Aktris telefonda cevap verdi: ,, > Evet bir taahhüdüm yok... Tam dörtte giderim. Tabil, evvelâ beni Görmek istemelerini anlarım. Rolü ka» evvel zaten bir kere Telefonu bıraktı. Karar vermeden €wel kendisini görmek istiyorlardı. Yeni bir ajans idi bu. Eskiler onu ta- Mirlar, kıymetini bilirlerdi. Sahnede daha güzel, daha genç göründüğü- Me Yakıftılar. Şimdi onu bir genç rö- istiyorlardı. Tiyatro ajanı, 28 bir kadın rolü demişti. Sah- Beden hariçte bile 28 inde görüne- i. Tabii şimdi, şu balile değil. Fakat iyi giyinirse, gençleştiren bir #apka ile... Pek âlâ kabild. Yirmi Bekiz yaş demek otuz gibi bir şeydir. Kendisi de otuzundan pek fazla de- Bildi. ya... 37 sinde idi, Hattâ otuz ş Mt bile denebilirdi, Gösterse göster- 8€ 30, haydi 32 yaşında gibi gösteri- Fakat sahnede pek âlâ 28 Yaşında bir kadını temsil edebilirdi. bu hususta bir emniyet tel- etmek lâzımdı. Çünkü çok kârlı bir mukavele mevzuubahs oluyordu. Hele şükür nihayet onu aramış- İardı. Fakat sanki yeni sahneye çıka- €ak biri gibi karar vermeden evvel bir Te yüzünü görmek istemeleri can #kacak bir şeydi. Onun iyi bir aktris Olduğunu herkes bilmiyor muydu? afih yeni bir ajans tarafından &ranıyordu. Onların biraz ihtiyatlı davranmaları tabil görülebilirdi. Za- ten kendisi de ayni suretle hareket etmemiş miydi? Rolü kabul etineden €vwei komedyayı bir kere okumak 1s- söylemişti. Böyle bir cevap Yermek mecburiyetinde idi. Vaktile tolü ona yollarlar, o da hoşuna gi- kabul eder, gitmezse geri çevi- tirdi. Şimdi ahval değişmişti, Mas- Mafih kendisini tanıyan bir empre- 0 ile iş görmeyi tercih edecekti, bu yeni ajans onun ismi- bile işitmemişti, Fakat böyle olsa bulunurlar miydi? Çağırır lar miydi? Yoksa ajans mı: «Bir ke- Ye de falanı görünüz» diye onlara tta bulunmuştu? Bari ko- yı okumuş olsa idi... Hiç ok Mazsa nasıl giyinmek lâzımgeldiği- Mİ kestirirdi. r ji 1. Acaba ne ücret teklif edecek- derdi? Çoktan beridir mühim bir ro- M0 deruhde etmiyordu. Şüphesiz ki bu komedyadaki rolü gâyet ehemmi- Yeti olacaktır. İhtimaiki ilk defasında onunla pa- Yadan konuşmuyacaklar, sadece ese- Yİ verecekler, eçok ehemmiyetli bir Toldür de. Bir kere kendiniz görse- hiz daha iyi olurs diyeceklerdi. <Te- Şekkür ederim, bu akşam okur yarın #İZe cevap veririm». «Fakat bugün Öğleden sonra, okuyup, akşam üstü bize telefon etseniz... Çabuk bir ka- Yar vermek mecburiyetindeyiz...» Hazırlanmak zamanı gelmişti, Ne Biyecekti? Kurşuni esvabı mı? Kur- Şuniyi hiç sevmezdi. Kendisini pek Bönük gösterirdi. Siyah mı? Siyah daima yakışır. Esvap ta yeni, On se- Relikti amma hiç belli değildi, O en Şok yakışacak esvabı biliyordu amma, Me çare, siyah ile iktifa mecburiye- tünde idi. Buna beyaz bir yaka ilâve €tse? Hayır, hayır. Özenmiş olduğu Anlasılacaktı. İnci gerdanlık olabilir Ğİ. Allaha şükür, şapkası yeni idi. :'Tam size göre madam! di- Ye onu pek beğenmişti. Amma her m böyle söylemezler mi? Ağzını, lerini biraz boyamak icabediyor- Cu. Fakat çok kaçırmağa gelmezdi. Sonra yorgun görünürdü. Yanakla. Mna gayet hafif bir kırmızı... Fah, « gündüzün bile, şimdi 28 yaşın- “R bir kadındı. Saat dört, aktris tiyatro şirketinin hanesinde otuyordu. Yazıhane- arkasındaki bir pencereden if” insafsız sürelte yüzüne dökülü- Yordu. Emprezaryo orada değdi. ün yerini tutan delikanlı komed- ne muharriri idi. Şu komedyayı bir okumuş olsaydı! Ziyadan Pek sıkıyordu. Fakat bunu düşün- mek için kendisini zorluyordu. ir söylüyordu: Si Genç kız tolü için geldiniz değil — Bilmem, ajans bana bir genç | kadından bahsetti. — Hayır, genç kadın olmiyacak. Evlenmemiş bir kız. — Yirmi sekiz yaşlarında kadar..." — Hayır 22. — Yirmi iki mi? O halde bir yanlış. hık var demekti, Ajans yanılmış miy- di? Mühim bir eser İçin çok tecrü- beli bir aktris lâzımdır. Muhakkak ajans böyle düşünmüştü. Kendisi pek âlâ 22 yaşında bir kız gibi görü- nebilirdi. Neden olmasın? Ziya iyi tertip edilirse, saçlarını “daha kisa kestirirse... Güldü: — 22 mi? dedi. — Evet 22 yaşında gayet saf temiz bir genç kız. * Aktris gözlerinin altındaki hafif kı- rışıklıkları hayalinde görüyordu. * — Ajans pek parlak bir eser, de- | di. Böyle eserlerde rol deruhde et- mek zor bir iştir. Çok tecrübeye ih- tiyaç vardır. Öyle değil mi? # Muharrir zor bir mevkie düşmüş gibi göründü. — Evet... Evet... diye mırıldandı. — Rolü daha okumadım. Fakat öy- le zannediyorum ki size genç görün- mekle beraber lâzımgelen tecrübe- yi haiz bir artist lâzım. — Ben bu rolde çehrenin çok bü- yük mevkii olduğu fikrindeyim. Uzun bir süküt. — Komedyayı okusaydım pek memnun olurdum. Muharrir tereddüt etti: — Maalmemnuniye verirdim #ize. Fakat kopyasını henüz çıkarmadılar. Aâresiniz bizde vardır. Kopya hazır olunca size yollarız. — Mersi, İşte hepsi bu kadardı. 22 yaşında bir kız arıyorlardı. Kendisini çağır- maları insafsızlık değil miydi? di Rol büyük bir tecrübeye ihtiyaç gösteriyordu. Muharrir kati bir red cevabı vermemişti. Henüz Ümit ke- #llemezdi. İbtimalki eseri gerçekten kendisine yollıyacaklardı. Hem 22 yaşçok genç bir kadın demek değildir. Kendisi 32 gösteri- yordu. Arada yalnızon yaşlık bir fark vardı. Muvaffak surette giyinir, Iyi makiyaj yaparsa on yâş daha kü- çük görünmek pek kabildir. Muhak- kak, görünebilirdi. Yirmi iki, otuz iki... Üç, dört, beş, miti, yedi. Otuz sekiz, otuz dokuz, kırk. Kırklan yir- mi iki çıkarsa... — Yarabbi, tatma beni... Sokak- ta herkesin içinde ağlamak istemem! Hikâyeci Akba müesseseleri Ankareda her dilden kitap, ga- zete, mecmum ve kirtasiyeyi ucuz olarak AKBA müesseselerinde bu- İabilirsiniz.. Her dilde kitap, mec- mua siparişi kabul edilir, İstanbul gazeteleri için ilân kabil, abone kaydedilir. Ündervodd yazı ve he- sap makinelerinin Ankara acentesi, Parker dolma kalemlerinin Ankarada satış yeridir. Telefon: 3377. telif plâk neşriyatı, 14: SON. © Akşam neşriyatı: 1830: Konferans: Kı- Sılay Cemiyeti namına Bayan Şüküfe Nihal, 1930: Konferans: #minönü Halke- vi neşriyat kolu namına Bay Nusrel Sa- fa, 20: Belma ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2030: Ömer Rwwa tarafından araba söyle 20,45: Cemal Kümil ve arkadaşları tarafın- dan Türk musikisi ve halk şarkıları (Sa- &t ayan), 2115: Radyo fonik temsil (MARUF, 22,15: Alans ve Korsa haberleri ve ertesi gün programı, 2220: Plâkla #ololar, opera ve operet parçaları, 23. SON. Ecnebi istasyonların bu akşamki en ” müntahap programı Roma (471) saat 2230: Polis bandosu tarafından konser, Strasburg (849) 2130: «Venedik. öpetret 3 perde, Lüksemburg (1293) 2250: «Yapraklar düşerkens operet, (400) 2130: Konsor, Bükreş (364) 2130: Senfonik konser, Varşova | (1334) 23: Piyano, Peşle (D49) 23: Piyano kon- seri, Dans Musikisi Monako (405) saat 24, Londra (kısa dal- ga) 21. 7 Temmuz 937 Çarşamba — Öğle neşriyatı: 1230 Piikie 'Türk musikisi, 1250 Havadis, 13,05 Muh- telif pik neşriyatı, 1400 Son, Akşam neşriyatı: 1830: Plâkla dans musikisi, 1930; Konferans: Beyoğlu Hal- kevi namına doktor Kâzım İsmall (Güneş banyosu), 20: Nezihe ve arkadaşları tara- fından 'Türk musikisi ve halk şarkıları, 2030: Ömer Rıza tarafından arabca söy- ler. 20.45: Semahat ve arkudaşları tara- fından Türk musti ve halk şarkıları (Saat ayarı), 21,15: ORKESTRA: 2218: Alanı ve borsa haberleri ve ertesi günün Proğramı, 2230: Plâkla solololar, öpera ve “perei parçaları, 23: SON, BORSA 5 Temmuz 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) ESHAM ve TAHYİLÂT İstikrazı dahili 66 Türkiye Cüm 8650 1933 istikraz o—oS5İ huriyet Merkez Ünitürk 1 160750! Bankası ». N 15) Anadolu hisse (24 ». mM 1505 | Telefon 850 Mümessil I 33.89 | Terkos 9— ». N 0.20 | Çimente 1325) » m İttinat değir- 10,25 İş Bankası 9/80 | menleri » hamiline 690| Şark değir. 040. » Müessis 77) smenleri Para (Çek fiatleri) Paris 205450) Sofya “ Londra 625| Prag 202108 Nev York — 1380 vaa s7 ri Hamsi SARİ iş 3458 N Zioti 4.1680 Cenevre SASİSİ pençe dei Brüksel 470 Bükreş 107136 Amsterdam 143921 Moskova 24.04 Eskişehirde AKŞAM neşriyatı «Ses - Işık» müessesesinde satı- lr. «Akşam: gazetesine aböne olanlara bususi tenzilât yüpilır. Hasan Âli Yücel Pazartesi Konuşmaları Kitap halinde intişar etti. Satış yeri Remzi kitaphanesidir. Paranızı beyhude yere sokağa atmayınız! Bize bütün yerli mallarını yabancı mallara tercih ettiren en kuvvetli se- bep olanların taze, ucuz ve saf olma- larıdır. Bu evsafı taşıyan öz Türk mamulâtı dururken pahalı ve muhte- viyatı şüpheli ecnebi mamulâtına pa- ra vermek günahtır. Radyolin diş macunu hudutsuz mu. valfakıyetile halis yerli malına bu meziyetini parlak surette isbat et- miştir. RADYOLİN Sizi terkibi meçhul ve ondan üç dört defa pahalı ecnebi mamulâtını kullanmaktan kurtarmıştır. Terlan gibi güzel ve yakışıklı bir erkek, Gülçin'i nasıl sevebilmişti? Çünki bu, yalnız Pekinin değil, dünyanın en çirkin bir kızı İdi.. Baş cücenin merakı.. Kanton'da bulunan büyük Moğel donanması kumandanı smirsl Şütşo'- nun Pekine gelmesi için kendisine ha- kan buyruğu gönderilmişti. O sabah harem dairesinin kileri ö- nünde genç bir cariye ile sarayın baş cücesi fısıldaşıyordu: — Ne olmuş?. — Kocasının muvaffak olması için gece gündüz büyülerle, yıldızlarla uğ- râşıyormuş. — Bu birşey değil, yavrum! Bundan daha taze, daha meraklı haberler var bende. — Sahi mi?.. Mutlaka Şi-Yamaya ald olmalı?.. — Hayır.. hayır.. onların ipliği pa- zara çıktı artık. — 'Tiyen-Fodan mi bahsetmek isti- yorsun?, — (Büyük mabed)de vaktile kırılıp yapıştırılmış bir mabud heykeli var- dır. Tiyen-Fo ona benzer. Eski salta- natım, nüfuzunu hattâ eski güzelliği- ni kaybetmiş bir kadının nesinden bah- sedilir?!.. — O halde dilinin altındaki baklayı çıkar bakalım. Ben duyduklarımı an- latmak için seni bu kâdar üzüyor muyum? 'Tuman iki elini ağzına götürdü: — Terlianın kalbini çalan kadını keşfettim. — Haydi canım.. benimle alay et- mel Taşlar canlanıp biribirlerini s6- verler; fakat Terlan bir kadın seve- mez. — Böyle söyleme yavrum! Her gü- nülde bir aslan yatar. Sen onun kal- binde yaşıyan kadını biliyor musun? — İnanmam, Tuman! Gözümle gür“ sem,yine inanmam. Terlan kalpsiz bir erkektir. Cücenin sesi büsbütün inceldi: — Terlan Gökçin hatunun kızını seviyor. Diye mırıldandı. Genç kinin gözleri faltaşı gibi açıldı: — Ne diyorsun, Tuman? Gülçini mi seviyor? — Evet. hem de çıldırasıya... — Nereden sezdin bunu? — Sezmek değil. gözümle gör- düm.. kulağımla işittim. — Gözün ve kulakların seni aldat- mış olmasın, Tuman? Terlan Pekinin en güzel, en yakışıklı bir erkeğidir. ve Gülçin dünyanın en çirkin kızıdır, Onun yüzünü babası bile görmek is- temez.. yılda bir kere büyük ulusal bayramda ailesi arasında Gülçin de bebasmın elini öpmeğe gider. Fakat, kaç bayramdır dikkat ediyorum.. Ku- bilây elini uzatırken bile kızının yü- züne tiksiniyor, — Ondan nefret ettiği belli. Fakat, gel gelelim Terlan bu kızı seviyor. onun gönlüne kim karışır? — Mutlaka bu kızın, erkeği çeken bir tarafı olacak, ga. Bilhassa Terlan gibi bir erke- Genç kız hayretinden küçük dilini yutacak gibiydi.Cücenin sözlerine bir türlü innanmak istemiyordu. Gerçek Terlanm, Gülçini sevmesi en ufak bir ihtimal ile de hiç kimse- nin aklından geçemezdi. Gülçin (1) yirmi bir yaşında uzun- <a boylu, endamı güzel. sesi güze, av avlayışı güzel.. Tar çalışı güzel. ahlâkı güzel... Ve bunlardan başka birçok mezi- yelleri de sayılabilirdi, Fakat, Gülçinin yüzü o kadar çir- kin, o derece soğuktu ki.. Terlan gibi 11) Kızı çiçek, Altın gül, Kiri gül mi- nalarını Made eder. Çin - yahıt Kin — Çince altın demektir. Gülçinin #nasına Gökçin adını Sebutay bahadır koymuştu. Gökçin — Kıml gök, Altın gök demektir. «Gökçindir kızımın edi, Gözünü gökler boyadı. Kanına renk veren göktür, Kızımın Adı büyüktür» — Bir Azeri şair — genç ve yakışklı bir saray muhafız değil, onun maiyetindeki çirkin za- bitler bile Gülçinin yüzüne bakamaz lardı. Baş cücenin merakı gittikçe artı- yodu: — Terlan acaba bu kızın neresini ve nesini seviyor? Elbette onun da bir erkeği avlıya- cak ve kendine çekecek bir meziyeti olacaktı. Tuman bu merakla, kiler önünde lâfa tuttuğu kıza sordu: — Bu gece uykumu kaçıracak olan bu düğümü çözebilir misir? — Ne istiyorsun? — Gülçinle meşgul olmanı, owu bis Taz deşmeni ve fikirlerini öğrenmeni istiyorum! — Söz veriyorum: Öğrenmeğe çâli- şacağım. . — Amiral Şütso boşuna mi gelecek?!... 'Tuman merakından çatlıyordu. Terlanı kime sorduysa, onun için (kalbi boş gezen bir erkek) diyor. lardı. Semga Bahadır baş cüce ile şika- laşmasını çok severdi. O gün Tuman ihtiyar vezirin yanına gittiği zaman Semganın yanında kimse yoktu. Semga Bahadır, cüceyi görünce güldü: — Yakında sarayda büyük bir dü- gün olacak., yine değerli hediyelere kavuşacaksın, Tuman! Cücenin yüzünde münalı belirdi: — Terlanın evlenmesinden mi bahs sediyorsunuz?. — Evet, amiral Şutso yakında g»le cek ve hakan amiralin kızını Tesizna istiyecek... Cüce önüne bakarak mırıldandı: — Terlan, Şutsonun kızını alacak mı bakalım?! —Bekâr bir erkek. Bu kadar güzel bir kızı reddedecek değil ya. Bahusus bu işe hakan önayak olursa... — Ben size, bü iş olmıyacak. Şut- soyu Kantondan boşuna buraya çar ğurdınız, dersem... — Yumuşak bir yer bulsam, bu sö- züne sırt üstü yatar gülerim! — 'Terlanın sevdiği bir kız vardır. Terlan ondan başka bir kadınla ev- Jenemez, dersem.. yine sırt üstü ya- tap güler misiniz? Semga Bahadır çenesinin ucundan sarkan küçücük sakalının ince felle- rini okşıyarak bağırdı: — Terlânın hiçbir kadın sevme. ğini herkes biliyor. Eğer sevseydi, yanındaki cariyelerden birine meyil gösterirdi. Terlan kalbi boş yaşıyan bir erkeketir. — Onun Kalbini amiral Şutsunun kızile dolduracaksınız, aldanırsınız! Bana İnanınız! Gerçi bu inanılacak bir şey değil. Fakat, ben gözüm! gör“ çizgiler düm ve kulağımla işittim; Ter'an (Gülçin) le sevişiyor... İhtiyar vezir, kaşlarını yukarıya kaldırarak bir müddet şaşkın şoşxın cücenin yüzüne baktı: — Ne diyorsun, Tuman?, Terlan Gülçinle mi sevişiyorr?! — Evet.. hakanın küçük kızı Gük çinle... — Terlan o çirkin kızı nasıl yor ? — Buna sizin kadar ben de Şaş tım.. ve kızlara bu işin sırrını anlg- malarını tembih ettim. Düşündükçe aklımı oynatacağım. Terlan gibi gü- zel ve yakışıklı bir erkek, böyle dün- yanın en çirkin bir kızını nasıl seve bilir?i Buna şaşmamak kabil mi? Semga Bahadır kulaklarına İnaha» miyordu. j Baş cüceye: — Sen yanlış duymuş ve yanlış görmüş olmiyasın, 'Tuman? i Diye soruyor ve dudağını bükereğg odanın içinde dolaşıyordu. Tuman: sevi- Arkası var)