is y p “ & » İLE İri £ PE Y AR SPEMNFE YERSE. 7TYA REZ ESEE A SE RÜPHKE AB tiyor miz vardı. Faket işim duğu için sabal te çok zorluk çekiyor, epey v bediyordum, Gal akşam gidip gelmek kit kay- ken gözüme bir «kiralık mobilyeli oda Yar» levhası ilişti, Kendi kendime: «Va- k:â dışarıdan manzarası güzel değil, hem etrafı da kapalı... Karanlık bir aparlımana benzi amma bir kere bakayım.» dedim. Tam apartımana doğru yürürken karşıdan arkadaşım Merdi'nin geldiğini gördüm. Mecdi be- nim Kızıltopraktan komşumdur. Otur- duğumuz evler yanyanadır. Mecdi ya- Yıma yaklaşınca sordu — Ne arıyorsun burala:« 1? — Kiralık pansiyon... Şurayı geze- ceğim... Sende gel de beraber gezeli: Mecdi bir bana; bir de istediğ apartımana baktı; — Sen çıldırdın mı yaku... dedi, Kı- xiltöpraktaki o canım, güneşli, hava- dar, güzel yer bırakılır da burada otu- Fulur mu?,, — Ne yapayım birader?.. İşim Beyoğ- Yanda - Burada oturmağa mecburum... Bütün zamanım yollarda vapurlarda Etçiyor... Kızıltoprak iyi hoş, oradaki evim güneşli, rahat, havadar, güzel > Sisal amma bu mahzuru var İş- Mecdi bir türlü benimle beraber gös- terdiğim apartımanı gezmek istemi- Yor, hattâ beni de Beyoğlunda pansi- yon tutmak sevdasından vaz geçirme- ÜS çalışıyordu. Elile karşımızdaki apar- manı göstererek: — Şuraya bak birader... Şuraya. di- | Yordu, her tarafı kapalı. Bunun içi ve ikin Burada oturulur « Vaz geç, burayı gezip de boş yere Yaktimizi kaybetmiyelim.. Fakat ben israr edince sesini kesti: m Peki... dedi, dediğin olsun... Ge- Apartımandan içeriye girdik, Vay, we Merdivenler son derece karan- 1. Ben daha şimdiden bu apartı Handan soğtumuştum. Fakat bir kere eri girdikten s yi da kiralık sonra yukarıya çıkıp Si) pârsiyonu gezmekte hiç bir I yoktu. Mecdi Biyörğü: ecdi yanımda söyle — Şuraya bak yahu... Bu zifiri ka- | ek merdivenler insanı buradan ka- Şa a.a kâfi bir sebeptir. Bana her ay sr da üste verseler burada otur. -. Değil ki şu karanlık yere tı Mak için bir de ir pe Si her ay kira parası ve- k pansiyon en üst asa, rde yoktu. ni çıktıkça Mec- ii aklına... diyordu, yahu oturulur mu?.. Şimdi gezeceği- e tk ir bir «saray yavrustu ol bu'hi ei Onda bu e) mi? Yok mu? miyen merdivenler var Nihayet kira, MaşİtiK. Ben zi k dairenin önüne gel çaldım. Kapınır Mecdi elile diz masını beklerk, lerken Ağ Uşturuyor diyordu. En mız halde apartıman k... Burada oturulur > ru Mu?.. Dönelim Ay 1 aşkına şuradan GN tam bu esnada kapı açıldı. a hayretler içinde kalmıştık. PIYI Açar harikulâde güzel geni l genç kadındı. Sırtında bol paçalı, ipek Mp yardı, Pijamasının ceket nü Açıktı. Pek biçimli göğsü bü- ç gzelliğile gözlere çarpıyordu. Yeki adın, güzel gözlerinin içi güle- nnederini kiralık pansiyonu Bezmeği arzu ediyorsunuz. en Cevap cektim, Fakal arka- esime benden çek evvel davra- — Evet efendim.. Kiralık siy aş efendim... lik pansiyo- gezeceğiz... Dışarıdan gördük, Pek leme Gezmeğe karar verdik.. a TehBtsiz edebilir miyiz?.. Demez me eedinin bu haline şaşmıştım. Bu Perhiz? Bu ne lâhana turşusu idi?, 8 apartımanın kapısında 7 Dönelim Al dye içeriye girme istemiyordu. Mani gezmek için bı Hiha?.. Genç kadın tatlı bi ah aşkına şuredan... — Buyurunuz efendim. Diyerek yol gösterdi. Mecdi, apartımanı kendi tulacakmış gi den evvel alılıp önüme geçti. genç kadın bile pansiyo cağımı sanmıştı. Müt, ye izahat veriyor maştım. Güzel ev sah — Vakıâ merdivenlerimiz biraz çok- ça ve biraz da karanlıkça amma Deyince Mecdi atıldı: — Aman efendim... Merdivenler ka- ranlık mi? Ne münasebet efendim?, Ne münâsebet? Merdivenlerin bundan daha aydınlık olmasının ne lüzumu var ki? Sonra merdivenler hiç de çok değil... Hem biraz merdiven çıkmak da spordur, Değil mi efendim?.. Ben Mecdinin haline şaşmış kalmış- tım. Daha birkaç dakika evvel... «Ge- zeceğimiz yer saray gibi olsa nafiledir. Onda bu karanlık, bu bitip tükenmi- yen merdivenler var mı? Yok mu?» di- yen bizim Mecdi değil mi idi?, Genç kadın bize kiralık mobilye)i odayı gösterdi. Aman ne karanlık şey- di. Fakat bu esnâda gülerek de ilâve et- | ti: l — Bu odanın tam karşısı da bize zit- tir. Bizim oda... Bunu söylerken güzel ev sahibinin gözleri ne kadar mânalı idi Mecdi karanlık odaya şöyle bir bak- tı: — Aman efendim... Ne güzel... Ne gü- zel... diyordu. Burası âdeta bir kuş yu- yası... Pek beğendim, doğrusu... Mecdi böyle söyliyerek bana döndü: — Kardeşim, dedi, müsaade edersen ben burayı tutacağım... Şaşırmıştım. Mecdinin Beyoğlunda apartıman filân tutmağa hiç niyeti yoktu, Onu biraz üzmek için burayı tutmağa hiç niyetim olmadığı halde: — Evet amma Mecdiciğim... Benim hemen bir yer bulup taşınmam lâzım. Biliyorsun ya burayı ben tutmak isti- | yordum... dedim, Mecdi âdeta telâşla: — Rica ederim, kardeşim... Müsaade et de burayı ben tutayım... Zira bura- yı son derece beğendim. Mecburum bu» yasını tutımağa... Sen başka bir yer ba» karsın. Burası tam benim istediğim gi- bi... diyordu. Onu adam akıllı üzmek için: — Peki amma birader... dedim, Be- nim pansiyon aradığımı bi Burası da fena değil... Mecdi rıldı: — Rica ederim. Fazla israr etme... Burayı tutmağa mecburum diyorum 'Ben de susmağa mevbur oldum, Mec- di güzel ev sahib Burası o kadar güzel, o derece ho- şuma gitti ki, müsazde buyuru! bu güzel dekor içinde bircigera iç gim... diyerek paketini çıkardı Bir cigars genç kadına uzattı, bir ci- gara kendi yaktı Güzel ev sahibi cigarasınm dumean- larını Mecdinin yüzüne üflerken — Fakat efendim... dedi, buranın başka talipleri de var.. Eğer beğendi- seniz bir kaparo rica edeceğim. Mecdi: — Ne demek efendim? dedi, pansi- yonun iki aylık kirasını da takdim ede- yim... Fakat fiati sormayı unu Geuç kadın gayet tuzlu bir fiat söy- ledi, Lâkin Mecdi bu fiati hiç tuzlu bulmağı: — Vallahi fevkalâde ucuz de ucuz... Diyerek çıkardı iki aylık kirayı da ver-| di. Ben içimden gülüyordum., Şu Mi e . Fevkalâ- diyi, apartımanı gezdirmeğe kardır- mak için neler çekmiştim. Ben apartı- manı tutmak istiyordum, Buray da o maksatlâ girmiştik. Meşhur sözdür, «Kime niyet, kime kısmet. derler, Genç kadın iki aylık parayı alı Size bir sened yazay öteki odaya geçti... Mecdi: — Aman efendim senede ne lüzum var?.. diyecek oldu. Fakat genç kâdın mutlaka sened vermek istiyordu | Şimdi tutacağı odada Mecdi ile yal nız kalmıştık. Bu karanlık, berbat ve gayet pahalı odaya şöyle bir baktım. Mecdiye: Yahu... Hani sen nezdin. Üste her ay 200 lira verse- ler burada oturmazdın. dedim, O: — Yoo... dedi, loş bir oda insanın ktan sonra: m... diyerek sev Mecdi gülerek sordu: — Demek:., Kapı karşı komşuyuz. Karşısı s nı oda öyle mi efendim? Genç kadın sid amına ba- evi... Zavallı ihtiyar bir kadındır. Ben yarın sabah erkenden İzmire gideceğim. Kimbilir bir daha kaç sene sonra İstanbula dö- erim, Biz oranın yerlisiyiz... Bugün tesadüfen burada bulundum. Size evi gezdirdim.. Halamla iyi komşuluk edersiniz... dedi, Mecdi kıpkırmızı olmuştu. Barm döndü: — Kardeşim... dedi, sen apartıman tulmağa mecbursun... Sakın burayı tuttum diye bana darılma... İstersen iki aylık kirayı sana ciro edeyim. Apar- tımanda otur, bana sonra bu kirayı ödersin.. Ben güldüm: Yooo.. dedim, sen burayı çok be- ğendin... güle otur kardeşim.. (Bir yıldız) Of ne müthiş ağrı yarabbi andığı soğuk algınlığı ona tahammül edilmez grılarla hücum et Lâkin yalnız bir kaşe . . GRiPiN alarak bu ıstırabı geçirmeğe muvaffak oldu. İcabında günde üç kaşe alınabilir. 