Dere Bahife 12 İSARAY ve BABLÂLİNİN İç YÜZÜ j Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM —Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tefrika No. 149 Gizli propagandalar devam ediyor, mürteciler cüreti artırıyorlar © Cevabını aldım. Arnavudlar avcılar TI sikiştırmakta devam ettiler. Ben de. © taburumun önüne çıkarak “efrada © süngü takdırdim. Tazyik devam eder- © se süngületeceğimi Arnavudlara an- Tattım. Derhal sükünet avdet etti. olup geçiyorsa derhal «sediyordu. Hünkârm ara- bası göründü. Arnavud taburu hizası- onlara müteveccih olan ci taburu hizasına ge- öbür tarafa çevirdi. Bize & bakmıyarak iğbirar gös lık günü belki rab ve Arnavud tabur- na benzer bir vaka hâ Fakat o gün işbu kadar- Erkânıharbiye riyasetine tayin olun- duğum ikinci fırkanın kumandanı Cevad paşa idi, m ve terbiyeye ehemmiyet Kat saray te Bazı tabur. ük eminleri efrad * arasında ? başlamışlardı. Bunlar divaniharbe verildüer, Fakat © acele davranılmak lâzım gelirken di- ” vanıharb alından İsticvabin uza- tılması tah ra cüret veriyor- du. Mahmud Muhtar paşa Arab've Ar- mavud taburlarını tedricen Türk ef- “rad İle karıştırarak kıtalardan milii- yet isimlerini kaldırmak istiyordu. İlk defa bu taburi irmişer Türk nefer verdi. Taburların ikisi de Jarı kovdular, Askeri disipline pek ay- kırı olan bu küstaklığı cezalandırmak lazımdı. © Cevad paşa alınacak şiddetli'tedbir- * ler hakkında emirlerini telâkki eyle- mek üzere beni kolordu kumandanı ” Mahmud Muhtar paşaya gönderdi. Paşanın Moda cihetindeki köşküne © gitlim, Mahmud Muhtar paşa fırka- mn verdiği şu kararı tasvib etti: ” o İstanbulda Pilevne taburu gibi mo- © dem bir inzibat ve askeri terbiye İle yetişmiş bir kaç taburu Yıldıza sevke- dip Arnavud ve Arab taburlarının bu- Tundukları kışlayı sarmak ve bunları itaate mecbur etmek, © o Bu tedbir mühim ve mesuliyetli bir - şeydi. Fakat tedib hareketinin icrası © da elzemdi. Yıldızdaki fırka merkezin- © den emirler verildi. Fakat İstanbulda- ki taburların hazırlanıp Yıldıza gel- meleri saatlere muhtacdı. © , Mahmud Muhtar paşa ise çatanası- © na binerek acele Beşiktaşa çıkmış, “ oradan da süratle Yıldıza gelmişti. Gelir gelmez Arnavud ve Arab tabur- Jarı kışlasının etrafını görmek üzere Cevad paşayı, benimle alay kuman- danları Naci - saylav general Naci - ve Şevki beyleri, daha bir kaç kişiyi yanına aldı. Oralara gittik. İstanbul. dan gelecek taburlarla Arab ve Arna- vudlar, taburlar karşılaşınca her tür- Mi hâdiselere intizar edilebilirdi. Bu- Dun için Yıldız etrafında bulunup sa- — rayın fesiri altında olan diğer tabur- — ların daha evvelce Kâğıdhane sırtla- “rına doğru talim için uzaklaştırılma- Tarı münasib görülmüş ve buna göre verilen emirler üzerine bu taburlar kışlalarından uzaklaştırılmıştı Arab ve Arnavud taburları kışlası civarına geldiğimizde oraları tenha bulduk. © Fakat bizleri görünce dalma tetikte bulunan Arab taburu efradı tüfekle- rile koğuşlarından dışarıya fırladılar ve bizlere