14 Temmuz 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

14 Temmuz 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKŞAM... M4 Temmuz 1997 ğ KRALİÇENİN GERDANLIĞI SATILDI Mari Antuanetin Gerdanlık meselesi emsali olmıyan bir rezalettir “Ittihad've Terakki ,, nin son 'devirlerinde Suikasdlar ve entrikalar m Tefrika No. 150, Yazan: Mustafa Ragı» Es-atlı şid Sabancalı: “ Sizi değil, Talât paşa ile : arkadaşlarını da saklarım, dedi Mirabo gerdanlık meselesini büyük ihtilâlin mukaddimesi sayar, — Evet, — Kraliçe benim hakkımda bir şey söylü; mu? iz Di senden kanuşuluyor; Öf- kesi yatışmış. Bir mektup yaz, af dile de mektubu götüreyim. Rohan mektubu yazıyor, Jan abp gidiyor, bir kaç gün sonra cevabını ge- tiriyor. Tabii Jan Rohanın mektubu- «Londrada açık arttırmaya konan kraliçe Mari Antuanetin kırk iki taşlı gerdanlığını Daranga mahracesi on beş bin liraya satın aldı.» Ajansların verdiği bu haberi oku- Yunca, yalnız Fransa tarihinin değil, cihan tarihlerinin kaydettiği emsal- #iz dolandırıcılık hâdisesi, meşhur «Gerdanlık meselesi» aklımıza geldi. «Gerdanlık meselesi. sade yalan, düzen, sahtekârlık, dolandırıcılık İşi değil, ayni zamanda her asır hukuk- çularına şu veya bu tarafı müdafaa fırsatını veren, fakat halkı şüpheden kurtaramamış olan soysuzluk ve ah- diği cevabı da, kocasının ahbapların- dan Reto dö Villete yazdırıyor. Mektuplaşma uzun müddet devam ediyor... İyi ama, sonu ne olacak? Ja- na diyor ki: — Garip şey, kraliçe bana mektup yazmaktan çekinmiyor da, konuşmak- — Dur bakayım, bir akşam belki sizi görüştürürüm. Janla kocası başbaşa verip bir çare arıyorlar. Nihayet bir gün Janın ko- cası La Mot eve, tıpkı Mari Antuanete Gözeli Nikol adında bir alüfte getiriyor. Jan kadını arkadaş- larına baron Aliva diye takdim edi- yor ve bir gün kadına diyer ye parkında bir akşam a! bir azıl- zadeye bir gül vereceksin ve buna m- kabil ben de sana on beş bin lira vere- Kadını Mari Antuanın kıyafetine , alaca karanlıkta parka götürüyorlar. Biraz sonra Rohan ge iyor, eğilip eteğin! öpüyor. Nikol gülü veriyor. Rohan tam konuşacağı 28- man kuşarak bir adam geliyor: «Bay ve bayan Artua yaklaşıyorlar!» diyip kraliçeyi uzaklaştırıyor. Bu sessiz mülâkattan sonra Roha- nın Jana emniyeti artıyor. Jan da Ro- handan, kraliçe istiyor diye mütema- diyen para çekiyor. Gırtlağına kadar borçlu olan Rohan gene borçlanıp, veriyorum hulyasile Jana 14- Viyanada sefirken Meri Antunnebi de kendine düşman etmiş. La Mot Kontes Jan dö Valun; Der marlarında Valuaların kanı YAT; kral 3 nel Anrinin torunlarından; ama di- leniyor: «Damarlarında Valuaların kanı olan bir kıza acıyınız» DİYAZI ie sokaklarda avuç Açıyor... » b Gerdanlık başlangıcını anlatalım — Bir gün Fransanın m&- Tuf asılzadelerinden Bulenvilye Mar- kisinin karısı araba ile gezerken, genç güzel bir kız arabaya sokuluyor; «Dar marlarında Valuaların kanı olan bi- çareye acıyınız!..» Bu sözü düyan ba» yan Bulenvilye kızı arabasına alıyor, konağına götürüyor, nüfus kütüğün- de kızın kaydini bulduruyör ve sahi: den kızın Valualara mensup olduğü- nu anlıyor, bir pansiyona verip oku- tuyor. Jan bir sene sonra kaçıyor ve gene serseriliğe başlıyor. meydanlarda, pa- sar yerlerinde dans ederek geçiniyor ve bu sırada jandarma hizmetinde ça” şanı müflis kont La Motla tanışıyor, evleniyorlar. Günlerden bir gün kadının karşısı na kont Bönyo çıkıyor, Jamı seviyor. Bu rabıta Jan dö Valuanın işine yarı- yor. Yüksek sosyeteye giriyor, Kardi- nal Rohânla tanışıyor; onunla da siki fıkı dost oluyor ve Kardinalin, kendi- hi Mari Antuanete affettirmeğe çalış- tığını öğreniyor. Bir gün Jan Paristeyken, kraliçe- nin kiliseye gideceğini haber alıyor. Yolunu bekliyor ve araba geçerken düşüp bayılıyor. Mari Antunnet aklı- ha estiği zaman bir basma entari ile sokaklarda dolaşan, halka sarayının bahçesini açıp onlarla beraber eğle- heh bir kraliçedir. Arabası geçerken durdurup inmiş midir, yoksa denildi Hi gibi geçip gitmiş midir? Herhalde bu hâdiseden sonra kraliçe ile Janın ahbap oldukları şayi olmuştur. in Bu şaylayı duyan Rohan, Janı çağır” Kr tıyor ve soruyor: — Parkta tar görüşeceğimiz sıras Sahi gece gündüz sarayda mi- da kraliçeye Artuaların yaklaştığını sn? haber veren adam değil mi? bin liraya mutabık kalıyorlar, Dört gün sonra Rohan gerdanlıkla beraber Janın evine geliyor. Biraz son- ra uşak: «Kraliçe tarafından...» nlda- sile salona bir erkek sokuyor. Bu adam kraliçeye verilmek üzere gerdanlığı alıp gidiyor. Rohanın şüphelenmesine imkân yok, Çünkü Jana soruyor: nu kraliçeye vermiyor, Rohana getir- | — Evet, Rohan, kraliçeye bu yardımlle biraz daha yaklaşmış olduğunu düşünerek, sevine sevine şatosuna dönüyor. Evde üç kişi kalıyor: La Mot, karısı Jan, arkadaşı Reto.. Buşbaşa verip gerdanlığın taşlarını söküyorlar, pay- laşıyorlar. La Mot İngiltereye gidiyor, Jan Bar-sür-ab'da sefih bir hayat sür- meğe başlıyor. Reto bir elması satar- ken bir kere yakalanıyor, fakat hak- kında şikâyet olmadığından tahliye ediliyor. .. Derken gerdanlığın ilk taksitini ödeme zamanı geliyor. Kraliçe güya vaadenin temdidini istiyor. Bir tem- did, iki temdid... Nihayet kuyuracu- lar bizzat kraliçeye baş vuruyorlar. Rezalet meydana çıkıyor. Rohan, Jan, Reto, Nikol mahkemeye veriliyor. Ro- han tevkit edilir edilmez kâtibe usul- ca: aKâğıtlarımı İmha et» emrini ve- riyor. 16 ncı Lul Netice — Jan dö Valuanın Kırbaç- anmasına, omuzuna hırsız kelimesi- nin fik harfinin kızgın demirle dağ- lanmasına ve müebbeden hapsine; kocasırıın gıyaben mücbbed küreğe konmasına; Retonun hudud harici edilmesine, Nikolün ademi mesuliye- tine, Rohanın da beraetine karar ve- riliyor... Bu aşk ve politika hâdisesini bir za- bıta vakası gibi anlatan maruf hu- kukçu Henri - Robert diyor ki: «Ger- danlık meselesi hakkında hüküm ve- rilmiş, hâdise kalmamıştı; fakat halk işin içyüzünü öğrenemedi ve bu iş unutulmadı.» Bizce unutulmamasının bir çok $€- bepleri var: Diyanet işleri nazırlığı, Strazburg kardinallığı eden Rohan, nasıl olur da kraliçenin el yazısın, hele imzasmı tanımaz? Nasıl olur da, Rohan gibi zekâsı e meşhur bir adam, alaca karanlıkta, nihayet ikiz kardeş olmıyan Mari An- tuanetle alüfte Nikolü tefrik edemez?. Ayni yerde şöylece gördüğü bir ada mı, Janın evinde tekrar görünce Reto olduğunu nasil tanıyor?.. Sonra mektupla... Kiliseden palas pandıras götürülen bir adamın o de- kikada kraliçenin mektuplarını düşü- nüp: «İmha ediniz» emrini verdiğine inanmak biraz güç. Daha 1774 de Rohanın alacaklıları krala müracaat etmişlerdir. Rohanın ipliği o zamandan pazara çıkmıştır. Böyle bir adama 16 bin liralık gerdan- ık nasıl emniyet edilir?., Herhalde bu mesele hakkında en doğru hükmü Mirabo ile Napolyon vermiş. Saray İntrikalarından, saray ahlâksızlığından tiksinen efkârı umu- miyeyi gerdanlık hâdisesi mahmuz- ladı, Mirabo: «Gerdanlık meselesi bü- yük ihtilâlin mukaddimesidir» demiş. Napolyon da, Mari Antuanetin idamı konuşulduğu bir sırada başını salla- miş: — Mari Antuanet gerdanlık hâği- sesinde ölmüştü! Belâmi İzzet