22 Haziran 1938 AKŞAM linin dan- Sar ned 1ep- ran iler, het sey- du, kış- ba ,.lemin etsek iler Gİ İNEMA ack Buchanan ile birlikte çevirdikleri Chevalier'nin yeni filimi bu filimde çok eğlenceli sahneler var Maurice Chevalier son zamanlarda Londrada yeni bir filim çevirmiştir. Filimin adı «Yalan haberler dir. Bu- na «Şöhret peşinde., yahut «Danı- şıklı döğüş» te denebilir, . Chevalier bu filimi tanınmış İngiliz artisti Jack Buchanan ile birlikte çevirmiştir. Filimin mevzuu şudur; Teddy Enton (Jack François V Tond çalışan iki da okuduki tıkları hâlde fi memişlerdir. Uc odada oturuyor, tasarrufa riayet ede- rek yaşıyorlar. İki arkadaş bazan derd- leşiyorlar: — Malümalır maklığımızdan neden ileri geliyor. Bi- | Taz kendimizden bahsettirebilsek, bir yövüde mühimce bir rol imerdiferile oda- larına döherlerken Tedây vagondaki yolcuların okudukları gazetel gezdiriyor. Hepsinin birinci sahifele- | rinde büyük başlıklarla yazılmış cina- | yet haberleri görüyor. Arkadaşının kur lağına eğilerek: Baria güzel bir fi gidince anlatırım na gidince anlatıyor — Muvaffak olmak için blöf yap- mak, halkın mi tirmek lâzım Tİ, polis romanları Okunuyor, Bunu düşündüm &i heyecana get şey uydu mağa karar verdi beni öl Bir gün yeraltı r geldi. Eve r ve odaları- ceksin,.. Tabit ya Ben orta- | dan kaybolacağım, seni yak: lar. Gazeteler mütemadiyen bizden bahsedecekle lirken ben me den bizden bal den sonra, bahse tiyatrolardan NE... Pfançois, bu tarzına pek al yor, arkadaşının ısrarı üzerine teklifi ka- İ | hakeme edi bul ediyor, Ar Plânı hazırlamağa başlıyorlar. dızı mis Graöe Gatvyck'e Cinayet bu yüzden oluyor! Bu kararı verdikten sonra günü tiyatroda m önünde gürültülü bi Akşam eve gelince riyorlar, güya & ertesi Grace'ın locası kavga ediyor! ne bağırıp çağ tenha bir yere gelince du: Şoför güçlükle sandığı indiriyor ve çe- İ Filimden bir kaç sahne: Yukarıda Teddy sandıktan çıkarken ve beyaz külâhlılar arasında, kilip gidiyor. François sandığı açıyor. İçinden Teddy çıkıyor. Sandıği nehre atıyorlar. Teddy ortadan kaybolmak için, biriktirebildikleri birkaç parayı da alarak, Fransanın cenubuna Cannes şehrine hareket ediyor Ertesi nü François tiyatroya yal- nız gidiyor. Arkadaşının garip bir şe- kilde ortadan kaybolduğunu söylüyor ve şüphe uyandırmağa çalışıyor, Fa- kat kimse buna ehemmiyet vermiyor. «Zarar yok, onun rolünü başkası ya- pârs diyorlar, Oturdukları pansiyonda da Ted- dy'nin kaybolmasına kimse aldırış et- miyor. Cannes şehrine giden Teddy her gün gazeteleri okuduğu halde bir türlü cinayetten o balısedilmemesine kızıyor. Bir gün Francols'yı telefo çağırıyor ve: — EH sen beni Gazetelel bir satır dala -adamsın, Bir dıramıyorsun, Biraz faal diyor. François bunun üzer öldürmüştün.... azı yok, Ne bu- öldürdüğüni e saklıyamıya artık bunu daha cağını söylüyor Bu defa herkes birdenbire e alâkadar oluyor. Her tar çois aleyl ukları pansiyon sahibi, kı taksi şoförü, komşular çok yanatta bulunuyorlar. Bu François meydana cinayette inayet- pıcı kadın, nühim be- suretle 1miyerek... Gazeti rı hep şu tarzdadır Güzel Gatvyek'in aşkı yüzünden bir figü arkadaşını öldürdü... Bu hâdise, Grace Gatv tığı tiyatro için bi Her akşam tiyatro ağzın ar dolu- yor. Mis Grace, kendisin, 1 olan aşkı yüzünden cinayet irti biraz nce hapishane; nderiyor T £ François'nın suçunu mey- 1a çıkardığı için iş mu »a geçiyor. Cihayet <eme de muhakeme başlıyor. François cür- münü itiraf ediyor, bütün de bunu teyid edi şahidi r. Ftarıçoi Fran- | inde şahidler çıkıyor. Otur- | aşağıda, François idam kararını dinlerken ve Teddy gazinoda rar verilmezden e gelmesini bekliyor. Hâlbuki arkadaşı gürülmüyor ve mahkeme de kendisi- ni idama mahküm ediyor! İdam kararından sonra François'nın vaziyeti değişiyor. Neşesinden, şakacı- lığından eser kalmıyor, Hapishanede- ki odasında mütemadiyen: «Hani ge- lecekti, ne oldu?...> diye söylenerek dolaşmağa başlıyor. (Gardiyanlar: «Acaba delirdi mi?...> diye merak ediyorlar. Fiihakika Teddy ne olmuştu?. Onun başından geçenleri de anlatı lım: Teddy, Cannes şehrine gittikten sonra bir müddet kimseye görünme- miş-Ve tanınmaması için sukal bırak- mıştı. Bir akşam»gazinoya gitti man orada genç bir kızla tanışıyor Kız motörle birlikte gezmeği te ediyor. Teddy bu teklifi kabul ediyor. Motörle denize açıldıkları Zaman üze- rine dört“kişi çullanıyor, kendisini #lyarak Boshavie- hükümetine aşı- orlar, orada bir divanıharp huzu- sakal bıra 1 çık ş olan adamlarından birine ber Dört taraflg aranan bu adam hrindı bir hile kendisini muha mahküm ediy Teddy, kendisinin İngiliz olduğunu Bosnavie ile alâkası bulunmadığ mesleğinin tiyatro artistiiği olduğ nu söylüyor, hüviyetini anlalmağa çalışıyor. Fakat mahkeme buna kulak & yar eme ederek idama - Bahsettiğiniz Teddy, arkadaşı tarafından öldürülmüştür... Günler- denberi İngiliz gazeteleri hep bur la meşguldü, Teddy, şaşkın bir halde hapisl ye iade edildiği swada memlekette bir ihtilâl çıkıyor, Beyaz külâhhlarla si- yah külühlular da çarpışmalar başlıyor rek haj lar gi meğe ve a MUV or. ne- arası Teddy bun 1 kaçıyor ek Lon arkadaşın Birçok macera nde gel oluyor Bu hâdise müddet m uza 'çmeden bu hâdise t ndilerine ehemmiyet verilmez Yazan: Sermed Muhtar Alus NANEMOLLA İrfan karşıya bakıyor Vapurda bir şenliktir koptu, Zin- cirkıran: — Yazdığım telgrafname yolunda mı imiş? Anladınız ya şimdi ne herif olduğumu?.. Onu öyle çekmeseydik, şimdi yayan kalırdı bu delikanlı... Eti- | — Bunca gün ve gece deniz üstün- el Teddy'nin çıkıp | Ya ba: mi, eteğimi uzatmıyorum, öp başı: mu!.. diye kafa uzatıyordu. «Pesendire» Sakıza, Sisama, Bodrus ma uğradı, Kıbrıs adasını açıktan ge- çerek İskenderuna geldi. İstanbuldan çıktıklarının tamon ! dördüncü günü. Zincirkiranda da, Nanemollada da sakal dualık olacak Taddeyi bulmuştu. — Bir ustura mı bulsak, yahud ka- sabadan bir berber mi getirtsek... der- lerken, Sırım Osman ağa ile Nuh ça- vuş araya girdiler: ndık, bittik, Ayağımız kara- sın, biraz da ağaç, çayır, top- rak yüzü görelim, Gemiye üşüşen kayıklardan birine bindiler, Rıza bey, İrfan, Osman ağ ve Nuh çavuş; karaya indiler. İlk karşılaştıkları manzara Zincir- kırarnın askerlik damarlarını ayaklan- dırdı İskelenin ilerisindeki meydanlıkta yedi, sekiz yüz kişilik bir kalabalık. Maraş redif taburu imiş; silâh çatmış, vapur bekliyor. Bosna - Hersek ayak- lanması var ya, oraya sevkediliyorlar. O taş yürekli adamın yüreği bir İ kuş gibi çarpmağa başladı, gözleri ya- | sardı — Geriye dönüp arkâdan gidelim. lerden beni ayıranın sarayı başına çöksün, tahtı göçsün de ölme- den duyayım işallah! Zavalının palaspandıras nasil v Pura tıkıldığını söyledik. Zaten cebi yufka; bundan başka da eli açık adam. Ki c olup olacağı on İki mecidi- ye İle-bozuk parası vardı. Bunun yedi | mievidiyesini karısına bırakmı: ! İrfanın cebindeki ise 18, 19 kuru- şun içindeydi erlik te eden bir k Tıraş oldular. Ye hepsinin parasım Zincir- Nevale öteberi ile kaptana ; .n ye girdiler ya- aşağıya doğ- n SON! ha- nmağa, v İstanbulun âğustös ndan nişan vermeğe başlamış, deniz de yatışmıştı. Günler ve akşamlar ayni şekilde de- vam ediyordu. İki kişi tavlada, diğer- leri iskambilde. Hava karârmağa baş- | layınca da içki İrfan, tavla, kâğıd oyunu gibi lerin acemisi bile değil, karacahili Onlara bak bak, saatler sıkıntıdan çatlıyacak rtık içi çekmiyordu n diye aralarına bi yapıyor, fakat iki k yordu. Eli çe geçmiyor; İçine doğanları biyol kâğıd i çeke çeke daliyon | denizin İ, Nihayet, konağın çanak yalayı reğine ne yanık beyitler doluyor kim- bilir?.. diyorlardı. Boş duracağına sahi birşeyler yaz- sa, Şiir miir, beyit meyit değil ama düşüncelerini, aklına - gelenleri; hiç değilse hatıra kalır... «Pesendire. Lazkiyede az durdu İrfan, şehre inenlerden birine kalem kâğıd aldırttı ve hemen yazmağa baş- Jadı. 'Trablusuşama hayli yol olduğun- dan orada gecelediler. Gökteki ay iyice büyümüş. Durgun üstünde pırıltıları uzuyor. Seyid çavuş gene bağlamasını al- r taraftan çakıntı, bir taraften mâniler, semailer, koşmalar; ardım- dan Anadolu, Lâz, Arab havaları; ge- ce yarısını etmişler ve yatmağa dağı!- mışlardi. İrfan uyanık, soyunmamış bile. E) ayak ortadan çekilsin, onu bekliyor... Kamaranın kapısını araladı... Her- kes uykuda... Çıktı dışarı; güverte kü- Peştesine kolunu, eline de çenesini dayadı, Karşıya bakıyor. Beykoza ne andırışı var buranın Gerideki dağlar daha yüksek, daha kühice ama benzeyiş çok. Bir vakitler dadısile ve lâlasile be- raber Yuşa tepesine gidişlerini hatır- Jadı, Babası sağdı. Sünnet olduğu sene- lerdi. O yaz hastalıktan bir gün gözü nü açamamışlı. Zambakolar, Hora- sancıyanlar gibi İstanbulun en ileride hekimleri konağa getirildiği, yazdık- İarı reçeteler Beyoğlundaki - İngiliz eczanesine yaplarıldığı halde, fayda- SIZ. Kâhya kadın İnsyet hanım öne düşmüş, gene dadısı ve lâlasi beraber, yaz tıcağında kupanın camları kapa- lı, Kuru yemişçilerdeki Babacafer haz- rellerinin türbedarının tesbihinden geçmişti. Sultanahmed meydanının köşesindeki Emire (1), Çukurçceşme deki Kirlikizlâra da (2) okunmuştu dan bir hatun Yuğa ha; erdi a çocuk olduğu ğında o tepeye tır zünün önünde... Vapur bu, horoz ne arar Kİ ötsün, haber ersin. Asıl tulü, Nane- 4 oluyordu. Kamarada kör bir zeytinyağı kandili var, oda sönmüş. Kibrit aradı, bulamadı. Ay yeni olduğu için çoktan batımıs- tı. Daha şafaktan eser yok; ortalık zulmet. Elbisesile beraber yatağına kendini attı Ke kuc Beyrut... Ayakta kürek çeken sandaleılar, Bağdaddaki «küfa» lara benziyen, yu- varlak dubamsı kayıkları tek kürekle yürütüp getiren Arablar, daha merdi ven indirilmeden çapa zincirine, çi- malara yapışarak içeri dolmuşlardı (Arkası var) ) İstanbuluri muhte di tane tmişler ve adlar mig, i Biri 50, 5 öteki de onun bir kaç küçüğü iki hemşireymiş. Evi, Çukur hamamının daki soka e.: Baş, diş, bel b a yılan€ığa ok il Borak semtlerinde (Yedi Emir-