1400 kuruş 2700 kuruş 750 » 1450 » we w > 150 » — » SENELİK 8 AYLIK 4 AYLIK 1 AYLIK Posta ittihadına dahli ölmuyan «cneb' memleketler: Beneliği beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Sefer 10 — Ruzukasım 155 vak Gömeç Öğe İkimit Akşam Yam Va. 34 527 1215 1557 184 2020 BE, 9011044 532 9,14 1200 136 İdurehane: Babiüili civarı Acımusluk So. No. 3 İstediğiniz gibi BİR OTOMOBİL! İY YİYOR Yi Si YA ev 7 KUÇUK İLÂN e Rİ Ed isH/fade ar odaya dönünce | Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mam Tefrika No, 196 | o Padişah, Osman paşadan muzafferiyet haberleri /beklerken, İstanbul gülünç hadiselere sahne oluyordul man paşa hakkında şöyle telkinler yaparlardı: «— O, sarayda terbiye görmemiş- tir. Serkeştir. Asabidir ve bilhassa esrar ve afyon düşkünüdür. Kendisi- ne hiç bir suretle itimad caiz değil- dir; Osman paşanın o€&n büyük rakibi, Üçüncü Muradın yeni nedimi İbra- kimdi. İbrahim, kendi mamdaşı Kanuni Süleymanın veziri gibi gü- nün birinde haremden çıkarak vezir olmak hulyasına düştüğü için, Os- man paşanın ardısıra ortalığı saran muvaffakıyetlerinden O kuşkulaniyor ve kışkanıyordu. Osman paşanın bir gün padişahın gözüne girerek müh- rü hümayunu alması ihtimali İbra- bim beyi kudurtuyordu. Osman paşa afyon ve esrar düş- künü olmadığı halde padişaha onu böyle tanıtmalarının en büyük sebe- bi onu saraya değil, İstanbula bile sokmamaktı. Osman paşa merd, doğru sözlü, temiz yürekli, memleketi için her zaman canını, malını fedaya hazır olan bir generaldi. Terakki silsilesi- ne bakılırsa, günün birinde onun 88- Garete gelmesi pek tabil idi Zaoten Arnavud Sinan paşa ile ara si bir hayli açık olan Özdemir Os man paşa böyle yüksek mesnedlerde Ge gözü olmıyan mütevazi bir dev- let adamıydı. O, sadece büyük ya- rarlıklar göstermekten zevk duyar- dı. Hele mühtedi olmaması, ona dai- ma parlak bir istikbal vadeden se beblerden birini teşkil ediyordu. Sultan Murad: — Artık Keleye giden donanma dan hayırlı haberler almak zamanı yaklaştı. Diyerek seviniyordu. nı: — Kılıç Ali paşanın gittiği yerden elbette hayırlı haberler gelecek... Diyorlardı, Üçüncü Murad, Sinan paşadan da memnun değildi. Sadaret makamına kimin geleceği belli olmuyordu. Saray erkâ- Maymunlar ve garip bir serpuş meselesi! Üçüncü Murad Köradenizden mu- zafferiyet bekliyedursun. Bu sırada İstanbul sokakları çok gerib ve gülünç hadiselere sahne oluyordu. Saray imamı Kürdizade Abdür- i larile çok uğraşırdı rahman, Hıristiyanların sokak kılık- Yahudilerin ipekten, sarı ketenden ve kırmızı bezden giydikleri serpuşlar Kürdiza- deyi fena halde sinirlerdiriyordu. Erristiyanların kılıklarına ancak fetva ile müdahale edilebileceğini dü- şünen Kürdizade, nihayet kendisine bu meselede bir kafadar daha bul- du: İstanbul müftüsü Aziz efendi. Kadızade Aziz efeni sokaklarda ve meydan yerlerinde oynatılan may- munların başına Kırmızı takke giy- dirilmesi lüzumunu emretti Ertesi günü bütün maymunlara kırmızı takkeler giydirildi Yahudiler bunu görünce: «— Müftü efendi bizi maymunlar seviyesine indirdi! Diyerek şikâyete başlamışlardı. Müftü Kadızade Aziz efendi, saray İmamı ile ağızbirliği yaparak yabu- âi tacirlerinden bir hayli para ko- parmayı düşünmüşlerdi Çoktanberi gülünç, biçimsiz bir şe- kilde serpuş taşıyan rum ve ermeni- ler de - serpuşlarına müdahale edildi. gI için - sızlanıp duruyorlardı Üçüncü Muradın harem dairesin- de oldukça hatırı sayılan haznedar ustalarından bir yahudi kadının da bu işe bur oldukça. mi olmuşlu. Artık çarşıda, p rin. giydiği kırm ği ordu. yerlerinde yahudile- rle herkes Çoluk çocuk, meydan sik sık oynuyan ve cam- Sultan Murada o güne kadar Os- | | bazlık yapan maymunların başların da da kırmızı takkeleri görünce gü- lüşüyorlard X Yahudiler bunu bir izzetinefis meselesi yaparak, saraydaki elleri va» sıtasile padişahın okulağına eriştir. diler. Üçüncü Murad, İstanbul SÜnü çağırarak: Nedir derdlevi bu yahudilerin? ye sordu. Kadızade düşünme- teredâyd elmeden şu cevabı müftü den verdi. Eğer yahudilerin başından kır- muzl serpuşun çıkarılmasına müsaa- de buyurulursa, yarın her birinin başında bir başka serpuş göreceğiz. O zaman yehudiyi, hıristiyanı tefrik etmek kabil olmıyacak ve bu yüzden bir çok karguşalıklar zuhur ederek memleketin â&: muhtel olacak, şevketlim!» Sultan Murad müftüye hak verdi. Kâğızedenir sözlerini saray imamı Abdürrahman efendi de teyid et. mişti. Yahudiler saraydan yüz bulama- yınca yelkenleri suya indirdiler. Fa. kat, bu serpuş meselesinin halline de eibirliğile çalışmaktan geri dür. madılar. Kadızade ile saray imami- nı elde etmeğe karar verdiler. Zaten Kürdizade ile İstanbul müf- tüsünün mMaksadları da bu değil miydi? Şimdi yabudiler ve ermeniler müf- tünün ayağına düşmüşlerdi. Bu arada ermeniler de serpuş me- selesinde serbes kalmalarını istiyor- lardı, Yabudi cemaatinden İleri ge- lenlerin bu işi para ile halledecek- leri anlaşılınca, ermeni zenginleri de keselerinin ağzını #çmışlardı. (1) Tarihin kaydettiği malümata gö- re bir hafta içinde elli bin altın top- yarak, bir heyet marifetile Kürdi- zadenin evine götürüp teslim ettiler, Müftü efendi de orada hazırdı. Bu paraların ikisi arasında paylaşacağı muhakkaktı. İstanbul müftüsü bu hadiseden sonra, hocaların sarıklarına da el at- mıştı. Kadızade, hocaların büyü larını gördükçe sinirlenirdi. Maamafih Kadızadenin « büyük sarık düşmanlığı» nı şöyle tevil eder. lerdi: «— Müftü elendi yahudilerden a). dığı parayı unutturmak ve yalnız yahudilerin serpuşlarille uğraşıyor dedirtmemek için, bü sarıklı hoca- Yarı da parmağına dolamış Gerçek o zaman rasd Takiyeddin gibi meşahirden bazılarının Sarıkları o kadar büyüktü ki... Yoldz gider. ken başına beyaz bir şemsiye açmış hissini verirdi sarık» Kadızade, rasıd 'Takiyeddinin sa- rığını küçültmeğe muvaffak olama- dıysa da, müezzinbaşının sarığını ir gün Kendi elile başından çıkarıp: «— Şu ufacık kalana bu kadar büyük ve ağır bir yükü tahmil et- mekte ne mâna var?» Demişti, Müezzinbaşı uysal ve halim bir adem olduğundan Kadızadeye karşı gelmedi. Fekat, rasıd Takiyeddin, müezzin- başı gibi, bu hakareti çabuk har- medemedi. Cübbesini toplayıp sara- ya kuşlu. Kuşçubaşı Kâmil bey, 'Takiyedâini teskin etmemiş olsaydı, mesele bü- yüyecek ve çok fena şekli alacaktı. Bereket versin ki, Takiyeddin efendi de altından çok hoşlanındı. Kadızade onun da gönlünü bir ke- se altınla ahvermişti. (Arkası var) lerini istimale ruhsat aldılar.» Takvimüttevarik