ii AKŞAMDAN AKŞAMA Kimimiz “gak,, , kimimiz “guk,, diyoruz! Eski nesiller şu Türkçeyi nasıl ih- Mal etmiş, yarabbi! Meselâ Mektebi Sultanide yalnız Arabcanın tecvidi değil, Fransızcanın «dictions u da, daha on beşini doldurmamış çocuk» lara öğretilirdi. Lâkin kendi ana dili- mizin telâffuz şekli o zaman bu za mandır hâlâ zabıt ve rabıt altına ko- hulmamıştır; henüz malüm değildir. O da imlâmiz gibi muğlâk ve müşev- veştir. Softalar, kendi devirlerinin moda- $ı mucibince, Türkçede «ha» ve «hı, «zel» ve «xe» mahreçlerini mükâleme- lerinde o gösterirlerdi. Şimdi o moda Eeçti, başkası başladı Bilmem radyoyu dinliyor Wiz? Eğer kelimeleri ayrı ayrı tefrik musu- €tmeseniz, uzaktan ses dalgasına ku- | lak verince tereddüdde kalacak, diye- ceksiniz ki: — Hayır! Bu konuşulan değildir! Amma ne dildir, nere dir acaba? Fakat maalesef, bu, yamrıltılmış, Yumrultulmuşlar bir «monşer» yahud #maynfroynd» Türkçesidir Mektepteyken bir sivri akıllı arka- daşımız vardı, Evvelâ Fransızca ko- Nüşurken «r» ları «ğ» okumağa dilini alıştırdı, Bu da kâfi gelmedi; Türk- ni usulü tatbika başladı. nım! Niçin böyle yapıyorsun? kaşırdık. Anadan doğma böyleyim. Esa- #eu ecdadımın kanında da bir frenk karışıklığı vardır! - diye bir acayip İtiharda bulunurdu. Lâkin bazan sinirlenip hızlı hızlı konuşurken «r», «re demeğe başlar Yınca — Aman, dikkat! *diyoğsun! - derdik, Bizim radyoda Sanatlarını göste Tenlerde de ayni vaziyet, Telâffuzla- rında bir kusur olarak yanlış söyle- #eler neyse, fakat bunu marifet sanı- Yortar, En fecii budur. Türkçe dili- Ecdadını inkâğ Milli kütüphanemizin nice noksan- arı var. Bunlar arasında bir de «tec- Vİd - dikslon» işi durup duruyor. Türk- Senin diksion'u tespit edilip bütün Mekteb, sanat ve hitabet ehline öğ- tetilmelidir, Yoksa kimimiz gak, ki- guk diyoruz! Bülbül şakıması Bibi canım Türkçeyi mahvü perişan *tmiyelim.. *Ben ve Türkiye» heymiş meğer. Geçen gün, Karabük fabrikası mü- teahhiği B. Hopkinson'a aid iki fık- İA makletmiştim. Bir tanesi Türkiye- © tayyare seferleri hakkında haklı *F tenkidi idi, Öbürü: İngilterede Yetdiği için: «Bu ne tevazu! Kendini ütkiyeden bile evvel getiriyor!» di- Ye takılmıştım. , Müşterek dostlarımız beni B, Hop- inson'la, tanıştırdılar. Meğer o, böy- * bir pot kıracaklardan değilmiş. İn- | Kilterede, 17 nci ve 18 inci asırlarda ye deheyle yaşıyan Duc de Marlbo- iğ hakkında o zamanın komikle- Yinden biri bir şakacı numara hazır- Ma$, adını «Ben ve Marlborough» #ymuş, © zamandanberi, bu şekil, ib veya muharririn kendi kendisi- alayı ve âdeta aezini itirafı manası- MA gelirmiş. Meselâ, kayıkla se; tıkan bir adam «Ben ve Umm Daimi Am ve Türkiye» diye bir konferans | Tifo vakaları 13 e düştü (Belediye, sıhhi tedbirlerin tatbikine sıkı bir surette | devam edecek Son yirmi dört saat içinde şehrimiz- | de 13 tifo vakası tesbit edilmiştir. Va- | | kaların birdenbire alması, dün de | yazdığımızgibi, artık hastalık şiddeti- | ni kaybetmeğe başladığına kuvvetli bir İ delildir. Alâkadarlardan aldığımız ma- İ lümata göre bu 13 