21 Kasım 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

21 Kasım 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e red EE 2 i NR Teşrinisani Sinema yıldızı Robert Taylor'un i başına gelenler Meşhur filim yıldızı Robert Taylor geçende Avrupaya gelmişti, Artist İngüterede bulunduğu sırada Oxford Ün!ver- #ltesini ziyaret etmiştir. Üniversite talebesi artisti samimiyetle karşılamış, kürekçiler, iyi bir sporcu olan Taylor'u ne- | hir üzerinde sandalla gezdirmişlerdir, Fakat gezintiden avdette kendisini yakaladıkları gibi nehre atmışlardır. Yu- karıda artistin nehre atılışı ve nehirden Haaaaasa ANE SABEYENER SENENEEASAANEAEAEAANEN Bir kadın 12 milyon İngiliz lirası mirasa kondu Bir müddet evvel annesinden bundan çok bir para kendisine kalmıştı Nevyorkta, büyücü kadın lâkabile anılan mistres Mattew Wilks dün» yanın en zengin kadını olmuştur. Bu kadına ahiren ölen kardeşin- den tam on iki milyon İngiliz lirasi miras kalmıştır. Bir müddet evvel dünyanın en hasis kadını addedilen annesinden de bundan daha yük- sek bir mirasa konmuştu. Bu muszzam servet, üç nesilde meydana gelmiştir. Bugün dünya- nın en zengin kadını addedilen mistres Mattew Wilksin büyük baba- sı Edvard Robinson, balina balığı av- cısı idi. Hayatını zorlukla kazanı- yordü. Bir gün kızı Hetty ile beraber balık kayığının hareket hazırlığına nezaret ederken bir adam denize düşmüştür, Bunu gören kayık tayfaları bir sandala atlıyarak boğulmak üzere bulunan adamın imdadına koşarken Robinson bu hareketlerine fena hel- de kızmış ve onlara çıkışarak: — Ben size bunun içinmi para veriyorum? diyerek bağırmıştır. Patronlarının bu hiddetini gören tayfalar, korkarak işleri başına dön- müşlertir, Babasının bu sert ve haşin dersi, © dakikadan itibaren kızı Hetiynin dimağına nakşedilmiş ve behemehal para kazanmak ihtirasına kapılmıştır. Hetiy 18 yaşına vardığı zaman baba- $ı kendisine 18,000 dolar hediye ver- miş ve Nevyorkta bulunan bir akra- basının yanına bir ay istirahate göndermiştir. Hetty babasının yanına döndüğü zaman, parasını işletmeğe başlamış, Green namında - bir maliyeci İle ev- lenmesi, kendisini mütemadiyen pa- ra kazanmak hırsından caydırama- mış, bilâkis kocasının yanında işe atılarak para kazanmağa başlamış, bidâyette iş adamlarının hayretini kazanmış iken bir müddet sonra ummücısı kesilmiştir. Hettynin, maliyeci ile izdivacın- dan biri kız, öteki oğlan iki çocuğu dünyaya gelmiş, fakat anne olması kendisinin günden güne artan ha- sisliğine sed çekememiştir. Hattâ bir gün çocuğu, iztırap çek- meğe başlayınca doktor parası ver- memek için kendisi evinde tedaviye başlamıştır. Oğlunun dizindeki iz- tırabı günden güne artınca hastane- ye kaldırmak İstemiş, fakat hastane Ücretini vermekten imtina ettiği ci- hetle, hastaneye kabul edilmemiş, Sonunda hasisliği yüzünden oğlu- nun dizindeki yara, kangren ol- muş ve ayağının kesilmesine mecbu- riyet hasıl olmuştur. Hettynin babası öldüğü zaman kendisine 75 milyo nfranklık bir mi- ras birakmıştır. Kocası Amerikada- Ki müthiş iktisadi buhran yüzünden borsada bütün servetini kaybedince, Hetty vicdan azabı duymadan ken- disinden ayrılmış ve: — Kocam için beş para veremem, Haşisliği günden güne müthiş bir hastalık şeklini alan Hetty para sar- fetmemek için işkenceli bir hayat sürmeğe başlamıştır. Nevyorkun müt- hiş kış günlerinde oturduğu odada ateş yakmıyor, yemeklerini Küçük bir petrol ocağında pişiriyordu. Elbiseleri lime lime olmuştu. Bir gün bitpazarına bir kostüm almak için gitmiş, bin bir pazarlıktan sonra 12 franga satın aldığı elbiseyi, eskitme- mek için - giymemiş, odasının dola- bında saklamıştır. İhtiyar Hetiy tefeciliğe kuvvet ver- mişti, Muhtelif Amerika hükümet- lerine sağlam mukavelelerle para ik- raz ediyordu. . Yanında boğaz toklu- ğuna çalışan hizmetçi kadın, kendi- sinden bir gün para istemiş, ihtiyar kadın bu talebe fena halde kızarak heyecanından ofücceten ölmüş ve cesedi, elini yukarıya (kaldırarak hizmetçisini tekdir eder bir vaziyette bulunmuştur. İhtiyar Hetty, devlete vergi ver- mediği cihetle, Amerika hükümeti kızı Mattewe bıraktığı muazzam ser- vetten (150 milyon frankı vergi parası olarak almıştır. Fakat ihtiyar kadı- nın bıraktığı servet o kadar çok ve büyüktür ki, bügün mistres Mattew Amerika hazinesinin resmi kuyudatı mucibince dünyanın en zengin ka- dınıdır, Şimdi Amerika halkının dilinede şu sual dolaşıyor; Bu muazzam servete konan mis- tres Mattew acaba, annesinin dillere destan olan haliğine Ge erar ya hali görünüyor, Artist bu Lei erek karşılamıştır. aaasasamassanen Ârnavutlukta büyük bir define Ev yıkılırken duvarin içinden 100 bin altın çıktı Tirandan yazılıyor: Bütün Arna- yutluk kaybolmuş ve ahiren bulun- muş bir defineden bahsediyor. Bunu bulan Rezin Rıza namında bir kız- dır. Bu definenin bulunuşu bin bir gece masallarını andırır. Bundan on beş yıl evvel Tiran ta- cirlerinden -Ahmed Rıza kızı Rezini, Azağ namında birlle evlendirmek istemiş ve kızına elli bin altın verece- ğini söylemiştir. Genç damat, elli bin altını işitince, sevincinden divaneye dönmüştür. Kayınpeder bu çil altınları da müs- takbel damadına gösterdikten sonra demiştir ki: Bu serveti, başka bir yerde sak- hyacağım. Bunları, ancak kızımla nikâhınız kıyılacâğı zaman verece- ğim. Nikâhtan iki gün evvel Ahmed Rıza, at üstünde Tirana dönerken, attan düşmüş ve bu sukut neticesin- de, elli bin altını, nerede sakladığını söyliyemeden can vermiştir. İki ni- şanlı, muhtelif yerlerde bu altınla- rı aramışlar İse de bulamamışlardır. Genç damat ise, kayınpederinden alacağı altınlara güvenerek bir çok taahhütler altına girmiş, bu parala- rı bulamayınca, taahhütlerini yerine gelirememiş ve kederinden ölmüş- tür. Babasından sonra nişanlısının da feci ölümünü hşber alan genç kız, çıldırmış, erkek kardeşi de - sefalete düşerek dilenmeğe başlamıştır. Aradan on beş sene geçmiştir. Ge- çenlerde yol açmak için Ahmed Rıza- nın evi yıktınlırken bir duvarın için- de çil çil yüz bin altın bulunmuştur. Ahmed Rızanın servetine konan oğ- lu, delirmiş hemşiresini tedavi ettir- miştir. Genç kızın vakla deliği zail olmuştur. Fakat çok sevdiği nişen- usanın ölümüne ağlıya ağlıya, ölmüştür. oda 1400 kuruş 2700 kuruş 70 » 1450 w > 150 2600, altı aylığı 1000, Üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Ramazan 17 — Ruzukasım 14 & İmei Güneş Öğle İkindi Akşam Yat E. 1224 28 713 9451200 146 Va. 61 655 12,00 1431 1046 1823 Yazan: Arif C. Denker 'Tefrika No. 9 Arkasına döndüğü zaman bir çinli ile karşılaştı. Hiç gürültü etmeden yaklaşmıştı. Ahmedi derinden derine süzüyordu Hanın geniş avlusunda büyük bir faaliyet hüküm sürüyordu. Atlar, ka- tırlar ve öküzler ahurlardan dışarıya çıkarılıyor, arabalara koşuluyor ve denkler yükleniyordu. Bütün bu işler küfürsüz yürümediği için avlunun içinde kıyamet kopuyordu. Ahmed Abud hancıya doğru yürü- dü. Kapının yanındaki bir kulübede oturan ve önünde duran küçük man- galda elleğini ısıtmağa çalışan hancı handan içeriye ve dışarıya çıkanları birer birer tedkik ediyordu. Hancı Ahmedi görünce: — Ne istiyorsun? diye sordu, Ah- med de: —bBen Tokta Hanın uşağıyım. Efendim bu günlerde Lassadan bu- raya gelecek. O gelinceye kadar ha- nında olurmama müsaade eder misin? Dedi. Hancı cevab verdi: — Parayı veren düdüğü çalar, der- ler. Sen de verebilirsen hanımda bir oda tutabilirsin. Yukarda boş bir oda var, Git oraya yerleş! Hancı bunu söylerken Ahmedi yu- karıdan aşağıya bir kere süzdü, Ah- med: . — Teşekkür ederim. Çok yorgunum, dört gündenberi yoldayım. Odamda artık istirahat ederim! dedikten son- ra merdivene doğru yürüdü. Koridora çıktı ve boş diye gösterilen odanın önüne geldi. Bu oda, bir gün evvel ayni hana yerleşen iki kadının otur- dukları oda ile ayni sırada idi, Ahmed buna çok memnun oldu. Çünkü o sa- yede maksadına daha çabuk nat) ola- cağını düşünüyordu. Ahmed Abud daha ziyade karanlık bir kovuğla benziyen odaya girdi, bir taş sedirden başka eşyası olmıyan oda- nın bir köşesine arkasında taşıdığı bohçasını fırlatıp attı. Ondan sonra dışarıya çıktı. Kapının asma kilidini kilitledi. Kuşağından bir tebeşir par- çası çıkarıp kapının üzerine bir takım işaretler çizdi. Bunu yaptıktan sonra arkasına dön- düğü zaman bir Çinli ile karşılaştı. Bu çinli ayaklarına çuldan terlikler geçirmiş olduğu için hiç gürültü et- meden Ahmede kadar yaklaşmıştı. Şimdi Ahmedi derinden derine süzü- yordu. Ahmed biran için heyecana düştü. Fakat bu heyecanını hiç belli etmedi. Tebeşiri kapının yanındaki oyuklar- dan birinin içine koydu, kuşağını dü- zeltti ve yürümeğe başladı. Henüz iki adım âtmişken Çinli onun arkasın- dan: — Buraya baksana, sen nereden ge Miyorsun? diye sordu. Bunun üzerine Ahmed durdu, Çin- liye doğru döndü: — Uzaktan, Tarbagatayın öbür ta- rafından, hava çok soğuk, yollar ise pek-bozuktu. Şimdi hahda artık dinle- neceğim. cevabını verdi. Çinli sorgusuna devam etti; — Demek ki buradan ileriye gitmi- yeceksin, hedefine vasıl oldun, öyle mi? — Kim bilir? Ben Tokta Hanın uşa- ğıyım. Lassadan gelecek olan efendi- mi bekliyorum. Bu esnada Rus kadınlarının otur. duğu odanın kapısı açıldı ve Ahmed Abud o kadınlardan birisinin kapıdan başını çıkararak galeriyi araşlırdığı- ni gördü ,Kadın Çinliyi görünce Türk- men gencine hiç bakmadan başını ge- ne kapıdan içeriye soktu. Çinli de kadını gördü ve o anda ko- Jile seri bir hareket yaptı. Avcılık sa- yesinde gözlerinden hiç bir şey kaçır. mamağa alışmış olan Ahmed Abud bu hareketin farkına vardı. Çinlinin uzun ve geniş kolu içinde saklı duran bir sarı mendili kapıdan başını çıka- ran Rus kadınına gösterdiğini Ahmed de gördü. Kadın çekildikten sonra Çinli de Ahmede selâm vermeden merdivene doğru uzaklaştı. Bu terbiyesizliğinden dolayı Ahmed o Çinliye çatmak istedi, Fakat ilk vazifesinin handa dikkat na- zarı celbetmemek olacağını hatırlıya- rak bu fikrinden vazgeçti. Kapısının anahtarını kuşağına - yerleştirdikten i Kulca asköri Kumandanı Ming-Tse sonra merdivenden indi, hancı ile bir fincan çay içti te ondan sonra handan çıkarak doğru Düşünceliler mabedine gitti. Hüseyin efendi onu mabedin met- hali önünde bekliyordu. İki dost ka- pının önünüe bekliyen Budha rahibi- ne ayaksız rahibi görmek istedikleri- ni anlattıktan ve biraz bahşiş verdik- ten sonra mabedden içeriye girdiler, Rahibin oturduğu odanın önüne ge ince durdular, Kapı açıktı. İhtiyar rahib bunları görünce: — Ne istiyorsunuz? Rüya mı gör- dünüz de tabir ettirmek arzusundası- niz? Yoksa başka bir dileğiniz mi var? Söyleyin! dedi. Bunun üzerine Hüse- yin efendi iğilerek dedi ki: — Büyük âlim, erin nuru! Bir derdimiz var, sikıntıdayız. Bir mektup aldık, bir türlü okuyamıyoruz. Şehir sokaklarında arzuhai yazan yâzıcıla- ra da okutmağa cesaret edemiyoruz, Rüyamda Seni gördüm, Bu mektubu senin okuyabilöteğin hatırıma geldi, Onun için dostumla buraya kadar ge- Jerek seni rahatsız ettik. Şu mektubu okuyarak ne yazdığırı bize lütfen an- Jatır mısınız? Hüseyin efendi bunu söylerken mek» tubu rahibe doğru uzattı, Rahib kâğı- dı aldı, bir müddet tetkik etti. Ondan sonra dedi ki: — Doğru, Bu yazıyı siz anlıyamaz- sınız. Onun yazıldığı lisan benim genç- diğimde yaşadığım memleketimin, Ja- ponyanın lisanıdır. Bakınız mektupta neler yazılı: Kervan üç bin tüfek, on mitralyöz ve on milyon fişek yüklü- dür. Bundan başka türlü türlü techi- zat ta vardır. Bu silâhlar balye halin- de beş yüz deveye ve diğer yük hay- vanlarına yüklenmiştir. Kervan Tur- fândan itibaren iki kısma ayrılarak yoluna de edecektir. Bu'yol Aksu- dan geçerek rna gidiyor. Kervan Kaşgara geldiği zaman oradaki teşki- lâtın adamları tarafından teslim ali- nacaktır. Ondan sonra kervan dağıla- cak, silâhlar kısımlara ayrılarak Rus- yaya geçirilecek, Rus Türkistanında- ki teşkilâta teslim olunacaktır. Bu- nun için lâzim olan hazırlıklar yapı). mıştır. Silâhların gizleneceği yerler tesbit edilmiştir. Bu iş için mühim pa- ralar tahsis olunmuştur. Kervanı ida. re edenlere, Kaşgarda ve Rus Türkis- tanındaki adamlara, silâhlar tayin edilen yerlerde gizlendikten sonra yer- lerinden ayrılmıyarak yeni talimat beklemeleri emrolunuyor. İşte mektubun mündericatı bundan ibaret. Anladınız mı? Ben herhalde hiç bir şey anlamadım. Bu kervanlas rın, develerin, tüfeklerin, binlere ba- liğ olan tüfeklerin, emirlerin, gizli teş- kilâtın içinden çıkmak kabil değil kil Hüseyin efendi, ihtiyar rahibin son sözlerini dinlememişti. Çünkü mektu- bun mündericatı kendisinde derin bir « heyecan uyandırmıştı. O kâğıd par- sözünü bitirdiği zaman kendisine ge» Tebilmisti, eda KAZ ESRARENGİZ KERVAN ii

Bu sayıdan diğer sayfalar: