2 Temmuz 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

2 Temmuz 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yeryüzünde garib âdetler, gülünç itikadlar Insan öldükten sonra vücuddan ayrılan ruhun başka bir şekil altında dünyaya Meselâ Bali ada- SI yerlileri ruhun cesedden ayrıl- masını kolaylaş- tıracağız, diye bazı merasim ya- Piyor ve birçok masraflara kat- lanıyorlar. Onlar İçin cenaze alay- ları gülüp eğlen- mek için bir ve- sile teşkli ediyor. TAT geleceğine itikat barla ölümü ruhü Vi yim vermesi sebebile mak ve teessürler içinde kalmak dursun, bilâkis gile ğa lüp eğlenmek için bunu bir fırsat bili- yorlar. Bu merasim ruhun ebediyete kavuşması ve hayata tekrar istediği Şekilde gelebilmesi için yapılıyor. Bu İtibarle Ballli için bu sevindirici bir iştir ve bu işin pek parlak merasimle Yapılınası dini bir borçtur. ad ebediyete İntikal merasimi o Mw masraflı oluyor ki orta halli isi bu mâsrafı yapabilmek için se- a beklemiye ve her Şeyden kısa- ka para biriktirmeğe mecbur oluyor- ve bu müddet içinde bu iş yapıl. madı diye üzüntüden ve vicdan aza- kurtulamıyorlar. Ni İalarını veya hayyı adale de etmektir. Fakir adam d tir. Dasıl sağlı- Bunda zenginin ar tıklarından, an merhamet ve yardımlarından istifade e öldükten sonra da bu yardımı ya ir. Fakirin cenazesine zangininki- Rai Kücük bir yer ayrılır. Un ebödiyete ni : mb ai geçmesini kolay- Mâ merasimi o pi rn ve masraflı hazırlık- h UNU bİr adam ölür ölmez Gti in Mümkün olmaz. Bu Vakti Varsa ölüyü müunya b tekrar geleceğine Yukanda: Bali adasında cenaze - nin nakledildiği büyük kule yüz lerce adamın omu- xunda götürülür, ortada cenazeyi İn- diriyorlar. Aşağı » da: Kulenin umu» eder, bir müddet böyle saklarlar, Aile- nin serveti buna müsait değilse o za- man ölüyü muvakkat surette gömer- ler, Bu muvakkat gömmede bile bir çok merasim vardır. Biri öldüğü va- lir, bunu güren yakın uzak akrabası ve eşi dostu Yiyecek hediyeler getirir- ler, bir iki gün sonra rahip gelir, cese- di mukaddes. Sü ile yıkar ve çıplak vü- cudu ödağacı tozu, tuz ve sirkeye ba- tarılmış pirinç unu ile ovalar. Bundan sonra ölünün €l ve ayak parmaklarını İple bağlarlar ve avuç; LE 'una beş on me- lerine yaseminler korur, Bundan maksad Tuh başka bir seki) altında tekrar dünyaya geldiği Vâkıt gözleri ayna gibi parlak, dişleri çelik gibi sağ- Jam, kemikleri demir gibi kuyvetli ol Sun ve nefesi misk gibi koksun argu- sudur. Bir de ölünün ağııma bir bam- bu dalı koymayı unutmazlar, Cesedi sımsıkı ve kat kat kefenler içine sa- rılacağı için bir ucu açıkta bırakırlar, Bambu olmalı ki ruh dışarıya kolayca çıkabilsin. Bu hazırlıklar bittikten sonra şarkılar sö b nlar Tak ölüyü m ag v. Bundan sonra başpapaza müracaat edilir ve cesedin yukılması merasimi için münasip bir gün tayin ettirilir. Bu günü mümkün olduğu kadtir uza- ğa almak hir çoklarmın işine gelir. Çünkü dediğimiz gibi bu merasim çok masraflıdır, Ekseriyetle bu mera- sim ölü gömüldükten iki ay sönra ya- pır, fakat iki üç sene sonraya birakı- Janlar dal vardır. e Tayin edilen günden bir gün evvel ölünün ailesi ve dösllari huzurun. da mezarı açılır, orada bulunabilen bakiyeler toplarır. Aradan çok zaman deçmişse bazan ancak bir iki kemik ya | inananlar hâlâ var elde edilis ya öğilmez. Bu bakiyeleri Eve getirir, imkân derecesinde sıraya kor, bir