Babasının katilini öldüren Halimin muhakemesine başlandı Katil Halim ve amcazadesi Sefer tevkif edilerek tevkifnaneye gönderildiler Evvelki gün sabahleyin Aksu vapu- Tundan rıhtıma çıkarılan İlyas adında bir katil suçlusu jandarma muhafa- zasında getirilirken İlyasın evvelce öldürdüğü Hüsnünün oğlu Halim tabanca ile İlyası öldürmüştü, Dün katil Halim ile bu cinayete iştirakten suçlu amcasının oğlu Sefer adiiyeye teslim edilmişler, ve Sultan Ahmed üçüncü sulh ceza mahkemesinde sor- guya çekilmişlerdir. Katil Halim hâkimin suallerine 80- gukkanlılıkla cevablar vererek cür- münü şöyle itirat etmiştir. — İlyas bundan iki sene evvel Bi- gada babam Hüsnüyü altmış kuruş- Tak bir kefalet meselesinden öldürmüş” tü. Babam Bigada İlyasa altmış ku- Tuş et parası için kefil oldu. İlyas pa- rayı ödemeyince babam. verdi. İlyas her nedense buna kızdı ve kavga çı- kararak babamı öldürdü ve Karsa kaçtı. Ben de İstanbula geldim. Am- cazadem. Sefer de burada idi. Ben o lerde İlyasın Karsta yakalandığını ve İstanbula getirileceğini hemşerilerim- den Mahmuddan duydum. Babamın katilini öldürmeğe karar vererek bir aydanberi her gün tabancamı yanı- ma alıp rıhtımda Karadenizden ge- len vapurları beklemeğe ve çıkan yol- cuları gözellemeğe başladım. Pazar- tesi sabahı da gene tabancamla rıh- tımda dolaşıyordum. o Amcazadem Sefere tesadüf ettim. Biraz konuş Batan italyan vapuru Muhakemeye adliyenin yaz tatilinden sonra başlanacak Çanakkale boğazında İtalyan Vva- Purunu batıran İspanyol vapuru kap- tanının muhakemesine adliyenin yaz tatilinden — sonra başlanacaktır. İs- 'panyol vapuru acantalığı 100 bin li- Talık kefalet akçesi yatırdığı takdir- de İspanyol vapurunun İstanbul li- manını terketmesine müsaade edile- cek, aksi takdirde vapur limanı terke- demiyecektir. K Hamidiye Karadenizden döndü Bir müddettenberi Karadenizde bu- Iunan Hamidiye mekteb gemisi dün limanımıza gelmiş ve Heybeliada Memeleri. Altındiş Hamdi yakalandı Bazı hırsızlık vakaları dolayısile Polisçe aranmakta olan altın diş Ham- di emniyet direktörlüğü ikinci şube memurları tarafından yakalanmıştır. Hamdi hakkında tahkikat yapılmak- tadır, Escd Mahmud Karakurd SON GECE!L,. Kırmızı bir hamal mendili bükülü- şile iki tarafından sarkan soluk kırmu- 1 dudaklarını yeniden kıvırarak gü- lüyor ve sesleniyor: — Geliniz, istediğiniz gibi eğleni- Bizi, Üçüncü kısım!.. Bir sene sonra, İstanbulda bir akşam. 1919 senesinin bir sonbahar akşa- mı... İstanbul... Osmanlı imparator- Tuğunun tarihe karışmak üzere oldü- ğu devirleri yaşıyoruz... Günler, aylar ne çabuk gelip geçi- yor yarabbi!... Gözlerinizi açıp kapa- yana kadar bakıyorsunuz ki koskoca bir sene, yazları kışları, bütün iztırap ve sandetleri ile hayalinizden silinip gitmiştir!... Mütareke senelerinin en acı gün- / İ dı; yeni bir harbe hazırlanıyoruz... On lerindeyiz şimdi... İstanbul sokakları, Sarhoş düşman askerlerinin naralarile | şanlara tarihin yalar söylemiyeceğini tuk ve vapuru beklememizi teklif et- tim. Fakat kendisine cinayet - işliye- ceğimden bahsetmedim. Biraz sonra yolcular çıktılar, jandarmaların ara- sında babamın katilini görünce tanı- dım. Rıhtım caddesine