ilerlemişti. ne bir can ldaşı lâzımdı. eh Ayşe de güzel kadındı. Sözü soh- beti yerinde idi. Yalnız Mehmed Ra- mizin korktuğu tek bir şey vardı. Bazı | kocalarına ev işleri gördürd duyuyordu. Halbuki kendisi nden nefret ederdi. Ay- genin ana ev.işi gördürmesi ibtima- İlinden ödü kopuyordu. Nihayet bir gün Ayşeye izdivaçtan, &vlenmek istediğinden, yalnızlıktan kendisine bir hayat yoldaşı lâzım ol- duğundan bahsetti, Ve sözü büyük korkusuna getirdi. — Yalnız, dedi, bazı kadınlar ko- €nlarına yemek pişirtirlermiş. Tasav- vur ediniz, erkeğin mutfakta yemek Pişirmesini... Ne çirkin değil mi? Ayşe yüzünü buruşturdu: — Aman tüylerim örperdi... Er- keğin mutfakta işi ne?.. Ben öyle yemek pişiren erkekten nefret ede- rim. Ben evlensem doğrusu kocamı katiyen mutfağa sokmam. Mehmed Ramiz bunu işitir işitmez hemen: — Ayşe, dedi, benimle ev Ayşe zaten ne zamandanberi bu teklifi bekliyordu. Heyecan içinde ba- gını önüne iğdi, kırmızı dudakları arasından bir kelime döküldü: nir mi- — Peki! Hemen o günü birer nişan halkası yaptırdılar, taktılar, Artık Mehmed Ramiz kendisini bekliyen saadet gün- lerinin heyecanı içinde idi. Ayşenin sözleri kulağında çini — Ben kocamı katiyen mulleğa sokmam, Bir arkadaşına evlenmek tasavvur Tundan bahsetti, Arkadaşı ona: rinden çok korkarsın... Bakın karın sana sonra ev işleri yap- tırmağa kalkmasın?... Mehmed Ramiz, muzaffer bir tavırla: — Yoooooo... dedi, karım beni mut fağa bile sokm : Nihayet büyük gün ge Daha iik günden Ayşe: — Aman, dedi, yemin ettim, Seni mutfağa sokmıyacağım.,. Sakın gir- me emi? Mehmed Ramiz son derece mem- nun: , çati. — Peki karıc dedi. Bir ay böyle geçli. Bir gün Ayşe kocasına: — Kuzum kocacığım... dedi, sen nasıl olsa kendi ütünü kendin yapar- sn değil mi?, Bilirim m €r- keksindir. Elbiseni ütülerken benim de şu çamaşırlarıma bir iki ütü vu- ruverirsin. Bak seni mutfağa sokmı- yorum görüyorsun ya.. bu kadarcık bir işi yaparsın artık... Mehmed Ramiz sesini çıkarmadı. Evet ötedenberi ütüye meraklı idi. Bekârken kendi ütüsünü kendisi ya- pardı. Fakat evlenince bu vaziyetin değişeceğini umuyordu. Neyse sesini çıkarmadı. Kendi elbiselerile beraber karısı- Dın çamaşırların da ütüledi. Ertesi günü hizmetçi kaçmıştı. Ayşe sıkıntı içinde id. Mehmed Ramiz öğleyin gve gelince: — Kuzum Ramiz... dedi. şu süpür- geyi al da ortalığı süpürüver... Bak sana mutfağa gir demiyorum, Her kadının kocasının mutfaktan çıktığı yok. Sen mutfağa daha adımını at- madın... Hem biliyorsun ya... Bu- gün hizmetçi kaçtı. Ben de iş gör- düm, Karıcığına bu kadarcık olsun bir hizmetin dokunsun... Mehmed Ramiz gene sesini çıkar- madı. Ertesi günü karısı ona başka bir iş daha gösterdi: — Kocacığım.. şu seccadeleri al taraçaya çık... Adam akıllı silk. $€- nin erkek kuvvetinle tertemiz olur seccadeler... Bak sana mutfakta İş göstermiyorum... Mehmed Ramiz artık yavaş yavaş bu: «Sana mutfakta iş göstermiyo- Tum...» sözüne kızmağa başlamıştı. Zöten mutfakta iş yoktu ki... Yemek- leri lokantadan geliyordu. Bulaşıkla- mn da hizmetçi kaçalıdanberi apar- tıman kapıcısının karısı yıkıyordu. Mehmed Ramiz bunları düşüne- Tek'evin taraçasına çıktı, Seçcadele- Tİ de beraber çıkarmıştı. Bütün Öf- kesini seccadelerden aldı. Yapıştırdı bastonu seccadelere yapıştırdı basto- İ Fakat yeni ve münasib bir hizmet- çi bulmak da hakikslen çok güçtü. Bunun için ertesi günü Ayşe ko- casına: | — Ku | keleri ci rum... Mehmed Ramiz bu sefer iliraz etti: Fakat karıcığım... dedi, biz ne şartla evlenmiştik?... Öyleya. Mehmed Ramiz katiyen ev. işi görmemek kararile evlenmiş ve fikirlerini evvelce Ayşeye açmıştı, Lâkin Ayşe: — Ne şartla evlenmiştik?... diye köpürdü. Konuştuğumuzu hatırlasa- a... Ben seni mutfağa sokmıyacak- tım... İşte gene sokmuyorum... Ben sözünde duran hir kadınım. Ya başka kadınların kocaları gibi mutfaktan çıkmazsan ne yapacaksın?.. Mehmed Ramiz sesini çıkarmadı. Ayı n söylediği doğru idi, Genç ka dın evlenirken ona saĞece: — Ben seni katiyen mutfağa sok- muyacağım... diye söz vermişti ve İş- te hakikaten de mutfağa sokmıyordu. İki gün sonra Ayşe kocasını banyo dairesine çağırdı: — Ramiz buraya gel... — Ne var karıcığım — Evvelâ şu banyoyu, şu tozla par- lat... Uzun etme, gene işin iş bak ev- lendik evleneli mutfağa adımını bile attırdım mı?... | Mehmed Ramiz boynunu bükerek bu işi de yaptı, Banyonun parlatıl- ması bittikten sonra Ayşe bir tepsi içinde bulaşıkları banyo dairesine getirdi. — Kuzum şunları da yıkayıver. Mehmed Ramiz şaşkın: — Ne? Bulaşık mı Fakat bolaşık mutfak ben mutfağa girmiyecekiim? — Seni n bulaşıkları yacağım? hani görüyorsun ya, ne mükemmel kadı. nım., erkek dediğin katiyen mutfağa yakışmaz. onun için ben de sen! dün- yada mutfağa sokmıyacağım... Bula- şıkları banyonun bir köşesinde yıka- — Allahaşkına karıcığım, dedi, şu yeminini bozmak için köpeklere ek- iz, fikaraya sada- ka mı vereceğiz? Ne yapacaksan ya minin bozulsun da beri mut- Mutfak işlerini görme- (Bir yaldız) RADYO | 18 Ağustas 957 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâk- la Türk musikisi, 1250: Havadis, 1308: Mfuhtelif plâk neşriyatı, 14: BON, Akşam neşriyatı: 1830: Plâkla dans ynusiklsi, 20: Nezihe ve arkadaşları tara fından Türk zn sikisi ve halk çar ayarı), 21 Ajans ve borsa hi programı, 2230: Elsa Btangel tarafından, 23 Ecnebi istasyonların en müntehap programı Milâne (388) satt 22,30, senfonik konser, Breslay (315) 20, «Haydn» ve Mozart, tan parçalar, Viyana (507) 2025. Senfonik konser. Kolonya (458) 21,10, Radyo orkes- tras, Strasburg (349) 2130, Bes konseri, Bükreş (384) 22,45,Konser. Varşova (1339) 22 (Chopin) konseri. Viyana (507) 2240, Vi- yolonsel ve piyano. Dans musikisi Varşova (1334) saat 28. Frankfurt (251) 2340, Lonüra Ofm dalga) 24 Bu adamı canından bezdiren şey: GRiPiİN i tecrübe edinciye kadar çekmeğe mah- küm olduğu ağrı ve sızılardır. GRiPiN En şiddetli baş ve diş ağrılarını keser. GRİPİN Romatizma, sinir, adale, bel ZE karşı bilhassa müessirdir. GRİPİN Kırıklığı, nezleyi soğuk algınlıklarından mütewi bükün tün sızı ve sancıları geçirir. LiN iLE Sabah ve akşam her yemekten sonra mutlaka dişlerinizi fırçalayınız. Zira bir veya iki defa yapılan her iş mutlaka yarım demek- tir ve bu kadarile dişlerin sıhhatini tam temine imkân yoktur. Yemeklerin kırıntıları, salyanın İfraz ettiği mikroplar, o dışarıdan alnan müzır mevad karşısında - dişler ve diş etleri eğer müte- mağdiyen temizlenmez- se bozulmağa ve çürümeğe mahküm- dur. Çürük dişler, mide ve barsak ihtilâtlarından zatürreye kadar her di nevi hastalığa yol açabilir, ADYOLİ Ve muhakkak sabah, akşam ve her yemekten sonra yahud hiç değilse günde 3 defa fırçalamak şartile | öü KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 145 Kubilây seçme denizcilerden bir ordu hazırlıyarak yola çıkmıştı. Kanton Isyanını bastırmak için çok şiddetli tedbirler alınmıştı... Daha bir hafta önce, şehrin dört | köşesine şöyle bir «hakan buyruğu> | ilân edilmişti: l «Kızım Gülçini kaçıran, onu €vinde saklıyan ve ona gizli den gizliye yardım edenler ele geçerse, derhal idam edilecek- tir» Prenses Gülçinin bu buyruktan ha- beri yoktu. Ve Tarhan Şanga, insana dehşet veren bu buyruktan Gülçine bahse- derek, kızcağızın derdine dert katmak istememişti. "Tarhan, içine; — Bugün saraya gideceğim, yav- Tüm! dedi. Hakanı görüp sözlerini kendisine tekrarlamağa çalışacağım. Gülçin ellerini uzatarak bağırdı: — Beni bu felâketten kurtar, Tar- han baba! Tahammülüm kalmadı artık, Ne saadet, ne saltanat... Hiç bir şey düşünmüyorum. Bir kere Ter- Janın sesini duymak, ondan &onrâ ölmek istiyorum. Bu saadeti bana ancak sen tattırabilirsin, Şangal * “ «Yarın sabah, güneş doğma- dan idam edileceksin!» Gece yarısından sonra... Zindarın demir. parmaklıkları sra- $ından bir baş uzandı: — Terlan, Terlan... Uyuyor musun? Terlan yattığı yerden başını kal- dırdı. Gözlerini kapıya dikti: — Tuman, sen misin? Ve yavaşça kalkarak sürüne sürü- ne kapıya yaklaştı: — Buraya nasıl gelebildin, Tuman? Kubilâyın baş cücesi ağzını par- maklığa dayamıştı, Kapıdaki nöbetçiler biraz uzâkta dolaşıyor ve bütün askerler Terlana acıyordu. Hakan buyruklarına ve gösterilen sonsuz şiddete rağmen herkes Terla- na yardım etmek istiyordu. 'Tuman; — Bir dileğin var mı, aslanım? Diye sordu. Terlan bu sözden şüpheye düşerek: — Çoktanberi gelmemiştin? dedi. Böyle gece yarısı buraya gelşinin el- bette bir sebebi vardır. Haydi, her şeyi bana anlat, Tuman! Benden hiç bir şey saklama! Ölüme o kadar su- sadım ve tahammülüm o kadar taştı ki... Eğer bana idamımı müjdeleme- ge geldinse, Gülçine kavuşmuş ka- dar sevineceğim... Tuman hassa kumandanını çok sevdiği için, O gece köllesini koltuğu- na alarak Terlanı görmeğe gelmişti, Bir insana falanca gün, falanca sa- atte öleceksin demek kolay birişde- , Fakat, Terlan ölümünü dört gözle bekliyen ve böyle bir haber kar- şısında hiç te sarsılmıyacak bir er- kekti. 'Tuman kekeliyerek mırıldandı: — Yarın sabah, güneş doğmadan Idam edileceksin; Terlan! 'Tuman bu sözleri söylerken titri- yordu. Terlan gülerek başını salladı. Alnını demir parmaklığa dayadı: — Beni bir an evvel iztırap ve iş- kenceden kurtaracak olan bu habe- Tİ ne büyük bir sevinçle karşıladı- ğımı bilemezsin, 'Tuman! Ben her- dakika ölen, fakat kalbi ve beyni gene işliyen, gözleri gene gören, kulakları duyan bir insanım, Cellâdin satın beni Iztıraptan kurtaracak. Ölümü, tekrar yaşamak için istiyorum. Gül çine, öldükten sonra kavuşacağım. dan emir.” 'Tuman susuyordu. Zindanın basık tavanlarında kor- kunç akisler yapan bir ses işitildi. Yan taraftaki aslanlar, demir iska- raları sarsarak bağırışıyorlardı. . Bu korkunç seslerin üstünde bir hazin inilti dalgalandı. "Terlan kendi kendine söyleniyor. du: — Demek ki, yarın sabah güneş doğmadan idam edileceğim, öyle mi? Terlan başını önüne eğmişti. — Bir dileğin varsa bana söyle Ters lan! Elimden geleni yapacağım. Kim bilir, belki günün birinde pren- ses Gülçin meydana çıkar. Ona bir diyeceğin varsa, bana söyle! Terlan, Gülçinin adını sendeledi; i — Onu hâlâ - seviyorum, 'Tumanl Gülçini görürsen, onun için ölmek istediğimi söylel Ben, yerin üstünde olmazsa, yerin altında ana kavuşaca- Zım. Eğer hakan onun idamında da ısrar ederse, hiç olmazsa, ikimizin mezarını yanyana kazsalar ve bizi birbirimize yakın olarak gömseler, Halbuki ben bu saadetten de mah- rum kalacağımı biliyorum. Çünkü boynu vurulan suçluların mezarları yoktur. Onların cesedini kireçli kus yuya atarlar. Ziyanı yok ikimizi de bir kuyuya atsınlar. Bizim, toprak altında cesedlerimiz değil, ruhlarımız birleşecek... - Ruhlarımız yaşıyacak. Bu et ve kemik yığınları soğuduktan sonra neye yarar?... Nöbetçi birdenbire kapıya yaklaştı — Haydi, Tuman! Vakit geldi. Cel- lâdlar neredeyse gelirler. Seni bura- Ga görürlerse, bizi de sorguya çeker- ler. Çabuk, uzaklaş buradan. Tuman nöbetçinin- sesini duyunca fazla bir şey söyliyemedi, kapıdan çe- kildi. Terlan bir iki adım yürüdükten sonra yere diz çöktü, Ellerini yi ya kaldırdı; — Ulu Tanrım! Sen Varsın ve sa hâkimlerden, hükümdarlardan daha merhametlisini Fakat, ben senden merhamet dileniyorum. Suçum yok. Kimseyi öldürmedim, kimseye fena- lık yapmadım, Senden adalet isliyo- rum! Çektiğim iztrapları görüyor ve sesimi düyüyorsan, beni bu felâket- ten kurtar! Bu gece güneş doğmadan satırını boynuma indirmeğe hazırla nan cellâdlarla - beni karşılaşlırmal Tanrım, ölümden korkmuyorum. Fa- kat, haksız olarak öldürüleceğime ya- nıyorum! Bu hazin sesi aslanların kökreme- si takip etti. Sanki Terlanın bu ha- line onlar da acıyor gibi bir ağızdan bağırışıyorlardı. duyunca BÖL ÜM:4 Kubilây deniz harbine (Hakan buyruğu) Sung imiparatorluğundan kalma denizciler Kanton civarında Yay ada» larına kaçmışlar, yıllardanberi orada gemilerini düzmek ve hâkana karşı isyan hazırlıklarını tamamlamakla meşgul olmuşlardı. Kubllây han deniz harbinde mu- vaffak olabilecek iki fırka seçme a8- kerle (yirmi bin kişi ile) yola çık- olarak bulunuyordu. Bundan başka bir çok generaller de vazife almış- lardı. Moğol kuvvetleri Kantona vanr varmaz, oradaki Moğol filoları baş» kumandanı amiral Şütso ile birleşte cekler ve asi Çinlilere her cepheden hücumlar yapacaklardı. Kubilâyın amiral Şütsoya itimad ve güveni vardı, Kantonda Şütso bu- Tunmasaydı, asi Çinlilerin isyan ve muvaffakıyet sahaları çok genişlemiş ve tehlike. önüne geçilemiyecek ka- dar - büyümüş olacaktı. Kubilây Pekinden ayrılırken impâ* ratoriçe Tiyen « Foyu malb olarak bi- Takmış ve fakat baş vezir Semgaya ondan fazla > vermişti * | i ii li İ