PETER İİ Mekan w n ns w w TEKE 2 3 &p Fay Lİ i PEgETEEELI Er w ir 0. Bol para, hesapsız masraf... Amerika stüdyolarında 7 makine birden çalışıyor, ayni sahne 40 defa tekrar ediliyor Sinema artistliği muhakkak ki en yorucu iş...Bing Crosby bir dans sahnesini 40 kere tekrar ettikten sonra boylu boyuna yere serildi Amerika stüdyolarında Heolliywood, ikincikânun — Bü- yük bir kapının önünde durduk. 'Tam içeriye gireceğimiz zaman önü- müzde “12 tane kırmızı elektrik bir- den yandı. Birdenbire elektrikle ya- Zılmış iki cümle gözümüze çarptı; «İçeriye girme, filim çevriliyor.» Ka- pının önünde 15 dakika bekledik. Ni. hayet 12 elektrik hep birden söndü. Ondan sonra kırmızı pasaportlarımı- m göstererek içinde filim çevrilen stüdyoya girdik. Burası muazdam bir tayyare han» f#limin rejisöründen ve beni buraya getiren stüdyo direktöründen başka Hem de nasıl boyanma? Görülecek gey... Erkeklerde meselâ Clak Gab- lede takma kirpikler kıvrım kıvrım uzanmış... Kadın, erkek hepsinin ya nakları elma şekeri halinde... Hep- sinde hem de bizim eski tabirle ka- zan kulbu sürmeler, sonra Holiy- woodda, «sinema artisti demek kaş 81z insan demektir. Kaşlarını kö- 'künden kazıyorlar, bunun yerine oy- mıyacakları role daha ziyade yakışan Kaşlar yapiyorlar. Bir çok erkekler de kaşlarını kazıtmışlar... Stüdyonun içi bir güzellik meşhe- ri... Büyük yıldızların arkasında sırâ sırd duran figüranlar o kadar gü- zel ki bunların arasında bütün dün- yayı kendilerine hayran bırakan ta- nınmış artistler gayet sönük kalı- yorlar. Bir çok yıldızlar bu son derece gü- zel, kalbleri heves : ve sanat aşkile kavrulan: - «Aman bana küçük bir Tol verseler de kendimi adamakıllı göstersem...> diye çıldıran genç kız- lara âdeta kinle bakıyorlar. Bu ken- dilerinden çok güzel, çok genç ve mesleğe yeni başladıkları için heves içinde bulunan insanlar onların en büyük düşmanları... Bunların için- de istikbalin Greta Garboları, Mar- Jeneleri, TJeanette Mac Donaldları var, Mae West ve figüranlar Büyük artistler içinde figüranlar- la pek dost olan, onlara: gayet “iyi muamele eden yalmz bir kadın var. mış, Meşhur Mae West... Hakkında bir çok “dedikodular dönen bu ma- ceracı kadın ayn! zamanda pek ba- bacan, hovarda, cömert, iyi kalbi bir insanmış, Figüranları rejisörlere göstererek kendisine mahsus konuş- masile: — Aptallık etme... Bu büyük ar- tist olabilir... Bir tecrübe edin... diye tembih, edermiş. Yahut şişman ve yaşı ilerlemiş artist genç bir kızı Yanına alıp stüdyonun en büyük direktörüne çıkarır; — Bu kızın güzelliğinden ve sa Matından anlamamak için asgari €şek olmak lâzımdır... diye söze baş- larmış... Konuştuğum £ figüranlar Mae Westten sfigüranların hamiye- #i> gibi bahsediyorlardı. Mae Westin bir âdeti de alıp hiç beğenmediği €lbiselerini, bir kere sırtına geçirdiği kürklerini, iki üç ay kullandığı oto- Mobillerini figüranlara dağıtmak- Nihayet her tarafta ziller çaldı, Ğüdükler öttü, kırmızı ışıklar yandı, filimin çevrilmesine başlandı. Bizim İstanbulda da filim çevrilirken pek Çok”defa stüdyoda bulunmuştum. Far Yukarıda Hikmet Feridun Es Holiy- wood stüdyolarında. Aşağıda türkçe konuşan kardinal Richelicu kıyafetin- deki aktör Hikmet Feridun Es'in elini sıkıyor kat burada filim çevrilirken gördük- lerim beni hayrette bıraktı. Mevzuu bilmiyorlar! Filimin artistleri oymyacakları fili- min mevzuunu ketiyen bilmiyorlar, Yalmz - bir gün evvelinden kendisi- ne: «Yarınki rolünüz için şöyle bir elbise giyeceksiniz> diyorlar, Artist bu elbise ile stüdyoya geliyor. Bun- dan sonra rejisör artistin o günü oy- nıyacağı sahneyi evvelâ kendisi oy- nıyarak aynen gösteriyor. Meselâ bir sahnede artist ağlıyor. Fakat ne- den ağladığını bilmiyor. Babası mı ölmüş, servetini mi kaybetmiş. Hak- kında hapis karar mu verilmiş... Belli değil, Büyük bir artist bana: — Çok defa biz de filimde ne oy- nadığımızı seyircilerle beraber seyre- dip anlarız... dedi. Amerikan stüdyolarında haftalar. ca filim çevrilmesini tedkik ettikten sonra bizde niçin sonderece güzel filimler çıkmadığını anladım. Filim çevrilirken aktörler, aktrisler muvaf- fak olsunlar, olmesınlar bir sahne 20 kere çekiliyor. Bu 20 kere filime alınan sahnelerin , yirmisinde de artisijer çök güzel oynasalar bile bu şart... Sonra bu 20 güzel sahne seyrediliyor, İçinden en mükemmeli, i en güzeli seçilip asıl filime konulu. yor. Bir sahneye 7 muhtelif yerler- den ışık verilerek ayrı ayrı filime ali- leri oluyormuş. Filimin ziyan olaca» ğı akla bile gelmiyor. Sesli filim çev- rilirken meselâ aktörlerden biri reji- söre dönüp: — Affedersiniz... Gıcık tuttu... diyor filimi bozduruyor. Rejisör de buna kızacağı yerde gülüyor. Bir de bizim filimciliğimizin mü- tevazı ve hesaplı bütçesini düşün- düm. Yarım metre filim ziyan etme- “mek için dökülen terler aklıma gel- di ve «şaheser> denilecek derecede güzel filim çeviremediğimiz için ken- di kendimize hak verdim. Amerika- da güzel filim yapmak demek hadsiz, hesapsız para sarfetmek, düşünme- den filim harcamak demek ... 7 makine birden çalışiyor! Bonra mâkine bolluğu... Bir sah- neyi yedi muhtelif ve ayrı sistemde makine İle çekiyorlar. Stüdyodaki zincir tertibatı ile üç dakikada is- tediğiniz yere 20 - 30 projektörü çe- kebiliyorsunuz. Burada projektörün, sinema çekme makinelerinin hiç bir kıymeti yok, yüzlerce projektör içinde ameleler yepyeni bir projek- törü stüdyonun tavanından aşağı fırlatıveriyorlar. Amerika sinemacılığı bol makine, bol malzeme, bol artist, dünyanın &n bol ve en güzel figüranları, dünya- nın en bol ve en güzel dekoru içinde yüzüyor... Buradaki israfa hayretler içinde kaldım. Cecil B. de Mille, Francesca Gaal'in bir filimi için bir mabed yap- tarmiş. Muazzam masraflara çıkan bu mabedi sonradan beğenmemiş, Emir veriyor. — Yıkın, yeniden yapınız... Rejisör için yeni yapılmış bir du- varı, bir evi, bir şimendifer istasyo- nunu yıktırıp yeniden yaptırmak âde- ta bir zevk... Bu kadar masraf arâ- sında çevrilen filim nasıl güzel ol- maz? Muhakkak ki bir çoklarının «İyi filim yapmak neden para meselesi olsun... Az para ile de güzel filim ya- pır» sözünün ne kadar çürük ol- duğunu anlamak için insanın Ame- rikan sinemâcılığını tedkik etmesi 1â- sim. Stüdyonun iki yüz makiyajcısı yardı. Bunlar hör dakika emre ha- Zır.. Çünkü her saniye filimin de- fişen ışığına, değişen dekorlara gö- re aktörün makiyajı da ya fazlalaştı- rıliyor, ya eksiltiliyor, hafiflendiri- Halbuki bizde artist sabahleyin makiyajını yapar, ayni makiyajla ak- şama kadar çalışır... Bunun için stüdyonun köşesinde her dakika ma- kiyajcıların, ertistlerin yüzündeki boyalarla, uğraştıkları göze çarpıyor. En yorucu iş Muhakkak ki istliğ dünyanın en yorucu işi... O beyaz perde Üzerinde güzel musiki, güzel dekor, şiirli bir hayat içinde gördü- gümüz meşhur yıldızların ne izti- raplı çalıştıklarını bir bilseniz on- lara hayran olacağınız yerde halle- rine acırsınız. Hele danslı, şarkılı filim Li ler harap oluyorlar, Meselâ meşhur Bihg Crosby.. Za- zallı bir dans sahnesinde ayni dansı tamam 40 kere gözümün önünde oy- nadı, Zaman zaman; — Aman belim koptu... diye ken- disini yere atiyor, döşeme tahtaları- nın üzerine boyluboyuna uzanıyor... Bunun üzerine dünyanın en güzel kadınları ve genç kızları bembeyaz ellerile > artistin yorgun vücudünü, belini, kollarını kolonya ile kremler- Je oğuşturuyorlar. MaamafiM bu kadar yorucu iş türkçe konuşan bir artist! arasında kendilerine eğlence de bul müşlar, Meselâ ağır, Taclalı sahne lerde birbirlerini güldürmeğe çahğı- yorlar. Meselâ Jeanette Mic De nald'in kocasi meşhur artist G, F'y- mön stüdyoya gelmiş, Karısının Kar- şısınâ geçmiş, en hüzünlü bir sah- nede uzaktan ona işaretler ederek güldürmeğe çalışıyor. Daniele o Datrieux'nün yanından hiç ayırmadığı meşhur «Sen» İsmin- deki köpeğini artisi çalışırken kati- yen stüdyoya sokmuyorlar. Çünkü bu köpek bir çok sahnelerde artis- tin yanına yaklaşarak filimi bozu- yor. Güzel yıldıza rol icabı birisi hü- cum edecek olursa köpek derhal ak- törün üzerine atılıyor ve üstünü ba- şanı parçalıyormuş... Böylece şimdi- ye Teki beş aktörün elbisesini par- çalamış, Birinin parmağını, birinin de bacağımı ısırmış... Bunun için stüdyodan çıkınca ar- tistin meşhur köbeği «Sen i kapı da bulduk. Bir haftadanberi kendi- sile ahbap olduğum için «Sens etva- fımda dönmeğe başladı. Tayyare geçerken... Stüdyoda, açık havada filim çevi- Tenler için iyi bir dinlenme fırsahı var, Los Anceles Amerikanın tayya- Te karargâhı olduğu için sık sık gök- te tayyarelere rasgeliyorsunuz. Gük- te bir tayyare görünce rejisör: — Makineye tayyare motörü sesi girecek... 15 dakika istirahat!.. diyor. Gökteki tayyarenin yüzüsuyu hür. metine 15 dakika istirahat yapıl; Bunun için yorgun artistlerin gözle- ri gökte kendilerine 15 dakikalık is- tirahat verecek meçhul tayyareyi bekliyorlar: Tayyare göründü mü h-“ köste bir sevinç... Âdeta zor bir derste teneffüs zili işitmiş çocukk gibi tayyare motörünün sesine sevi- niyorlar, Merhaba Türk gazetecisi Stüdyoyu gezerken bir aralık ye- nıma (birisi o yaklaştı o Kardinal Riehelicu — kıyafetinde bir adam... Bana gayet. çetrefil bir türkçe ilet — Merhaba... Türk gazetecisi de- di... Şaşırdım. Meğer İstanbulda iki sene kâlmiş eski bir bahriye zabiti imiş... Şimdi burada mühim roller oy- nıyan bir aktör... İsmi Bill Harry... Yukarda her dakika artistlerin makiyajlarını tazeliyorlar, aşağıda stüdyoda filim çevriliyor