diği yalının önünden geçip giderken gözlerini bile aralıklamağa lüzum gör- müyor, uyuyordu. Mehlika dalgın dalgın yalıya bakı- yordu. O da ne kadar değişmiş, ne ka- dar ihtiyarlamış, ne kadar harab ol- muştu. Pancurları yer yer dökülmüş, evin cephesinden tahtalar sökülmüş- tü. Vapur eski yalıyı yavaş yavaş ar- kasında biraklı, Mehlika kendi kendi- ne: «İşte hayat ta böyle... dedi, her şeyi arkasında bırakıyor.» Artık eski yalı tamamile gözden kaybolmuştu, Vâpur yoldan yorulmuş gibi pohilaya pohlaya, gıcır gıcır iske- leye yanaştı. Sami hâlâ uyuyordu. Mehlika düşünüyordu. Acaba Sami böyle derin derin uyurken ne rüyalar görüyordur? Şimdi Sami uyurken gülümsüyordu. Herhalde tatlı bir rü- ya görüyordu. İnsanlar tatlı rüyalar görürken gülümserlermiş. Mehlika içinden: «Belki de dedi, vapur bizim yalının önünden geçerken Sami eski âşk günlerinin rüyasını görmeğe baş- lamıştı. Belki de ayni rüya hâlâ de- vam ediyor.» Yeni yanaştıkları köyün iskelesin- den bir kaç yolcu binmişti. Bunların İçinde iri yarı yaşlı bir adam da vardı. İri yarı adam Samiyi görünce gülerek onun yanına yaklaştı. Ayni kanepeye oturdu, Uyuyan Samiyi dürttü — Kalk birader... Uyan yahu Mehlikanın heyecanı arttı. Şimdi Sami uyanıp kendisini görünce ne kadar sevinecek, ne kadar şaşıracaktı. Sami sersem sersem gözlerini açarken Mehlika elindeki gazeteyi kaldırarak açmış ve İyice yüzünü kapatmıştı. Samiyi birdenbire heyecana düşür- mek istemiyordu. İri yarı zat Samiye: — Canım bu ne uykusu böyle Yordu, hem uytyor, hem de gülüy dun... Yoksa güzel bir rüya mı görü yordun... di- Sami: —Ne tatlı bir rüya görüyordum birader... Sorma. Diye cevab verdi. Saminin sesini işittiği zaman Mehlikanın kalbi gene çarpmağa başlamıştı. Bu ses yirmi se- ne evvelki sesin ayni idi. Sonra acaba Saminin tatlı rüyası ne idi? Yeni ge- len yolcu sordu: — Nasıl rüya dedi bu bakalım... — Çok tatlı bir rüya birader. Bir ziyafete gitmişim, baklavalar, börek- ler, bütün sevdiğim yemekler... Fakat tam elimi uzatıp yiyeceğim zaman sen uyandırdın birader... Olur saygısız de- | gilsin vallahi... Mehlika gazetenin kenarından on- ları seyrediyordu, Bu esnada oturma salonuna, kolkola iki genç sevdalı gir- mişti, Biribirlerile o kadar meşguldü- ler ki etrafı görmüyorlardı, Saminin yanındaki iri yarı adam sevdalıları gözlerile işaret ederek Samiye sordu: | — Nasıl? Sami cevab verdi. — Bırak birader... dedi, bu aşk, sevda işleri kadar büytk enailik, büyük ap- tallık olur mu?.. Vallahi gençlikteki yaptığım budalalıkları düşündükçe kendi kendime utanıyorum. Kendi kendime kızıyorum... Tasavvur et bi- rader, Şurada, biraz evvel geçtiğimiz köyde bir yalıda, bir kızcağız vardı. Bu nazeninin yalısı önünde sabahlara kadar sandalla dolaşır dururdum. Ne 0? Uzaktan sevgilinin hayalini göre- cekmişim... Eşekliğe bak birader. Şim- diki aklım olsa kendi kendime: «Be- hey enayi... Sandalla böyle saatlerce