İCESUR ERKEK) “Sicak bir temmuz gecesi... Hafif bir | mehtab altında sahile doğru uzanan wplda yürüyorum. Bir de baktım. İleride bir kadın gölgesi. o da deniz kenarına doğru yürüyor. İçimden: «Her halde sayfiye tanıdıklarından biri olacak!» dedim, Biraz adımlarımı sıklaştırdım. Kadın gölgesine adamakıllı yaklaştım ve derhal tanıdım: Ferhunda... Şeytan beni dürttü, aklıma bir mu- ziplik geldi, Ferhunde ile çocukluktan- beri arkadaştık, Samimi idik. O ikide bir bana cesaretinden bahsederdi. ere zaman: — Sen de erkek misin? Erkek dedi- ğin son derecede cesur olur. Ben ka- dınlığımla senden cesurum... Der du- urdu. Şimdi şuna müthiş bir muzip- X yapacak, kendisini adamakıllı kor- vatacaktım. Yavaş yavaş geniş adımlarla ona yaklaştım. Ayak sesimi duymuş ola- Caklı ki hızlı hızlı ileriliyordu. Kork- tuğu daha şimdiden belli idi, Hem öy- lesine korkuyordu ki arkasına bile bakmağa cesaret edemiyordu. 20-30 adım kadar yanına yaklaşınca €simi kalınlaştırarak ve değiştirerek: — Nereye gidiyorsunuz güzelim!... Diye söylendim. O büsbütün koşma» ğa başladı. Ben de koştum, yine ayni değişik sesle: * — Kaçma, kaçma. öyle keklik gi- bi sıçrıyarak kaçma... Dedim. O, artık iyice tabanları kaldırmış- tı, Aramızda yine 20-30 adım var... Bir kerecik olsun kafasını çevirip bakmı- yor bile... Yalnız koşuyor. Nihayet ona iyiden iyiye yaklaşıp bir kolundan yakaladım: —Sana ne kadar zamandanberi Yurgunum.... Nereye gidiyorsun?.. Dİ- ye çektim. Birde yüzünü döndü... Do- nakaldım. Felâket!.. Karşımdaki ka- dının yüzünü hafif bir mehtab içinde İyice seçemiyorum amma. her halde bu Ferhunde değildi... Karanlıkta arkadan ona çok benzet- Mem, bana bu müthiş yanlışlığı yap- tırmıştı. Ne Söyliyeceğimi şaşırdım. Karanlıktaki kadın tatlı bir sesle: — A... Siz misiniz bay Mecdi!... Des Yince büsbütün saşaladım Bu sesi gayet iyi tanıyordum. Bu, öyün en nefis kadını Pakize idi. Onun arkasından ne zamandanberi koşuyordum. Lâkin katiyen bana yüz vermiyordu. Sanki şaşkınlıktan dilim tutulmuş- tu. Bir şey söylemeden yanında yürü- Yordum. Bir bavagazi feneri yanma Belince yüzüne baktım. Evet, Pakize... Şimdi o benim kabalığımı unutmuş Bibi gülüyor: — Aşkolsun doğrusu, diyordu, ne- Tede Ise beni dağa kaldıracaktınız... Bu ne cesaret böyle.... Kekeledim: — Vallahi efendim.. dedim, hareke- Aİ buyurunuz... O durdu, havagazı ışığı altında göz- in içine bakarak: > Peki.. dedi, siz her zaman bu de- İsxla ateşli misiniz? Pakizenin garib, anormal, tuhaf ar- Zulari olan bir kadın olduğunu bilir- dim Hem bu gece bana birdenbire muameleleri değişmişti. Onun için ci Ağzımı değiştirdim: — Yok; dedim, her zaman değil. Fakat bazı öyle şiddetli arzular olu- yor ki.. insan &detâ buhran geçiriyor... Pakize biraz daha bana sokularak: — Mübalâğa ediyorsunuz... Diye mi- rıldandı. Baktım, işler Sön derece iyi gidi- yor: - Hayır, katiyen mübalâğa değil... Bilâkis hislerimi mümkün olduğu ka- dar olduğundan az göstermeğe çalışı- yorum. Yoksa kafamdan esenleri yap- Dedim ve durdum. O, âdetâ sarhoş olmuş gibi : — Evet, devam ediniz... Başınız İçinde geçenleri yapsanız ne olur?.. — Bu gecekinden çok daha müthiş çügınlıklar yaparım... Pakize artık bana adamakıllı soku- larak: — Ov00.. dedi, sizden korkmalı... Ben de artık tamamile kahraman kesilmiştim: İ yülediniz, öyle gözümü kararttınız ki — Ne yapayım... Beni o derece bü- ne yaptığımı bilmedim ve bü geceki müthiş cüreti size göslerdim... Pakize koluma yaslandı: — Peki.. size aldırış etmeseydim de geçip gitseydim ne yapardınız?.. Birdenbire boş bulundum. Az daha «Ben de evime giderdim.» diyecektim. Fakat kendimi derhal toparladım: — Ne mi yapardım? Ne mi yapar- dım?... Muhakkak elimden bir kaza Çi- kardı. belki de... Pakize bayağı sabırsızlanmıştı: — Evet, belki de?... Ne yapardınız?.. — Belki de sizi öldürecektim. Pakize heyecan içinde: — Müthiş, müthiş!... Dedi, hakikaten korkmalı... Yavaşça onun koluna girdim. Hiç kaçınmadı. Yürüdük, Sahilde sairane bir kaya vardır. Onun üstüne oturduk. 'Paketimi çıkardım. Bir sigara ona ver- .dim, bir tane de ben yaktım. Diz dize oturuyorduk. Elimi arkasından beline doladım. Hiç sesini çıkarmadı. — Fakat siz, dedi, ne kadar ateşli bir erkeksiniz.... Hayretler içinde kal- dım doğrusu... Yine ayni esrarengiz ses ve tavırla: — Çok seven erkek böyle olur... de- dim. — Tıpkı romanlardaki gibi kurunu vusta şövalyelerine benziyorsunuz. Aşkı uğrunda her şeyi yapan şüvalye- sizden — Sizin gözleriniz bana her çılgın- lığı yaptırabilir... Dedim. Hattâ bu çıl- Ç Ni 5 Söylediğim bu cümleye kendim gül- memek için ne kadar sıkıntı çekiyor- dum. ! O, başını omuzuma dayıyarak: — Demek beni öldürecek kadar se- | yiyorsunuz bha?... — Delilini biraz evvei size karşı gös- terdiğim müthiş cürciten de anlama- dınız mı?... Dedim. Yarım saat Sonra biribirimizi yal- nız ismimizle çağırıyor, gayet samimi konuşuyorduk. Sordum: — Peki Pakize... şimdiye kadar sana ne kadar yalvardım. Arkandan koş- tum. Bana hiç ehemmiyet vermedin... | Sebep? O, çıplak güze! kollarını boynuma dolayarak: — Senin bu kadar cesur olduğunu nereden bilecektim.. ancak onu bu ge- ce öğrendim. Ben cesur erkekleri seve- rim... Dedi. (Bir yıldız) RADYOLİN e dağ K e, Dişlerin abıhayatıdır ANCAK Her sabah ve akşam, her yemekten sonra mutlaka fırçalamak şarttır. Bu usu- lü şaşmadan, muntazam bir metodla takip edenle- rin dişleri mikroplardan, hastalıklardan muhafaza edilmiş olur, paslanmak- tan ve çürümekten kurtu- lur. Her zaman temiz, par- lak ve güzel olarak kalır. 1 Ağustos 937 Pazar İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13: Beyoğlu Halkevi gösteril kolu tarafından bir tem- all, 14: SON, Akşam neşriyatı: 14: Galatarasay Klü- bünün 33 üncü yıldönümü münasebetle Taksim stadında yapılarak merasim ve Admira - Galatasaray futbol maçı, 18.30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Konferans: Ordu ssylavı Selim Sırrı Tarcan (Parisde bir gezinti), 20: Müzeyyen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıla- Hı, 2030: Ömer Rim, tarafından arabca söylev, 2045: Muzaffer ve arkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (Saat ayarı), 2115: ORKESTRA: 2215: Ajans ve borsa, haberleri ve ertesi günün programı, 2230: Plikla sololar, opera ve operet parçaları, 23: SON. Ecnebi istasyonların en müntehap programı Paris (saat 1530) - 432 - «Casino de Vichyı den konser, Paris - Radie (sâat 19,30) - 1848 - Çigan koarteti ve Gitar, Toulouse (saat 2030) - 329 - Madame Butterflay, Toulouse (saat 21,10) - 