karşı yürümeğe başladılar. . Vaziyet bizim için pek tehlikeli idi, © Ç Merkez kumandanı Şükrü bey ileri- ye atıldı. Kışlanın demir kapısını ka- padı. Bu kapıya dayanarak Arabları “teskine çalıştı. Arnavudlar barakala- rında seyirci duruyorlardı. Bu elim va- ziyette oradan uzaklaşmaktan başka çare kalmamıştı, Sıkıntıdan yüzleri- © miz sararmıştı. Geriye döndük. Yola .yetişliğimiz sırada üçüncü avcı tabu- unun bir bölüğünü yol üstünde yü- Tüyüş halinde gördüm. Üçüncü avcı taburu tedib hareketi- 'ne İştirak edecek değildi. Ne vazife ile eye gittiklerini sorup talim için Ortaköy deresine gitmekte olduklarını anlayınca sevindim, Tedib hareketin- “de en ziyade ısrar eden bendim. Arab buru efradının tecavüzleri önünde sıkı adımlarla çekilmek oızlırarında kalmıştık. Bu vaziyette mavefk ku- mandanlardan ayrıca emir almağa lüzum görmedim, Çünkü zaten tedib emri verilmişti. Şimdi yalnız buna va- sıta olacak kuvvet değişmiş olacaktı. Avcı bölüğünü ava çıkarıp yere ya: tırdım. Erkânıharbiye yüzb: Ab- dülhamid beyi Arab taburuna gönde- rerek hiç bir kayıd ve şart olmadan beş dakika içinde teslim olmadıkları takdirde ateşe tutacağımızı bildirdik. i gelip teslim oldular: Hepsi- ni Taşkışlaya $ ik. Sıra Arnavud taburuna gelmişti. Yüzbaşı Arnavud Receb efendi ve miralay Şehab bey ta- vassutile şerefleri muhafaza edilmek için o gün kendilerine dokunulmama- | sı kararlaşlı. Onlarda ertesi sabah her emri ifa edece! verdiler, Ertesi Taşkışlaya günü Arnavud tat nakledildi, & a ıruda gerek Arâb, gerek Arnavud taburları Rums- | Hye sevkolundular.) İkinci fırka askerlerinin diğer ta- burlar gibi Harbiye nezaretinin emri altında bulunmasına e İrade ver- miş olmasına rağmen bu iki taburun Yıldızdan bu şekilde Taşkışlaya nak- j hamidin hiç hoşuna git- ğı bu sadık muha- rından böyle birer, ikişer mah- rum kalırsa akıbeti neye varacaktı? O.bu hareketten hasıl olmuş hoş- nudsuzluğunu etrafındakilerden de saklamamış olacak ki bir gün başkâ- tib Ali Cevad bey ikinci fırka erkânı harbiyesi reisi Remzi beyle görüşür- ken hilâfet makamının kudsiyetin- | ten, o makama karşı hürmetkâr ol- mak lüzumundan bahsederek Arab ve Arnavud taburlarını saray muhi- tinden uzaklaştırırken padişahın rıza- sıni almak lüzumunu ve buna teyes- sül edilmeyişinin bir hâtâ ve hürmet- sizlik olduğunu ima eylemek istemiş- ti, (1) Sekizinci kıyam İse kendilerine en ziyade güvenilen avcı taburlarından birinde - Selânikten gelen avcı tabu- runda - vaki oldu. Buna sebeb de çavuşluğa terfi hak- kında istihkak davası olmuştu. Görü- lüyor ki bu kıyamların çoğunda avci taburlarının faaliyetinden ve hükü- mete, İttihad ve Terakki cemiyetine sadakatlerinden istifade edilmişti. Her defa gürültüyü yatıştırmak için gayret sarfeden ve askere karşı müm- kün mertebe şiddet göstermemek İs- tiyen kabine bu hareketleri intac eden sebebleri uzun uzadıya tedkike ve bu- na göre esaslı tedbirler almağa vakit bulamıyor, yahud bundan gafil davra- nıyordu. Hüseyin Hilmi paşa Rumeli müfef- tişliğinde izhar ettiği salâhiyeti sada- retinde gösteremiyordu. (2) İttihad ve Terakki ile hoş geçiniyor, fakat cemiyet erkânı Üzerinde nüfuz icra edemiyordu. Bu vaziyette İttihad ve 'Terakki muhaliflerinin şiddetli taar- ruzlarına nefsini hedef ediyordu. Mu- halif matbuatın mesleğine ve şahsına karşı ardı arası kesilmiyen hücumları işten usanmıyan bu zatın neşesini kı- riyordu. Müfettişliği esnasında Rumelide ib'ad ve tevkif elinde idi, Şimdi ise sadaretinde meşrutiyet kaidelerile eli bağlı bulunuyordu. menfaa- ti namına silkinip şiddetli kanuni! ted- birlerle mütecarizleri susturmak yo- luna gidemiyordu. Kendisine bir ger- şeklik, âdeta yılgınlık ârız olmuş gibi idi. Bu müşkül durumun içinde devleti selâmete erdirecek çareyi bulmak ken- erine dair besa | GENÇ GÜZELLİK... » COTY pudrasının size temin. ettiği güzelliktir. COTY pudrası, o kadar o derece yapışkan ve şayanı hayret renkleri İ okadar cazibdir ki kullan dığınızda teniniz her va- kitten daha tabii görüne- cektir. COTY PUDRASI Gençliğin pudrasıdır COT'Y MEŞHUR FRANSIZ MARKASI Nöbetçi eczaneler Şişli: Halâskir Gazl' caddesinde Halk, Taksim: Nizameddin, Tarlaba- sında Nihad Ahduliah, Beyoğlu: Kan- zur, Dairede Güneş, Galata: Topçu- lar caddesinde Sporidis, Kasımpaşa: Müeyyed, Hasköy: Asco, Eminönü: Beşir al, Fatih: İsmail Hakkı, Karagümrük; Mehmed Fuad, Bakır- köy: İstanbul, Sarıyer: Nuri, Aksa- ray: Yenikapıda Sarım, Beşiktaş: Süleyman Receb, Fener: Emilyadi, Kumkapı: Cemil, Küçükpazar: Ha san Hulüsi, Samatya: oYedikulede Teorilas, Alemdar: Çemberlitaşta Sir- ri Rasim, Şehremini Ahmed Hamdi, Kadıköy : Sadık, Yeldeğirmeninde Üçler, Üsküdar: Ahmediye, Heybellia da: Tomas, Büyükada; Halk, Her gece açık 'eniköy, Kocaeli vilâyeti mektep kitapları satış kırtasiye disine (dairenin terbi) meselesinin halli derecesinde müstebad görünüyor- du! Hüseyin Hilmi paşa vakanın zuhu- rundan bir kaç gün evvel İsmail Ke- mal beyi bir kaç arkadaşı İle beraber nezdine davet etmiş, ahvalde görülen vehameti elbirliğile izaleye çare ara- mağı teklif eylemişti, İsmail Kemal bey vehameti tasdik ile beraber bun- da muhalefetin sunğ ve taksiri olma- dığını söylemişti. Bu müzakerelerden müsmir-bir netice çıkmamıştı. Bir taraftan hükümetin hali, diğer taraftan İttihad ve Terakkinin Saba- haddin, Murad, Ali Kemal beyler gibi siyasi hasımlarının cemiyeti halkım gözünden düşürmek için sarfettikleri gayretler meşrutiyeti ortadan kaldır. mak istiyen Volkancılarla Cemiyeti Muhammediye namı altında toplan- miş garezkâr ve safdillerden mürek- keb halitanın cüretini arttırıyordu. (Arkası var) (1) deneral Remzinin hatıratından, (2) Abdürrahman Şeref: Tarih encğ- meni mecmuasında (Hüseyin Hilmi paşa). , diş, nezle, gri; tizma, nevralji . 22 meş yamak Ağ ierik mma ağrılarınızı kırıklık ve bütün KABZA» ln DİŞİ KORSAN Tarihi — Evet, doğrudur. Sekizinci Mihal yeni ordular düşmek ve yeni istilâ ları yapmakla meşguldür. an yeni gelen bir adamımız bize Mihalin faaliyeti hakkında çok | mühim malümat verdi, — Bizanstan buraya nasıl gelebil- miş? — Bu, bir sırdır, herkese söylen- mez. i Yola çıkınca sen de anlarsın bu sırrı! Sadece şunu eyim ki, bi nim, yabancı mr: ere gönder- diğim adamlarım hiç bir zaman eli boş dönmemişlerdir. Bu da Bizanstan çıkarken, İmparatorun sai Mi girmiş ve bir eğlence bahçesindeki anlat, Bizanslıları telâ bır ei IŞ. pa karg sn m dipli ine benzer, Bu eksiniz... Arab Said'le Cengiz'in torunu yola çıktılar.. is önlerinde karargâh 1 ordusu bir çok büyük iğol zabitlerile - bir toplân- tı - yaparak Polonlar teslim etmediği takdirde şehri yakmağa karar ver- diler. Göktay kale kumandanına haber gönderdi. Polon kumandanı şehri Moğollara teslim etmemekte ısrar ediyordu. Şehrin üç cephesi kale, bir cephesi de yüksek bir tepeye yaslanmıştı. Bu tepeden kale dışına doğru uzanmış bir çok evler, bahçeler, sayfiye köşk- leri vardı. Polonlar buraya yazlığa gelirler, güzel köşklerde vakit geçi- rirlerdi, Karakövi'nin suyu, havası çok gü- zeldi. Moğollar burasını harble - hem de bir iki gün içinde - kolayca zapte- debilirlerdi. Fakat, Göktay burası- nı kan dökmeden ele geçirmek isti- yordu. Şehir mubafızından gelen cevab- da: #Kanımızın son damlasına kadar düşmana karşı koyacağız.» Gibi cümleler vardı. Göktay bu mektubu alınca: — Şehri yakmak sırası geldi. Hay- di yiğitler, İleri!... Diye bağırdı. Böyle heyecanlı bir günde Gök- tay, yanındaki Arab gencini yola çı- karıyordu. Elli kadar Moğol atlısı, iki Moğol zabiti de Saidle beraber gidi- yordu. Moğol zabitlerinden biri (Cuci) nin torunlarından Aykut idi. Aykut güzel arapça bilirdi. Kırım medresesinde tahsil gördükten $on- ra, iki kere Arabistana gidip gel mişti. Aykut ayni zamanda iyi bir as- ker, kuvvetli bir erkek, uzağı görür bir idare adamıydı. Arabistana va. rınca kabilelerle anlaşma zeminini o hazırlıyacak ve Saidle birlikte işbir- liği teminine çalışacaktı. Göktay, denizden arabları Bizans üzerine sevk etmekle beraber, deniz muhasarası başlar başlamaz, Kök- tay da karadan Bizans surlarını mu- hasaraya gidecekti, Cengizin torunu yola çıkarken, bütün Arabistanı ayaklandıracağın- dan o kadar emindi ki... O da Sald gibi, Bizansı ele geçir- meyi işten bile saymıyordu. «Karakövis ateşler içinde oyanar- ken, Arabistan yolcuları, Akdenizde en yakın bir sahile inmek üzer yola çıkmışlardı. “ “ Macar kralının casusları! Moğol ordusu Karaköriyi yaktık- tan sonra «Dublin» hâvalisine doğru ilerlemeğe başladı Bu sırada Gök- tayın ordusunda mühim bir casus- luk vakası oldu. Ordu bu havalide karargâh kurarak istirahate çekil mnişti. Ordunun içinde casuslardan şüp- helenmişlerdi. Göktayın zabitleri bir gün iki Macar hayvan tımarcısı ya- kalayıp getirdiler. Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli 'Tefrika No. 16 Avrupalılar, Mogol tehlikesinden kurtulmak için oruçlar tutarak, kiliselerde ayin yaparak Allaha yalvarıyorlardı Macarlar binek hayvanlarına çok iyi baktıkları için, Moğollar Macaristan- dan âynılırken bir çok Macar esiri almışlardı. Bunlardan bir kısmı. nı Rusya hududunda birakacak- lar, bir kısmını da ordu ile birlikte götürtceklerdi. Yolda bırakacakları Macarlara yarım tutsak derlerdi. İş- te bu yarım tutsaklardan iki kişi, bir gün Polon köylülerine şöyle bir mek- tub verirken yakalandılar: «Haşmetmaab! Bugüne ka- dar size bir haber gönder. mek fırsatını bulamadık. Mo- Zol ordusu Bizansa yürümek fikrinde idi. Halbuki Rusyada kargaşalıklar o başlamış. Gök- tay geçtiği yollara muhafızlar bırakhrak aya gitmek ni- yetindedir. Moğol ordusunun tekrar Macaristana döneceği» ni ummuyorum. Size bu mek- tubumu getirecek olan, Mo- Zollardan zarar görmüş bir Po- lon köylüsüdür. Kendisine iti- mad ediniz ve müsterih olu- nuz! Balkanlarda yıllardanbe- ri dolaşan kara bulutlar ar- tik Rusyaya doğru akıyor. Tehlike yoktur!» Göktüy bu Macarları derhal idam etti ve ve Macar kralı Belâ'ya bir haber gönderdi «Ayağını denk al! Moğol or- dusu Macaristandan ayrılmak niyetinde değildir.» Moğol ordusu Kubilây handan kati bir emir almadan Tu ve Peşteyi boş bırakıp nereye dönebilirdi? Güktayın fikri Polonyayı baştan- başa istilâ etmekti. Muvakkaten «Dublin: de karargâh kurarak, yir- mi bin kişilik bir kuvvetle «Çutka- yı Rusyaya gönderdi. 1241 yılı ağustosunda ölen Papa Greguvar zamanındanberi Avrupa heyecan içinde titreşiyordu. Greguvar ölürken: «Tatar tehlikesi, Avrupa için bir felâkettir. Allahın merha- metini çekmek için oruçlar tu- tularak gece gündüz ibadetler yapınız ve mesihten şefaat di- leyiniz!» Diye vasiyet etmişti. Greguvar öldükten sonra, Papalık tahtına oturan dördüncü «İnosan»- da Greguvardan başka bir şey yapa” mamıştı, Papa dördüncü İnosan zamanın- danberi Moğollarla çarpışan Macar kralı Belâ, yaşı ilerledikçe kendişin- de mukavemet kudretinin arttığını seziyor ve topladığı kuvvetleri yalnız Moğol ordusile çarpışmağa tahsis ediyordu. Papa «Klemâns nın Avrupalılara; «— Moğollara karşı birleşiniz!» Diye başlıyan meşhur beyanname» si bile kral Belâ'ya hariçten yardım- cı olarak bir tek nefer gelmesini te- min edememişti. Macar kralı inadçi bir adamdı: «— Ben sağ iken, Macaristan Mas carların olacaktır!» Diyordu. Moğollar bir kaç kere Peşteye girerek şehri yağma ettikle- ri halde, kral tekrar şehri imar et- işti. Göktay da Macar kralı kadar, hat- tâ ondan çok daha inadçi bir kuman- dandı. «— Eğer Belâ benimle dostça an- laşmak isteseydi, memleketi bu ka- dar harab olmaz, Macar milleti de bu derece ezilmezdi!; Demişti. Artık iş çığrından çıka- rak inada binmişti, Uzun yıllardan- beri Avrupa kiliselerinde «Moğol teh- likesine karşi» âyinler ve dualar ya- pılirken, Macaristanda, Titvanyada ve Polonyada kan gövdeyi gölürü- yordu. Macar kralı buralardaki prens lere de: 4—Dayanınız.. korkmayınız!» Diye haberler gönderiyor, yerlileri mütemadiyen Moğollar aleyhine sevk ediyor, isyanlar, ihtilâller çıkartı- yordu. Moğol kumandanları nerede mu kavemet görseler: (Arkası var)