Sedes Bunların başında kendisinin €ski İ yaveri Mümtaz, Hüsrev Sami, Saban- Napolyona göre de kraliçeyi ihtilâl değil, bu mesele öldürmüştür | calı Hakkı ve sabık Trabzon murah- hası mesulü Nail beyler vardı, (Yakub Cemil hâdisesi) üzerine her dördü de İstanbuldan uzaklaştırıldıkları için Enver paşa, bunların kendisine gü- İ cenmiş olduklarını tahmin etmekle beraber, böyle dar ve müşkül zaman- da gene onların müzaheret ve yardım- larından müstağni kalamıyacağını anladı, Esasen -evvelce de yazdığım gibi- bunlar içinde Hüsrev Sami ve Sabancalı Hakkı beyler, daha Kasta- monuda bulundukları sırada imha edilmeğe teşebbüs edildikleri halde, Enver paşa eski arkadaşlarının böy- le bir akibete uğramalarına mâni ol- mMuştU. Enver paşa, Mümtaz ve Sabancalı Hakkı beyleri İstanbula çağırıyor Enver paşanın kendi Jehlerindeki bu müdahalelerinden bu eski ittihat çılar haberdardı. Bunun için O, bu eski arkadaşlarından bu zamanda yardim beklemekte kendini haklı gö- rüyordu. Enver paşa, kabine henüz istifa et- meden evvel İzmitte bulunan eski yaveri Mümtaz ve Konyada sürgün olan Sabancalı Hakkı beylere birer telgraf çekmiş, hemen İstanbula “gel melerini bildirmişti. Henüz siyasi mahküm ve menfilerin affı ve İstan- bula dönmeleri için hükümetçe res- mi bir emir verilmediği bu sırada En- ver paşanın bu iki menfiyi geri çağır- masi, Enver paşanın rakipleri tara- fından hayretle karşılanmakla bera- ber, artık vaziyet o derece tehlikeli bir safhaya girmişti ki, ne Talât paşa, ne de arkadaşları bu kabil şeylere faz- la ehemiyet vermiyorlardı. Mümtaz bey, eski âmirinden bu telg- rafı alir almaz hemen İstanbula geldi ve doğruca Enver paşayı Kuruçeşmede- ki yalısında ziyaret etti. Mümtaz bey, Harbiye nazırını çok meyus bulmuştu. Ancak Enver paşanın tavir ve hareke- ti, hâlâ uğraşmak, mücadele etmek, yeniden bir şeyler yapmak düşünce- leri içinde bulunduğunu gösteriyor- du. Enver paşa, saklanacak yer arıyordu!. Enver paşa, eski yaverini büyük nezaket ve samimiyet ile elinden tu- tarak yanına olurttuktan sonra: — Maâtteessüf bütün gayret ve hüsnüniyetimize rağmen harbi vakit- siz olarak kaybettik. Bulgarların itti- fakımızdan ayrılarak mütareke teklif etmeleri, Almanyada ordunun inhilâ- Mini temin edecek harb alayhtarlığı menfi propagandalar yapılması müt- tetiklerle harbe devama imkân birak- madı. Diğer taraftan Şam da sukut et- ti, Filistin cephesindeki vaziyet de na- siktir. Gerçi ben, bütün bu vaziyet-. lere rağmen mukavemet edilmesini ileri sürdüm. Fakat arkadaşlar bü fikre razı olmadılar. Görülüyer ki, artık harbin bu tarzda devamı sona ermiştir. Biz, yakında istifa edip çe- kileceğiz. Yeni gelecek hükümet mü- tareke yaparak orduyu terhis edecek- tir. Fakat ordular dağılsa dahi, ben sağ kaldıkça, memleketin istiklâli, İs- lâmların boyunduruk altından kurtul- ması için sonuna kadar çalışacağım. Ancak bir müddet, gözönünden kay- bolmak lâzımdır. Acaba memleket dahilinde münasip bir yerde saklana- bilir miyim? Şayed bunu bana temin etmek sence kabilse mütareke yapılıp da Boğazların açılmasından evvel, bu imkâni hazırlamani rica ederim. Çün- kü İtlâf donanmasının İstanbul li- manını işgali sıralarında gayri mem- nun unsurların ilk tecavüz edecek- leri kimse herhalde ben olacağım! Ben böyle hakaretli bir tecavüze uğ- ramak istemem. Mümtaz bey, Enver psşanın bu sözlerinden çok müteessir olmuştu. Gerçi kendisi (Yakub Cemil mesele- si)nde hiç bir suretle adar olmas dığı, hattâ vaktile Yakub Cemil yapmak istediği hareketlerden men- etmeğe çalıştığı halde Talât paşa ta- rafından verilen emir üzerine İzmit- te ikamete memur edilmesinden, bilâ- hare Enver paşanın da ses çıkarmadı- ğından canı sıkılmıştı. Fakat o, bü- tün bu geçmiş hâdiseleri böyle nazik ve tehlikeli bir zamanda unutmak lâ- zım geldiğini düşünüyor, bilhassa pa- şanın kendisini emin ve mutemed ta- nıyarak böyle bir sır açmak suretile yardımcı İstemesi karşısında kendisi- ne vicdani bir vazife düştüğünü tak- dir ediyordu. Mümtaz bey Enver paşa- nın bu sözleri üzerine hemen cevap verdi: — İstanbulda münasip bir ev bul mak ve sizi oraya gizlice götürüp ay» larca saklamak mümkün olur, Ancak bunun için Hakkının da (Sabancalı) gelmesi lâzımidir, Emin olunuz emri- nizi her veçhile ifaya hazırım. Sabancali: «Sizi değil, Talât paşa ile arkadaşlarını da saklarım!» diyor Enver paşa, esâsen Sabancalı Hak- Kı beyi de Konyadan getirtmek Üüze- Te kendisine telgraf çektiğini söyledi. Filhakika bu-mülâkattan pek kısa bir zaman sonra Sabancalı Hakkı bey de İstanbula gelmiş ve Mümtaz beyle beraber Enver paşayı ziyaret etmişti. Sabancalı Hakkı bey, kendisinin bu- radan nefi edildikten sonra Kastamo- nuda, bilâhare Konyada imha edilmel üzere yapılan giğli tertiplerden sırf Enver paşanın müdahale ve tavassu- tile nasıl kurtulduğunu biliyor ve ar- tık bu bahisleri açmak istemiyordu. Enver paşa, İki seneden fazla bir za- man sonra ilk defa gördüğü bu eski arkadaşını da büyük bir samimiyet ile karşıladı ve elini sıkarak dedi ki: — Hakkı, benim bütün arzularıma rTâğmen sana büyük haksızlıklar yap- tılar, Fukat vaziyet nazikti, sizlerin lehin- de fazla ileriye gidemezdim. Çünkü Ta lâtla çok tehlikeli ihtilâflara düşmek Jâzımdı. Harb dolayısile yalnız sizin değil, benim aleyhimde de alınan ter- tibata fazla ehemmiyet vermedim, bunlardan gafil davrandım. Bu iti- barla bütün arkadaşların beni mazur göreceğinize eminim, Hakkı bey: — Ehemmiyeti yok paşam, dedi, al- dırmayın; olağan şeylerdir. geçti, git- ti. Enver paşa, bundan sonra tıpkı Mümtaz beye anlattığı gibi kendi dü- şünce ve endişelerini anlattıktan son- ra münasip bir yerde saklanmak için kendisine bir yer tedarik edip edemi- yeceğini sordu. Hakkı bey, kendi validesinin çok ciddi ve ketüm bir kadın olduğunu, vaktile uzun müddet o havalide otur- duğu için Üsküdarda, ağlebi ihtimal Körbakkalda birev bulacağını, şimdi- lik bu evde saklandıktan sonra paşayı Sabancada Akçayda (Sabancanın bir köyüdür) sonufa kadar muhafazâ et- meğe muktedif olduğunu söyledi ve ilâve ederek dedi ki: — Hattâ yalnız sizi değil, bize çok büyük haksızlıklar yaptıkları halde 'Talât paşayı ve diğer saklanmak İsti- yen arkadaşlarmı da Akçayda muha- faza edebilirim. Hiç kimse şüphe et- mez. Benden emin olsunlar, kıllarma bile zarar gelmez. Kendilerine temi- nat verebilirsiniz.. Benim namusuma itimad ederek, buyursunlar, gelsinleri, Enver paşa, Hakkı beyin kendisine büyük bir itimadla güvenerek yaptığı bu tekliften memnun olmuştu. Hemen cevap verdi; — Üsküdarda bir eve çekilmek fe- na fikir değil, Fakat İstanbuldaki va» ziyet günün birinde tehlikeye düşebi- lir, belki de uzun müddet Üsküdarda kalamamak mevkiine gelirim. Bü- nun için Anadoluda saklanmak daha doğru olur, Bu itibarla madem ki Sa- bancadaki vaziyetten bu kadar €min- sin, ben de bir müddet sonra oraya gidebilirim. Talâtla diğer arkadaşlara, gelince: Onların ne düşündüklerini bilmiyorum. Ben bir defa söylerim, fa» kat zennetmem ki, senin teklifine yar yanşnuş Olgunlar. (Arkası tar)

Bu sayıdan diğer sayfalar: