VON Y va Ver “e e, e Ara me» wee ev e — PARASIZ UŞAK | Ferhada, şık duvar kâğıdiarı satan | değildi. Bunun için Kâmile bitişi | Ömrümde duvar kâğıdı yapıştırmış 2 Mart 1938 bir mağazada rasladım. En pahalı Cinsinden top top duvar kâğıdı al» yordu. Sordum: —— Evini mi liyeceksin?.. Böyle < elnsinden duvar kâ- Ferhad boynunu büktü. Acı ci Yülümsedi: — Bunlar kendim için değil bira- &er... dedi, bizim Kâmilin apart Mani için... Ferhadla biraz alay etmek istedim, .— Kâmil duvar kâğıdını kendi al- #â ya... Sen onun vekilharcı mısın?.. Perhad: — Ah sh... dedi, başıma gelenleri hiç sorma... Hiç sorma azizim... Kimseye bahsetmiyeceğine söz verir- #n sana bu işin iç yüzünü baştan aşağıya kadar anlatırım. Bilhassa Ki- mile hiç bir şey söylemiyeceksin... — Söz veriyorum ...Anlat yahu... Ferhad aldığı kâğıdları mağazanın kapısında bekliyen otomobile koy- duktan sonra: — Sen de benimle beraber gel... Hem gideriz, hemde sana başıma gelenleri anlatırım... dedi. Otomobile, kâğıd topunun yanına yerleştik, Ferhad bir sigara yaktık- tan sonra anlatmağa başladı: — Azizim sen Kâmilin oturduğu apartımanı bilirsin... Ben arasıra kendisine misafir giderdim, Bundan bir kaç ay evveldi. Gene Kâmile git- miştim. Kâmil sokağa çıkmak üze- Te idi. Beni görünce: — Sen beni burada bekle... İçeride gazeteler, mecmualar, kitaplar var... Bigara kutusunda da istediğin kı- dar sigara bulabilirsin... Ben biraz dışarı çıkmak mecburiyetindeyir. Yirmi dakikaya kadar gelirim... Sa- kın gideyim deme... Bekle beni... Gelince bol bol konuşuruz. dedi. Kâmilin apartımanına girdim. Mee- mualara göz gezdirdim. Bir sigara İçtim. Fakat canım sıkıldı. Şöyle bir balkona çıkayım dedim, Kâmilin balkonu, hakikaten nefisti. Marma- Tâya doğru, kartal yuvası gibi bir balkon... Burası pek hoşuma gitti. İçeriden gazeteleri, mecmuaları, si- Baraları getirdim. Balkondaki uzun İskemleye yangeldim. Gel keyfim gel... Fakat bu uzun balkon orta- sından ikiye ayrılmıştı. Öteki kısım Kâmilin apartımanının yanındaki bitişik daireye aitti. Ben karşımdaki güzel manzarayı seyrederken balkonun ortasından kü- çük bir parmaklikla ayrıldığı öteki kısmında hafif bir gürültü oldu. Baktım. Vay, vay, vay... Bir genç ke. Amma ne genç kız azizim... Sana anlatamam... Şöyle bir göz ücile bana baktı. Onun da elinde bir Bâzete vardı. Kendi balkonunda ge- Miş bir iskemleye kuruldu. Bacsk bacak üstüne attı, Gözünü mü? Ke- Şni mı? Ağanı, burnu mu? Gü- Zel vücudünt, harikulâde bacakları Di mı?. Hangi birini anlatayım bik Mem ki?, Eğer mutlaka şairane bir İstersen onun için sana: «Rü- Yalarıma giren genç kız...» diyebili- Fim. Güya ikimiz de gazetelerimizi Okuyorduk. Fakat arasıra gözlerimiz birbirine takılıyordu. göstermemek için gazeteyi yü- Süne büsbütün kapatlı, Aptal Kâ- MİL... Şimdiye kadar yanıbaşındaki #aadetin farkına nasl varmamıştı?.. « «Aman diyordum, bari Kâ- Mil biraz gecikse de bende tek ba- ma bu güzel balkonda, bu güzel Benç kızı doya doya seyretsem... im de oldu. Yirmi dakika Sokağa çıkan Kâmil ancak bir buçuk saat sonra döndü O günü Mallı bir göz âşinalığı, göz ahbaplı başlamıştı. Belki bu ahbaplık de- da ileri gidecekti. Fakat Kâmil . Bitişik balkon- f ? Mi SER İh : ş : ii ji SEMER l i ; : ; 8 ğindeki genç kızdan bahsedip te onun nazarı dikkatini celbetmekte, gözü- nü açmakta hiç mâna yoktu, Ben de böyle yaptım. Ağzımı bile açma- dım. Artık vazifesine son derecede sadık bir memur intizamile Kâmi- Min evine devam ediyordum. Fırsat bulur bulmaz hemen onun balkonu. na fırlıyordum, Arkadaşımın güzel komşusile yavaş yavaş aramızda ah- baplık ilerlemişti. Hele arasıra Kâ- milin: —8Sen içeride otur.. Gazeteleri oku... Ben biraz dışarı çıkmak mec- buriyetindeyim... Sen yabancı değil sin... Diye beni aparlımanında yal nız bıraktığı zamanların tadına do- yum olmuyordu. Böyle zamanlarda miştim: Neelâ... Hayatı hakkında da az çok fikrim vardı. Annesinden, iki ağâbeyinden —çekiniyordu. oYalnız sokağa çıkmıyordu. Gayet sıkı bir kontrol altında yaşıyordu. Necelâ ile konuşurken o zamana kadar hiç bir kadına karşı duymadığım hislerle kalbim çarpıyordu. Anladım ki âşı- ğım İşte bu esnalarda bir gün Kâmile sokakta rasgeldim. Beni görünce: — Haydi, dedi, seninle ev ânya- lum... Apartımandan taşınacağım... Kan tepeme sıçradı: — Sen delirdin mi? dedim, hiç o apartımandan çıkılır mı? Kâmil benim gösterdiğim bu he- yecanla şaşırdı: — Neden çıkılamazmış?.. dedi, Ev sahibine kızdım. Dört ay evvel oda- ların duvarlarını boyatmasını kendi- sine söyledim, hâlâ boyatacak... Ak- ınca beni aflatıyor. Halbuki odala- rın duvarları ne kadar berbattır bi- lirsin... O kirli duvarların karşısın- da içime kasvet çöküyor... Apartı- mandan çıkmağa karar verdim. Kâmilin koluna girdim: — Kâmilciğim, kardeşim, canım, ciğerim... O apartımandan çıkmak vallahi de deliliktir, billâhi de deli- Miktir... O güzel balkon, balkondan görülen manzart bırakılır m? Kâmil omuzunu silkti: z — Bilirsin ki ben öyle manzara dan filân anlamam... Balkona çık- tığım bile yok... — Canım duvarlar berbat diye o güzel apartımandan çıkılır mı?.. Bak aklıma ne geldi. Ben kendi ödam için bir sürü duvar kâğıdı almıştım. Bunları kullanmadım. Haydi sana bir iyilik yapayım... Bu duvar kâ- fıdlarını kendi elimle senin apartı- manına yapıştırayım... İşte besbe- dava duvarları güzelleştirmiş olacak- sın... Nasıl artık apartımandan çık- mağı aklından geçirmiyorsun değil mi?... Kâmlli apartımandan çıkmamağa razı edinceye kadar akla karayı seç- tim. Çünkü Kâmil apartımandan çıkacak olursa halim haraptı. Ben de Neclâ gibi babamdan çok çekinirim bilirsin... Kâmilin çıktığı apartıma- nı babamdan gizlice tutmak benim için imkânsızdı. Çünkü Kâmilin apar- tımanının sahibi babamla pek can- ciğer dosttu. Bu zat benim babamın evi olduğu halde ayrıca kendi apar- tımanında bir daire tutmak istedi- ğimi nasıl karşılıyacaktı?.. Ve bunu babama söylemiyecek mi idi?.. Kâ- mil apartımandan taşınırsa Neclâ ile dışarda buluşmamıza imkân yoktu. Çünkü Neclâ yalnız sokağa çıkmı- yordu. Sonra dışarıda birbirimize randevu verecek derecede henüz âr- 'kadaşlığımız da ilerlemiş değildi. Bunun için ne yapıp edip Kâmilin bu apartımandan çıkmamasının yo- unu bulmak lâzımdı. Kâmile; «Ben kendi odam için bir sürü duvar kâ- gıdı aldım. Bunları kullanmadım. Evde duruyor.» derken yalan söyle- miştim. Evde kâğıd mağıd yoktu. Fakat Kâmil bu işten şüphelenme- sin, onun apartımanda oturmasın- dan benim ne menfaatim olduğunu anlamasın diye böyle söyledim. Yap- tığım işi ona ehemmiyetsiz gibi gös- termek lâzımdı. Çünkü Kâmilin Nec- dâyı elimden almasından fena halde korkuyordum. Bunun içinde ona işi çaktırmak istemiyordum. Şimdi başıma gelenlere bak sen... AKŞAM. değilim... Bugün gidip Kâmllin du- varlarını (o kâğıdlıyacağım. Bereket Kâmil beni evde yalnız bırakacak... Bir duvar kâğıdı yapıştıran usta bü- lursam onunla beraber akşama kar dar çalışacağım. Aşk yüzünden bar şıma gelenlere hele bak... Ne dersin bu işe? Güldüm: — Allah akıl, fikir versin derim... Aradan on beş, yirmi gün kadar geçti, Ferhadı görmemiştim. Bir gün Kâmile gitmem icap etti. Onun apartımanının kapısını çaldım. Kar. şıma Ferhad çıktı. Fakat ne acayip kıyafette!... Önüne bir hizmetçi ön- Yüğü bağlamıştı. Kahkahayı kopar dım. Ferhad: — Gül... Gül, dedi, halime İstedi- — Bu ne hal yahu?. Kâmilin hiz- metçiliğimi ediyorsun?.. — Öyle azizim... Kâmllin hizmet- çiliğini ediyoruz. Hep bunler aşk yüzünden başıma geldi işte... Mut- fakta yıkanacak tabaklarım var... Onları yıkarken anlatayım da din- le... Mutiğa geçtik. . O tabakları yıkar- ken anlatmağa başladı: — Azizim... Kâmil nihayet işi çak- tı galiba... Fakat Neclâ onun pek hoşuna gitmiş olmamalı ki sevgilimi elimden almağa kalkışmadı. Fakat behim ona karşı ne kadar zayıf ol- duğumu görünce bundan istifadeye kalktı. Ben vaziyeti böyle anlıyorum. Çünkü ikide bir, bir bahane bula- rak: — Ben bu apartımandan çıkaca- ğım!. diye diretiyor. Apartımanda ne kusurlar bulmuyor ki... Yok bil- mem kâfi derecede elektrik prizi yokmuş... Halbuki her odasında bir kaç elektrik prizi istermiş... Haydi ben bu sefer 6 aparlımandan çık- mağın diye elektrikçiliğe başlıyorum. Odalara dört, beş elektrik prizi ya- pıyorum. Âdeta aşk yüzünden bu apartımandan çıkı m diye Kâmi- Tin bedava uşağı oldum. Sabahleyin buraya geldim, Kâmil; — Bugün "bir gezintiye gitmek is- tiyorum. Halbuki amcamdan taah- hütlü bir mektup gelecek... Mektu- bu almak, taahhüt senedini imzala- mak lüzim. Evde beklemeğe mecbu- rum... dedi, Ben bunu Kâmilin apartımanında kalmak için mühim bir fırsat ad- dettim: — Aman Kâmilciğim, dedim, &en git... Ben evde oturur kitâp filân okurum. Postacı gelince de taahhüt senedini senin namına imzalar, mek- tubu alırım... Merak etme... Sana bu kadarcık bir iyiliğim dokunsun... Kâmli: — Yok... dedi, evde kalmam iğ- zım... Bir sürü işim var... Hizmetçi de yok... Bulaşığı bile ben yıkıva- cağım... Eoynumu büktüm: — Zarar yok.. dedim, sen gezintin- den kalma... Sana bir âri edeyim... Evin işlerini de ben görü- rüm. Ne yaparsın birader? Bulunur fır- sat mı bu?... Ev işlerini göreceğim amma Neclâ ile balkonda tatlı tatlı saatler . geçireceğim. Hazır bugün Neclânın evinde de kimse yok... Gö- rüyorsun ya aşk uğrunda parasız hizmetçi, parasız uşak... Ferhadın haline güldüm, apartı- mandan çıktım. Beş ay sonra Ferha- da bir daha rasladım. Sordum: — Ne haber?, Âşıklık devam edi- yor mu?.. Ferhad güldü: — | — Neclâ ile evlendim... Artık ev işlerinden kurtulduğumu zannedi- yordum... Fakat şimdi Kâmilin ya- nındâki dairede, yani Neclânın dai- resinde eyni işleri yapıyorum azizim, Çünkü Neclâ, Kâmil apartımandan çıkmasın diye arkadaşımın dairesin- de yaptığım işleri biliyor... İkide-bir; — Orada iş görüyordun ya... Bu- rada da ayni şeyleri yap... diye dire- tiyor. Dün Neclğ; — Bu aparlımanın duvarları ber. bat... diye tutturdu... Duvar kâğıdı almağa gidiyorum... Yarm apartı manın duvarlarını kâğıdlıyacağım... (Bir yıldız) Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertel mame Tefrika No. 156 Haftalardan beri Akdenizde Sinan reisi arıyan Türk donanması, Arşipele dümen kırmıştı — Buradan öbür dünyaya Kolay Yusuf şüphelendi: — Iâfı keselim., aramızda bir ya- bancı var.. — Zannetmem. Burada bizden başka bir kimse barınamaz. Navarin kelesindeki ıskaralı zindanlardan — Ya o tıkırtı nedir?! — Deniz fareleri olsa gerek.. Yusuf birdenbire güldü: — Hakkın var. Bacaklarımın are- sından bir şey geçti. sin kollarını gevşeteceğim. Birdenbi- re gelirlerse, iplerimizi çözük görme- sinler. Zaten bu esnada korsanların syak sesleri duyulmağa başlamıştı. Yusuf: — İşte geliyorlar. Diyerek ipleri tekvar kollarına taktı. Ambarın ağzını açmışlardı. Korsanlardan biri: — Sırtınızı bize çeviriniz bakalım! Diye bağırdı. Bir başkası da: — Uyumuşlar galiba... Diye söyleniyordu. İlk bağıran korsan: — Sizi buraya rahatça uyumak Yusuf dayak yerken: — Allahım! diyordu - Ben neta- Kamçılar birbirini takip ediyordu. Yusuf; — Kenara çekilelim.. darbeler bo- a gider böylelikle... öz... Diye bağrıştılar. Kudurmuş bostan köpekleri gibi, bir müddet havladıktan sonra, kam- çılarını çektiler. İçlerinden biri bağırdı: — Onlarda relsleri gibi bayıldı lar... Haydi bu gecelik yetişir bu kadar! Ve ambarın ağzını tekrar kapayıp gittiler. Türk donanması, Sinani ararken.. Hüsrev reis, bir haftadanberi Ak- mışlardı ki, (Korkunç Pilip) Sinanı alıp götürmüştü. Hüsrev reis, bu tedbirsizliğinin ce- şasını, çektiği vicdan azabile ödü- yordu. — Zavallı Sinancık! diyordu - şim- di kim bilir Filipin elinde ne işken- celer görüyor... ayi il li se * Hüsrev reisin rüyası! Akşam:. deniz alaca karanlık. İki saat sonra Arşipel adalarına va