dolaşacak ne var? Bırak şu eşekliği.., Git evine, çek uykunu..» der, döner- dim... İnsan gençliğinde yediği haltları düşündükçe hem gülüyor, hem de kendi kendine kızıyor birader... O esnada vapur bir iskeleye daha yanaşıyordu. Mehlika gazete ile yüzü- nü kapıyarak yerinden fırladı, Kendi- sini iskeleye attı... Hikmet Feridun Es İzmitte Şark Pazarı Sadeddin Yalım Ticarethanesi Kocaeli vilâyeti mektep kitapları satış yeri, Her nevi kırtasiye çeşitleri, Nauman dikiş ve yazı makineleri, Ko- dak fotograf makine ve İevazımı buluni or- | AKŞAM Kontrakt Briç Meşhur eller No. 13 AR34 v » * 5 v 4 Kâğıd veren: Cenab, Şark ve garb zonda. Deklârasyon Siztem Cenub o Garb (O Şimal | Şark I ISA.(a) Pas 38.A. (b) Pas İ Pas Pas İ HN 18.A.d0 Pas 38.4 Pas | 3GA Pas Pas Pas m 1SaA Pas 28.A(d) Pas SA Pas Paş Pas Deklârasyon hakkında notlar | a) Cenubda dört rengi tutucu ve bir | sanaatu için asgari mikdardan üç fazla- #ile 18 sayılı kâğıd vardır, b» Şimalde ön bir sayı vardır kuvvet biri üçe çıkarmağa kâfidir. ©) Conubun söyliyecek bir kozu yoktur. Yalnız her rengi tutucu ve üç buçuk onorlu bir kâğıdı vardır. Zonda olmadık- ça Dir sanzatu ile başlanabilir. di Şimalin kuvveti ikiden fazla çıkarma- ğa kâfi isede birden üç sanzatu demesi şileme davet telâkki ödileteğinden üş gitmemektedir. ve ba Oyun Kozcu: Cenub Oyun: Üç sanzatu | Bir çok masılarda garb sineğin altılı- sini çıktı, Şark damı koydu, cenub rua ile aldı. İkinei lerede cenub'karo damını | oynadı, ruaya pas yaplı. Pas geçmedi, şark rua ile aldı ve sinek çevirdi, Garb dört #inek aldi Conob bir içeri girdi. Kritik Bazı masalarda ilk levede biraz muha- keme ile oyunlarını ve hatti hareketleri- ni tayin eden koşsular sinek vaziyetinin tehlikesini takdir ettiler ve karonun rua- sı şarkt Aölur, garbde de sinek beşlisi bulunursa ilk çıkılan «ineği aldıkları tak- dirde oyunu kaybetmeğe mahküm olduk- | larını gördüler. Binacnaleyh bu masü- larda kozeu birinci sineğe dokuzluyu ve- | rerek leveyi bağışladı. İkinci sineğe valeyi koydu. Garb, ortağında artık sinek kal- | madığanı bildiğinden başka ranteesi dp | bulunmadığından asia almağa mecbur | oldu. Garb müteakiben gene sinek geldi. (Üçüncü levede garb ne oynarsa oynasın kozcu hakkında müsaridir). Cenub rua | ile aldı. Karo pasını tecrübe etti. Pas | geçmedi, fakat cenub Uk sinek Jevesini | bağışlamakla oyununu temin etmiş oldu. | Üç pikn, iki kupa, üç karo ve bir sinek alarak üçe üç yaptı. | Cemasiyelerrel MW — Ruzuhırır 68 &. İmsek Güneş Öğle İkindi Akşam Yel 43 055 431 8371200 188 NE 335 437 12,19 19,42 2140 Akba müesseseleri Ankarada her dilden kitap, ga zete, mecmua ve kirtasiyeyi ucuz olarak AKBA müesseselerinde bu- labilirsiniz. Her dilde va mes- mua siparişi kabul edilir. İstanbul gazeteleri için ilân kabul, abone kaydedilir. Undervodd yazı ve he- sap makinelerinin Ankara acentesi, Parker dolma kalemlerinin Ankarada âş