Geçeri sene Ahmed Salm deniz ke #ârinda bir ev tutmuştu. Yazı bu- fadâ geçirmek istiyordu. Bekârdi, az pârdtı vardı. Hayatı sessiz ve rahat geçiyordu. Her gün erkenden Kalkiyor, denize giriyordu. Öğle yemeğinden sonra Gine aldığı bir romanla balkondaki uzun İskemleye kuruluyor, kitab oku- yordu. Zaman zaman okuduğu ro- mani bir tarafa bırakarak hayal kur- duğu da oluyordu. İşte gene böyle bir gündü. Ahmed Balm balkonda romanını okuyordu. Bazan kitaptan başını kaldırıyor, önündeki masmavi denize bakıyordu. Bir müddet sonra okuduğu romanın «wi meraklı yerine gelmişti, Kitaba tamamile daldığı bir sırada ince, fa- kat tatlı bir sesin. — İmdad... İmdadi... diye bağır- dığı işitti. Hemen yerinden fırladı. Btirafına bakınmağa başladı. Karşı- «nda denizin durgun suları arasin- da biri çırpırıyor, bağırıyordu. — İmdad... Boğuluyorum... Ahmed Saimin gözleri kuvveti Adi. Denizde çırpınan, bağıran insan da o kadar uzakta değildi. Delikanlı boğuluyorum diye bağıranın bir ka- dın olduğunu farketti, Kendi ken- dine: — Aman, dedi, hakikaten boğulu- yor... Zavallının vaziyeti tehlikede hemen imdada koşmalı., duracak Za man değil... Merdivenleri dörder beşer atlıyarak bahçeye koştu. Bir hamlede ceketini çıkarıp bir tarafa fırlattı. Bahçenin nhtımından kendisini denize attı, Suları uzun uzun kulaçlıyarak suyun Üzerinde batıp çıktıkça bağıran ka- dına doğru yaklaştı. Nihayet onu yakaladı, bu sefer sahile doğru dön- meğe başladı. Fakat can havlile omuz« larına yapışan meçhul kadın Ahmed Baimin de vaziyetini tehlikeye 4#oku- yordu. Tanımadığı kadın delikanlıyı öyle sıkı sıla tutmuştu Xi Ahmed Sal- dmin rahat rahat yüzmesine imkân yoktu. Nihayet güçhalle Ahmed Sai- min evinin rıhtımına kadar yaklaş- talar. Ahmed Satm kurtaldığı kadını bir kahraman tavrile sahile çıkardı. Biçare kâdın karaya ayak basar bas- mz, kendini kaybetti, bayıldı . Ahmed Saim onu yavaş yavaş kol- Iri arasına alarak köşke götürdü. Bir divanın üzerine yatırdı, Delikan- | h bildiği bütün usullere baş vurarak kadını kendisine getirmeğe çalışı- yordu. Denizden kurtarılan kadın yavaş yavaş kendisine gelirken Ahmed Saim de rahatbir nefes aldı O telâş içinde, karaya çıktığı zaman, kur- tardığı kadının güzel mi çirkin mi olduğunu farketmemişti, Şimdi onun hakikaten çok güzel ve genç bir ka dın olduğunu görüyordu. Sapsarı, gayet parlak saçları, minimini kıp- kırmızı dudakları vardı, Sarışın kadın gözlerini aralıkladı. 'Tipkı romanlardaki mühim bir ke xadan baygın bir halde kurtarıldık- tan sonra ayılan insanlar gibi etra- fına bukınarak sordu: ç — Neredeyim ? Delikanlı cevab verdi: — Merak etmeyiniz. Benim evim- Gesiniz.. Fakat genç kadının gözleri de ne kadar güzeldi. — Ah, dedi, şimdi hatırlıyorum. Biz beni kurtardınız, Hayatımı #ize borçluyum... Nasıl teşekkür edeyim bilmem ki... — Ortada teşekkür edecek bir şey yok... Yalnız siz çok üşümüş olacak- gınız, Sicak bir şey içmek ister mi- siniz? — Teşekkür ederim. 8ize zahmet Fakat Ahmed Saim Kendi elile ha- sarladığı çayın içine biraz konyak karıştırdı. Genç kadına bunu gorla içirirken: — Ben de ne aptal adamım, di.” yordu, sizin üstünüzde hâlâ yaş ma- yodan başka bir şey yok... Böyle do- Macaksınız. Benim giyilmemiş yeni hir pijamamı getireyim de onu giyi- Biz... İğrenmeyiniz. Pijama hiç kul lanılmantıştır. Ahmed Saim böyle söyliyerek yeni pijzmasını getirdi, bunu genç kadı- bean yanına birakarak odadan çıktı. “Tekrar odaya döndüğü zaman sari- gin kadın pijamayı giymişti, Gülü- an 0 m | © SAM yordu: — Ne kadar da uzun geldi, diyor- du, baksanıza paçalarından, kolla rından o kadar sıvadım. Gene uzun... Sanki biraz evvelki tehlikeli mace- rayı geçiren bu kadın değildi. Bir müddet evvel baygın yatarken şimdi tamamtile neşelezimişti, — Aman, dedi, bir sigara içeyim | de kafam yerine gelsin... Ahmed Saim ona sigara kutusunu uzattı. Sigaralarını tüttürürlerken öteden beriden konuşmağa başladı- lar. Genç kadının adi Sabahatti, Duldu. Yalnız yaşıyordu. Biraz İleri- deki yalısının Tıhtımından denize girmişti, Fakat iyi yüzme bilmediği için akıntıya kapılmış, buralara ka- dar gelmişti. Boğulacağını anlayınca dmdad, imdad...> diye bağırmağa başlamıştı . Ahmeâ Saim Sebahalin sigara dumanları arasında verdiği bu taf- silâtı dinlerken kendi kendine: «Ne kadar güzel kadın...> diye düşünü- yordu. Sabahat bunları anlattıktan sonra: — Telefonunuzu müsaade eder misiniz? Bizim eve, hizmetçime söy- Myeyim de bana elbise getirsin... dedi. Bunu söyledikten sonra: — 'Tabli bu kıyafetle eve gidemem... diyerek çapkın çapkın gülümsedi . Bir saat sonra Sabahatin hizmet- çisi Despina bayanınn elbiselerini getirmişti. Sabahat bunları giydikten ve gayet sanatkârane boyandıktan sonra büsbütün can alıcı bir hale gelmişti, Eve gitmek üzere ayrlır- larken Sabahat gayet varla; — Size nasil teşekkür edeceğimi bilemiyorum... Arkadaşlığımız bu ka- dar kalmasın, sizi sık sık beklerim... Diyerek delikanlının elini sıktı. uzaklaştı. O günden sonra sik sik birbirlerini görüyorlardı. Birbirlerile | pek samimi olmuşlardı. Sabahat kendisini kurtardığı için Ahmed Sai- min adını «Kahraman» koymuştu. Bonra bu isim «Benim Kahramanım; olarak değiştirildi. Sonra da «Güzel Kahramanım» oldu... Güzel Kahraman pek memnundu. On beş gündenberi Sabahatle son derecede tatlı bir hayal sürüyorlar- dı. Fakat denizde yüzmesini bilmi- yen Sabahat karada müthiş yüzücü 441. Her gün Ahmed Saime büyük büyük masraflar çıkarıyordu, 15 gün- lük aşk hayati biçare erkeğe birkaç yüz liraya patlamıştı, Bu gidişle pek berbad bir vaziyete düşecekti. Büt- çesi epey sarsıldığı için bu tatlı ma- ceradarı vazgeçmeğe mecbur oldu. Zaten Sabahat de son zamanlarda kendisinden yüz çevirmeğe başla miştı. Aradan bir müddet geçti. Ah- med Saim arkadaşı Şükrünün evine gitmişti, Şükrü zengince bir gençti. Biraz öteden beriden konuştular. Bir aralık Şükrü: — Azizim... dedi, öyle bir macera geçiriyorum ki sorma... Geçenlerde bir de baktım, Bizim yalının önünde birisi «İmdad.. imdad..» diye bağır. yor. Hemen fırladım. Yüze yüze <İm- dad, imdad.