329 - Gounodun o eserlerinden, Londra (saat 18,25) - 208 - Mendelsonun eserlerinden, Milâmo (sast 17,15) - 389 - Senfoni kon» seri, Hromünster (saat 1940) - 540 — Richard Sttaussun Don Juan, Varşova (saat 1208) - 1336 - Vagnerden orkestra konseri, Dans musikisi Liyon (saat 23,06) - 483 -, Paris - Radio (san? 23,00) - 1648 - Toulouse (saat 23,05) - 385 -, Sürasburg (saat 23,05) - 349 », Ro- ma (saat 21,00) - 471. Prag (sant 2225) - 110 -, Budapeşte (saat 2250) - 550 -. ? Alustes 937 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâk- Ja Türk musikisi, 1250: Havadis, 1305* Muhtelif piik neşriyatı, 14: SON. Akşam neşriyatı: Plikla dans musiklai, 1930: Afrika av hatıraları: 8. Salihaddin. moğlu tarafından, 20: R fat ve dağları tarafından Türk mu- sikis! ve halk Şarkılam, 20,30: Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 20,45: Safiye ve uskadaşları tarafından Türk musikisi ve balk şarkıları, (Saat ayarı), 21,15: OR- KESTRA: 22,15: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün Proğramı, 2230: Plâkla #ololar, opera ve operet parçaları, 23: SON. ——------——— Halkın şikâyet ve temennileri Mühürdarda belediye Mühürdarlı bir kariimiz yazıyor: I — Evimize çöpçü üç günde bir gelir, | 0 da levsle dolu arabasının bütün mikrop- larını sokaklara saçar. II — Köyümüzde kanalizasyon olmadı- Bı için her gece lâğım çukurları açılır ve benzin bombasından yapılmış bir araba ya Konulur ve bu kazurat arabanm s2: sıntısından sokaklara dökülür ve bu banın imuhteviyatı da en güzel apartı- manların önü olan Zaharof iskelesinden denize dökülür ve aâyni iskelede ertesi sabah bir çok halk oradan denize girer. Tabakyunus mahalle: Ben Fener nahiyesinin Tabakyu- nus mahallesinde oturuyorum. Bu- ras &ifonun en fala salgın wi doğu semtlerden biri olduğu halde temiz- Mik bakımından çok ihmal edilen bir yer- dir. Bu mahalleye çöpçü on, hallâ on beş İ günde bir gelir. Bir cok kimseler çöpleri- | ni metrük arsalara dökliyorlar. Bazı ev- lerin çirkef suları hatti lüğunları sokağa armaktadır. Sultanselim camisinden bu mahsileye inen bir merdiven ve bu merdivenin orta yerinde bir helâk vardır. Burası kullamıl- masın diye bir zaman kapısı duvarla örül- müştü. Şimdi bu taşlar yıkılmış ve aei- takileri rahatsız cdecek derecede piz kok- maktadır. Bir de bu mahallede iki evde dericilik yapılmakta pis deriler sokaklara ve bü €vlerderi birinin Karşısında bulunan (hol- labey) arsası denilen yere serilmek-su- retile kurutulmaktadır. Derilerle bu ev- lerde bu iş için Yapılmış olan havuzlar” dan çıkan taaffün ve bu pislikten Basil olan sinek sıhhetimizi tehdit etmeğe baş- Yamıştır. Semtimizin bu pislikten kurtarılması ve evlerimizden çöplerin hiç olmazsa üç gün- de bir alınması hususunda alâkadarları vazifeye davet etmenizi muhterem gaze- tenizden insunlik namına rica ediyorum. İ, Kâmil > Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Halâskâr Gari caddesinde Halk, Taksim: Nizameddin, 'Tarinba- şinds Nihad, Beyoğlu: Kanzuk, Dâlre- de Oüneş, Galata: Topçular cadde- sinde Sporidis, Kasımpaşa: Müeyyed, Eminönü: Yemişte Bensason, Heybe- Nada: Halk, Büyükada: Halk, Fatih; Veznecilerde Üniversite, Karagümrük Mehmed Fuad, Bakırköy: HUAI, Bai yer; Osman, Tarabya, Yeniköy, Bt: gün, Rumelihisarındaki eczaneler, Ak- saray: Yanikapıda Sarım, Beşiktaş: Süleyman Recep, Kadıköy: İskele cad- Gesinde Sotiryadia, Yeldeğirmeninde Üçler, Üsküdar; Ömer Kenan, Fenar: Balatta Merkez, Beyazıd: çükpazar: Yorgi, Samatya: tafapaşıda Rıdvan, Alemdar: Ali Rı- za, Şehremini: Ahmed Hamdi, Hüs- köy: Kisim Aseo, KUBİLAY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 128 Tiyen - Fo, bir erkek oğlu olmadığı için istikbalini karanlık görüyordu. Yarın gençliği ve güzelliği sönüp giderse ne yapacaktı? Demişti. Kubilây, aradan zaman geçince - Tiyen-Fonun telkini ile ola- cak - bu zehirlenme hadisesinin de Tiyen-Foyu gözden düşürmek için hazırlanmış bir tuzak olduğuna hük- metimişti. Hasılı Kubilây, Tiyen-Fo hakkında söylenen sözlerin altında birer mak- sad ve garaz ârardi. Gerçi Tiyen-Foyu gözden düşür. mek için, Pekin sarayında akıl ve ha- yale sığmıyacak kadar müthiş tuzak- lar kurulmuş, sihirbazların bir çoğu bu yüzden zengin olmuştu. Kubilây bunları bildiği için: «— TiyenFoyu kıskanıyorlar!; Demekten.kendini alamaz ve daima bu imanla yaşardı. Tiyen-Foya gelince: Bu kâdın ko- casını seviyor miydi? Yoksa gizli emellerinin tahakkuku için mi haka- nın yüzüne gülüyordu? Bunu Kubilâydan maâda herkesin anlaması mümkündü. Tiyen - Fo eskidenberi Kora pren- j sini seviyor, onunla evlenemediği için, prensin aşkını kaibinde yaşatıyordu. Ölür tehlikesi geçirdikten sonra Ko- ra prensile muhaberesini kesmişti. Ve hakanın sır kâllbi Şansi ölünce, kendi aleyhindeki bütün vesikaların onun tarafından uydurulduğunu id- dia etmiş, hakanı da böylece kandır- aştı Tiyen-Fo güzel olduğu kadarda heyecanlı bir kadındı. Çocuğu olmu- yordu. Bu yüzden saltanata tevarüs | etmek imkânını göremiyor ve kendi kendine: — Kubilây ölürse, ben açıkta kala- cağım. - Diyordu. Tiyen - Fonun bir erkek evlâdı olsaydı, belki de Kubilâya kar- şı tam mânasile sadakat gösterecekti. Fakat, re yapsın ki o buna muvaf- fak olamamıştı. İşte bu sebeple gizli emeller peşin- de koşmaktan kendin! alamıyordu. Sihirbazlardan biri ona: -—— Gençliğin Sönmeden bir çocuk i yapmağa çalış! Demisti, Çocuk yapmak... Bu, o kadar ko- lay bir iş değildi Kubilây ondan bir erkek çocuğu olmasını ne kadar iş- temişti. Bir gün bu sihirbaz, Tiyen - Foya dokuz ay haremde kapanabilir- sen, sana bir çocuk bulurum! Dedi. Tiyen-Fo kendine güvenemi- | yordu. Sahiden gebe olmıyan böy! civa gibi bir kadın dokuz ay herem- de nasıl kapanıp kalabilirdi? Tiyen-Fo son günlerde bu mesele etrafında fazlaca düşünmeğe basla- mıştı. Acaba kendisinin gebeliğini ileri sü- rerek odasına kapansa, dokuz ay kimseye görünmeden oturabilecek miydi? Tiyen-Fo Kubilâydan ayrılmak ni- yelinde değildi. O, dünyanın en maruf, en kudretli bir hükümdarı olan Kubilâym zevce- si olarak kalmağa mecburdu. Onun gururu, Kubilâydan daha küçük bir adamla yaşamasına mânidi, Tiyen - Foyu düşündüren bir nok- ta vardı. Güzel imparatoriçenin genç- liği yavaş yavaş sönüyordu. Ve g' nün birinde çirkinleşirse, onun yüzü- ne kim bakacaktı? Hakanın yüzlerce cariyesi, gözde- leri vardı. Tiyen-Fo çirkinleşip göz- den düşerse, hakan onun yerine yüz tanesini, bin tanesini bulabilirdi. İşte Tiyen-Fo bunu düşünerek: 4#— Ben de aşkımı tulanin etmek is- | terim. Ben de sevmek ihtiyacını du- yüyorum. Sade sevilmek insana ne zevk verir?» Diyordu. Tiyen-Fonun sevilmek kadar, sevmoğe de ihtiyacı vardı. O, damarlarında tuluşan ve kendisini zaman zaman ümitsizliğe düşüren bu ateşi oyenemiyor, söndüremiyordu. Kalbini dolduracak, ve sinirlerini ya- | tıştıracak bir erkek; genç ve ateşli İ| bir erkek arıyordu. Eu İL | kabul etmiyordu. Tiyen - Fonun bütün sırlarını ve emellerini bilen sihirbazı bir sabah ona: — Siz; Terlandan daha uygun bir erkek bulamazsınız! Demişti. İşte Tiyen - Fo, bundan sonra Terlana gönül vermiş, Terlanı elde ederek, gizliden gizliye onunla gönlünü eğlendirmeğe karar vermişti, Terlan, sarayda, bütün genç ka- dınların ikalbinde yaşıyan yakışıklı ve sevimli bir erkekti. Gençti, güzei- di, mânalı bakışları vardı. Tiyen - Fo onu biraz bön ve tee- rTübesiz bulmuştu. Eğer Terlan biraz pişkin bir erkek olsaydı, bu güzel ve baris imiparatoriçeyi rencide eder miydi? Terlan, Gülçinin kaybolduğu gün- denberi odasında ağlıyordu. Ve Tiyen-Fo, onun ağladığını duy- dukça: - Bu kadar çirkin bir kızın ar- kasından günlerce göz yaşı döken bu erkeğe aptal mı, yahut deli mi de- meli?! diyerek hiddetinden öişlerini gıcırdatıyordu. Tiyen-Fo; Terlanı bir kere de tat- Ulıkla avlamağa, karar verdi. Düşün- cesini sihirbazına anlattı; — Sen ve dersin? dedi. Ben onu içki ile elde edebilir miyim? Sihirbaz: — Ben Yarken, içkiden yardım mı umuyorsumuz? diye cevap verdi. Ben ersem, çarçabuk sizin ayağı rebiliri Haydi öyleyse... Ne duruyorsun? niza «Ben Gülçinsiz yaşımam..» Gülçini bulmak kabil olamıyordu. Kubilây han, Terlana: — Kımmı sen kaçırmışsın diyorlar Bana hakikati söyle... Böyle bir şey yapmışsan, seni etfedeceğim... Dedi. 'Terlan hakanın ayaklarıma kapandı: — İsterseniz başımı vurdurunuz, | hakanım! Benim bir şeyden haberim yok. Bunların hepsi iftiradır. Gülçi- ni kaçırmış olsaydım, ben de beraber kaçardım. - Onu sevdiğini duydum. doğru mu? Terlan önüne bakarak: — Evet, hakanım! dedi, seviyo- rum. Fakat, ne yazık ki talihim bana yür olmadı, Felek onu benden ayırdı. Semga bahadır, Gülçin kaçtığı 7a- man, Terlanın odasında yattığını ha- kana söylememiş olsaydı, Terlan da» tehlikeye düşecekti. Bereket versin ki, ihtiyar vezir hiç kimsenin hatırı Xe keyfi için yalan söylemezdi. Kubilây o gündenberi muhafiamı Terlan odasından dışarıya çıkmıyordu. Terlan ihtiyatlı hareket etmeğe mecburdu. Tiyen - Fonun tebdidi hâ- i& kulaklarında çınliyordu. «— Ben, icap ederse senin de ba- şanı cellâda vurdururum!> Bu sözü hatırldıkç Terlanın tüyle- ri ürperiyordu. Bir kere saraydan di- sarıya çıkabilse, ilk gideceği yer Tar- han Şanganın evi olacaktı. O, Gülçi- nin Tarhan tarafından kaçırıldığını tahmin ediyordu. Bu isi sarayda Tarhandan başka kim yapabilirdi? Bir akşam Kubilây dostlarından bir kaçını saraya davet etmişti. İçki, müzik, raks... Salonda kı- yamet kopuyordu. Kubilây o gece saraya yeni alınan bir rekkasenin rakıslarını seyrediyordu. Terlan gene kendi dairesinde yal- »ızdı. Bir aralık kapıdan bir kadın başı göründü. Terlan yerinden kalktı: —sSi Diye bağırdı. ; Bu, Tiyen - Fonun cariyelerinden Terlanın çok hoşuna giden bir kızdı. Ergun İrandan Pekine gelirken ha- kana on iki cariye getirmişti. Sim bunlardan biri idi, oZArkası var)