Halkın çok sevdiği ıgi sana lür Naşide Jübile yapılıyor Naşid, otuz senedenberi sahnede çalışan ve kendi. sahasında yenilikler y Naşid Özcan matbaamızda » Halkın sevgisini kazanmak kadar | güç şey yoktur; bu güçlüğü yenenler de memleketlerinin mutlu insanlarıdır; Naşid de bizim mutlu hemşerilerimiz- den biridir. Naşidi sevmiyen hiç kim- se yoktur dersek mübalâğa etmiş ol- mayız. Ancak sanat sahasındaki bu mutluluk çok çok karın doyuruyor ve bir zaman sonra da İnsanı aç bira- kıyor. Sanatin ve sanatkârların istikbali ile yakından ve candan a'âkadar olan B. Muhiddin Üstündi sahnesi- nin bu emekdarını da un: adı. Mar- tın 22 nci gecesi, Şehir tiyatrosunun komedi kısmında Naşidin otuz yıllık sahne hayatı kutlanacak. Bugün elli yaşına giren, otuz senedenberi bizi güldürüp eğlendiren, hâlka neşe ve- ren, kederli yüreklere soğuk su,serpen halkın göz bebeği Naşide, hükümeti- mizin de yardım elini - uzatacağına şüphemiz yoktur. Tiyatromuz için büyük emekler sarfetmeğe başlamış olan, birçok sanatkârlara yardım- da bulunan hükümetimiz, sahne sanatinin öksüz sanatkârı Naşidi artık öksüz bırakmıyacak, otuz se #Vay... Vay... Vay... Bunudamı | kendime bağladım? ! Bir âralık Yukarıda gürültüler du- yuldu. Eşyalar oradan oraya sürük- | Jendi ve birdenbire bir piyano sesi ak- | setli, ayak sesleri işitildi. Yukarıdaki- ler dansediyordu. Silâh müsabakası salonundakiler kahkaha ile güldüler. Derken kadın- larda, dansetmek İsteği belirdi. Artık sahnede olup bitenleri seyretmiyorlar, kızlı sesle konuşuyorlardı, Müsabakaya geç kalıp aşağıda yer bulamıyanların dansa başlaması tu- haftı doğrusu, Her halde yukarda canları sıkılmıyordu. Keşke onlar da yukarda olsalardı. Yeni iki müsabık öyle bir otorite ile karşılaşmağıa başladılar ki, bütün gözler onlar hareketine takıldı.. | Du Roy, Walter ailesile beraber çık- | | tı. Arabada kadının kârşisında ötur- muştu, gözleri kadınm gene okşıyan, kaçan, süzgün gözlerile karşılaştı: «Vay, oltaya düşüyor» diye düşünü- yordu, Kadınlardan yana talihi çok açık olduğunu anlıyarak gülümsüyor- du; bayan Marelle de, münasebetleri- ni yenilediklerindenberi, onu çok dâ- ha fazla seviyordu. NR Selâmi Sedesle konuşuyor ne halkımızı güldüren bu sanat kârm, oihtiyarlığında (ağlamasına meydan vermiyecektir. 22 Mart ge- cesinden sonra, Nâşidin temiz alın terini silip rahat nefes alacağı ve ço- Yuk çocuğiyle barınacağı -hiç değilse- bir evi olmalıdır. Naşidin benimle görüşmeğe gelece- ğini duyan arkadaşlar çocuk gibi s€- vindiler, Naşidi sahnede yüzlerce de- fa seyretmiş oldukları halde, onu yüz birinci defa görmek arzusunu yene mediler, oturup beklediler. Naşid miralay Ahmed beyin oğlu- dur. Kendinde terbiye ve tevazuun bütün asaleti mevcuttur. Kapıdan bir gölge gibi giren, parmaklarının ucu- na basarak yürüyen, söz söylerken kızaran Naşidi tanımıyan olsa, onun, yüz binlerce kişinin alkiş tufaniyle yükselmiş bir sanatkâr olduğuna ina- namaz, — Bay Naşid dedim, insana ağır ge len iki şey vardır: «Dilin ağız tapası- zihinde beyin pasi olması, Neşid gülümsedi: — Bunlar bir şey değil, dedi, insa- na asıl ağır gelen nedir bilir misinia?, apan azimli, fedakâr sanatkârdır «Yağlı bulgur Jâpası - dik yokuşun sa- pası!» Arkadaşlar sokuldu, fotoğrafçı ma- kinesini hazırladı. Anlıyorum, karşım- da oturan Naşid, birdenbire «Surpik dudu. laşacak «Karagöz» leşecek, «Bayram ağasya benzeyiverecek diye bekliyorlar. İtiraf edeyim ki, bunu ben de bekliyorum... 