Sahife 6 İSTANBUL HAYATI Biz de yeni geldik! — Huuu, kızım. Afedersin, sana bir gey soracağım. Buralarda Mezarlık so- kağı varmış o sokakta yüz numaralı evi biliyor müsun?, — Hayır teyzeciğim. Biz de burulu- rın yabancısıyız. Sokağını da, numa- rasını da henüz öğrenemedik... Heybeliadanın tepeye doğru tırma- nan bir sokağında bir yaşlı, iki genç kadınla iki kız çocuğu sağa sola bakı- narak, terlerini silerek yürüyorlar. Yaşlı bayan rasgeldiği evin açık pen- ceresinden seslenerek Mezarlık soka- ğını ve yüz numaralı evi soruyor. Fa- kat her sorduğundan da: — Biz de yeni geldik. bilmiyoruz. Cevabını alıyor. Kadmcağız yan s0- kaklardan birinden çıkan ceketsiz bir delikanlıyı da yakaladı ve Mezarlık s0- kağını sordu. Delikanlı yüzünü buruş- turarak manidar bir tebessümle cevap verdi: — Vallahi teyzeciğim, adaya yeni taşındım. Henüz eğlence yerlerini bile öğrenmedim. Sizin aradığınız sokağı Bğrenmeği de hiç arzu etmem... ce karşı evin penceresinden kadınlı erkekli bir kaç baş uzandı. Gülüşmeğe, telâşh telâşlı biribirlerine sokaktakile- ri göstererek konuşmağa başladılar; — Ana bak, göçlüler geliyorlar. — Aman çocuklar, hadi koşunuz da şunlara sorunuz, bakalım. Kiralık ev mi arıyorlar? Kapı açıldı, on on iki yaşlarında iki kız çocuğu koşarak adres arıyan ka- dınların önlerine dikildiler: — Teyze. Siz göçlü müsünüz, kira- ık ev mi arıyorsunuz? İhtiyar kadın hiddetlendi: — Hadi oradan yumurcak. Güçlü de ne imiş? Biz halis muhlis İstanbul- Tuyuz. Bir ahbaba gece yatısına gel- dik ie bir türlü evi bulamıyorum. Bi- zim İstanbulda kocaman konağımız var, Kiralık evi ne yapacakmışım. Her hafta bir ahbaba misafirliğe gitsek biz de yazlığa çıkanlar kadar eğleni- riz. Sen Mezarlık sokağını biliyorsan tarif et bakayım bana... Küçük afacanlar gülüşerek eve doğ- ru koştular, Büyüğü kapımın aralığın- dan başını uzatarak ihtiyar kadının arkasından seslendi: — Teyze, Sen bu sıcakta çok dolaş- ma. O aradığın sokağa adamı omuz- larında götürürler ha... Bayan teyze hiddetli hiddetli ho- murdanarak gene yokuşa tırmanma» ğa başladı, —C.R. Eski Galata mevlevihanesi tamir edilecek Beyoğlunda Tünel başında eski Galata mevlevihanesi binasının tari- hi bir kıymeti haiz olması itibarile binanın esaslı surette tamir edilmesi- ne eski eserleri koruma komisyonun- ca karar verilmiştir. Tamirata yakın- da başlanacaktır, AKŞAM | - Arifiye köy eğitmenleri kursunda nasıl çalışılıyor ? ibuçuk aylık faaliyetten iyi neticeler alındı eğitmenler bir çok şeyler öğrendiler Yukarıda solda: sebze bahçesinde ziraat dersi, sağda eğitmenler motörle çıkarılan su başında, aşağıda solda: Koca- eli valisi Hâmid Oskay kursu teftiş ederken, ,ortada yataklar hayalandırılıyor sağda: Sabah temizliği Hereke (Akşam) —'Tren Arifiye is- tasyonuna girerken gür seslerin söy- lediği istiklâi marşı bizi heyecanlan- dırdı. Civarda bulunanlar da dahil olmak üzere herkes ayakta sessiz derin bir ihtiram içinde erlerin bayrak me rasimine iştirak etmiş bulunuyordu. Ben de derhal aralarına girdim. Bay- rak merasimi bitmişti. Şimdi erler