> diye bağıran İnsavn yanına yaklaştım, Bu genç güzel bir kadındı, Karaya çıkardım, Evime ge- tirdim, Bayılmıştı. Zavallıyı ayılttım. senin anlıyacağın şimdi ben bir Kah- ramanım... Bununla (ögünebili- Hm. fakat kardeşim kurtardığım kadının güzelliğini bir görsen, bir görsen... Aramiz da son derece İyi... Beni mazur gör kardeşim, şimdi ken- dizi buraya gelecek. Sen yabancı de- ğüsin de onun için söylüyorum. Ahmed Saim: * — Tabii, tabii. Ben yabancı mi- İki ay sonra Şükrüye rasgelmişti. tatlı bir ta- | | 6 — Abm, Tiftik, 7 — Lena, AKŞAM .BULMACAMIZ Boldan sağa: 1 — Cezaevi 3 — İstifade - Sorgu edatı, 3 — Bir isim. 4 — Deniz vesalti nakliyesinin bir 5 — Bir nevi Adi bez. 6 — Kısa namlulu top - Azamızdan biri. 7 — Pitri olmıyan hal - Avuç içi. — Küçük geçit. 9 — Eski zaman alfabesi - Sahip. ölçüsü. 10 — Beraber - Bir göz rengi. Yukardan aşağı: 1 — Tedavlevi. 2 — Şikâr - Başına T konursa yığın olur - Sıfnt edatı, $ — Papanın yarısı - Nezle. — Mahvolma - Bir harfin okunuşu. — Bovyetlerin relsi - Su. 6 — Asma yatak - Kastamonuda bir kara 7 — Haritada çizmeye benzer. 8 — Esk! Romanın zalim imparatoru - Bersem. Barsaklar - Hararet, Patlama, Geçen bulmacamızın halli: Boldan sağa: 1 — Kapitalist, 2 — Ova, Abes, 3 — Mart, Anten, 4 — Bilek, Alle, 8 — İkamet, Fa, 8 — Mimik, Ne, 7 — Erer, Fas, 8 — Zan, Ati, Ev, 9 — Olta, İmale, 10 — Orak, Laf, Yukarıdan aşağı: 1 — Kombinezon, 2 — Avsik, Ral, 3 — Parlamento, 4 — Temiz, Ar, 5 — Ta, Kem .8— İsir, Al p — Elan Ela 10 — Tane, Eevet. Akba müesseseleri Ankarsda her dilden kitap, ga- zete, mecmua ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA müesseselerinde bu. labilirsiniz. Her dilde kitap, mec- mua siparişi kabul edilir. İstanbul gazeteleri için ilân kabul, abone kaydedilir. Undervodd yazı ve he- sap makinelerinin Ankara acentesi, Parker dolma kalemlerinin Ankarada satış yeridir. Telefon: 3377. Ona seslendi: — Merhaba... Aziz Kahraman!.. Ne oldu senin «Güzel kazazede? Şükrü : — Bırak birader... dedi, bana pek tuzluya mal oldu. Hem de meğer bi- ini Kahramanlık da hakiki değil- miş... Meğer hasba bizim yalının karşısında yalancıktan boğulma tak- Midi yapıyormuş. Geçen gün gördüm. Balık gibi yüzüyor, Kendisi huk!ki bir yüzme fistadı, Öyle kendini dal- gaya, akıntıya kaplıracak soyundan deği... Meğer o Kahraman diye be- nimle alay edermiş. Sabahat Şükrüden ayrıldıktan son- ra civardaki bütün zengin ve bekâr edamların yahları önünde birer teh- Mike geçirdi. Her yalının önünde çır- pınıyor: — İmdad,.. Boğuluyorum... diye bağırıyor ve nihayet Kahraman ve paralı bir bekâr tarafından kurteri- hyordu. Kendisinin hayatını kurta- ran bu paralı bekârlarla on on beş gün arası pek iyi gidiyordu. Mevsim sonuna doğru bir gün Ah- meü Saim ihtiyar, zengin dayısına rasgeldi, Dayı onu görünce mağrur bir ta- virla Ahmed Salmin yanına yaklaştı: — Haberin var mı? dedi, ben bir kahramanım... gayet az yüzmek bil- diğim halde bugün bir kadını denizx- de boğulmaktan kurtardım, Şimdi hayatını kurtardığım zavallıyı ziyare- te gidiyorum. Bari şuradan beyaz güllerden bir demet yaptırayım... Diyerek hakiki bir Kahraman tav- rile çiçekçi dükkünma girdi. Ahmed Da onun arkasından bakakal- (Bir yıldız) ELİ e diş, nezle, grip, romatizma, nevralji, kırıklık ve bütün derhal keser. İcabında günde 3 kaşe almabilir. ; DİŞİ KORSAN Tarihi Ata binerken arkadan Seni seviyorum, Çiflik kâhyası, Ulakla sık sk ko- nuşmaktan zevk duyuyordu. " “ Macar kralı Mogolların eline mi düştü?! Pavli bir gece gene böyle Ulakla içki içerken: — Bizim kral öyle yaman adam- dir ki, Moğol kumandanını yere vur- madan rahat eğdemiyecek. Dedi, Parlinin efendisinin Macar kralına şahsan çok benzediği anlaşı- yordu. O gece Polonyadan bir yolcu gel- mişti. Bu gelen yolcu çifliğe ayak basar basmaz Pavliyi sormuştu. Pavli, yol- cuyu görür görmez tanıdı. Yerinden fırladı: — Efendimden ne hâber var? Diye haykırdı, Yolcunun mühim şeyler söylemek istediği gözlerinden belliydi, Pavli: — İçimizde yabancı yok, dedi, ba- na her şeyi açıkca söyle bakayım. Ulak soğukkanlılığını muhafaza ederek bir kenarda hareketsiz duru- u . Yolcu anlatmağa başladı: — Bizim efendiyi Macar kralı di- ye yakaladılar. büyük moğol karar- gâhına götürdüler. Yerlilerden ba- ziları: «Bu adam, Macar kralı değil- dir, Biz Belâyı çok iyi tanırız!» de- dilerse de, Göktay bu sözlere inan- madı: «Onu kurtarmak istediğinizi anlıyorum.» dedi. Hemen meseleyi krala gidip haber vermelisin! Pavli bıyık altından gülmeğe baş- Jamıştı. Macar kralınm kurduğu tuzak muvaffakıyetli o neticeler vermişti, Belânın maksadı de bu değil miydi? Mogollar Macar kralını yakalayıp nereye götüreceklerdi? Bunu bilen yoktu, Göktay belki de bu suretle Macar- lara ağır teklifler yapacak ve Maca- ristanı baştan başa işgal edecekti. Fakat, o bu teşebbüse girişirken, Ma- car kralının yerinde oturduğunu öğ- renince kim bilir ne kadar mahcup olacaktı! Bu arada Macar kralının kazancı da yeni akınlar yapmak fır- satını bulmaktan ibaret kalacaktı. Belâ zaten bunu istemiyor mıydı? Pavli derhal atını hazırlattı. Peş- teye gitti. Ulak o gece çiflikte düşündü. Bir kaç gün önce İşçilerin konuşmasın- dan anladığı bu tuzağın şimdi iç yü- züne tamamile vakıf olmuş bulunu- hu. Ulak o gece çiflikteki hayvanlar- dan birini seçti. Kaçmakiçin her şeyi hazırladı. Gece yarısı köyden ây- rılacaktı. Pavli Peşteye giderken: — Ben bir iki gün Peştede kalara- Kam. Siz işinizin 'başından ayrılma” yını Diyerek işçilere icab eden talimatı vermişti, Ulak çifliğin ahırndan seçtiği hayvanı çıkardı. O artık Macar kra- nın bütün plânlarını öğrenmişti. Macaristara Avrupadan bir tek yar- dımcı gelmemişti. Kral Belâ kendi yağile kavrulan, kendi askerlerini başına topliyarak memleketini mü- dafasya çalışan bir hükümdardı. Ulak kendi kendine: — Yurdunu seven bir hükümdar, düşmanı mağlüp etmek için elbette her hileye baş vuracak! Diyordu. Böylece söylenerek, tam atına bineceği sırada yanı başından üzayıp gelen bir gölge gördü. Ve bir ince ses duydu: — Ulak, nereye gidiyorsun? Bu ses eğer bir erkek sesi olsaydı, Ulak bir hamlede bu meçhul adamı yere sermekte gecikmiyecekti. Birden başını arkaya çevirdi. Bir kadın. — Ulak, beni burada bırakıp gidi- yor musun? Moğul zabiti şaşırdı: — Sen kimsin ? — Seni seven bir kadın.. «— Beni seven bir kadın mı? Fakat. Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli Tefrika No, 21 bir kadın sesi duydu: beni birakma!... — Hele bir hatıranı yokla! Emi- nim ki beni çabuk hatırlıyacaksın, Ulak! Haniya çifliğimize ilk geldiğin gece değirmende sana yemek getir- miştim. O geçe sen ne kadar yorgun- dun... Yüzüme yalvarır gibi bakarak: «Ah, bir kadeh şarap olsaydı, ne ka- dar sevinecektim!> demiştin... Hatır- ladırı mı şimdi? Ulak genç Macar köylüsünün omuü- zunu ok$adı ; — O gece bana getirdiğin şarapla yorgunluğumu çıkardım. Sabaha ka- . dar bana güzel bir uyku uyutmu tun.. teşekkür ederini.. bu iyiliğini hiç bir zaman unutmıyacağım. Genç kadın, Ulak'ın kollarına $&- ş rıldı: — Beni unutmıyâcaksın! Fakat, bu neye yarar,“Ulak! Beni bırakıp gidiyorsun ya! Halbuki ben seni se- viyorum. Bügüne kadar çifliğimize senin gibi merd, senin gibi cesur, ve senin gibi yakışıklı bir erkek gel- memişti, — Evli değil misin sen ? — Hayır. Bugüne kadar senin gi- bi bir erkekle karşılaşacağımı uma- rak, tallimin gülmesini bekledim, Bir aralık çifliğin sahibi bana şöyle bir göz koydu amma karısından çekine- Tek gene gözünü çekti üzerimden. Beni bırakıp gitme, Ulak Bon bir da- ha senin gibi bir erkekle karşılaşa- mam! Ulak, o güne kadar kendisine hiç bir kadının böyle yalvardığını hâe- tarlamıyordu. Güzel bir Macar kadını tarafından sevilmek... Bu, Ulak'ın hoşuna gitmemiş de güdi. Fakat o, iş başında bulundu- ğunu unutmıyordu. Macar dilberine el uzatıp maziye yüz çevirecek olur- sa, yarın tarihin kendisini telin ede- ceğini billyordu. Biran içinde Kafa- &mda şimşekler çaktı: — Damarlarımdâa Cengiz Hanın kanını taşıyorum... Beni hiç bir kuv- vet yenemez. Diyerek kendini topladı. hayvan- ık hislerine hâkim olmağa çalıştı. «Bir Macar dilberi, bir Mogol zabi- tini yendi!» Derlerse, Ulak bu ittihamın verdiği azab içinde nasıl yaşıyabilecekti ? Macar kadını tekrar yalvardı: — On dört yıldanberi bu çiflikte çalışıyorum, Ulak! Bir gemi dolusu altın biriktirdim, Benimle evlenirsen, hiç sıkıntı çek'nezsin! O zaman Pav- Hi seni daha çok sevecek. yarın efen- dimiz kurtulup gelirse, kralın ma- beyincisi olacak. Belâ ona söz ver- miş, Belki biz de bu suretle saraya girebiliriz, güzel günler geçiririz. Ulak, bu sözleri dinlerken, Macar kralının sarayını gözünün önüne getirdi. Macar kadınile evlenip kısa bir zaman için buralarda kalmayı, ve Macar sarayına girmek ihtimalini düşündü, Moğol ordusunun fazla bekliyemiyeceğini biliyordu. Esasen bu işi bu kadar incelemeğe ve uzai- mağa da lüzum yoktu. Göktay ona: — Bir aydan fazla kalma oralarda... Demişti. Ulak Polonyadan aynalı da hemen hemen bir ay oluyordu. Ulak, Marar sarayına girmeden, dönen fırıldakları ve çevrilen entri- kaların hepsini uzaktan öğrenmişti. Onun daha fazla durmağa vakti yoktu. Genç kadını da kırmak iste- medi: — Pavli bana bir vazife verdi. Şimdi gitmeğe mecburum, Yarın ge- leceğim. Bu işi tekrar görüşür ve ev- leniriz, Dediklerin hoşuma git. Sen temiz yürekli bir kadına benziyor- sun! dedi, Alanı süreceği sırada kadın bayi vana sarıldı: — Bu sözlere inanmam için, bana en kıymetli bir şeyini hâtıra olarak bırak! dedi. Ulak belindeki gümüş kemerin püs- küllerinden iki parçasını koparıp uzattı. (Arkası var)