vakadan bir kısmı şimdiye kadar gizli kalan tifolular ol- | duğu gibi bir kısmı da son 24 saat ik çinde tesbit edilenlerdir. Umumliyet- İ le tifo vakaları, aşı olmıyanlar arasın- | da zuhur etmektedir | Belediye tifonun azalmasına rağ- men aldığı sıhhi tedbirlerin tatbikine sıkı bir surette devam edecektir. Dün de muhtelif aşı istasyonlarına bir çok kimseler müracaat ederek birinci ve ikinci aşılarını yaptırmışlardır. Evlerde ve hanlarda yiyecek hazırlayıp satanlar Son zamanlarda hususi evlerle han bekâr odalarında kurabiye, çörek ire gibi maddelerin hazırlanması edili Fakat belediyece alınan malümata göre bu husustaki mem- İ nuiyete tamamen riayet edilmediği Idığından sıhhate ve temizliğe r olarak bu gibi yerlerde her yiyecek ve içeceklerin hazırlanıp pişirilmesinin kati surette menedil- | i tekrar emredilmiştir. Meçhul iki cesedin hüviyeti Zabıtanın tahkikatına rağmen henüz anlaşılamadı Halicin iplerle Bundan bir müddet evvel, Eminönü tarafında denizde bağlı bulunan ve hıristiyan olduğu ihtimalleri kuvvetli olan cesede, birkaç gün evvel Sarayburnunda Üze- rinde mayosu ile bulunan 30 yaşların- | daki cesedin hüviyetlerinin tesbiti için zabıtaca yapılan tahkikat henüz neti» | lenmemiştir. Gaib eşhas üzerinde ve ayrica bü- tün polis merkezleri tarafından yapı- lan araştırmalar, bu iki ölünün de hü- viyetini meydana koyamamıştır Mayolu cesedin, her hangi bir yerde yüzmek için denize girip boğulan biri olacağı, fakat ailesi efradından kimse. nin zabıtaya müracaat etmeyişinin de calibi şüphe bulunduğu göz önünde tutulmaktadır. Eminönünde bulunan ve İplerle | bağlı olan cesede gelince, bir cinayet eseri olduğu kuvvetle tahmin edilen | bu işin de deniz üzerinde herhangi bir miş olduğuna kuvvetle » diye nutuklar filân söylermiş. Bu da İngilirlerde tebessümler yaratırmış Karabük fabrikasının yalnız mu. tedir değil ayni zamanda nükteli bir zat tarafından yapıldığına memnun oluyoruz. Türkiyenin teknik kadar Haklı şikâyetler Napolyon ve İstanbul sokakları Sami N. Sı miz, göyle İstanbulun yeni kurulan ve bi- nalarının asriliği, sokaklarının düzgünlüğü #tibarile diğer emsa- line faik bulunan mahallelerinden biri de şüphesiz ki Taksim Talim- hane meydamıdır. Bu mahalledeki yeni yapılan aparttmanların kapı yanlarına zarif lâmbalar ko- nulmaktadır. Fakat bu nesneler süs olmaktan başka hiç bir şeye yaramamakta ve yahut yaratı mamakfadır Müli bayram geceleri müstesna olmak üzere akşam üzerleri orta- lık karardıktan sonra bir saat ka- dar kısmen yanmakta ve ondan sonra tamamen söndürülmekte- dir. Apartrmanların kendi sokaklarını aydinlik bulun- durmak suretile vukua gelecek pek cüz'i masrafları bile şehrin güzelli iracılarının ve ora- dan geçen hal tatirahat, na feda etmekten çekindi ve bu işi de Bel bekledik- lerine hayret ve tee f ettim. Ev- velki sene her hangi bir emir ile bu lâmbalar bir müddet sabaha kadar yanmış ve bekçilerin daimi kontrolüne tabi tutulmuştu, Fa- kat her nedense bilâhare buda tavsamiş ve yine her taraf mezar- lık gibi karanlık bir hale getiril. miştir. Usak mesafelere kadar sokak içlerine ışık veren Takstm meyda- nındaki Belediye lâmbaları olma- sa yoldan geçenlerin düşmesi veya. her hangi bir kazaya uğraması işten bile değil nali isminde bir karii- sahiplerinin » Misira “girdiği vakit, 80- eleri kapkaranlık oldu- gunu aske usulle abir, Iki, üç, dörte diye sayarak, bir mâralılara © geç numaralla» ra ertesi gece, ilh, kapılarının önün- de lâmba yaktırmağa mecbur etmiş. Hem dört gecede bir | ba yak- maklan Kahire halkı mutazarrır ol- mamış, hem de, bütün şehir, o gete- den İtibaren piril pırıl nura boğul- e de buna yakın bi İstanbulda karanlık 50- a7! Dört gecede bir an bir küçük ampul z amına, #al AE tenvirat vergisi vermekle Vunmasak Maamafih o lüks spa bulunduğu caddelerde buna anlaşmalar yapılabilir. NOT Bugün 9 uncu sahifemizde karile- rimizin diğer şikâyet ve temennileri vardır. usul tat- anların yakın Zift kazanı patladı Osmanbeyde Ahmedbey sokağında Yapılmakta olan bir apartımanın iç inşaatında kullanmak üzere hazırla» nah bir zift kazanı dün akşam üzeri parlamış, ve ateş etrafa sirayet etmek üzere iken haberdar edilen Beyoğlu it- faiyesi tarafından söndürülmüştür. | mahker Plâjlarda alınan sıhhi tedbirler Köpekler plâjlara gire- miyecek, karasinekle mücadele edilecek larda halkın sıhhati kadar ç mış ve derhal 1 ve Ora- larda yıkatılması sureti katiyede me- nedilmiş, plâj sahiplerine bu büsusta lâzım emirler verilmiştir. Bundan başka plâjlarda karasinek- lerin üremesine ve çoğalmasına mani olmak için sıhhi tedbirler alını temizliğe dikkat edil: mıştır. Plâjlardaki büfeler ve bakkal dükkânları daimi surette sıkı bir kon- trol altında bulundurulacaktır. Belediye başhekimleri kalarında bulunan plâjlarda müfettiş- lik vazifesini görecek ve yukarıdaki tedbirlerin tatbikine ve münasib gö- recekleri sıhhi tedbirlerin alınmasma nezaret edeceklerdir. Beled h yalnız plâjlara in slede halkın zım gelen sıhhi vesa- ırlanmaktadır. Belediye, bu sıh- Deli r rolünü SOHBET: Not defterinden ilmi «Sanat, derdi, geçip giden, bir da- ha dönmiyecek olan bir ânın, o an- dan aldığımız intiban tesbitidir. Kendimiz gibi her şeyin de fani oldu- ğunu bilmemiz bizi ürperliyor; bu hale isyan ediyoruz. Sahat işle bu is- yanın ifadesidir; yani ölüme karşı koymak, kendimizi de, hislerimizi de ölümden, unutulmaktan kurtarmak arzusudur Bir sudan İki kere içile. mezmiş... Doğru; fakat sanatkâr bir kere içilen suyu, hiç olmazsa verdiği intiba ebedileştirmek istiyen adamdır.» Bazan da derdi ki; «Sanat kafanın, fani, değişen ka- hblar altında değişmiyen, ebedi olan şeyi bulup tesbit etmek istiyen faali- yetidir. Bundan asırlarca evvel, baş» ka iklimlerde gelmiş insanların şiir- leri: sallarını okurken sadece ealiize müml hissedip neler düşüm- düklerini mi merak ediyoruz?... Gerçi eski eserleri sırf böyle tedkik gözü ile okuyanlar var. Biz onlardan değiliz, olmak da istemeyiz, Biz asırların mi- onun İ rası eserleri içlerinde dünün, bugünün | yapan suçlu! Sultanahmed sulh ceza mahkemesince 62 gün hapse mahküm edildi Sultanahmed üçüncü sulh ceza inde Hasan adında bir ada- mın muhakemesi bir ev ankazı satışı meselesinden Ah- med adında ihtiyar bir adamla kızı Fatmayı dövmek ve sövmek suçundan mahki Yapılan mu- hakemede Hasan suçunu katiyyen in- kâr ettiği gibi vaz rüldüğünden deli olup için müşahade altı Dün mu eye d Tıbbi adil raporu okunmuştu ra nazaran Tasan Tıbbı Adlide müşa- hede altında bulunduğu sır yememiş ve: «Bir Ç düşmanlık ed pan iddialarda bulu yapılan müşahede neticesinde kendi- sinin zekâ ve dikkatinin yerinde oldu- gu, akli bir malüliyeti bulunmadığı tesbit edilmiştir Rapor okunduktan sonra hâkim B. Kâmil bir diyeceği olup olmadığı sorunca Hasan garib bit tavırla; — Bi bir diyeceğim yok. Benim olmadığının a alınmıştı. mu; Fakat evabını vermiş- tir, Muhakeme neticesinde Hasana 1s- nad olunân suçlar sabit olduğundan iki ay iki gün müddetle hapse mah- küm edilmiştir. Fotoğraf müsabakamız Matörlere mahsus daimi fotograf müsabakamızın bu haftaki seçiminde (üçer liralık kitap) hediyemizi kazananlar: 1 - Büyükada tapu müdür Vini İrfan. 2 - Bandırma Hâlkevinde Kâzım Umut, 3 - Tramvay şirketinde ressam bay Kumer, 4 - İzmit demiryolu 252 Fahri Seyrek. | eti de şüpheli gö- | diye saçma sa- | ve yarının insanını bulduğumuz için okuyoruz. Yoksa onlarda, kendilerini bize sevdirebilecek ne gibi bir hassa olabilirdi ki?..» İki iddiası arasında bir tezad bu- lunduğunu, onların birbirlerini nak» zetiğini söyledik mi, gülümser ve «Ne yapayım? derdi, ikisi de doğru; iki doğru arasında, görünüşteki bü- tün tezadlara rağmen bulunması mu» kadder olan birliği göremiyor, his- sedemiyorsanız, ben ne yapayım?...» Hiç bir nazariyenin sanate fenalığı dokunduğu iddia olunamaz; çünkü hakiki sanatkâr her türlü malzeme ile güzel eser vücude getirmesini bi- lir. O, ne yaparsa yapsın, eserinde na- zariye ikinci plânda, bazan farkedil- miyecek kadar gerilerde kalır. An- câk zayıf, sahte sanatkârların eserle rinde - dikişleri gözüken bir elbise gibi -, tatbik etmek istedikleri naza- riye meydana çıkar Bunun içindir ki asıl büyük eser- lerde, bazan birbirine tamamile ha- sım nazariyelerin mahsulü olmaları- na rağmen birbirlerini itmam eden, hep bir kaynaktan çıktıklarını iddia ettirecek bir hal vardır. Her nazariye, hakiki sanatkâr içim bir vesileden başka bir şey değildir. —3— Yakub Nasrullah bir zamanlar şür- ler yazardı; bugün onları hatırlıyan kimse kalmamış gibidir. Şimdi ken- disi faydalı neşriyat ile uğraşıyor. Be nim hangi şairleri sevdiğimi bilir; nerede rasgelsem hemen onların sö- zünü açar ve benim ancak garib şairlerden hoşlandığımı iddia eder. Vaktile yazdığı satırları şiir sanıp coştuğu gibi şimdiki sözlerinin de za- rafetine, tuhaflığına kanidir, güler. Ona hak veriyorum; edebiyat âle- mi yalnız onun anlıyabildiği, beğene- bildiği şairlerle dolu olsaydı kendisi» nin de hâlâ şair geçinmesine, şöhre kazanmasına hiç bir mâni olmazdı. ii yane Hoş - sohbet, nekre diye şöhret bul. mak, insanı alçaltıyor. Çünkü her yerde güldürmek sevdasına düşüyor; (Devamı 4 üncü sahifede) urullah Ataç