Her akşam bir hikâye Wi Samimden Reşid Hayriye: «Bana bu defa sahiden tutuldun di- yorsun. Buna istersen bir flört de, bir Kapris de, bir münasebet de, ne dersen de, kabul ederim. Fakat derin bir aşk dersen, gülerim sana, Hayır yavru: Işin içinde aşk yok. Burnumdan sim- mkı yakalarım Iduğuma deliller de gösteriy ın. Söylediğin şeylerin hep- #i doğru fakat bunlar hiç bir şey isbat edemezler. Şimdi gösterdiğin delilleri tetkik #delim. «Onun hoşuna gitmek için biyikle- rını bile tıraş ettirmişsin» diyorsun. Bu doğru. Fakat bıyıksız daha r&- bat edecektim de ondan. Şimdi artık kimde bıyık kaldı? Çoktandır istiyor- dum. Fakat pek yakışmıyacak diye korku içinde tereddüt ediyordum. Kurnazlık ettim. Handan bunu istesin. e ben de ona karşı bir fedakârlık yar piyormuşum gibi görüneyim diye di gündüm. Muvaffak da oldum. Bu tür- Tü hünerlerde kadınlar pek kurmazdır- lar, Aldıkları halde verir gibi davra nırlar. Ben de onları taklid edersem kabahat mi? «Artık hiç bir sinemaya gitmiyor muşsun diyorsun. Bu da doğru. Fakat sinemada içim #ıkılıyor. Mevzuun hiç değiştiği yok- Ya bir kadın bir erkeği sever, kadın sevmez; ya bir erkek bir kadını sever, erkek onu sevmez. Artık bu hiç değiş” mez zemin üzerinde uydur dur. Ben güzel musikili filimleri severim, Onlar da muttasıl ayni şeyleri tekrardan iba- ret kalıyor. Görüyorsun Ya, delil diye gösterdiğin - şeylerin hiç bir kıym ti yok. Çünkü sen bu hükmü kendili den vermiyorsun. Başkalarından İşi anlatayım: ŞE Başta Ali Rasimler.. Hasan, Şükrü- ler, bir de Muhtar. Ali Rasimin karısı Nadide... Allah vermesin. Ne dedikoducu kadındır 0. Kocası da hep onun dediğini tekrar eder. Koca değil, kurulmuş gece saati! Hasan Şükrülerle Muhtar hiç &' rTünmiyorsun diye bana sitem edip dururlar. Peki ama, neden her zaman görünmeğe ben mecbur olayım? Ne- den onlar beni aramazlar? şeye ehemmiyet nihayet işte biraz alıngan ol- dum. Hiç evden çıkmıyorsun diye bana kabahat buluyorlar. Evden çıkma- makla insan burnundan kapana ya- kalanmış gibi âşık olmak mi mutlaka? İnsan bazan hoşlanıyor ki. Her gi rasgele bir ahbepla mudır sanki? Sen burada olsaydın... Ona diyece- ğim yok. Fakat maattcessüf uzaktasın. Bu dostlar insanın sinirine de doku- nuyorlar. Tutuldun, yakalandın! di- ye muttasıl alay etmelerine kızma” mak kabil mi? Evet, onlar Handan gibi bir kadına najl olsalardı kendile- rinden geçerlerdi elbette. Herhalde emin ol, kendimi kaybetmedim. Diz- ginlerimi bir kadına teslim etnedim. Handan pek hoşuma gidiyor. Fakat onun kölesi değilim. Şimdi seni Ana- dolu ajansı yapıyorum. Bu havadisi her tarafa neşrederek deli gibi tutkun bir âşık olduğum hakkındaki rivayete leri tekzip et. yalnızlıktan O kadar şurada burada Ali Samim Handandan Nerimana Gülme, başını sallama. Senin bu sözlerini çok işittik diye eğlenme. Eimdi başka. Bu defa sahiden tutul- dum. Ali Samim pek hoşuma gidiyor de- miştim sana. Fakat yaptığı kurdan bir netice çıkmıyacak, geçip gidecek zan- nediyordum. Halbuki tamamen aksi çıktı. Fena hâlde yakalandım. O ise benden beter bir halde! Buna da muhakkak surette emi nim. Kendisini dostlarile görüşme! ten menettim. Ne Hasan Şükrülerle ne Muhtarla, hiç kimse ile konuşmu- or, > Dostları beni rahatsız ettiler de on- dan böyle yapıyorum zannetme. Yal- hız, üzerinde ne kadar fazla bir tesi- rim olduğunu tecrübe etmek istedim, Bamim ne dersem yapıyor. Şimdi hiç onları gidip aramıyor. Bir yerde kendilerine tesadüf ederse sürtmek hayat | başını çeviriyor. Bundan biraz muaz- zep olduğunu zannediyorum. Fakat buna mukabil Handancığının aşkı var... Bamim gerçekten güzel bir delikan- 4, Bir kaç senedenberi sen onu görme- mişsin. Öyle dedi bana, (Çünkü sen- den bahsettik), O zaman bıyıklı idi. Bir aya gelinciye kadar da bıyığı var &ı. Şimdi ona bıyıklarını tıraş etlir- dim. Bıyıklarının. güzelliği ile pek mağrur idi. Kestirmek istemiyordu. Fakat israrıma dayanamadı. Doğru- sunu ararsan tıraş one yakışmadı da ama, ne yapayım, oldu bir kere. Gülme. Beni sevdiğine dair bu kâfi deki değil mi? Vaktile âşıklar sevdik- leri kadın uğrunda kahramanlıklar yaparlarmış. O zamanlar geçti ayol! Ah bilsen ne kadar seviyorum. onu. Onu Ali Rasimlerle görüşmekten de menettim, Nadide ile aralarında ufa- cık bir flörtten başka bir şey geçme- miş olduğuna yemin ediyor. Müfire ile o kadarcık bir şey de yokmuş. Bu- nun doğru olduğuna inanıyorum. Ama ne olursa olsun. Selâm vermiye- cek o kadınlara! Zavallı Samim, ne is- tersem yapıyor. Her sözümü küçük bir çocuk gibi dinliyor. Çünkü kendi- sini sevdiğimi biliyor. Ne kadar da kabiliyetli bir erkek, İki güzel roman yazdı. Musikiden de anlıyor. Fakat ben edebiyat ile uğraş- masına müsaade etmiyorum Senin gibi bir erkek benim gibi bir kadın ta- rafından bu kadar sevilirse aşktan bâşka bir şey düşünmez, Hakkım yok mu? Ama çok kıskanç. Kocam da kıs- kanıyor. O senden evel vardı, onu tahtından aşağı atamam, tahammül edeceksin, dedim. Etrafta dolaşan üç dört erkek te, ne yapayım, mazinin yadigârları. Kapımı kendilerine kapı- yamam y&. Söyle, hakkım yok mu? Samim: «Ben senin için bütün dost- larımdan yüz çevirdim ya» diyor. Fa- kat o erkek, o başka. Ben kadınım. Doğru değil mi? Bugünlerde kocamı kandıracağım, sizi ziyareie geleceğiz. Görsen koca- mın ne güzel şaçları var. Samim deli gibi onu kıskanıyor. O da beraber gel- mek istiyor. Kabil mi? Kendisine te- min ettiğim saadet yetişmiyor mu? Benim gibi candan sevecek bir kadını nerede bulacak? Onu hiç kıskanmıyo- rum, serbes bırakıyorum. Daha ne is- ter. Ah, yarabbi, n€ kadar seviyorum Samimi bilsen! Pek çok bustlerle. Handan» Hikâyeci Bu akşam Nöbetçi eczaneler gişli: Hiaçka, Taksim; İstiklal cad- de Kemal Rel Setinde A. Galapulo, Beyoğl tararay, Posta sokağında late: Topçular caddesinde Kası ; Vasıf, Hask handa Barbut, Emin Bensason, Heybelinda yükada: Merker, Fatih: Sarachanede İbrahim Halil, Karagümrük: Mehmed Arif, Bakırköy: Hilâl, Sariyer: Os man, Tarabya, Yeniköy: melihisarındeki Ziya Nuri, Beşikta: Kadıköy: Puzaryo dada Faik İskender Kenan, Fener: Deftarda Arif, Beya- nd: Yeni Lâleli, Küçükpazar: Hikmet Cemil, Samatya: Koramustafapaşa- da Rıdvan, Alemdar: Cağaloğlunda Abdülkadir, Şehremini Ahmed Hamdi, urtuluş cad: Gala; Türkiye (O Ecnebi 1400 kuruş 2700 kuruş GAYLIK (750 > 1450 > SAYK 0 > 80 > wo — » A Posta Iltibadına dahil olmıyan ecnebi memleketler; Seneliği 3800, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. — Ares tebdli için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Cemaziyelvvel 5 — Ruzuhizir 70 & İsmk Güneş Öğün İkindi Akşam Yatı E. 646 900 439 8381200 158 Va. 226 440 12.20 1019 1040 2138 —————— İdarebane: Babitli civarı Atımusluk So, No, 13 İstanbul — Öğle meş ü i, 1250: Havadis, 13,05: Muh- IN. operet parçaları, 28: BON. Ecnebi istasyonlarm bu akşamki en müntehap programı Milâno saat 22: Senfopik konser, Yiyana (50 5: Orkestra, Berlin (355) 21,10: Askeri bando, Nis (283) 2130: ksemburg (1293) 2250: Fran- Varşora (1539) 28: Senfonik Kon- nin), Belgrad (437) 22,20: Piyano konseri, Peş- te (549) 23,25: Tziçan musikisi, Dans musikisi Breslar (316) sant 2330, Peşte (549) 010, Londra (Kisa dalga) 1835 - 0,15 15 Temmuz 917 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230 Plükla Türk musikisi, 1250 Havadis, 1345 Muh- telif plâk neşriyatı, 14,00 San. Akşam neşriyatı: 1830: Plâkla dans ” 19,30: Spor müsahabeleri: Eşref 20: Sadi ve arkadaşları musikisi ve halk şarki ları, 2030: Örer Rıza tarafından arabca söylev, 20,45: Safiye va arkadaşları tara- fından Türk mus Ve halk şarkıları (Saat ayarı), 21,15: ORKESTRA; 2: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün 0: Plâkla solclar, opera ve 23: SON 13 Temmüz 1987 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) ESHAM ve TAHYİLÂT İstikrazı dahii (O94| Türkiye Cum- 8875 05 1901 istikraz buriyet Merkez Ünitürk I 160750! Bankası » MH. 1515) Anadolu His o 26 > Ji 1580) "Terkos 7 Mümessil I O 3850) Terkos 8,50— » HN 4020) Çimento 13,18 > Mm İtikad değir- 1049 İş Bankası 8,80 | menleri » hamiline 990) Şark değir- o 040 > Müesis (o YI) menleri Para (Çek tiatleri) 205125) Sofya 641025 624| Prag 228165 7015) Berlin 108 Milâno 15121 Madrid 130429 s zg) Belgrad o 346180 Atina sisi ZEN 40 Cenevre 3475” Pengo 40004 Brüksel 47215| Bükreş (| 1075320 Amslermad o 14$İ Moskova 4— FİATLAR CİNSİ Aşağı Yukarı 611 632) 4— 455 4324 4 —i— Fındık iç #— —— Pamuk e Peynir beyax 2 — 1120 > Kaşar — 55— Fasulye Meretmek Dış Buğday: Liverpul » << Vinipek > Şikago Arpa : Anvers Mısır : Londra Iş bulmak Için Uzun uzun düşünecek yerde AKŞAM gazetesine bir KÜÇÜK İLAN koydurunuz. 3 defası 100 kuruş Bir gün Ki — Hakanım! Terlan, prenses Gül- çini seviyor. Onları baş göz edelim. Diyen Tarhan Şanga, artık bunu Kubilâydan gizlemekte müna ve fay- da görmüyordu. Pekin sarayında ve bilhassa Çinliler arasında böyle bir sırrın uzun zaman saklı kalmasına imkân mı vardı? Kubilây, Şanganın şakacı bir adam olduğunu bildiği için, bu sözü du- yunca: — Terlan, kızım Gülçini sevecek kadar kör ve aptal bir erkek olsaydı, onu derhal hassa kumandanlığı mev- | kiinden hayvan tımarcılığına indirir ve yüzüne bakmazdım. Diye cevap vermişti. Kubilây, Terlanın Gülçini candan sevdiğine inanmış olsaydı, bu haber onu belki de memnun edecekti. Fa- kat, hakanın bu habere inanması imkânsızdı. Bütün Çin halkı; «Ter- Jan, prenses Gülçini seviyor!» diye şehadet else, hakan gene inanmaz- dı.. ve inanmiyacaktı. Kubilây, Ter- lanın zevk ve duygularının inceliğin- den, ve bilhassa onun zekâ ve uzağı görüşlerinden o kadar emindi ki. Terlanla Gülçini bir arada sevişirken görse bile, kendi gözlerine de inan- muyâcaklı, özi Büyük deniz harbi hazırlıkları bit- mişti. Kubilây mühim işl du. Bir gün Şangaya: — Bu lâtifeyi bir daha tekrarla- le uğraşıyor- ma, Tarhan! Terlanın uykusu ka- çar. Demişti. Gerçek, Gülçin, Terlan gibi güzel, yakışılkı ve mert bir erkeğin uyku- sunu kaçıracak kadar çirkindi. Gül- düğü zaman iri dişleri dudaklarının Altından uzanır, Avurtlarının iki ta- rafında garip bir şişkinlik peyda olur ve küçücük gözleri büsbütün kaybolurdu. Göğsü çok zayıftı. par- makları değnek gibi kuru ve cılızdı. Rengi kara bakırı andırırdı, Fakat huyları.. ve çenesi. İşte Terlan onu güzel huyu ve tatlı dili için seviyordu. Hem de ne İ Terlan sevgilisini bir gece görmese deli gibi sabahlara kadar kendi ken- dine konuşur, gözüne uyku girmezdi, Bu sevişmeyi yakından görenler: Onların arasında bilmediğimiz bir sır var! Derleı Kubilâyın - bu vakti yoktu... O şimdi her şeyi unutmuştu. Kanton ihtilâl! Bu, yurdun en bi dertlerinden biri idi. Kubilây, Kantona gidecek ordun- nun başına geçmek, deniz harbinde büyük kumandayı eline almak İsti- yordu. Kubilây, Kanton ihtilâlini bastır- mak için şöyle bir plân yapmıştı: Umumi harekâtı kendi idare ede- sır keştetmeğe ik, en korkunç KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli Kubilây, Kanton ihtilâlini denizden donanma ve karadan ordu ile bastırmağa karar vermişti, umumi harekâtı kendi Idare edecekti. | ler. Kantonun bavasının ağırlığın- cek; Deniz kumandasına amirel Şütso bakacak; Kara ordularının başında da ge- neral Hun - Kan bulunacaktı. Bu suretle üç koldan yürüyecekler, Yay adalarında esaslı bir tarama yaptıktan sonra Kanton önlerinde demirleyip, bütün adaları birer birer işgal edeceklerdi. Buralarda müstakil yaşıyan bir çok küçük adalar vardı. Bu ada S0- kinleri hemen her yıl - Japonların teşvikile - başkaldırırlar, Moğolları de bu suretle sık sık rahatsız eder- lerdi. Kubllây, Kanton eyaletine vardığı zaman, denizcilikte meharet ve İsti- dadı olan insanları d& aylıkla Mo- gol donanmasına almağa, onlardan da İstifade etmeğe karar vermişti. Kantondan gelen amiralin adamı No, 110 Sema bahadıra gizli gizli oralarda ki vaziyti anlatıyordu. 5 Semga bahadır, Kubilâyın Kanton seferine gitmesine hiç te taraftar gö- rünmüyordüu. «— General Hun - Kan ile amiral Şütsonun araları açıktır. Hakan ora- ya gelirse, onları barıştırır.» Diyen Şütsonun adamı farkında olmıyarak böyle bir hadiseyi meyda- na çıkarmış oluyordu. Demek Kântön ihtilâlinin başında, araları açık iki kumandan vardı. Semga bahadir kendi kendine: — Kim bilir? Diyordu. Belki de bu iki kumandanın arası açık oluşun- dan ve geçimsizliklerinden de yerliler ne kadar istifade etmiştir! Bu bir ihtimalden ibaretti. Fakat, ne de olsa ortada bir hakikat vardı: Şütso ile Hun - Kanın arası açıktı. Bu vaziyet karşısında Kanton ihtili- dini bastırmak kolay bir iş olmuya- caktı, Kubilâyın smiral Şütsoya olduğu kadar, general Hun - Kan'ada çok itimadı vardı, Biri denizde, öteki ka- rada Büyük Moğolistan sınırlarının iki sadık bekçisi olarak yıllardanberi orada çalışıyorlardı. Semga bahadır, iki kumandan ata- sındaki gerginliği Kubilâya söyleme- ğe çekinmişti. Kantona gidecek ordu bütün eksik- lerini tamamlamıştı. Pekinliler Kubilâyın bu ordunun başına geçip Kantona gitmeye n8- den lüzum gördüğünü bir türlü anlı- yamamışlardı. Bir gün Kubilâyı sevenlerle birlik- te bütün saray tabipleri bir araya toplandılar.. bu tehlikeli ve uzun se- fere gitmeğe hakanın sıhhati mü- sait olmadığını göz önünde tutarak, kendisine - Pekinden (ayrılmaması için - yalvarmağa karar verdiler, Kubilâyın -sol ayağında eski harp- lerden kalma bir yaranın izi vardı. Hakan rütubetli yerlere, dere ve de niz boylarına indiği zaman sol ba- cağında tahammül edilmez sızılar başlardı. Kanton seferi Kubilâyın iztıraplar rını arttıracaktı. Tabipler bunu dü- şünerek hakanın önünde diz çöktü- dan bahsederek; — Oralarda ölüm kuşları çok dola- şir, bakânım! Bu sefere başkasını gönderirseniz, hayatınızı korursunuz! Dediler. Kubilây Kanton seferine hazırlan- miştı.. Onu bu yoldan geri çevirmek Ko- lay bir iş olmuyacaktı. Hakan: — Ölüm kuşları kimin başına ko- nacağını önceden tasarlamıştır. Ben oraya gitsem de gitmesem de ölüm beni arar, bulur. Kantona muhak- kak gitmeliyim. Diyordu. Tehlikeyi Semga bahadıra da an- latmışlardı. Semga.. bu ihtiyar vezir her hadi- sede daima kendini ileri atan cesur ve cidden Kubilâyı candan seven bir miş, Kantona gidecek orduyu teftiş ediyordu. Askerler saray önündeki meydan- da toplanmıştı. x Kubilây o gün Pekinde - uzun yıl lardanberi tatbikine lüzum ve ihti yaç duymadığı bir harp oyunu yap- tırıyordu. : Harp oyunu nasıl yapılırdı? Büyük meydanda toplanan asker ikiye ayrılmıştı... Sağ cenah Moğol kuvvetini, sol 60- nah ta düşman kuvvetini gösteriyor« du. Möydanin ortasına yüksek odun yığınlarından küçük kuletikler yap ruşlardı.. bunlar düşmenin elinden alınması iesp eden kale surları idi, İki taraf ta oksuz, kargısız, kılıçsız