ikinci genç! | hat Bu halde görse meraktan çıldırır» İ diyordum. Fakat kollarım da bitmiş, $ Hasanla içliğimiz su ayrı gitmezdi, Çocukluğumuz aynı mahallede geç- işti, İlk delikanlılık çağımızda çliğimizde beraber gezip tozmuş- . İkimiz de elli yaşını bir iki sene gootiğimiz halde hâlâ bekârdık. Ha- &an yaşından epeyce genç gösteriyor- du. Onu gören kırk beşinden fazla fahmin etmezdi. Arkadaşımın haya- anda on sekiz senedenberi seviştiği bir kadın vardı: Melâhat Fakat son zamanlarda Hasan Me- Mhate karşı oldukça soğuk davranı- Yordu. Halbuki Melâhat yaşı kırkı Aşınsaına rağmen hâlâ güzel kadın- dı. Üstelik Hasana gayet merbuttu. Lâkin «horoz ölür gözü çöplükle ka- hr.» derler. Doğrudur. Arkadaşım gözü de hâlâ otuzuna var- Mmamış, hattâ yirmi beşini aşmamış gençlerde idi. Bir gün Hasanın karşısına yirmi, Yirmi bir yaşlarında fevkalâde güzel bir genç kız çıktı. Nazlı nisan ayında baştan aşağı çiçeklenmiş genç bir kiraz ağacı kadar, bahar dolu, renk- B bir kızdı. Arkadaşım onun etrafın- da pervaneler gibi dönüyordu. Hasanla bir gün bir birahanede Oturmuş buzlu biralarımızı İçiyor- duk. Arkadaşımda mühimbir şey Söyliyecek bir insan hali vardı, Niha- Yet ağzından baklayı çıkardı.. — Azizim... Ben karar verdim, Nazlı ile evleneceğim... Aklıma zavallı Melâhat geldi. Sor- dum: — Peki, Melâhat ne olacak? Kasanın canı sıkılmış gibi: — Bırak, dedi, o bahsi kapat... Bir Amerikalı muharririn bir makalesini okumuştum. Bu adam diyordu ki: «Gençlik de, neşe de saridir. İnsan gençlerle, neşeli kimselerle düşüp kalkarsa neşelenir ve içi, dolayısile Yüzü de gençleşir.» Bencebu fikir Bayet doğrudur. Azizim Nazlı benim hayatıma bir nisan günü gibi, bir bahar gibi girdi. Onunla konuşurken Üdeta gençleştiğimi, yeniden delikan- iğımı hissediyorum, Bana öyle geyler anlatıyor ki onu dinlerken Adeta kendimi yirmi beş yaşında sa- miyorum. Eminim ki onunla geçire- Ceğim senelerde bende ikinci bir gençe Mik başlıyacak... Güldüm: — Bırak allahaşkına.. dedim, elli- #inden sonra böyle ikinci gençlik ko- Yay kolay ele geçse herkes çoktan bu usule baş vururdu . Hasan: — Sen gene öyle bil... dedi, fakat göreceksin. Ben Nazlı ile ne kadar mesud olacağım ve ikinci gençliğe kavuşacağım. Nazlının yanında, 0 konuşurken kendimi bir gençlik ha- Yazı içinde bulmama rağmen Melâ- hatle beraber olduğum zamanlarda Üdeta ihtiyarlamağa başladığımı his- #sediyorum, Onun ne kadar ihtiyatlı “olduğunu bilirsin. Her dakika bana: «Aman hava cereyanına oturma...» «Aman çok içme... Malüm ya sen yaş- ta bir adamın öyle hesapsız iç- mesi doğru değildir...» , «Aman ter- eme...» , «Vakit geç oldu, artık gi- “İp yatmalısın..» ... Daha bu gibi bit- Mez tükenmez nasihatler verir du- Tur... Hele bunların arasında dalma: «Sen yaşla bir adamın böyle hare- ket etmesi doğru değildir...» diye ihtar €tinesi yok mu? Beni çileden çıkarı- Yor azizim... Canım meselâ bir bara gitmek yor değil mi? Melâhate uğrarım: — Haydi Melâhat... diyorum, bu Gece bara gidelim... Adam akilh eğ- Jenetim... Sabaha kadar... O kolları- m1 boynuma dolar ; n, der, sana bu akşam Yemeği için hindi kızarttım.. Hindi. Yi sevdiğini bilirim... Karşılıklı ye- mek yesek... Sonra yanyana pence- Teden mehtabi seyretsek daha iyi de- ÖL mi? Bu gece he güzel mehtab Yar... Hem artık biz yaşta insanlar İçin barlarda sabahlara kadar eglen- Mek pek yorucu bir şey değil mi? Sonra sen iç ilirsin ben çok tesir altında Kalan bir adamım. Bir insana kırk Gün deli derterse deli olurmuş. Bu m da böyle söyliye söyliye beni gün ihtiy tacak.. Onun için İ Nazlı ile evieneceğim | Hasanı uzun müddet görme: Yalnız onun Nazlı ile âdeta bir niş lu hayatı yaşadığını dum. Ben Taksimde tramvay bekler- ken baktım önümdebir otor ıl durdu. İçinde bizim Hasan... Otomo- bilin kapısını açarak bahs sesle: — İşine gidiyorsan seni götüre- yim... Hem otomobide de konuşuruz. Otomobile girdim. Sabah olmasına rağmen Hasanın sırtında smokin vardı, Güldüm: — Daha yatmadın galiba... geceyi eğlence ile mi geçirdin? Acı acı güldü: — Evet, eğlence ile... Arkadaşımı dikkatle süzüyordum. Gözleri çukura batmış, yüzü fena halde kırışmıştı. Şakaklarındaki saç- lar ağarmıştı. Ben görmiyeli âdeta çökmüş, ihtiyarlamıştı. Sordum: — İkinci gençliği elde ettin mi ? Bu sözüm üzerine canı sıkıldı : — Alay etme... dedi, Ikinci genç- UğI elde edip etmediğimi yüzümden de anlamıyor musun? Hem seninle ciddi konuşmak istiyorum. Ben tek- rar Melâhatle barışmak, hattâ onun- la evlenmek niyetindeyim... Ne der- sin?.. — Fena değil... Melâhat tam sana lâzım olan bir kadın... Fakat fikrini yeniden değiştirmenin sebebi ne? — Anlatayım... Nazlı ile tanıştı- ğım zaman âdeta hayatımda yeniden bir ilkbahar devresi başladığını san- mıştım. Melâhatin de «Sen yaşta ada- ma fazla ihtimam gösterilmesi, bakıl- ması lâzımdır.» diye etrafımda per- vaneler gibi dönmesi âdeta izzeti nef- sime dokunuyor, ihtiyarladığımı his- sediyordum. Melâhatten kaçtım. Gün- lerimi Nazlı le geçirmeğe başladım. Âdeta iki nişanlı gibi idik. Oh. artık yanımda daima : — Böyle şeyler yapmak sen yaşta bir adam için doğru değildir... diye elisini geçtiğimi yüzüme vuran bir kadın yoktu. Nazlı ile yirmi beşine varmamış gençler gibi eğlenecektik... Fakat azizim, davulun sesi uzaktan ce bu gençlere mahsus eğlencelerin, gençlere mahsus hayatın biz yaşta” kiler için ne kadar yorucu olduğunu anladım. Melâhat son senelerde ba- na böyle sıhhatimi bozucu, yorucu eğlenceleri yasak temişti. Meselâ Nazlı ile gezip tozmağa baş- ladıktan sonra bir gün plâja gittik. Nazlı: — İlle yarış edelim... Yüzme ya- rışı... diye tutturdu. Denize girdik. Açıl babam açıl, açıl babam açıl... İçimden: «Beni Melâ- Bütün — vücudüm kesilmişti, Lâkin ne de ol- | sa Nazlıya aramızdaki yaş farkını, artık yavaş yavaş ibtiyralığa hazır- lanmak üzere bulunduğumu hissettir- mek istemiyordum, Bunun için var kuvvetimle yüzüyordum . Nihayet yarış bitti amma ben de bittim. Sahile döndük. Nazlının ken- disi gibi bir sürü genç arkadaşı vardı. Onlar: — İlle ip atlıyalım... diye tuttur- dular. Halbuki ben nefes nefeseyim, Fakat gene yiğitiğe, gençliğe kir sürmedik. İp atlama oyununa işti- rak ettik. Uzun uzun yüzdükten son- ra yarım saat ip atlamanın, Zip zıp #ıçramanın biz yaştaki insanlar için ne olduğunu tahmin edersin. Akşa- ma doğru plâjdan çıklık, Bir yemek yedik. Ben yorgunluktan harab olu- yordum. Yatağım gözümde tütüyor- du. Fakat gençler: — Bu gece mutlaka bara gideceğiz. Yeni bir Fransız artisti gelmiş... di- ye İutturdular. Nâzlıdaçok israr edince dayanamadım, O yorgunluk üzerine bar... Sabaha kadar dans... Sabaha kadar Rumba... Zıp zıp siç- Tama. Bazan böyle bir hafta üstüste bar- larda sabahladığımız, saatlerce dans ettiğimiz oluyordu . En fecii onlardan halimi, saklamak mecburiyeti idi, ni Melâhati günden güne aramağa başladım. Nazlı ile arkadaşlarının en hafif eğlencesi bahçede kovalamaca, köşe kapmaca oynamaktı. Benim ya- şımda bir adamı ve köşe kapmaca, kovalamaca oyununu düşün... Üste- lik gecelerce uykusuzluk... Sıhhatimi korumadığım için hastalanmalar da caba... İkinci gençlik yerine günden güne vücudden düşüyor ve ihtiyar- liyorum . Nihayet anladım ki Nazlı gibi gençlerle âşık atmak için insanın ha kikaten genç bir vücudü olması lâ- zım... Vakıa bizim içimiz genç... Fa kta böyle şeylerde iç gençliği para Bu gece Nazlı ile son gecemizi ge- çirdik. Bugün akşam üstü Melâhate gidip barışacağım. Ve onunla evlene- ceğim, Bizim için bir orta yaşlı hayat ve yorgunluksuz, rahat eğlenceler başlıyacak... Melâhatten ayrılalı, Naz- Mı ile gezip tozalı âdeta on yaş ihti- yarladım. Melâhatin itinasile yakın- da on yaş gençleşeceğime eminim... Melâhatle evlenince benimi için ikin- el bir gençlik başlıyacak ... (Bir yıldız) Kaşelerinin tesirini öğrenenler baş, diş, adale ağrılarını unuturlar NEZLE, KIRIKLIK, ROMATİZMA, GRİP VE EMSALİ HASTALIKLARA KARŞI BİLHASSA MÜESSİRDİR. Terkibi ve tesirindeki sür'at itibarile em salsiz olan GRİP'in 10 tanelik yeni ambalâjlarını tercih ediniz. Geceleri tutacak olan ağrılara karşı ihtiyatlı bulunmuş olursunuz. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. İsmine dikkat, Taklidlerinden sakınınız ve GRİPİN yerine başka bir marka verirlerse şiddetle reddediniz MA RR GR GR O A ŞAM yon evet KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mam Tefrika No, 235 Üçüncü Murad, Üsküdarda karşılaştığı cenazenin önünde durdu. Bu tabutta büyük bir ölü vardı! Harp şiddetli oldu, Osman paşa 19 bin zayiat verdi ve cenkte öldü. Ölürken: — Çigale paşa ordunun başına geç- sin ve harbe devam etsin dedi. Çigale paşa harbe devam etti, Bu defa Mirza Hamza maktul düştü ve Çigale paşa muzaffer oldu. Reisülküttab Hamza efendinin sözleri. Vaktile vezirlazam Osman paşa ile birlikte yolg çıkmış olan Relsülküttab Hamza efendinin İstanbula gelişi karanlıkta kalan bazı hakikatlerin aydınlanmasına sebep oldu. Hamza efendi, Osman paşanın son dakikalarında başi ucunda bulunu- yordu. Osman paşa ile Hamza efendi ara- sında şöyle bir konuşma geçmişti: — Sen, donanma erkânından Sinan reisi tanır mısın? — Tanırım, devletlim! — Nasıl adamdır bu? — Çok cesur, merd ve atılgan bir denizci idi. Fakat, talihsizdi. Hayatın- da bir gün bile gülmedi, İki kere pa- dişahın gazabına uğradı. İdama mah- küm oldu, İkisinden de af ile kurtul. dul — O halde çok talihli bir adammış. İki kere cellâdın elinden kurtulmuş. Bu adamdan bana -Kefede bulundu- umuz zaman - Kilıç Ali paşa çok bah- setmişti. — Ölmüşlerin cesaretinden, merdli- ginden, faziletlerinden bahsetmek ne- ye yarar, devletlim? — Tuhaf şey! Onun öldüğüne sen de inanıyorsun demek? Halbuki Kılıç Ali paşa bana onun başka bir adla İs- tanbulda yaşamakta olduğunu söyle- mişti, — Kılıç Ali paşa söylemişse, buna bir diyeceğim yok. Çünkü Sinan reisi Kılıç Ali paşa hepimizden, herkesten iyi tanır, Ve kendisini evlâd gibi se- ver. Zaten paşa onu himaye etmesey- di, Sinan çoktan ölmüştü. Sinanı do- nanmada çekemiyenler çoktur. O ar- tık - yaşıyorsa bile - ölmüş sayılır. Çünkü son defa tekrar idama mah- küm oldu. Sultan Murad: «Kellesini isterim!» diyerek günlerce İstanbulda Sinanı arattı. Kılıç -Ali paşa sağ ol- saydı, bölki böyle bir zamanda onlu ramanın affı olduğunu söylersin! Bu dileğimi bütün dileklerimden önce pa dişaha arzetmeyi ihmal etme! #.. Reisülküttab Hamza efendi kaç gün- denberi, Osman paşanın dileklerini padişaha arzetmek İçin fırsat arıyor- du. Bir gün Sultan Muradı çok neşeli buldu: — Şevketlim! dedi - Özdemir Os- man paşa son nefesinde, efendimize arzedilmek üzere kulunuza şöyle bir sır tevdf etmişti, Diyerek, Osman paşanın Sinan rels hâkkındaki vasiyetini anlattı. — Osman paşa, Sinan reisi şahsen tanımadıği halde ona karşı - kahra- manlık destanlarını dinliyerek - bü- yük bir sevgi göstermişti. Ve sön ar- zularından biri de Sinanın affı şaha- nenize mazhar olması, yeniden dona:ı- maya alınması idi, Dedi. Murad birdenbire kaşlarını çattı. — Demek Osman paşa Sinanı tani- mıyormuş, öyle mi? — Evet, şevketlim! Yüzünü bile görmemiş. Sadece bütün kahraman- ıklarını Kılıç Ali paşadan duymuş. — Fakat, bana Kılıç Alİ bile onun öl- düğünü söylemişti, Sinan rels yaşıyor mu? — Başka bir adla İstanbulda yaşı- Tabutun üstüne asılan «Kaptan paşalık» fermanı!. Üçüncü! Murad -üçüncü defa ola- rak - Sinan relsi ölüm cezasından af- fediyordu. Safiye sultanın, el altın- dan Venedikli Hasan paşaya gönder- diği şayi olan bir mektup meselesi üzerine, padişah Hasan paşayı da Der- ya kaptanlığından azletmeğe karar vermişti Münadiler-İstanbulun her semtinde hattı hümayunu yüksek sesle oku- yorlardı: «Sinan reisi ajfettim. Yerini bilenler hemen kendisine bil- dirsinler» Üçüncü Murad o gün Şehzade Meh- medle Üsküdara geçmişti. Padişahın içinde müthiş bir sıkıntı vardı, Oğlu top eğlencelerinin (tekrarlanmasını istediği halde, ona bile müsaade etme- Birdenbire yukarıdan iskeleye doğ- ru bir kalabalığın indiğini gördüler. Reisülküttab Hamza efendi de Mu- radın yanında duruyordu. Birçok denizcilerin omuzunda gi- den bir tabut... Ve önde ağlıyan yedi, sekiz yaşlarında bir erkek çocuğu Mu» radın gözünden kaçmadı. Reisülküt- tap efendiye: Tabutu takib edenlere döndü: — Padişahımız cenazenin kim oldu- ğunu soruyor: İhtiyar bir denizci başını önüne eğdi: — Bir baftadanberi hasta yatıyor- muş. Dün gece ölmüş, Son nefesinde; «Beni denizci arkadaşlarım kaldırsın- lar!» diye vasiyet temiş. Onun Sinan Tels olduğunu öldükten sonra anla- Haremağasının korkudan dudakla- rı çatlamıştı. Titriyerek padişahım ya- rına geldi : — Sinan reis ölmüş, şevketlim! Murad birdenbire sendeledi, Böyle ummadığı bir dakikada Sinanın ce- nazesile karşılaşması Muradın bütün arzularını ve bütün plânlarımı altüst etmişti. Padişah gözlerine ve kulak- larma inanamıyordu. Cenazeyi yol üstünde durdutmadı- lar. Sinan reis gerçekten ölmüştü, O- nun namazını Valide camisinde kıl- dıktan sonra Karacaahmed mezarlığı- na götürüp gömeceklerdi. Murad, Reisülküttab efendiye başı- nı çevirdi: — O ağlayan çocuk kimdir? — Rozitadan doğan oğlu imiş... — Ne dedin? Ben onu vaktile denl- ze attırdımdı. Demek boğulmamış... “Yaşıyormuş, öyle mi? — Evet, şevketlim! Onu geçen yıla kadar halanız Mihrimah sultan bü- yütmüştü. Sinan idama mahküm olun- ca, oğlunu kaçırmış ve şimdiye ka- dar da Çamlıcada bir eve çekilörek başka Lir adla yaşamış. Murad bu hâdiseden çok müteessir oldu. Sinan reisin yavrucağını yanı- na aldı, çocuğun gözlerinin içine dik- katle baktı... Küçük Sinan, padişalın önünde kapanan bir tarihin ve topra- ğa gömülen büyük bir ölünün canlı ve biricik hatırası olarak ayakta dü- Tüyor ve hıçkira hıçkıra ağlıyordu. Cenaze, Valide camisinden döner- ken, hattı hümayunu tabutun başı- na asmışlardı. İkindi vakti Ahmediye caddesinden büyük mezarlığa doğru ilerileyen Si- nanın cenazesini binlerce insan takip ediyordu. Büyük Türk denizcisini hal- kın göz yaşlarile, iki uzun servinin arasında kazılan mezara gömdüler. Ve İstanbul günlerce, haftalarca Sinanın matemile inledi. — SON — Yarm KORSAN germ DİŞİ Tejfrikamızı okuyunuz! li oi varam ia euğer Linea mek