yeridir. Telefon: 3377. li RAMA > ÇININİ( Tarihi Yazan: İskender F. Sertelli Kozmo, Saidin elinden kurtulmuştu. Bir Ispanyol korsanı onu denizde bocalarken gördü ve kurtardi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Fernandonun maiyetinde yüzden fazla korsan vardı, Fernando son yıllarda bir kaç vurgundan sonra çok | dan intikamımı al!» demşiti, zengin olmuştu. Fernandoyu Venedik korsanları da severlerdi. Onun Ve- nediklilere de yardımı vardı. Femando Arabları hiç sevmezdi. Venediklilerie buluştuğu zaman: — Tunus kıyılarındaki Arab köy- lerini neden vurmuyorsunuz? Derdi. Venedikliler Cezairde - bü- tün ihtiyaçlarını Arab köylerinden tedarik ettikleri için, Fernandonun dediğini yapamazlardı. Fermahdonun forsaları arasında iki esir Arab kürekçisi vardı. Fernan- do bunları, bir Arab korsan gemisile çarpıştığı zaman esir almıştı. Arab kürekçiler Fernandonun gemisinde in» san oğlunun tahammül edemiyeceği kadar ağır işkenceler görerek yaşar- lardı. Fernando bir akşam şarab avına çıkmıştı Mesina boğazından hareket ettiği- ni haber aldığı bir yelkenlinin şarsb yüklü olarak Bizansa gitmesi Fer- nando için kaçırılır bir fırsat değildi. Fernando ve Maiyetindeki azil korsanlardan bir kaçı şarab düşkünüy- dü Fernando Akdenizde şarab gemi- sini ararken, bir akşam, uzakta dal. galar üzerinde bocnaluyan bir adam gördü. Korsanlar: — Kurtaralım mi? Diye bağrıştılar. Fernando emir verdi. — Kurtarınız, Ve dalgalar arasında boğulmak tehlikeleri geçiren adama doğru dü- men kırdılar. Çabuk yetiştiler, denize ip attılar, meçhul alamı gemiye çektiler, Bu adam kimdi? Nereden düşmüş- | tü denize? Sahiller çok uzakta kalmıştı. Biraz sonra, denizden kurtardıkla- Ti adamın aklı bağına geldi. Denizci- ler kendisine bir bardak şarab sun- dular. Ve sordular: — Nereden düştün denize? — Palusun yolkenlisinderi.... — Görmediler mi seni? — Hayır. Ben canımı kurtarmak için atıldım denize, — Adın ne senin? — Kozmo. — Nertlisin? — Kefalonyalıyım. — Neden canını kurtarmak İste din? Ne yapacaklardı sana? — Asacaklardı. Kendimi denize at- tım. — Görmüdiler mi? — Gördüler amnla... Ben iyi bir yüzücü olduğumdan, suların dibine dalarak dalgaların arasında kaybol- dum. Onlar da fazla aramadılar be- ni, Yelken çekip gittiler, Fernatdo, Kozmonun yanına 80- kuldu: — Sen Kefalonyalı korsanın adam- larındansın. demek... — Evet... — Ben onu çok iyi tanırım, İki yıl önce gemisini çevirip iki fıçı şarabını Almıştım. — Hatırlıyorum, sinyor! O zaman- danberi size çok kızgındı. — O mu asacaktı seni? Kozmo kisaca, başından geçenleri anlattı; — Bir Arab korsanını kaçırıyordu. Bu Arab korsanı vaklile benim kar- deşimi öldürmüştü. Ben de ondan öç almak istedim. Dün akşam ka ranlıkta fırsat buldum, hançerimi çektim ve can evinden sapladım. Ak- si şeytan! Vurduğum adam Said de- ğli, Palus imiş. — Hangi Said bu? Venediklilerin Gabes kalesinde idam ettikleri... Kozmo gözlerini açarak bağırdı: * — Ta kendisi. Fakat, Venedikliler onu idam etmemişlerdi. Palus onu Gabes limanından kaçırdı... Femando dişlerini gıcındatıyordu, — Yay canavar var! diyordu. De. mek ölümün pençesinden gene kur- tuldu | leketinde on beş geminin başı Ö | Tetrika No, 53 Kozmo sözüne devamla: a — Palus ölürken, Salde: <Korii| beni asmak isteği. Ecel erişm ölmedim... Beni siz kurtardınız. # mi dört santtenberi dalgaların smda bocalıyordum. Allah sizden #© olsun, sinyor! Bundan sonrâ sis8 4 köle gibi hizmet edeceğim. — Kaç smedir denizlerde yorsun? — Yirmiden fazla. Akdenizde, S5 zâir ve Sicilya sularında biin > yer yoktur. Ve bütün kaçı tanırım. Size her hususta yardı dokunacağından emin olabilirsini Fernando böyle tecrübeli ve bir deniz kurdunu ele geçirdiğin memnun görünüyordu. — Merak etme, dedi, yanımda lacaksın! Saldi çok iyi tanırsın, gil mi? 4 Günlecre küçük bir yelkeni beraber yolculuk yaptık. 'Tanıf olur muyum, sinyor?! d — Palusu vuruşun da pek feni mamış. Denzideki düşmanlarım biri daha eksilmiş oldu. Ve gülerek sordu: — Palusun gemisini ediyor? — Said derhal Palusun yerine ti. Bütün gemiciler önünde diz € tüler: «Çok şükür Allaha... tan kurtardı bizi.» dediler, — Yelkenlide Palusun sadık adamı yok muydu? — Olsada ne işe yarardı, sin; Siz Saldi tanımazsınız! Kendi di “1 i kim YE e bir adam, dokuz kişinin başına $ mekte güçlük çeker mi hiç? — On beş gemiden bahsediyorsüğ Kozmo! Bu gemiler nerede imi di? — Arabistan sularında. — Neden Gabese gelip kurtar muşlar reislerini?.. p — Böyle bir hücuma mâruz mamak için, Venedikliler Saidi korsanıdır, sinyor! Fernando yoluna devam etti. — Haydi, şarab gemisini kaç yalım. Ve güverteden uzaklaşırken, ruklarını sıkârak, kendi kendine lendi ; — Bizansa doğru hareket ede0 rab gemisini bulamazsak, yapaÖ miz bir iş var: Saidin peşini ko mak * — Akdeniz kartalları arasınd Fernando O gece şarab gemis araştırdıktan ve bulamıyacağın! İadıktan sonra, Kozmoyu çağırdi & — Saidin hangi islikamete gil hi biliyor musun? — Evet #inyor! Cenuba doğrü # alacaktı, Fernando dümenciye emir Gemi derhal cenuba dümen Sabah oluyordu. Fernando, tayfası olan bir korsan get denizde yaşatmamağa karar vefi ti. Bunun için icab ederse Ven lilerden de yardım istiyecekti. 2 Venedikliler Saidin Gabes kalesi kaçtığını duyacak olurslarsâ, bilir ne yaparlardı? Senatonul © çekindiği bu adamı onlar da Fer” do gibi, elbette Akdenizde mak istemiyeceklerdi, Don Fernando - sefahet di bir erkekti, Yaşı henüz kırkı mamıştı. İspanyada yaşadığı 19 şem saray hayatından uzak p gündenberi, ayni sefaheti kendi misinde de yapmak istemişti. “ye nandonun gemisi çok büyi ka kasarasında geniş bir salon YÖ yatak odası vardı. Bu kama! gi birinde - pek sevdiği gözdesi M y na İle birlikte - yatardı, Diğer # rada da zenci cariyeleri yi bu cariyeler arasında, bir parâ ile satın aldığı İzmini bir Rum dilberi de vardi. | 0 2 m yk