ZABITA NU VELİ Yetmişlik gelinin ölümü R“ Kemal, Haydarpaşa vapu- rana binerken çoktandır gör mediği mektep arkadaşı Reşad'a ras- Midi, Reşad! sevinçle: — Vay sen nerelerdesin? Göründü- gün yok, Haydi beraber köşke gide- Mim! - dedi. Recep Kemal, ağzının içinde birkaç mazeret geveledikten sonra teklifi ka- bul etti, Birlikte trene bindiler, Yolda Reşad, anlatıyordu: — Seni görmiyeli neler oldu neler., Duydun mu: Üvey annemiz tekrar ev- lendi! Kendinden çok genç olan Feh» mi isminde bir kocaya vardı, Doğru- Sunu istersen evde rahat kalmadı. Filhakika anne dediğimiz ve babamın Akinci karısı olan Pervin hanımefen- dl, bize karşı muamelesini değiştirmiş değildir. Fakat bu yaştan sonra emir altında yaşamak, para için dalma anun lütfunu beklemek pek ağır geli- yor. Bazen sağdan soldan borç ediyo rum amma, ne kadar olsa kredinin de bir haddi var. Karımla ayrı eve çıka- Muyorum. Bilirsin ya, Pervin hanım müstebittir. Mutlak dediği olacak, Köşkün eski tarzı bozulsun istemiyor, Para da onda, hüküm de onda. Böy- lelikle Kozyatağında köy hayatı yaşı» yoruz. — Kardeşin Fuad ne yapıyor? Dok- tor oldu mu? — Hayır, İmtihanını (veremedi. Köşkte tavuk beslemekle, arada sıra- da ava çıkmakla kendini oyalıyor. Kozyatağına vardılar. Güzel bir yaz aikşamıydı. Aile efradı bahçeye yayıl- mışlardı, Gelenleri gördükleri Yakit, sevinçle koşuştular: — Vay, siz ha, Recep Kemal bey... Hangi rüzgârlar attı?.. Reşad'ın karısı Nebahat, uzun boy- Ma, zarif endamlı ve «Kapalı kutu> des nen ahlâkta bir kadındı. Yanında baş- ka bir genç kız vardı. Yeni gelene, onu da prezante ettiler; — Necibe hanım, enneliğimizin es4 ki aziz ahbaplarından Kadri beyin ke- Timesidir. Annesi babası vefat ettiğin- den şimdi bizde oturuyor... Fakat çok değerli bir küçük hanımdır, Doktor» İuk tahsil ediyor. Ayni zamanda da bir dispanserde çalışmaktadır. Biraz sonra, mermer merdivenler- den bahçeye Pervin hanımefendi de Andi: iki tarafa sallanarak yürüyen, Ağır hareketli bir kadındı bu. Yetmiş Yaşlarında olmasına rağmen yüzü Benç ve nisbeten güzel kalmıştı. Son derece itina ile giyinmiş, parmaklar rında yüzükler, bileğinde bilezikler, kulağında küpeler, hülâsa süslü püs- Yü bir hanım! Arkasında uzun boylu bir erkek gö- Tündü. Bu, garip bir adamdı: Adeta Sahne aktörü gibi... Sivri siyah bir sa kal... Gözünde altın bir gözlük... Ken- dini olduğundan yaşlı göstermek iste- | Yen evza ve harekât... İhtiyar kadını, itinelariş kolundan tutarak hasır koltuğa oturttu. Pervin hanımefendi, samimi bir eda ile Recep | Kemale: — Kocamı tanımamıştınız, değil Mi? - diye sordu. - Çünkü uzun müd- dettir bizi ihmal ediyordunuz. Arayıp Bormuyordunuz. Bonra, sakallıya dönerek: — Fehmi'ciğim! Bu küçük beyi âde- İa akrabamız gibi severiz. Senin de onunla arkadaş olmanı isterim, Kadının her arzusunu emir telâkki #den sakallı erkek, misafirin elini sa- Mimiyetle sıktı. Sonra gene karısına im dönerek bir teşrifatçı ihtimami- — Aman şekerim... Sen bu koltuk- İa rahatsız oluyorsun. Dur şu yastığı da arkana koyayım! - diyerek lüzu- Mundan fazla tehalükler gösterdi. | Bu hafi seyreden evin çocukların da müstehzi bakışmalar hasl oldu. ve samimi görünmek isteyen du muhitte için için bir sıkıntılı hava- Man estiği hissolunuyordu. Recab Kemal bu boğucu hali gidert- için; — Neriman hanım görünmüyor! « Pervin hanımefendi cevap verdi: — İçerdedir... Malüm ya, o dalma Kendine bir iş bulur: Bu evin tutmak onda, kilerine bak- Nakleden: (Vâ - Nü) mak, hizmetçilerle, uşaklarla, eğşçile çenkleşmek onda... Sizi görünce pek memnun olacaktır. gin i Ar Pervin hanım ve kocası odalarına çekildikten sonra Ne- riman, kaşlarını çatarak derd yandı: — Ah, Receb Kemal beyciğim! Ber şımıza gelenleri gördünüz mü? Per- vin hanymefendinin böyle bir delilik yapacağını hiç ummazdım. Pek aklı başında, âdeta salihat nisvanından bir kadındı. Ne oldu bilmem Ki... Ne ka- dar nasihat ettim dinletemedim... Pil- hakika Fehmi akrabam amma, doğru- su ona hiç lâyık görmedim... Ne yâş- ları münasip, ne seviyeleri... Çok üzü- Tüyorum, Bu Serseriye kapılıyor... Ha- yatını mâhvedecek diye korkuyorum. Reşad, kadının omuzunu okşıyarakı — Senin gibi candan dostu biz n€- reden buluruz, Neriman hanımcığım! Hakın ver! #akat neylersin, çaresiz birşey. Oldu olacaklar!. ki Ttesi gün, Reşadia Recep Kemal gezintiden döndükleri sırada ev- de bir karışıklık olduğunu gördüler. Neriman hanımın yanakları kızarmış- ta. Eşyalarını asabiyetle bir arabaya yükletiyordu. Nebahat'le Fuad telâşlı telâşlı bir şeyler konuşuyorlardı. İki erkek, merakla sordu: — Ne var? Neriman'a ne oldu? Neriman, öfkeyle; Y — Ne olacak, gidiyorum işte... Hem de bu eve bir daha dönmemecesine... Hanımefendi ile fena halde çatıştı, Fuad ilâve etli: N — Pek iyi etmiş. Bizim dilimizin “ucuna kadar gelenleri o söylemiş. Afe- komşumuz Adnan beyin karısile fink attığını haber verdim. Köcasına isnağ- da bulunduğumu iddia ederek bana fena halde kızdı: «Artık seni gözüm görmesin!; dedi. İşte ben de gidiyo- rum. Sonra, boğuk bir sesle Recep Ke mal'e dönerek ilâve etti: — Ne olsa eski dostumdur, veline- metimdir. Pervin hanımefendiyi seve» rim, Üvey oğulları da kendisine pek Jâkayıd. Onu size emanet ediyorum, Arada sırada uğrayıp yoklayın... haz aa 4 gün öğle yemeğinde ev sahibesi ihtiyar hanımefendinin asabi bir hali vardı. Recep Kemal, işi olduğu için erkenden İstanbula indi, Akşam üstü dönecektir. Yediye doğru köşke geldiği zaman, Cenan kalfa karşısına çıktı, Başım sallıyarak; — Bugün hanımefendi pek sinirliy- di. Galiba kocasile kavga etti. - dedi, « Odanın önünden geçerken ses işittim amma, Fehmi beyin lâkırdılarını anlı- yamadım. Alçak sesle konuşuyordu. Sonra hanımefendi beni çağırdı. «Si- nirliyim, bana bir ıhlamur yap; de di. Haddim olmıyarak nasihat ettim: «Çok fazla üzülüyorsunuz, didiniyor- sunuz. Siz yaştakiler rahata muhtaç- tar!> dedim. Güldü. «Sen benim ıhla- murumu getir, geçer...» dedikten son- ra: «Karı koca arasına girmek doğru mudur?» diye ilâve etti. Ben şaşır. dım. Ne demek istediğini anlamamış- tam. Yüzüne hayretle baktım, Başka birşey söylemedi. Recep Kemal, kendi kendine de dü- gündü: «— Demek Neriman hanımın söze leri tesir etmiş. Kar: koca kavga ete mişler. Acaba netice ne olacak”, Salona girdiği zaman, vakit epey ilerlemişti. Yemek santi olmuştu. Sof- raya oturdular. Nermin hanımefendi dalgın bir hal- de... Fakat Fehi her seferki gibi, karısının etrafında pervane, Kahveler dağılırken, ev sahibesi” — Ben odama çıkacağım. Biraz işim vari - dedi. - Hem yorgunum, erken yatacağım, Kahvemi odada içerim. Fehmi, karısının fincanını alarak yukarıya çıkardı. Zik alak söküyordu ki, evin içinde bir| Mademki doktor şüphelendi, polise 'koşuşmadır oldu. Herkes odasın- dan fırladı. Cenan kalfa bağırıyordu: — Kapı da kilitli... Yarabbi... Ha- nimefendi içeride inliyor... Nasıl kur- taracağız?... Nebahat'in rengi uçmuş... Bir elin- de bir şamdan, öbürüyle tokmağı na- file yere çevirip duruyordu. Recep Kemal, odasından (fırladı, Şaşkın bir halde-olan Reşad'la karşi- Jaştı: — Ne var, ne oluyoruz? — Bilmem, Annemiz içeride inliyor- muş. Bir şey devrilmiş, Odasının al- tanda yatan Cenan kalfa patırtıyı duy- muş. İçeriye girilemiyor. Kapı kiltli, — Fehmi bey nerede? Onun oda- sından girsek... Hepsi birden bu fikri muvafık bul- dular, Fehmi beyin odasına girdiler. Erkek içeride yoktu. Yatağı dahi açıl- mamış, Aradaki kapı da içeriden ki- Htliydi. Tekrar dışarı çıktılar, Pervin hanımın odasından hâlâ iniltiler işiti- yordu. Cenan kalfa: — Necibe hanımın odasından da ge- çilir, oraya da bakalım! - deği, Nebahat önde, bu sefer de hepsi birden oraya girdiler. Genç kız, yata- Eında derin bir uykuya dalmış, uyu- yordu. Bütün bu patırtıları işitmemiş olsa gerek. Nebahat, ara kapının tok- — Doktor çağırmalı! « dedi. Telefon ettiler. Doktor geldiği za- man, kadın son bir kıvrıntı ile gerile- rek gözlerini araladı: — Fehmi! Fehmi! - diye mırıl- dandı. Ve arkası üstü düşüp taş kesildi. Bütün tedavilere rağmen, Pervin ha- nımefendi bir daha kendine gelemedi ve öldü. Doktor, bu halin bir zehirlenme alâ- meti olduğunu söyliyerek mutlaka fethi meyit yapılmasını ve polise ha- ber verilmesini tavsiye etti, Aksi tak- dirde gömülme müsaadesi veremez- miş. Ev halkı, biribirine girdi. Polise haber vermek! Feyhi meyit yapmaki Aman Allahım! Bü ev, demek ki dil- lere destan olacak, gazetelerde sütun | sütun yazılar yazılacaklı, Reşad çok İ üzülüyordu. Recep Kemal, arkadaşını | teselli etti: İ o— Çaresiz, kardeşim, ne yapalım? haber vermek! Fethi meyit yapmak! | nim gayet iyi bir arakadaşım var. Adı- İ na Yılmaz Ali derler, Onu çağıra yum, hem munsiftir, hem lâf anlar, | EE pr en Şunlar öğre nildi; O gün Pervin harumefendi odasında bir erkekle kavga etmiş. Cenan kalfa bu adamın Fehmi bey olduğuna kani, Fakat o vakadan bir saat sonra da, girdiğini, çekmeleri karıştırdığını gör- "Bütün ev halkı Fehmi beyden şüp- Yeleniyordu. İhtimal karısı da şimdi- bir fincan böyle tuzlabuz olamaz. - di- yordu. - Biri mahsus basmış olacak. canı duruyordu. Hizmetçiler hanım- elendinin gece yarısı uyanıp bir fin- can kakao içtiğini söylediler. Nebahat ta şaşkın ve âsabi bir hal vardı. Polis kendisini isticvap ettiği zaman, Pervin tanımefendinin odası- na gittiğini ve mektupluk küğıd aradı- dım söyledi, fazla birşey ilâve etmedi. Fethi meyit, ihtiyar kadının siryeb- — Bu ne biçim sual? Yemiş, miş sana ne? Maamafih yemedi, Çün- kü iştihası yoktu. — Fazla yemiş olursa, bazen, sul- hazım neticesi, zehir geç tesir eder. Yakat ne de olsa, bu kadar saat teah- hür kabil değil. Kakao fincanını Yilmaz Ali tahlile yolladı. İçinde zehir olmadığı anlaşıl- sarı kesilerek: — Fakat kim, kim zehirlemiş olabi» ir?... - âlye sağına soluna bakındı ve cevap bekledi. O gece nerede bulunduğu soruldü- ğu zaman, gayet samimi bir eda ile po- Misa: — Zevcem beni Kadıköyüne yolla- dı. Kiracılarlâ davamız var. Aile dos- tu bir avukata bugünkü muhakeme- miz için izahat verecektim, Gece onlar- da kaldım 'Bu ifadenin doğru olduğu tesbit edil- a , İşler bu merkezde iken civardaki 60» zahelerden birinin kalfası, telâşla köş- ke gelerek Yilmaz Ali'yi görmek iste- diğini söyledi: — Efendim! - dedi. - Cinayeti duy- duk. Polise yardım etmek, hepimizin vazifesidir. Benim büyük bir kabaha- tam var. Reçetesiz stryehnine sattım. — Kime? — Fehmi beye. Köpekleri öldürmek istediğini söyledi. Ben de inandım. pının bir pürüzünde yeşil renkli kü- çük bir kumaş parçası dikkatini cel- betti. Bütün evde kimsenin o renkte bohçada kırpıntılar duruyordu. Onları araştırdığı sırada Recep Kemal: — Bu işe amma da ehemmiyet ver- din! - dedi. - Daha evvelinden takıl. mış, kapıda kalmış bir kumaş olmaz m bu?. Yılmaz Ali şöyle cevap verdi: — Ben bu evin nizamına dikkat edi- yorum. Hizmetçiler böyle mühim bir hâdise esnasında bile hergün yerleri ve kapıları itina ile temizliyorlar. Ben- ce, kumaşın eskiden takılıp kalması kabil değil, Kumaşı arayıp dururken, birdenbi- Te: — A... » diye bağırdı. gişesine dokunulmuş olduğu sezildi. Bu Mâç nadiren kullanıldığından yerinden kımıldaması dikkati celbetti. Üzerin. de parmak izleri de vardı. Bütün ev Devamı 13 üncül sahifede) mimik Gülerken - NM SORAR A. İNU