sa- bah kahvaltılarını hazırlamağa gidi- yorlar. Yavaş yavaş kurs binasına doğru yürüyerek yakından tanıdığım | espekter ve başöğretmenlerin araları- na katıldım. İki buçuk aydır faaliyetini epey ile- riletmiş, vilâyetin muhtelif köylerin- den toplanan yurddaşların, bu kay- naşmış, yetişmiş, olgunlaşmış yaşa- yışları görülecek bir âlem. Hepsi bir makine halinde çalışıyor. Gayeye var- ma yolunda yürüyen bu köylülerin, burada toplandıkları ilk günlerinden bugüne kadar bu sıcak mevsimde kısa zamanlık hayatlarının kazançları ba- riz bir şekilde göze çarpıyor. Hepsi neşeli... Hepsi memnun.. Kahvaltı yenmesi bitmişti. Kurs binasını gez dik. Arifiyeyi süsliyen bu birit, bu top- Tuluğun kısa zamandaki verimli çalış- malarile cidden çok değişmiş, hakika- ten bir varlık sembolü halinde... Ya- rın köylerinde yapacakları, yarata- cakları işleri iyice kavramışlar. Binanın arka tarafında 10 dönüm- Tük bir sebze bahçesi yapılmış, o ci- vardaki ağaçlar üzerine yapılan aşı tatbikatı iyi neticeler vermiş. Sebze bahçesinin beri yanında mü- kemmel duş yerleri yapılmış. Eğit- menler her akşam yatmadan evvel burada yıkanıyorlar ve öyle yatıyor- lar. Sabah jimnastiği Sabahleyin kalktıkları vakit başöğ- retmenleri tarafından jimnastik yap- tırılıyor, spor faaliyetlerine azami ehemmiyet veriliyor. Bu münasebetle güzel bir voleybol sahası meydana ge- tirilmiş, bilhassa voleybol ağının erler tarafından yapılmış oluşu çok şayanı dikkattir. Zaten kursun her köşesinde iş ter- biyesinin tamamen yer alması, bilâ- kaydüşart bütün faaliyetin erler ta- rafından yapılması, en beklenilen ve beğenilen halidir. Yemekleri çok bol ve muntazamdır. Köylerinde yiyebilecekleri tenevvüde bol ve bir kap üzerinden verilmektedir, Nasıl hazırlanıyorlar Vilâyetin muhtelif kazalarına bağ- lı köylerinden seçilen bu eğitmenler kursta sekizer kişilik gruplara ayrı- larak birer başöğretmenin idaresine tevdi edilmiş. Bu başöğretmenler muh- telif ad taşıyan gruplarile sabahtan başlıyarak akşama kadar başlarında uğraşmalarile, onları her bakımdan yetiştirmeğe derin bir feragatle gay- ret etmektedirler. Öğleden evvel erlerin yazma, oku- ma, hesap ve içtimal bilgileri üzerinde işlenmekte... Öğleden sonrâ da ziraat müallimleri tarafından çifcilik Üzerin- de tatbikat yapılmaktadır. Ziraat sa- | natleri tatbikatı için de İzmitten bir çok en sön sistem aletler getirtilmiş- tir. Haftada üç defa Adapazarı tohum islah istasyonuna gidilerek oradaki aletlerden de azami istifade edilmek- tedir. Şimdiye kadar üç tip üzerine fenni kümesler meydana getirilmiştir. Ay- rıca 25 aded eski ve yeni kovanlar üze- rinde tatbikat yapılarak arıcılık öğre- tilmektedir. Hayvan yetiştirme tatbi- katı için de Adapazarı aygır deposun- dan istifade edilmektedir. Kursun her türlü faaliyeti hakiki ihtiyaç ve içtimaiyata çok uygundur. Ezcümle erler tarafından idare edilen eczaneleri vardır. Her gün doktor ta- rafından muayeneleri yapılmakta ve köylerinde tatbiki mümkün mühim (Devamı 8 inci sahifede) 23 Temmuz 1937 KADIN KÖŞESİ Plise elbise Lâcivert krep jorjetten bütün plise elbise. Yakası ince krem dantelden ya- pılmıştır, Kemeri lâcivert kadifedir. Önünde ve iki yanında işleme madeni tokası gin Bir trende müthiş bir facia Hindistanda bir Panter iki yolcuyu parçaladı Hindistanda Alaahabad şehrinden bildiriliyor: Hindistanda Borely şeh- rine gitmekte olan bir trende müthiş bir facis cereyan etmiştir. Gece yarısı tren büyük bir ormanın yanından ge- çerken üçüncü mevki kompartıma- nın kapısında bir tıkırtı duyulmuş, yolculardan biri birinin içeriye gir- mek için çaldığını zannederek kom- partımanının kapısınıaçmış, fakat müthiş bir manzara karşısında kal mıştır. Kapının önünde gözleri karânlık- lar içinde pırıl pırıl parlıyan koca- 'man bif panter duruyordu. - Zavallı yolcu, kompartımanın kapısını kapa mağa muvaffak olamadan müthiş canavarın hücumuna uğramış ve bir iki saniye içinde boğazı parçalanarak cansız olarak yere serilmiştir. Bu bedbahtın imdadına koşan baş- ka bir yolcu ayni feci akibete uğ- Tamıştır. Bu iki zavallının feryadları- nı duyan diğer yolcular, korkuların- dan yerlerinden kımıldamamışlardır. Panter, iki yolcuyu yarladıktan Sol» Ta açık duran pencereden dışarı fırla- mış ve karanlıklar içinde ormana dal- mıştır. Yunan vapur kumpanyaları- nın Türkofise müracaatı Bazı Yunan vapur kumpanyaları 'Türkofise müracaat ederek ihracat mevsimi başladığı için 'Türk ihracat tacirleri emrine şilep vermeğe hazır olduklarını bildirmişlerdir. Bu müra» caat tedkik edilmektedir. Esc4 Mahmud Karakurd SON GECEL.. — Bir kadın derisi ile değil, içi ile bir erkeğin olur yavrum!... Faruk, heyecanlarla sarsılarak bir- denbire kendini annesinin kucağına atıyor... — Teşekkür ederim anneciğim; bu güzel sözlerinle bana hayat verdin bu akşam!... Yeniden dünyaya gek miş gibi içimde bir tazelik, coşkun- luk hissediyorum şimdi!... Onu, islak, kansız yanaklarından yüzlerce defa öpüyor... — Mesuğum, çok mesudum ârnel... Kadın Paruğu bileklerinden çeke- rek ayağa kalkiyor... Parmaklarının ucile yanaklarında parlıyan yaşları — Haydi yavrum diyor; biraz dışa- rı çıkalım... Bu akşam gene eski derd- leri açtık, acılarımızı tazeledik. Hava | alırsak belki açılırız.. Haydi çocu- ğuml.. — Peki anne; madem İstiyorsun... Yürüyorlar... Tam odadan çıkarlar- ken, sokak kapısının hızlı hızlı vurul- duğunu işitiyorlar.. Kadın duruyor... “im buacaba böyle geç vakit ge- İ Tefrika No. 105 1en?.. Pencereye doğru yürüyor... orta boylu, esmer, siyah paltolü bir adam!.. Faruğa dönüyor... — Tanımadığım bir insan!.. Dur ba- kayım hele ne istiyor!.. Kadın, âcele adımlarla aşağı ine- rek kapıyı açıyor... Gözgöze geliyorlar... Adam, kadına doğru bir adım yakla- şiyor... Hafif bir ses... — Yüzbaşı Faruk bey burada otu- Tuyor değil mi hanımefendi?... Ken- disile biraz görüşmek istiyorum, — Kimsiniz siz?.. Orta boylu, esmer, siyah paltolu adam şöyle bir etrafına bakınıyor... Sesi biraz daha hafifleşiyor... — — Harbiye nezaretinden gelmiş der- . Peki öyle ise, buyrun yav- .. Küçük bir taşlık, iki üç basamak tahta bir merdiven. sonra geniş bir odal.. — Girin oğlum; Faruk içeride işte!., Orta boylu, esmer, siyah paltolu Bakıyor; adam hemen kapıdan giriyor... Faruk karşıda... Bir kaç adım attıktan sonra duruyor... rak askerce bir selâm veriyor... — Mülâzim Şevket!.. Harbiye nezs- Tetinde istihbarat zabitiyim!.. Sonrâ bir adım daha yaklaşıyor. — Yüzbaşım; yarın saat dokuzda sizi Harbiye nezaretinde bekliyorlar... Erkânharp miralayı Fazıl beyi gö- receksiniz!.. — Yarın saat dokuzda mı?.. — Evet.. — Hayrola!... var?.. Mülâzim, duraklıyor.. Bir dakika düşünüyor... Söyleyip söylememekte mütereddit... Sonra karar veriyor... — Zannederim derhal Anadoluya göçmek üzere sizin için emir gelmiş Ankaradan... — Ne dediniz?.. Benim Anadoluya geçmem için emir mi gelmiş Ankara- dan?.. — Evet! — Yal, Mühim bir şey mi — Dokuzda deği mi?. —Eret., — Peki... Orta boylu, esmer, siyah paltolu adam gene ayaklarını biribirine vura» Tâk askerce bir selâim veriyor ve s0n- Ayaklarını biribirine vurs- | ra sert adımlarla odadan çıkıp gidi- Bir dakika... Faruk ve annesi pencerenin önün- deler... — Kimdi bu oğlum, ne istiyordu senden?.. — Hiç anneciğim, bir zabit... Yarın | sabah beni Harbiye ezaretinden bek- liyorlarmış da... Onu söylemeğe gel- MiŞ!,, — Harbiye nezaretinden mi bekli- yorlarmış?.. — Evet... — Ne münasebet?.. — Kimbilir, bir iş olacak... Mühim bir şey değildir herhalde!.. — Niçin sarardın öyle birdenbire?.. — Bilmemi!.. Sarardım mı?.. Biraz midem bozuk, gönlüm bulanıyordu.. belki ondandır! Kadın mütereddit... Garib garib Fa- ruğun yüzüne bakıyor... Sonra birden- bire başını kaldırarak: — Peki peki, haydi çıkalım biraz dışarı diyor... — Hay bay, çıkalım anne!.. Ana oğul biribirinin koluna girerek ağır adımlarla odadan çıkıp gidiyor- lar... Etraf kararmaktadır... Gökyüzünde tek tük yıldızlar... ... Ertesi gün... Saat dokuz.. Faruk Harbiye nezaretinde, miralay Fazil odasındadır... Miralay masasının ba- sında oturuyor... Faruk ta karşıda bir sandalyenin üzerinde... — saattenberidir. konuşuyor- .. Miralây söy! — — Faruk bey; bütün bu izahatınıza bütün bu anlattıklarınıza rağmen ge- ne sizin sureti katiyede Anadoluya geçmeniz lâzımdır... Vatanın bugün, her günden fazla bize ihtiyacı var... Büyük ve kanlı bir mücadeleye giri- yoruz... Bu sefer yapacağımız harp değil, bir kelime ile hürriyet ve hayat mücadelesidir yüzbaşı!.. Anlıyor mu- sunuz, hürriyet ve hayat mücadele- si!., On bin senelik bir tarihin dönüm noktasını yaşıyoruz bugün!.. Faruk bey; vatan her şeyin üstündedir... Aşk, sevgi, kadın hattâ ve hattâ hayat, on- dan sonra gelir!.. Kayıtsız şartsız koş- mağa mecburuz Onal, Miralay, kalm kaşlarla örtülü göz“ lerini açarak Faruğun yüzüne baki- yor... — Yüzbaşı; sizden tek bir kelime ilg cevap istiyorum şimdi!.. Bu cevabın sadece «evet» olacağını ümid ederim!e' Faruk, şakaklarına dökülen saçların nı arkaya atarak doğruluyor... — Maştteessüf hayır miralayım di yor!,, İçimde sevdiğim kadının endie şesi yaşarken vatanıma müfid olaca gımı, hizmet edebileceğimi tahmin ete miyorum!.. “ufArkası var), ERER yy Şİİ BİFBLEEEF9S Peivdadxeak:i Movil sazMsinan