vücut şekline getirmiye çalı- Şir ve bunu kıymetli kumu ü rine dualar işlenmiş ipeklilere sarar- lar, bu ölünün vücudundan kalan ba- kiyedir, fakat artık allece en çok ehem- miyet veriler şey ölünün ruhudur, bu- nu da temsili olarak gösterecek şekil- ler hazırlarlar diyorlar. , Balmiye yaprakları ve ödağacındanı yapılmış ve içerisine altın gümüş süs- ler, mücevherler konmuş olan bu şek- le Adegan diyorlar, Bu Adaganlar da cenazenin yanına konur. Bu sırada dışarıda başka hazırlık- Yar yapılmıştır. Bir kere ölü evinden yakılacağı yere yüksek bir kule içinde götürülecektir. Bu kuleonon beş metre yüksek ve kat kat dünyayı ve #emaları temsil eden müazzam bir şey- dir, bunu yüz kişi zorla yerinden kı- muldatabilir. İşte kıymetli kumaşlara, şallara ve ipeklilere sarılmış olan ©8- set ile içinde binlerce lira değerinde mücevherler bulunan ve ruhu temsil eden Adeganlar bu kulenin en yüksek yerine konur, kızlar en süslü elbisele- rini giyerler, mabedin rakkâseleri yol- da muhtelif oyunlar yaparlar, her ta- rafa çiçekler serpilir, çalgılar çalınır, herkes neşe içinde, güler oynar, eğle- nir, Böylece şehrin civarındaki meyda- na gelirler. Orada büyük bir odun yı- ğını ile bir de cenâzenin içine konula- rak yakılacağı başka bir tabut hazır- lanmıştır, bu tabut değerli sanat adam- ları tarafından ince ince işlenerek ©- yulmuştur ve bir hayvan şeklindedir, ölünün ailesi hangi sınıftan ise bu hay- van şekli ona göre değişir, bazan Ol, Sığır, bazan boğa yahut inek... Niha- yet rahipler dunlar okurlarken ceset kuleden çıkarılır, bu tabuta konarak odun yığınının üstüne çıkarılır, başka fakir conazeleri de varsa bunlara da yi- ğının bir köşesinde yer verilir, bun- dan sonra odun yığınma ateş verirler, hem de kibrit çakarak değil, ya per- tevsizle güneş ışığını bir noktaya ve yarak ut iki ağaç parçasmı bir ie iş bu suretle fakırınkile beraber zenginin ölüsünü de mücev- herleri, ipeklileri, şalları ile beraber yakar, kül ederler, ve bu arada o kota kuleyi de ateşe verirler, sunta geri ka- | Jan külleri toplar ve gene e duaları arasında denize veya nehre atarlar. Böylece toprak, ateş ve su öle- nin dünyadaki bütün künahlarını te- mizlemiş, ölünün ruhuna artık ebedi- yet yolları açılmış olur. Bu merâsimi en Bajili ölüsüne karşı bü- tün hfirmet ve sevgi borçlarını ödemiş sayarak memnun v6 müsterih evine döner. Faik Sabri Duran Eskişehirde AKŞAM neşriyatı «Ses « Işık» müessesesinde satı- ır. «Akşam: gazetesine abone olanlara hususi tenzilât yapılır. “İttihad ve Terakki,, Tetrika No. 138, Garp cephesinde Yalnız teşyi edenlerin içinde neşe- sini muhafaza eden, hattâ mutad tavır ve hareketinden daha fazla sen davrânan Enver paşa, nazarı dikxu- ti celbediyordu. Enver paşa derecesinde olmamak- Ia beraber, Bahriye Nazır gl paşa da kederli ve meyus gö istemiyordu. Avrupa treni Sirkeci garından ağır ağır uzaklaşırken Sadrüzamın tre- nini mütevekkil nazarlala (takip edenler, derleti son bâdireden kur- taracak Talât paşanın nasl bir ne- tce ile memlekete döneceğini zihin- lerinde -tahili etmekle meşguldüler: 3 eylül, 334 (1918) sah. Sofyada bedbin bir hava vardı "Talât paşa, Berline giderken kendi- sini Sofya istasyonunda karşılıyan Bulgar Başvekili M. Mâlinof ve Bulgar ricali ile görüştü. (o Sadrazam, gerek Gerp cephesindeki Alman taarruz- Jarmın müsbet bir netice istihsal et- al ünmek mesinden, gerek Makedonyada Fran. | neraller, hâlâ taarruzlara devam e- sız generali Franşe Despre'nin askeri hazırlıklarından çok büyük telâsta bulunan Bulgarları meyus ve ümidsiz bulmuştu. Bulgar ricalinin kendisine anlattıklarına göre şayed pek yakında Almanya ile müttefikleri müşterek bir sulh imkânı bulamazlarsa Bulgarlar, münferid bir sulha yanaşmağa mec- bur olacaklardı. Talât paşa, Bulgar ricalinin bu bed- bin mütalâalarını cerhedecek vaziyet- te değildi. Sadrazam, belki kendisi de ayni çareye baş vuracağı sirada Bul- garları böyle düşünceden menetme- ği hem lüzumsuz, hem de faidesiz bu- Tuyordu. Talât paşa bü fena hava içinde Bul- gar topraklarını terkederek Avustur- ya topraklarından geçerken, Avustur- ya hükümel ricalile vaziyet etrafında. uzun uzadıya görüşmek İstemedi. Kendisini (Avusturya hududunda karşılayan Viyana sefiri Hüseyin Hi- mi paşa, Avusturyada sulh propagan- dalarının her memleketten ziyade art- tağını, yalnız halkım, değil, hükümet ri- calinin de bu fikre taraftar bulündük- larını İzah etti, Hüseyin Hilmi paşaya göre vaziyeti muhafaza eden impara- tor Şarldi. İmparator, bütün ümidle- rini Kaysere ve (Alman karargâhı u- mumisi)nin hattı hareketine bağladı- ğından henüz sulh fikirlerine yanaş- miyordu. Müsmefih artık imparator Şarlin de müküvemeti kırılmak üze- redir. Binaenaleyh, Almanya daha u- zun müddet silâhını elinden bırakarak sulha yanaşmasa bile, hiç ümid edil- mediği bir günde Avusturya - Maca- ristanın İtilâf devletlerine müracaat ederek sulh müzükeresine girişeceği muhakkaktı. Artık 'Talât paşa vaziyeti kavramış- tı: Ne Bulgaristandan, ne de Avustur- yadan hâyır kalmamıştı. Bu iki hü- kümet de kendi başlarının çaresini arı. yorlardı. Bükalım Almanyada ne gibi fena bir muhit ve hava bulacak- tı? Talât paşa, bu iki memleketten al- dığı meyus bir tavır ve hareketle yolu- na devam etti, Almanlar, Türkiyeden yüz çevirmişlerdi 'Talât paşa, Berline ayak basar bas- maz bir târaftan Alman mülki voas- keri ricalile temas etmeğe, diğer taraf- tan Almanyadaki dahili vaziyeti ve halkın haleti ruhiyesini tedkik etme- ğe başladı. Bu sıralarda Almanyada bir çok fikir cereyanları çarpışmakta idi: Harbin son senelerinde kuvvetli ve hemen hemen vaziyete hâkim olmağa başlıyan sosyal demokratların nüfuz ve tesirlerile iktidar mevkiine gelen yeni Başvekil Maks de Badın etrafın» da birleşenler, artık Alman ordusu- nun son aylarda birçok defa tecrübe ettiği mütemadi taarruzlardan hiç bir faide elde edilemiyeceğine kanaat ge- tirdiklerinden, biran evvel sulha ya- naşmak fikrinde idiler. Bundan baş- ka yeni hükümet ile bu yeni hüküme- tin siyasetini takviye eden siyasi züm- reler, Türkiyenin Almanya için artık faideli ve lüzumlu bir müttefik oldu- ğu kanaatinde bulunmadıklarından bundan sonra Osmanlı imparatorlu- dile siyasi sahada birlikte yürümenin Suikasdlar ve entrikalar nin son devirlerinde Yazan: Mustafa Ragıb-Es-atlı Talât paşa Berline gittikten 24 saat sonra vaziyet değişmişti Almanya için bir menfaat temin et- mekten ziyade, belki de bir mezasrat doğurabileceği fikrinde idiler! Bu iti- harlâ 'Talât püsn, iktidar mm deki $iyasi ricalden kendisine karşı kâfi de- Yecede bir samimiyet ve bereberlik bu- namıştı. Halkın büyük bir ekseri- de yeni hükümetin ve bu cereyan- ların peşinden sürüklüyordu. Açlık ve iktisadi mahrumiyet, ve buna inzimam eden Garp cephesindeki son muvaife- kıyetsizlikler, Alman milletinde bu ru- hi vaziyeti doğurmuştu. (Alman karargâhı umumisi) neden endişe ediyordu? Talât paşa. Alman siyasi mahafilin- de bu gayri müsaid vaziyeti gördüğü halde, (Alman karargâhı umümisi)n- deki fikirleri büsbütün başka bir va- #iyette bulmuştu; Bilhassa gerek mem- Tekelin kürtüluşu, gerek kendi taç ve tahtının selâmeti için bütün ümidini ordunun ve donanmanın sona kâdar mwukavemetinde gören Kayser Vilhetm ile kendi fikrine iştirak eder bazı ge- mek fiktinde idiler, Maamafih, Bun- lar büsbütün de endişesiz değildiler. Bilhassa Garp cephesinden ziyade teh- likeyi Avusturya ve Bulgarları tehdid eden general Franşe Despre kuvvetle- rTinm Makedonyada yapacakları bü- yük mikyastaki bir taarruzdan körkü- vorlardı. Böyle bir taarruz, Avustur- ya - Macar ve Bulgar ordularını pori» şanlığa sevkedecek ve dolayısile Ak man kuvvetlerinin sağ cenahı da teh- YWkeye girmiş ol&caklı. Bundan başka Avusturya ve Bulgar ordularınm inhi- Il üzerine Almanya ile raüttefikleri- nin muvasalası kesileceği gibi, bura- daki bozgunluk Alman ordu ve mik Tetinin de mareviyatine çok fena tesir yapacak, mukavemet iınkânlarını or- tadan kaldıracaktı. Bundan başkâ Suriye ve Filistinle Irak cephesindeki İngiliz taatruzları da Alman (Karargâhı umumisi)ni dü- düşündürüyordu. İngiliz general Allen- binin Filistin cephesindeki son mu- vaffakıyetleri, hergün İngilterede ilân ediliyor, bu itibarla şenlikler yapıl yordu. İngiliz Başvekili Lloyd Corcun İngiliz generali hakkında. Avam Ka- marasında medhedici nutuklar söyle- mesi, İngiliz milleti ile müttefikleri- nin maneviyetini yükseltiyor, Alman- yada hüküm süren mancvi perişanlı- ğa rağmen İtilâf hükümetleri memle- ketlerinde zafere erişecek dakikalarin geldiği hakkında yeni kanaatler doğu- Tuyordu. Bu iki vaziyet, yani Franşe Despre'nin hazırlığı ile Allenbinin İle- riye doğru taarruzları (Alman karar- gâhı umumisi)ni çok ciddi endişelere sevk ve Almanların artık müttefikle- rinden harp ve siyaset bakımından ay- rümak mevkiine düşeceğin! takdir edi- yordu. İtilâf orduları yeniden şid- detli taarruza geçmişlerdi.. Bununlu berâber, Talât paşa Berli- ne gittiğinden yirmi dört saat sonra İ Garp cephesindeki vaziyet de birden- İ bire sarsılmış, Alman (Karargâh w- mumisi) nin daha yakın zamana kadar tehlikesiz gördüğü Anavatan harp cep- hesi de çok müşkül bir vaziyete girmiş- ti. Şimdi arık Almanyanın, Alman milletinin hayati mukaderratı tehdid ediliyordu. Alman askeri mahafili, o zamana kadar Garp cephesindeki metanetine inanmakta pek de haksız değildi. Ai- manların yaptıkları son büyük taar- Tuzda ordu Marn nehrini geçmiş ve bu süretle en kuvvetli askeri mevzile- ri tutmuştu. Alman erkânı harbiyesi (Hindenburg hatları) ismini verdiği bu mevzileri âskerlik bakımından çok kuvvetli görüyordu. Bu hatların İtüâf orduları tâ rafından sökülemiyeceğine kânast ge- tiriyordu. Fakat şimdi İtilâf orduları başkumandanı general Foş'un tertip ettiği yeni bir plân ile meşhur (Hind- denburg hatları) üzerine ve bütün Garp cephesi imtidadınca umumi bir hücum başlamıştı. O zamana kadar İtilâf ordularının bu kadar geniş bir sahada ve bu derece şiddetli bir taar- rüz yaptıkları görülmemişti. (Arkası varj,

Bu sayıdan diğer sayfalar: