Her akşam bir hikâye vert suları ü Miğini ıekten ayrılmıyormuş neste İneboluya doğru bir kenarda yalnız b vardı, Gü: tesirile ş yaklaşan sene- klarında ak teller akat bu onun yüzüne r ifade veriyordu. ımüştü. Bir endişe ve lerir t, kararını verdi. Ca gü rek muvaffakıyetleri- ı verdiği itimadiş, güvertede yak nız başına dolaşan genç bir kadına yaklaştı. Hürmetle selâm: vererek: — Beni unuttunuz mu, Petran? Dedi, Genç kadın şaştı ra 7 görünüyordu. Başımı büşkü virdi. Fakat erkek karşısında durdu- Zu ve cevab beklediği için mukabele- ye mecbur oldu. — Siz unutulabilir erkekleden mi size hiç muş gibi oluruz. sekkür ederim, Beni de- gismiş bulmıyor musunuz? — Epey... Tabii... Düşümünüz bir kere, nekadar zaman geçti. Çok de- dişmişsiniz. Fakat yine ayni güzellik. Eskiden biraz daha ince idiniz. Şimdi biraz toplusunuz. Fakat bu size daha çok yakışıyor.. Her halde cazibenizden hiç birşey kaybetmediniz. Sizi vapura binerken görünce ne tath tabı sey- rettimi Konuşmaları devam etti. İptida öteden beriden konuştular. Sonra, daha hususi İşlerinden bahsetmeğt başladılar. Nihayet sustular. Bu sü- küt onları daha ziyade yaklaştırdı. Beraber yemek yediler. Hafif bir Sü- rette başları dönerken birbirlerine çok ve birbirlerinden romaları yordu. Ne ratları ne olacaktı? Çün det yoleui Bu güzel gelmişti. Ertesi sabah, öğleye doğru Galata rıhtımina yanaşacaklardı. Perran, dostunun sokulm kolları arasına başını göğsüne dayamış le fısıldıyordu — Sana yalan söyledim, Halid, diyordu. Beni affedeceğini ümid ede- rim. Ne yapay Deniz, kırlar O kadar güzel ki! Sana yalan söyledim. Ben senin zannettiğin Perran deği- lim. Hiç şüphesiz beni ona benzettin. İlk günü, «beni unuttunuz mu»? diye sorduğun zaman, yanıldığını söylemek cesaretini kendimde bula- madım. Ben de İstanbuldan kalktığı- mız zaman sana dikkat etmiştim. Pek hoşuma gitmiştin. Seni âdetâ gö- rür görmez sevmeğe başlamıştım. Yalnızdım, hürdüm. Onun için sana, #ik dakikada hakikatı itiraf etmemek pek büyük bir kabahat gibi görün- medi, Fakat bilsen hakikaten o Per- ran olmadığıma içimden nekadar müteessir oluyordum! Arada sırada, sen maziyi hatırlamağa kalktığın va- kit ben işi şakaya döküyordum. Eski hatıraları sana tazelememek için hep bir bahane buluyordum. Senin haya tına dair hiç bir şey bilmediğim için zihnimde bazı şeyler tahayyül etmeğe çalışıyordum. Seni aldattığımın mey- dana çıkmasından pek korkuyordum. Delikanlı, cevab vermedi, genç ka- dının ellerini tuttu. Mütebessim sordu: — O halde, senin adın nedir? — Ferda, Erkek düşünüyordu. Perran dediği kadının bayali olduğunu, yanma yaklaşmak için onu bir bahane icad ettiğini itiraf edip etmemeyi, düşü- nüyordu. Çünkü doğrudan doğruya yanına sokulup ta konuşmaya başla- yamazdı. Bir vesile mutlaka lâzımdı. Bu sebeple kendisini eskiden sevdiği bir kadın zanmetmiş gibi görünmek mecburiyetinde kalmıştı. Eğer kadın bu oyuna müsamaha ederse o da ayni rolünde devam eder, bir takım hayali Karadeniz yolculuğu rn hikâyeler uydurup anlatırdı. Kadın için de bu zevahiri kurtarmak bakı- mından İyi bir bahane teşkli ederdi. İlk tanıdığı bir erkekle hemen sami- mi bir dostluk rabıtasına Tazt olmuş | gibi görünmekten ise eski bir aşk ha- yatına evdet ediyormuş gibi davran- mak hafif bir günah sayılırdı. İşte delikanlı da bunları düşünerek hakikatı kadına itiraf etmemeğe ka- rar verdi. Onu tanımadığı bir erke- ğin kolları arasına hemen kendisini atıvermiş bir kadının mevkiinde bi- rakmak istemedi. Onun eski bir aşka nefsini terketmek hülyasını, ba hanesini istemiyordu. Çünkü bir şaka diye, hafif bir sergü- zeşt diye başlıyan bu münasebet beş ön gün içinde pek ciddğleşmişti. Şim- di bu tanımadığı kadını gerçekten 5€- viyor W kuyordu. Onun için, hayali bir kadın, Perran, Onların arasında yaşamakta devam etti. Delikanlı artık bu hayali kadın etrafında bir roman yaratmıştı. Geç- miş zamanlardaki sağdetleri, ilk se vişmelerini sık. sık hatırlatmak mec- buriyetinde idi. Fakat seven kadınlar kıskanç Olur- lar. Ferda, kalbini kemiren kıskanç» nğa mağlüp olarak eski rakibi hak- kında malümat almak istiyordu. Ona dair muttasıl sualler soruyordu. Delikanlı artık tahammül edemez bir hale gelmişti. Hakikati itiraf etmek zaafında mağlüp oluyordu. Fakat sa- adetlerinin karşılıklı bir aldatmadan | doğmuş olduğunu itiraf etmek ho- Şuna gitmediği için, bü azab içinde yaşimağı. tercih etti, Perranın uydur- ma bir kadın olmadığını söylemedi. (Hikâyeci) Bu adamı canından bezdiren şey: GRiPİN i tecrübe edinciye kadar çekmeğe mah- küm olduğu ağrı ve sınılardır. ORiPI iPiİN En şiddetli baş ve diş ağrılarını keser. Romatizma, sinir, adale, bel ağrılarına karşı bilhassa müessirdir. Kırıklığı, nezleyi, soğukaigınlıklarından mütevelid bütün ağrı, sızı ve sancılar geçirir. 15,000 liraya satılık apartıman Kurtuluş tramvay caddesi üze- rinde ve durak yerinde altışar odalı üç ve üçer odalı üç yani al- ta daireyi ve altında bir dükkânı muhtevi güneşli, havadar iyi bir apartıman on beş bin liraya satı. nıktır. (Akşam) ilân memurluğu- na müracaat. Telefon 24240. e onu kaybetmeklen pek kor- | 'Ferdaya ! 21 Temmuz 1937 AKŞAM KUBİLÂY HAN 21 Temmuz 1587 Çarşamba İstanbul: Öğle neşriyatı: 1230 Plâkla Türk musikisi, 1250 Havadis. 13,09 Muhte- lif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı: 130: Plâkia dans ynusikisi, 1930: Konferans: Beyoğlu Hal- kevi namına Refik Ahme gi edebil fıkralar, 20: Nezihe ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıla- rı, 2030: Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 20,45: S rı ta- rafından Türk musikisi ve hali (Saat ayarı), 21,15: ORKESTRA: 5 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün , 2230: Piâk'a sololar, opera ve operet parçaları, 23: SON. Ecnebi istasyonların en müntahap Proğramı Milâno (363) saat 2230: ser, Viyana (S0) 21: Sen Strasburg (349) 1145: Senfonik konser, Peşte (540) 2210: Konser, Lüksemburk (1293) 2250: Kanser ve koro, Varşova (1339) 22: Piyano «Chopin». Dans musikisi Varşova (1334) saat 23, Viyana «Gin 2330: Breslav (316) 2330: Monako (405) 24: Londra (Kısa dalga) 1830 - 23,40. 22 Temmuz 957 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,10: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis, 13,05: Muh- telif plâk neşriyatı, 14: BON. Akşam neşriyatı: 1830: Plâkin dans musikisi, 1930; Spor müsahabeleri; Eşref Şefik tarafından, 20: Sadi ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkı ları 2030: Ömer Riza tarafından arabe söylev, 20.45: Bafiye ve arkadaşları tarafın- dan Türk musikisi ve halk şarkıları (Sant ayan), 7115: ORKESTRA: 2215: Ajans ve borsu haberleri ve ertesi günün prog- tamı, 22,30: Plâkla sololar, opera ve opö- Tet parçaları, 23: SON. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Maçka, Taksim İstik)âl cad- desinde Kemal Rebul, Kurtuluş cad- Gesinde A, Gulspulo, Beyoğlu: Gala- tasaray, Posta sokağında Gan, Gi İnt: Topçular caddesinde Hid Salih Necati, Hey inde: Büyükada: Halk, Ki Şehzadebaşında Asaf, Karagümrü: Ahmed Sund, Bakırköy: Merkez, Su- nyer: Nuri, Tarabya, Yeniköy, Emir- gün, Rumelihisarındaki eczaneler, Ak- saray: E. Pertev, Beşiktaş: Nail, Ka- dıköy: Pazary Rıfat Muhtar, Modada Alâaddin, Üsküdar; İtihad, Fener: Emliyadi, Beyamd: Kumkapı- da Belkis, Küçükpazar: Hasan Hulü- si, Samatya: Çul ara caddesinde Eşre! *Topkapıda Nâzım. Dermin Nasır ilâcı İnsanlığı tazib eden nasirı ku- rutmak ve düşürmekte çok müessir olan bir ilâçtır. Bir müddet ayaklarınızı sıcak su- da banyo ederek nasırlara DER MI N sürünüz, bu beliyeden kısa İstanbul Levazım âmirliği ilânları, Ordu için üç adet alay sancağı 22 Temmuz 937 Perşembe günü saat 15,30 da Tophanede Satınalma Ko- misyonunda pazarlıkla eksiltmesi ya- pılacaktır. Tahmin bedeli beheri 95 liradır. İlk teminatı 22 Viradır. Şart namesi Komisyonda görülebilir. İs teklilerin belli saatte gelmeleri, 147) 4359) Sahife 9 Yazan: İskender F. Sertelli vi Semga Bahadir: “Gülçini zındana attıran vi Tiyen - Fodur!, diyordu. Terlan bu fg sözleri dinlerken tüyleri ürpermişti.. Kapının önünde bekliyen tahtire- O gün';sarayda dillerde dolaşan : van meydandan uzaklaşırken, hakan: | Gülçin hadisesi herkesi haklı olarak a — Şi-Yamayı Tergunun mezarının | telâşa düşürmüştü. zl yanına gömsünler... —, Hakan Şi-Yama için kızını bile 'i Diyerek, Semga bahadırla konuş-;| zindans'altırdı. Bu ne kuvvetli aşk! ii Diye fısildaşanlar az değildi. i N mağa başladı. Kubilây teessürünü unutmak için 'Terlah bu hadise üzerine ihtiyar ” mütemadiyen şarap içiyordu. Şi-Ya | vezire koştu: “sağ manın cesedini ağaçtan indiriyorlar- — Hâkan kızına karşı neden bu dı. Japon dilberinin karı o kadar kadar Methametsiz davraniyor? feti bir şekilde deşilmişti ki... Ağaç- Semga bahadır, Terlanı çok sever- tan indirilirken bütün barsakları | di. Gökten yıldırım düşer gibi, Gül çinin başına gelen bu felâkette Ter- in lanın da hissesi vardı, Gülçin zindan- da kaldiğı milddetçe Terlanın sarüy- rl daki nüfuzu da kaybolacak, belki de : bu yüzden tamamlle gözden düşe- cekti, Terlan, Semgaya sordu: — Hakanın kimse tarafından be- «Aşk bir ateştir. Düştüğü yeri ya- | Eenilmiyen çirkin kızını ben sevdim. kar. Ve bu ateş insanı çok çabuk me- | Sevmek bir kabahatse, hakan beni gara götürür!» ölünceye kadar affetmiyebilir. Fakat, Demişli, Çinliler bunun için kendi- | hakan sevmenin me demek olduğu- lerini kolay kolay bu ateşe kaptırmaz- | pu herkesten iyi bildiği için, beni ma- lardı. zür görmeli: ve affetmelidir. Gülçi- ne gelince, onun bugüne kadar bir ük kuş kanile bile elini lekele- ğini sarayda bilmiyen yoklur. O hiç bir zaman Şi-Yamayı kıskanma- mıştır. Bu-işin İçinde başka birinin parmağı - olmasından korkuyorum. Sizin hiç kimseden şüpleniz yok mu? Siz de mi Gülçini bu meselede suçlu görüyorsunuz? Semga bahadır: — Hayır, dedi, ben Şi-Yamayı Gül- çinin öldürdüğüne inananlardan de- ğilim.. Fakat, bu haber mühim bir yerden yayıldığı için, hakana bir şey söylemeğe cesaret edemedim. . dışarıya fırlamıştı. Onun ölümünden, cesedini götü- Ten saray hademeleri bile müteessir- di. Şi-Yamadan bahsedenler: — İşte, sevgi böyle olur! Diyorlardı. Zaten Çinlilerde garip bir insnış vardı. Meşhur bir Çin filo- zofu: İ Şi-Yama'yı prenses Gülçin mi öldürmüş?!.. Pekin sarayı Şi-Yamanin mâtemi- ni tutuyordü. Semga bahadır, hakanı yalnız bi- rükmüimak için saraydan uyrimr | yordu. Bu hadiseden sarayda memnun olan pek çok gözdeler ve cariyeler var- dı. Fakat, Terlanla Gülçin bunların başında bulünuyordu. Hakan nihayet Terlanın yâkasıni bırakmıştı. Kubilây onu evlenmek işinde serbes bırakınca Terlanla Gülçine gün doğmuştu. Ar- tık onlarda bui a uzatmıyacak- | < >. > lar, kuvvetli bir vasıta ile - belki Tar- Tiyen - Fo'nun parmağı ban Şanga ile - hakana söyleterek Hassa kumandanı Terlan, Bemga evlenmelerine müsüade istiyeceklerdi. | DAPAdınn sözlerini” iyice * anlıyama O'gün Cin - Kinin kansı Ti - Ma | must. Odasına dönünce düşündü: tılsımlı tasta suya bakarken, birden | , —— İhtiyar vezir bunamışsa, ben de bire prenses Gülçinin yıldızının yere | Wİ'bunadım yoksa?! Onun sözleri düştüğünü gördü. şaşırdı. bena şüpheli göründüğü halde ne- 5 - Gülçinin başında bir felaket do, |, SE Birelisiğen Sormam? «iu JE ber mühim bir yerden yayıldı de- mekle Semga acaba kimi kasdedi- yordu? Gülçini kurtarmak için ne mümkünse yapacağım... O Şi-Yama- Taşıyor... diyerek derhal hassa ku- mandanına bir haber gönderdi. Hassa kumandanı Te 'Ti-Ma- nın sözlerine kulak vermiyor: — Yıldız yıldıza benzer, Yere . dü- i şen belki başkasının yıldızıdır. gi. | mii ÜlüMünüe temamile masum * ve yordu günahsızdır. Ti - Ma yanılmamştı.. biraz son- va ir geler ra sarayın içinde yıldırım süratile | X*StW yayılan ve herkese dehşet salan- bir |-—— Bu bâber nereden yayıldı ve ha- haber işitildi: dane İman Güya «—Şi-Yamayı prenses Gülçin öl | Diye sordü. İ dürmüş!> Semga bahadır. ilk önce tereddüd Hakana bir lâf uçurmuşlar ve Ku- see ğ v bilây bunu makul görerek: ep ven lame. 1 — Gülçini zindana atsınlar... — Benden duymuş olmamak şarti- wi Demişti. le söyliyebilirim. Yoksa durup duru- # Terlan, Ti - Manın yanından çık. | en başımı belâya salamam... 3 tağı zaman, Gellâdlar prenses Gül. |, Pedi Terlan namuslu, merd ve sö. çini zorla sürükliyerek zindana götü- sökme “Gib yi la er 5 rüyorlardı. — Kimseye söylemem. Sadece ha- Bu haberi mantık ölçüsile takvi- kikati anlamak istiyorum, dedi. ye etmek için Kubilâya şunlaı da | ( 9eroga bahadır yavaşça anlattı. söylemişlerdi: «Seç Tiyemez Po halama gikieineiği «— Gülçinle Terlan sevişiyorlar, | Sin skar. yününden e hakanım! Siz Şi-Yamayı Terlana ver- > bi eri peer Me mek istediniz. Gülçin Terlandan ay- çi e Me Gi nİmamak için, Şi-Yamayı öldürdü.» “e Si TiyenR iü Kubilây bu sözlere çok çabuk inan- a li ca tüyleri ürperdi. z — Ondan her şey umulur, dedi. Fa» ya RE için de bir se-*İ yat hakanın bu sözlere inanması $a- vi 2 Gi şılacak bir hadisedir doğrusu. erlanın hiç bir kadınla evlenmek d ülümseği: istememesinin sebebi şimdi anlaşılır er mir gül i Du — Gökten melekler inse, hakan , si ilây han: 'Tiyen-Yonun şehadetini tercih eder, m b < i oğlum! Beyhude üzülme, Tiyen-Fo — Zavallı Şi-Yamayı nihayet ÖL | e derse, o olur. Onun yıldızı tekrar dürdüler. ışıldadı... Tanrı korusun onun şerrin Diyerek acınıyordu. den hepimizi, Hakan Şi-Yamanın kendi zı ta- Terlan: rafından öldürüldüğünü öğrenince | o — Gülçin bu işde masumdur. Onu daha fazla müteessir olmuş ve arka- | nasıl kurtaracağız? > sından: Diye söyleniyordu. ; — Kıskançlığa kurban giden bir İhtiyar vezir? zavallı! — İstersen bir kere de Tiyen-Foya git... Yalvar! Ona senin büyük iyi- tiklerin vardır. TiyeneFoyu meydana Demişti. O gün hakan Terlanı hu- zuruna kabul etmemişti. 'Terlanın - | Gülçüni ması sevebildiğine gaşıyor ve | çıkaran sensint Umarım ki, sen yak ğ komisyona bunu kendisinden sakladığı için Ter- lana kızıyordu. varırsan, Gülçin zindandan Kurtulurl ğ i