çıkınca arka- dan tabancamı çekerek ateş ettim. Bu cinayette amcazadem Seferin hiç alâkası yoktur. Diğer suçlu Sefer cinayetle katiyen alâkası olmadığını söyliyerek; — Benim eskidenberi bir tabancam vardı. Her zaman yanımda taşırdım. Marconinin ves fatı haberi bü- yük teessür u- - Büyük âlim Marconi öldü Marconi 1897 de telsiz telgrafla muhabereyi tatbik sahasına sokmuştu Roma 20 — Büyük © âlim Marconi © kalb durmasından öl © müştür. Marco- ni 63 yaşında idi. 3,30 da ve- fat etmiştir. Roma 20 — Pazartesi günü de rıhtım caddesinde | yandirmışlır. eski elbise satın almak üzere dolaşır- Büyük âlim ken amcazadem Halime tesadüf et- | gün'bir fenalık Marconi tim. Vapurdan çıkan yolcuları bekle- memizi söyledi. Benim hiç bir şeyden haberim yoktu, Jandarmaların ara- sında iki mahküm da vapurdan çıkâ- Tak rıhtım caddesinde yürümeğe bâş- ladılar, O sırada Halim biraz önde idi Mahkümlar birkaç adım ilerle- yince Halim geriye kaldı ve o sırada silâh patladı. Ben ne olduğunu anlı- yamadım. Silâh sesini duyunca kor- kumdan cebimdeki tabancamı elime alarak kaçmağa başladım. Bir silâh daha patladı ve ayağımdan yaralan- dım, Yakalanınca da tabancamı po- lise teslim ettim, O zaman Halimin de yakalandığını ve işin iç yüzünü öğrendim. Evvelce benim bu işten hiç haberim yoktu ve cinaytele de kati- yen alâkam yoktur. Demiştir. Mahkeme her ikisinin de tevkiflerine karar vermiş ve tevkif- haneye göndermiştir. Şirketi Hayriye vapurlarında izdiham Pazarları boğaza doğru seferler yapılması istendi Vapurlarda izdihama mani olmak üzere alınan tedbirler iyi fayda temin etmiştir. Ancak Deniz ticaret müdür- lüğü tarafından yapılan tedkikat ne- ticesinde izdihamın bilhassa Şirketi Hayriye vapurlarının pazar günkü se- ferlerinde fazla olduğu görülmüştür. Deniz ticaret müdürlüğü Şirketi Hayriye idaresi nezdinde teşebbüste bulunmuş, Akay idaresinin Adalara tertib ettiği doğru seferler gibi Şirke- ti Hayriyenin de Boğazı yukarı aşağı kısımlara ayırmak suretile pazar gün- leri doğru seferler tertib etmesini 1s- temiştir. Yakında Şirketi Hayriye ta- rifesinde bu bakımdan tadilât yapı- Jacaktır. Orman mektebinin ıslahı Dün İktisad Vekili B. Celâl Baya- rın refakatinde İzmirden gelen Ziraat Vekâleti siyasi müsteşarı B. Ali Rıza dün Orman mektebinin ıslahı etra- fında meşgul olmuştur. Tefrika No. 103 yeis dalgası içinde iniminim inle mektedir... Harpten çıkalı daha bir sene olma» bin yıl efendilik etmiş bir milleti bü tün varlığı ve mazisile gömmeğe çalı- son bir defa daha isbat edeceğiz!.. Anadolu dağlarında yeniden siper- ler kazılmağa başlanmıştır... 'Türk semalarında bir güneş doğu- yor... 16 milyon insanın vücude getir- diği bütün bir vatanın, tek bir kalb, tek bir vücud halinde o güneşin ay- dınlattığı yollara düştüğü tarihi gün- Şehirler, köyler, kasabalar yeniden . * Boğaziçinde Yeniköy sırtlarında, dört bir tarafı söğüd ağaçları ile çev- rilmiş küçük, beyaz bir ev!... Önümüzde; tepeleri tâ sisli ufukla- ra kadar uzanan yemyeşil bir dağ!., Arkamızda; çivid renkli sularını sa» Bütün memleket, büyük bir) hilerde “yenekşeleştirdiktan sonra, hissetmiş, bu sebeple bir yere çıkma” mıştır, Vefatında zevcesi ve ailesi ya- nında bulunuyordu. (Akşam: Marconi, son asrın en büyük muhterilerindendir, . Marconi, 1874 senesinde Bolonya civarında doğmuştur. Küçük yaşındanberi fizi- ke ve elektriğe büyük bir heves gös- termiştir. 1895 senesinde Marconi, Here ve Branlinin tecrübelerinden istifade ederek elektrik dalgalarile telgraf gön- dermek fikrini tatbik sahasına koy- muş ve bu suretle telsiz tegrafçılığı âdeta icad etmiştir. İtalyan mücldi, o ilk muvaffakıyetinden sonra tecri- belerini tekrarlıya tekrarlıya, daha büyük muvaffakıyetler elde etmiş ve 1897 senesinde Specia limanında 12 mil mesafede bulunan iki zırhlı ara- sında telsizle muhabere edilmiştir. 1909 senesinde Marconi Nobel mü- kâfatını almış, 1929 senesinde İtalya kralı tarafından kaydı hayat şartile âyan âzalığına tayin edilmiş ve ken- dis'ne Marki ünvanı da verilmiştir. Umumi harp zamanında Marconi kısa dalgalar ile muhabere yapmak tecrübelerine başlamış ve bunda da muvaffak olmuştur. Marconinin son büyük icadı Cenova limanında de- mirli bulunan yattan -26 mart 1930 senesinde verdiği telsiz cereyanile Avustralyada Sidney şehrinde tesis edilen elekirik sergisinin ampullerini yakmasıdır. Marconi, büyük bir muh- teri olmakla beraber bir çok büyük sınai şirketlerin hissedarı idi. Bun- dan bir kaç sene evvel genç bir ka- dınla evlenmişti.! Mısır Mebusan meclisi Mon- treux mukavelesini ittifakla tasdik etti Kahire 20 (A.A) — Mebusan mecli- si, Montreux mukavelenamesini hemen hemen ittifakla tasdik etmiştir. Müza- kerat sırasında Nahas paşa, hüküme- tin ecnebilerle bir mesai birliği siyaseti takib edeceğini tekrar etmiştir. Saçlarını rüzgâra kaptırmış bir kar dın bası gibi, perişan bir kıvrılışla ağır ağır Boğazın derinliklerine doğ- Tu kayan bir deniz!... Yürüyoruz... Küçük tahta parmak- | lıklar. çakıl döşeli ince bir yol... | İşte nihayet evin önündeyiz... Bir | kat üzerinde yapılmış beyaz, şirin, küçücük bir ev!,.. Meraklı bir adam tarafından emek sarfedilerek dağın bir köşesine iliştirilmiş bir bülbül yuvasi- na benziyor!... Faruk işte bu evde oturmaktadır... Annesinin evi bu!... Romanyadan döndüğü zaman doğru buraya geldi. Aşağı yukarı bir seneyi geçiyor... Bel- ki bu bir sene zarfında on defa bile dışarı çıkmadı. Yaz kış pencerenin önünde oturur, gözlerini karşıda bir noktaya diker, öyle saatlerce bakar, bakar!... Bazı mehtaplı geceler, onu yalnız dalları altına uzanmıştır... Saçları dağınık, gözleri gökyüzünde parlıyan yıldızlara takılı, öyle durur!... Kaç geceler üzerine sabah doğar da farkı- na bile varamaz!... Faruk, Romanyadan döndüğü gün- Bilhassa uykusuz geçen gecelerin cümlei asabiyesi üzerinde yaptığı tah» ribat, onu günden “şürerek harap seed. Bursada vurulan ağı ile kız! Bir Amerikan ş gazetesi hu haberi tahkik için muhabir göndermiş! Bursa 20 (Akşam) — Geçenlerde bir İstanbul gazetesi, Bursada vuru lan bir ayı ile bir kızdan bahsediyor du. Bu havadis bir Amerikan gazete- sine kadar aksetmiş ve gazete, İstan- buldaki muhabirini, bu mühim ha- berin tahkikine çıkarmıştır! Muhabir, Bursaya geliyor. Sağa 60 la başvuruyor. Fakat yaralı ayı ile, asabiye koğuşunda yatan kızın hikâ- yesine dair, kimseden malümat ala- mıyor. Buna rağmen, meyus değil dir, Tayyare sineması önünde bir rek- lâm var; üzerinde kocaman yazı ile (Tarzan) yazılı, Muhabir, yazıya bak- mak üzere biraz geri çekildiği za- man sinema kapısının yanındaki dükkânın duvarında kocaman bir is- min de farkına varıyor: Uludağ... Bu iki kelime arasında bir münase- 'bet gören mubabir, bu ele geçmez manzarayı derhal fotografla tesbit ediyor. Artık memnundur. Eli boş dönmiyecektir. Hikâye için, işte vaka mahalli ölan bir de -resim çekmiştir. Mesele o kadar gerçektir ki, hikâyenin sineması bile - çekilmiş ve (Uludağ Tarzanı) namile gösteril- meğe başlanmış!.. Verdiğim malümat, şakadan ibaret değildir. Hele şu resimle hikâye, Ame- rikan gâzelesinde bir defa neşredil- sin; haftasına kalmaz, bizim gâzete- ler bile atladıkları, bu heyecanlı hi- kâyeyi aynen iktibas etmekten nefis- lerini menedemezler!.. MYozgad ilk okur Sergisi e Yozgad (Akşam) — Vilâyet ilk okullarının iştirakile güzel bir sergi hazırlanmış ve kalabalık bir halk kütlesi önünde açılmıştır. Çok itina ile hazırlanan bu serginin, bilhassa İnkılâp köşesi canlı bir varlık olark göze çarpmaktadır. Şimdiye kadar bu sergiyi üç bin kişi ziyaret etmiş ve ziyaretçilere he- diyeler ikram edilmiştir. Serginin tanziminde değerli öğrentmenlerden “bayan Zakire, bay Fahri, Celâl, Edip ve İsmetin gayret ve alâkaları görül- müştür. Yukarıki klişe sergiden bir köşeyi ve öğretmenleri gösteriyor. 21 Temmuz 1937 KADIN KÖŞESİ Hasır şapka Siyah piko hasırından şapka, Te- pesine yeşil hasırdan örme bir garni- tür konmuştur. Bu şapka ile giyilen siyah krep saten elbisenin yakası ay- nİ yeşil örme hasırla süslenmiştir. Maliye memurları Muhasebe müdürlerile malmüdürleri arasında değişiklik Ankara 20 (Akşam) — Maliye Ve- kâleti muhasebe müdürleri ile malmüs dürleri arasında geniş mikyasta deği- şiklik yapmıştır. Çoğu terfi suretile yapılan bu nakilleri bildiriyorum; Kööaeli muhasebe müdürü Şevki Bur- sa, İçel muhasebe müdürü Ahmed Koca» eli, Çivril malmüdürü Ali İçel, askeri fab- rikslar birinci mümeyyiz Remzi Çoruh, Beyhan muhasebe müdürü Al ordu, Zile malmüdürü Abdülkadir Seyhan, Yozgat muhasebe müdürü Hâris Kayseri, Cihan- beyli malmüdürü Kemal Yozgat, Cuka muhasebecilerinden Cemil Muğla, Bartın malmildürü Niyazi Konya muhasebe mü- dürlüklerine, Bozkır malmüdürü Şevket Yenişehir, Uluburlu malmüdürü Hüseyin Hüsnü o Yenişehir, Hakâri oOmuhase- be müdürü Nafi oUluburlu, (Feke malmüdürü o Vahideddin Bahçe, Cey- han malmüdürü Hüseyin Feke, Sarıka- mış malmüdürü Sıdkı Ceyhan, Mudanya malmüdürü Sami Beypazarı, Babâeski malmüdürü Ali Mudanya, Boğazlıyan mal- müdürü - Hilmi Gördes, Osmancık mal- müdürü Sıdkı Gürün, Köle mslmüdürü Hakkı Boyübad, Muradiye malmüdürü Nu- reddin Köle, Karaburun malmüdürü Al Rıza Urla, Urla malmüdürü Süleyman Karaburun, Kadirli malmüdürü Muhar- rem İznik, Develi malmüdürü Hüsamed- din Bukırköy, İncesu malmüdürü İbrahim Develi, Lâdik malinüdürü Fazıl Çarşam- ba, Çarşamba malmüdürü Adi Tâdik, Yaylak malmüdürü Sabri Ürgüp, Lülebur- gaz malmüdürü Mürşid Ödemiş, Karako- çen malmüdürü Balih Araç, Arabgir mal- müdürü Hasip Beyşehir, Siird muhasebe müdürü Rüstem Zile, Mihaliççik malmü- dürü Galip Bâlâ, Eleşki'd ralmüdürü Abdülkadir Kavak, fırka muhasebe mü- meyyizlerinden Mustafa Ezine, Pazar mal- müdürü Hamid Daday, Çermik malni dürü Mustafa Kurkudeli, Şemdinli mal- müdürü Osman Ilgaz, Çemişkezek malmü- dürü İrfan Avanoz, Solhan malmüdürü Salih Çemişkezek, Hopa malmüdürü Hak- Kı Foça Mazgird malmüdürü Haydar Babaeski, Gürpinar malmüdürü Vahap O2- mancik, Ekli malmüdürü Nevzad İncesu, Maçka malmüdürü Saip Bafra, Sıvas mu- amelât memuru Küzun. Reşadiye, Uşek varidat kâtibi Kâzım Çal, İçel muhasebe kâtibi Nuri Göksun, Konya munmelâğ memuru Şükrü Cihanbeyli, Adapazarı mu- hasebe kâtibi Kemal Mut, Yozgad mı hasebe kütibi Suşehir malmüdürlüklerine tayin edilmişlerdir. , yıflamış, rengi solmuş, gözlerinin işi- ğı sönmüştür... Âdeta Faruk, Faruk- Juktan çıkmış da onun bir gölgesi ha- | Tini almıştır... Memleketine döndüğü zaman baba- sını ölmüş buldu. Annesi tek başına kalmıştı, Bu da ayrı bir azap membal oldu onun için!... Sonraları hasta- lanarak yatağa düştü... Aylarca yat- ta. Doktorlar yaşayamıyacağını söy- lediler. Fakat o, bütün bu felâketler- den de kurtuldu. Elhasıl bir sene zar- fında, şu insana yalnız heyecan ve Sö- vinç hissi veren küçük beyaz evde ha- yat, tam mânasile bir mezar sessizliği ve izlırabile geçti... Günler, aylar, sa- atler ve dakikalar o kadar biribirine benzer, o kadar biribrinin devamı idi ki, zavallılar; zamanın yürüdüğünü bile hissedemiyerek koca bir senenin hasıl geçtiğinin farkına varamadı- Jarl.. Akşam... Boğaz, sisler içinde... Ağaçlardan yapraklar dökülüyor... Hafif bir rüzgâr... Farukla annesi bir petrol lâmbasi- nın aydınlattığı küçük bir odada karşı karşıya oturuyorlar... Faruk ge- ne gözlerini bir noktaya dikmiş öyle duruyor... Annesi de birşey örmekle meşgul... Bir aralık ihtiyar kadın başını kala durarak Faruğun yüzüne , bakıyor... “Konuşmaktan korkar gibi: j — Gene ne düşünüyorsun oğlum; o kadar dalgınsın kil. Faruk, derin bir uykudan 'uyanı- yormuş gibi silkiniyor... Soluk, kan- sız dudaklarında ölü bir ses... — Oh anne; bu akşam gene öyle muztaribim, öyle muztaribim ki, ta- savvur edemezsin!... İçim içimi yiyorl, Bütün kâinat sanki Karanlık bir me- zar kapağı olmuş da ağır ağır üzeri- me kapanıyor!... Büyük bir toprak yığınının altında kalmış bir insan gi- bi nefes alamıyorum... Ah anneciğim; muztaribim, çok muztaribim!... İhtiyar kadın, elindeki işi bıraka- Tak ona doğru yürüyor... Yanına ge liyor.. dizlerini bükerek oturuyor... Beyaz saçlarla örtülü başını onun yüzüne koyuyor. ellerini; ihtiyar, si- cak avuçlarının içine alıyor... — Yavrum Faruk diyor, yapma evlâdım!... Kendini helâk edip bitir- din bir senedir!... Gel seninle haydi biraz dışarı çıkalım. Bak; ne güzel bir sonbâhar akşamı!... Karşıda ışıklap yanmağa bşlıyor.. deniz o kadar güs zel, sema o kadar parlak ki!... Biraz açılırsın belki!... — Hayır hayır anneciğim; istemeni, çıkmam!,.. Bu gökyüzünde parlıyanı yıldızlar, bu uzakta bir çizgi gibi gö rünen deniz, bu çam ağaçları!... Hak yır, istemem istemem anne!... Bu APANSATA, beni büsbütün deli ediyor... (Arkası var) sanuoso'usısıeuyr Ag a a pe a e a A