j Atatürkün kömür havzasına ayak bastığı gün Zonguldak Kozlu ve Dzalen maden mintakalarinda büyük merasim yapıldı, ba münasebetle Kömüriş sosyetesinin yeni açılma töreni de yapıldı Zonguldak (Akşam) — Büyük Önder Atatürkün Zonguldakta kö- mür hâvzamıza ayak bastıkları ve İş bankası tarafından havzada ulu- sal maden sosyetelerinin kuruluşu- nun yüdönümü münasebetile 26 «ağustos 937 perşembe günü Zongul- dak, Kozlu ve Üzülmez maden böl gelerinde kutlama hareketleri ve gös- teriler yapılmış, türlü eğlenceler ter- tip olunmuştur. Bu mutlu günde Kozlu Kömüriş sosyetesinin İhsaniye ocağında kur- duğu yeni ve modem tesisatın açıl- ma töreni de çok kalabalık davetli- ler, halk ve işçilerin iştirâkile sevinç heyecanları içinde yapılmıştır. Kömüriş sosyetesinin genel direk- törü B. İhsan Soyak'ın verdiği iza- hattan anlaşıldığına göre: Kömüriş sosyetesinin 2 numarali kömür istihsal mıntakası ölan İhsa- niye ocağında yapılan bu modem tesisat, (27) rakımından «45» derece meyille (100) rakımına kadar inen (200) metre uzunluğunda mâil bir kuyu ve bunun tesisatından ibarettir. Yer altında yarım tonluk araba- larla gelen kömür, (100) rakımın- da bu tesisatın depolarına ve oradan 2,5 tonluk skip vagonlarına dolarak harice ve hariçten de havai hat va - sıtaslle lavvara giderek yıkanacaktır. Doldurma, boşaltma, cer sinyalisyon, tenvir velhasıl tam mânasile her şe- yi otomatik ve elektrikle işliyen bu yeni tesisat sayesinde kömür (100) Takımından itibaren lavvara kadar insan eli değmeden sevkedilecektir. gp Bu tesisat sayesinde maden da Xndeki nakil işi şimdikine nazaran çok daha randımanlı olacağı gibi İhsaniye ocağının ihraç kabiliyeti saatte 100, yani günde "(madenlerde İhsaniye ocağındaki yeni tesisatın açılma merasiminden bir intiba normal çalışma müddeti 16 saat oluduğuna göre) (1600 ve yılda (550000) ton, 24 saat çalışıldığı tak- dirde günde (2400) ve yılda (775,000) tona yükselecektir. İhsaniye ocağı- nin şimdiki ihraç kabiliyeti üç misli- ne çıkacak demektir, Sosyetenin yalnız bu tesisat vası- tasile çıkarmayı düşündüğü kömür mikdari (7.000,00) ton hesap edil mektedir. Bu şekli maden tesisatı kömür havzasında ilk defa yapılmak- tadır. Vali ve parti başkanı B. Halid Ak- soy bu modem tesisatın açılış töre- nini yaparken B. İhsan Soyakla mü- hendis ve arkadaşlarını ve bütün iş- çilerini, azimkâr ve ferağatli çalış- malarından dolayı hararetle tekdir ve tebrik etmiştir. Gece Üzülmez maden bölgesinde ' Türkiş sosyetesi tarafından büyük bir gardenparti verilmiştir. Burdur (Akşam) — Burdur gölü, müthiş sıcak günlerde Burdür halkının banyo ihtiyacını temin eden güzel bir eğlence yeri halini almıştır. Bu sene Bur- dur gölünden fazla miktarda balık istihsalâtı olmuştur. Yukarıdaki resim, gü- zel manzaralı Burdur gölünde yüzenleri gösteriyor. (AKŞAM) in edebi români — AKŞAM Bir yaradılış garibesi e SE 20 yaşında 2 metre 60 santim boyunda, 200 kilo ağırlığında! Evinde başı tavana yaklaşıyor, otomobil ve tramvaya binemiyor Nevyork sirklerinden birinde bir müddettenberi dünyanın en uzun ada! mı halka gösterilmektedir. Robert Wadlow adımı taşıyan bu dev adam henüz yirmi yaşına basmadığı halde, boyu iki metre altmış santimetreyi buluyor ve en garibi boyu günden gü- ne uzuyor. Doktor Humberd, Amerika tıp ce- miyetinin mecmuasında bu hilkat ga- ribesi hakkında uzun bir makale neş- retmiştir. Wadlowu doğduğu günden- beri müşahedesi altında bulunduran doktor Humberd diyor ki: — Bu delikanlının babası mühen- distir. Babası İle annesi, dört kardeşi orta boyludurlar, Bu çocuk daha kun- dakta iken şayanı hayret bir inkişaf göstermiş, iki yaşımda iken altı yaşın- daki bir çocuğun ağırlığına varmıştır. Wadlow on bir yaşında meşhur dev boksör İtalyan Kornerayı boy itiba- rile yarım baş geçiyordu. Bugün boyu o kadar uzadı ki, oto- | mobilde rahat rahat seyahat edemi- yor, olamobil içinde ayaklarını kıvı- rarak yatmak mecburiyetinde bulun- | duğu cihetle kamyonla seyahat etme- ği tercih ediyor. Babasının evinde ba- şı tavana değiyor. Karyolası üç metre sizunluğunda- dır. Sıkleti 200 kiloyu geçiyor. Kah- * vasıta da fotoğraf çekmektir. Adıyamanda yeni bir çarşı yapıldı valtı olarak yarım düzüne yumurtayı mideye indiriyor. Elbiseleri ve ayak- kabılarını ölçü üzerine yaptırıyor. Bü- tün dev cüsseli insanlar gibi, ayakları çok büyük ve yassı, ayaklarının scrço parmakları da biçimsizdir, Bunları 1$- tediği gibi öne ve arkaya uzatabilir, Diğer evsafı normaldir. Kendi yaşit- ları gibi tahsilini yapıyor. Avukat ol mak istiyordu. Fakat boyunun uzun- Tuğu umumi merak ve tecessüsü davet ettiğinden bir sirkin kendisini teşhir ederek para kazanmak hususundaki teklifi kendi çıkanna daha uygun gelmiştir. Dev cüssenin beyin altımda bulunan bir guddenin fazla büyümesinden ileri gelir. Umumiyetle, bu fazla büyüme bilhassa çocukluk zamanında vuku bulur, Fakat Wadlowda bu fazla bü- yüme daha beşikte iken başlamıştır, Bu delikanlı, hazin bir hayat sürü- yor. Zira eğlenecek arkadaşları yok- tur. Başlıca eğlencesi yüzmektir. San- dal ile ve kanoile gezmeği çoktan bırakmıştır. Zira bir gün kenarında eğilirken kanosunu devirmiş ve 0 za- man yüzme bilmediği cihetle boğul- maktan güçlükle kurtarılmıştır. Va- kit geçirmek için başvurduğu diğer bir Yeni çarşının yukarıdan görünüşü Adıyaman (Akşam) — Adıyaman bir çok güzellikleri üzerinde toplamış şirin bir kasabadır, Etrafı bağ ve bahçelerle doludur. Tarihi âsarile meşhurdur, Ge- niş çarşıları, büyük ve bol kıraathaneleri ve iyi alışverişi vardır. Yalnız baymdırlık yolunda ilerilememiştir. Eksikleri sayılamıyacak kadar çoktur. Bununla beraber belediye, bütçesinin mahdudiyetine rağmen çok ça- Yşılmış, noksanlardan bazılarını gidermiştir. Bunlar arasında resimde görüldü- ğü üzere yeni çarşı ve bu yeni çarşıdaki yeni dükkânlar kayda bilhassa şâ- yandır. Tefrika No. 32 Mektep arkadaşları Genç kız bunları bildiği için etrafın- da parlayıp sönen bu gönül hâdise- lerini hep ayni sükünetle karşılıyar- du. Zaten yavaş yavaş mektepte olduğu gibi hastanede de onun ağır başlı bir kız olduğu anlaşılmağa başlamıştı. Bugün üst kata çıkıp ameliyatha- ne hemşiresine doktor Nacinin sözle- Tİnİ tekrar edince az türkçe bilen Al man kadını; — Bravo, dedi. Demek siz de asiste edeceksiniz! Ve beraber pansıman odasından ge- çerlerken ilâve etti: — Doktorlar sizi çok beğeniyorlar, Geçen gün profesöre söylediler, Alman hemşire o kadar ciddi söylü- | yordu ki istihza olmasına imkân yok- | tu. Zaten o tümör hâdisesinden sonra İ hastanede onu tanımıyan doktor kal- | mamıştı. Doktör Naci ile doktor Tur- han rasgeldiklerine ondan bahsetmiş- lerdi. | Şimdi Störilisateurden büyük iğne- | İri, pansıman takımlarını çıkarırken Bürhan Cahid Alman hemşire: — Profesör çok meraklıdır, diyordu. Aklında tutar, Siz operasiyonlara ne zaman geleceksiniz? Cevvale gıcıklanır gibi gülerek: — Daha üç ay var, dedi. Bu sinifi bitirince... — Bir şey değil, ama size şimdi de müsaade eder. Naci bey söylesin. O cevap vermeden doktor Naci içe- riye girdi. Arkasından gelen hastaba- kıcıya emir veriyordu: — 14 numaradaki hastayı araba ile buraya getirin, Ve hemşire ile Cevvalenin ahbap- ıklarını görünce gülümsedi: — Artık sizi hastane kadrosunda saymak lâzım. Hangi servise girsek orada görüyoruz. Alman hemşire dedi ki: — Cevvale hanim iyi bir doktor ola- cak... Çok meraklı... Hattâ şimdi keh- disine profesörün ameliyatlarında bu- İunmasını söylüyordum. Çok istifade eder. Doktor Naci başını salladı: w Kendisini profesöre de tanıtacağım. Cevvalenin kaşları çatılır gibi oldu. Bu mütehakkim, yüzü dalma menfi adam bir kaç gün evvel kendine o ka- dar yakın ve şefkatli göründüğü hal- de, hattâ biraz evvel şakalaştığı halde şimdi birdenbire gene hastanede her- kese karşı gösterdiği abus çehresini tanıtıvermişti. Genç kız hırsından ki- gzarıyor, Parmaklarını sıkıyor. Hemen çıkıp gitmek için hazırlanıyordu. Doktor Naci iş zamanlarındaki o sert hali ile: — İğneleri hazırladınız mı? Tüpler nerede? Diye sordu. Alman hemşire kristal masa üze- rindeki takımları gösterdi: — 'Tamâm doktor, Kapı açılmıştı. İki hastabakıcı, sür- dükleri lâstik tekerlekli hasta araba- sile gözleri kapalı bir kadın getirdiler. Doktor Naci gittikçe sertleşen bir sesle: »— Hanrlayın! » Dedi. Hemşire, hastabakıcılar kadı- na vaziyet verdiler, Doktor Naci Cevvaleye işaret etti: — Biz buraya geliniz. Tüpü siz tu- tacaksınız! O âdeta kumanda ediyordu. Cevva- Je ne çıkmağa, ne bir şey söylemeye cesaret edemeden büyük cam tüpü RİN ni Doktor Naci ona izahat verdi: — Nühaişevkiyi görüyorsunuz. Hal- kaları saymak mümkündür. Gizli kal- mış syphilis kan tahlilinde bulunma» dığı takdirde burada âranır. Şimdi iğ- ne İle alacağım mayi hastaya teşhis koymak imkânını verecektir, Ve eterle temizlenen sahaya kuvvet- Je daldırdığı kalın iğneyi ağır ağır çekmeğe başladı. Hasta bir şey hisset- miyordu. İlk hamlede bir titreyişten sonra hiç bir hareket göstermedi. Da- ha önce bir anesthösie local yapıl Cevvale kılı bile kıpırdamadan bü- yük bir dikkatle muameleyi takib et- ti, Aletlerini yerlerine bırakan doktor genç kızın elindeki tüpü aldı ve üze- rine bir numara koyarak hastabakı- cılardan birine verdi: — Doktor Fehmi beye götür, Rapo- runu yarın istiyorum. Ve oradaki lâvaboda ellerini yıkar- ken Cevvaleye seslendi: — Cevvale hanım, çıkacak mısınız? — Evet efendim. — O halde sizi gene Nişantaşı cad- desine bırakabilirim, Genç kız kıpkırmızı oldu. Doktor geçen sefer yaptığı oyunun farkında olduğunu anlatmak istiyor- ii pm Dünkü nüshamızda kübik resim ve heykel yapanların gözlerinden hasta oldukları iddia edildiğine dair bir yar Zi ve iki resim vardır. Bu resimlerin altlarındaki izahat yanlış dizildiğin- den tashih ediyoruz. Birinci resimi madam Poganoski'yi ve meşhur kü- bik heykeltraş Barnkusi tarafından yapılan heykelini göstermektedir. Bu heykel insandan başka her şeye ben- ziyor. İkinci resim gene kübik heykeltraş Epstein'in kadın adlı heykelini ve bu heykele modellik eden Dolores adında genç ve güzel bir kızı gösteri yor. Heykelle modeli birbirine hiç benzememektedir, Bu münasebetle kübik ressam Marcousi aynaya bakarak yaptığı kendi portresini gösteren bir küşeyi basıyoruz. Bu klişede bir insan re* mi olduğunu kabul etmek hayli güç bir şeydir. Diyarıbekir valisi kazaları geziyor Diyarıbekir (Akşam) — Müfettişi umumilik başmuşaviri B. Ziya Tekeli ile vali doktor Mitat Altıok yanlar rına müfettişlik sıhhat ve maliye müşavirlerile jandarma mıntaka ku- mandanını alarak öirasile kazaları gezmektedirler, Şimdiye kadar Bismil, Çermik, Er- gani ve Silvan kazaları gezilmiş, muk- tezi tedkikler yapılmış, direktifler ve- rilmiştir. Bundan sonra diğer kazalarımıza yani Lice, Kulp ve Eğil kazalarına gideceklerdir. Üniversite ve yüksek mektep lerde inkılâp derslerinden ik- male kalanların imtihanları Üniversite ve yüksek mektebler tar lebesinden İnkilâp derslerinden ikma” le kalanların imtihanlarına yarın baş” Janacaktır. İmtihanlar, edebiyat far kültesi salonunda sabahleyin saat 9 de yapılacaktır. İnkılâp dersleri ikmal imtihanında muvaffak olanlar diğef ikmal imtihanlarma ( girebilecekler” dir, nız sakın vazgeçmeyin! Bir haslabukıcının uzattığı havlu ya ellerini kurularken sinsi sinsi gü" düyordu: — Çantanız nerede? — Aşağıda efendim. Doktor Tur han beyin odasında!.. — Siz galiba röntkenci olmak isti yorsunuz, Çantanız bile orada durü” yor. — Kapıya yakın olduğu için dokto£ bey. — Öyle ise çantanızı kapıcıya bırak* mak daha doğru değil mi? Ne ise $ kalım, dedi, Ve hastabakıcılara bazı emirler V€* rerek gömleğini çıkardı. Şimdi taş merdivenlerden yanyana inerlerkei koridor köşelerinde beyaz başları rünen hastabakıcıların fıs! gözden kaybolduklarını gördüler. 'Tam ötomobile binecekleri sırada kapıcı yaklaştı: — Doktor bey, dedi, Fazıl bey sizi” için çıkarken bana haber ver, demi. Galiba beraber gitmek istiyor. Hal vereyim mi? i Doktor Nacl sinirlendiğini örtme 8: istiyen bir hafif tebessüml acele Bi Ha — Hayır, dedi. Doktor Naci ilâve etti: hastaya gitti. dersin! yari) ii | — Ama yolda bir yere uğrasa: |. |. a