1316 da saray muzikasına giren Na- şid - onun dilile devam edeyim: — Bombordun küçüğü Basson ve keman çaldım dedi. Fotoğrafçı ferma durdu; makine gö- zünde,.. Naşid poz aldı. Makinenin 56- si duyuldu: Klik, klak!.. Naşid sordu: — Nasıl tatlı baktım mı?.. Pek tat- 1 bakarım, bir kere lokantada yemek yiyen bir bayana baktım, kadın az kal sın boğuluyordu.. Anlayın nasl bak- mışım.. — Sahneye nereden düştün bay Na- şld?.. — Tokattan bayım!.. Herkes Tokat- Uuyandan, Tokatlıdan gelemez a.. Ben de Tokattan geldim... Tokat belki aci- dır amma tokluk iyi şeydir. Lâtife söy- Tüyorum. Ben şehzadebaşılıyım... Am- mâ korkarım ki Ahır ömrümüzde aç adam kalmaktansa tok at olmağı ca- na minnet biledeğiz.. Naşidin bu tekerlemesinde bedbin bir istihza var... Ben soruyorum: — Tiyatro sevdasına nasıl yakalan- dınız?, — Rahmetli Abdi efendi peder mer- humun ahbabıydı. Ben muzikada ça- lışırken, Abdi efendiyi de mabeyin or- ta oyununa aldılar, Peder kendisine rica etti Abdi efendi beni muzika ko- Iundan orta oyunu koluna aldı.. O zamanlar <Millet kayığı» denen bir oyun vardı. Üsküdardan kalkan bir kayığa türlü türlüinsan biner ve köprüye kadar, kendi telâftuz, şive ve lehçelerile konuşurlar. Ben bunu «Rü- yada taaşşuku oyununda yaparım. İşte beni bu oyundan imtihan ettiler, Bü- yük odaya girdim. Bütün üstadlar sı- Ta sıra oturmuşlar... Ben ufaldım, ufal- dım, ufalâım da, utancımdan yok ol dum; «İzin veriniz de arkamı dönüp konuşayım» dedim, Duvara döndüm, taklidlere başladım... Münhal mukal- Mdlik yok. O zaman bir mukallidin ye- rine geçmek için o mukallidin ölme- si beklenirdi. Yalnız muhacir münhal- dı. Ben muhacir oynamağa başla" dım..; Ondan sonra saraydaki İtal yan artistlerinin operetinde koroya çıktım. Fransız Bertrand da, salon ko- medileri oynardı, bana pandomimsi komik roller vermeğe başladı. Derken müslüman olan Güllü-Agop suraya alındı. Adı Yakup efendi olmuştu. Bir dram kumpanyası yaptı. Güllü Agobun sarayda kurduğu dram kumpanyası hayli enteresan. "Tabii aralarında kadın yok; saraya ka- dın sokmuyaorlar.«Bunun için kadm rollerini Ali İlyas, Küçük Ziya ve Na- şidin ağabeysi genç Ziya yapıyor. Hil- mi bey koca karı rollerine çıkıyor. Kum- panyada Hazımın büyük babası Hakkı Caker beyle muallim Zati bey var. İşte bu kumpanyalar arasında yeti- şen Naşld nihayet günlerden bir gün Karagöz gazetesi başmuharriri bay Mahmud Nedimin yazdığı viyolonist mim 7 Sevinçten sıçrıyarak evine geldi. Madeleine salonda bekliyordu. — Havadislerim var, dedi. Fas me- selesi karışıyor. Fransa bir kaç aya kadar bir heyet göndermeğe mecbur olabilir. Herhalde bunu fırsat bilip kabineyi düşürürüz, Laroche da hari- ciye nezaretine gelir, Du Roy, karısile şaka etmek için böyle bir ihtimale inanmadığını söy- ledi. Bir kere Tunusta yapılan müna- sebetsizliği tekrarlamak için deli ol- maları lâzımdır. Karısı sinirlenerek omuzlarını cy- natıyordu: — Sana olacak diyorum, dediğim gibi olacak. Onlar için bu büyük bir servet meselesidir. Bugün politika kombinezonlarında eşin içinde kadı- ni ara» dememeli «işin içinde kazanç ara» demeli, Karısını kızdırmak için, aldırış et- | miyor görünerek: — Adam sen de! dedi, Kadın kızdı: — Sen de Forestler kadar bönsün! Madeleine kocası hiddetlenecek san- mıştı. Du Roy gülümsiyerek cevap verdi; — Boynuzlu Forestier kadar mı? — Ne var?.. Geçen akşam Foresti- er'nin boynuzlu olduğunu itiraf et- medin mi? Ve ona çok acıyormuş gibi: — Zavallıcık! dedi, Madeleine, cevaba tenezzül etmiye- Tek arkasını çevirdi, bir dakika sus- — Salıya misafirlerimiz var, dedi. Percemur vikontesi ile bayan Laroche- Mathieu yemeğe gelecek, Pival ile Norberte de Varenne'i davet eder mi- sin? Ben yarın bayan Walterle Ma- relle'e gideceğim. Belki bayan Risso- Jin de gelir. Bir kaç zamandır, kocasının siyasi j | ahbablar buluyor, gönül rızası veya zorla, evine gazetenin yardımına muh- tac olan âyan, mebus karılarını geti- riyordu. Du Roy: — Olur, dedi, ben Varenne ile Ri- vali davet ederim. Ertesi günü karısından evvel bayan Waltere gitti. Salona aldılar. Bekledi, Bayan Walter odaya elini uzatarak girdi: — Hangi iyi rüzgâr attı? — İyi rüzgârla değil, sizi görmek arzusile geldim. Size söyliyecek bir şeyim yok, sebebini bilmiyorum ama, bir kuvvet beni buraya sevketti. İşte geldim. Böyle erkenden geldiğim ve | sebebini de açık açık söylediğim için beni affediyor musunuz? Sesi ciddi, dudakları da gülümsü- yordu. Kadın şaşırmıştı, biraz kızar- | mıştı, kekeledi: — Evet ama... şey... anlamadım dog- TUSU... — Oynak bir hava ile ilânı aşk... Sizi ürkütmemek için... Yanyana oturmuşlardı. Kadın işi şakaya bozdu: — Demek ciddi bir... ilânı aşk?. — Evet. Size çoktandır aşkımı ilân etmek istiyordum, hem de pek çok- tandır... Ama cesaret edemiyorum. Sizi öyle ciddi, öyle katı tarif etmiş- bay Zekinin bestelediği «Şüpheli çe cuk> operetinde kabakçı rolüne çıktı, Derken merhum Paskal Sami ile birleşip bir kumpanya yaptı, dahg sonra komik Hasan efendi merhumld birleşti ve bir gün canlı Karagözü ye niden ihya edip «Karagöz oldu. Naşld eski orta oyununa modem biğ şekil veren, kendi sahasında kayda de ğer yenilikler yapan halk sanatkâr» dır. Eskiden tulüat kumpanlarında meselâ «Âşıklar» oynanırken, âsıks lar kır kahvesinde mukavva saz çalar” lar, komik teneke içinde kahve pişirire di. Naşid âşıklara saz çaldırdı ve kah veye kahve ocağı kurdu ve asıl müs himmi, taklidini yaptığı tiplerin yal nız şive, telâffuz ve lehçelerini taklid etmekle kalmadı, onların şekline gir- di, onlara temessül etti, Geçen sene its faiye törenindeki bekçi Naşid, yalnız «Yangun varrr...» şivesile bağırdığı için bekçi değildi, hali tavrile, yürüyüşü ve duruşile tıpkı eski zaman bekçil& rinden biriydi. Burada Naşidin 30 uncu yılını ca” dan kutlarken, bu mutlu münasebetle eski bir hatıramı kaydedeyim... On altı on yedi yaşındaydım; şajr- dim... Bir gece Kuşdili tiyatrosunda Naşid «Âşıklar»ı oynuyordu. Arkadaş" larla sahneye bitişik ilk locada oturu" yor ve âşıkların söyledikler! beyitlere, karşıdaki aktöre zaman bırakmadan mevzun ve mukaffa cevap veriyordum. Söz sırası Naşiddeyken ben gene locür dan atıldım; Beyitlerin hep böyle bir örnek mi? yu youn DuDÖDdDA ununag vOY» Naşid şöyle bir döndü, locaya yak” laştı, elini şakağına dayadı ve şu ga zelle mukabelede bulundu: «Dün gece ahenk vardı, çektim uzun bir hey hey» kafam kızmaya görsün, fıyakanı bo- zarım küçük beyl..» Koca Naşidi Selimi Sedes lerdi ki... Kadın kendini toparlamıştı: — Neye bugünü intihab ettiniz? — Bilmem... Sesini alçaltarak devam etti: — Çünkü ' dündenberi yalnız sizi düşünüyorum. e Kadın birdenbire sarardı, geveledi: — Haydi haydi, bu kadar çocukluk kâfi, başka şeyden konuşalım. Fakat Du Roy kadının önünde öyle bir diz çökmüştü ki korktu; kalkmak istedi; Du Roy sımsıkı belinden tutu yordu: — Sizi uzun zamandanberi deli gi bi seviyorum. Cevap vermeyiniz... yapayım, deliyim! Sizi seviyorumle« Sizi ne kadar sevdiğimi tasavvur et seniz. Kadın nefessiz kalmıştı, nefes nefe" se idi, bir şey söylemek istiyor, kopu-” şamıyordu. İki elile saçlarından tutup itiyor, kendine yaklaşan ağzı uzakla$” tırmağa çalışıyordu. Görmemek İçi gözlerini kapamış, başını sağdan 50* Ja, soldan sağa çeviriyordu... Bir aralık Du Roy kalktı, kadına sarılmak istedi, kadın bu fırsattan İ9* tifade etti, yerinden fırladı, odsd# koşuşmağa başladılar, Du Roy bu kovalamacayi gülünü buldu, bir iskemleye oturdu, yüzi avuçlarının içine alıp hıçkırdı. j : (Arkası vat),