2 Temmuz 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

2 Temmuz 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

A A Sahife 6 Izmirde benzin şirketleri müdürleri mahkemeye verildiler Istanbuldaki direktörlerin de mahkemeye celbedilmeleri muhtemel İzmir (Akşam) — İzmirde benzin , meselesinden başka, bir de petrol me- selesi baş göstermiştir. Mahalle bak- kallarında petrol bulunmamaktadır. Belediye tedbir alarak mahalle bak- kallarına petrol tevzi ettirmiş ve tes- bit ettiği 12,5 kuruş fiat üzerinden halka sattırmıştr. Litresi 25 kuruştan benzin satan üç bakkal belediyece el- dişer lira para cezasına çarptırılmış ve dükkânları üçer gün kapatılmıştır, İzmir Nafıa müdürlüğüne belediyenin tesbit ettiği fiatten yüksek fiate ben- zin veren Steua Romana şirketi de beş in. kapatıl | gün kapatılmış, elli lira para cezasi. | ganpuldaki direktörlerin de mazmun na çarptırılmıştır. Belediye, İzmirdeki benzin satış fi- atlerine nazaran beş litrelik şişe fig- tin! 70 kuruş, bir litre benzin fiatini de 14 kuruş üzerinden tesbit etmiştir. Fakat bu fiate petrol ve benzin « -şir- 'ketleri İzmirde satış yapmadıkların- dan .müddelumumilikçe haklarında takibat yapılmaktadır. Zabıta, İzmir Şel acentesi B. Manuso, Remo Alyoti, müfettiş Saki, Sokoni şirketi direktö- | rü Direk, Staua Romana şirketi mü- dürü Volker, ikinci müdürü Reg ve Neft Sendikat Alsancak satış memü- Tu Mehmedi ihtikâr suçundan Adliye- ye vermiş, müddelumumilik, acente ve müdürlerin selâhiyetlerine aid ev- rak üzerinde tetkiklere başlamıştır. Belediyenin tesbit ettiği fiat üze rinden satış yapmamaları için şirket- lerin İstanbul müdürlükleri tarafım- dan İzmirdeki acentelerine telgrafla emir verildiği tesbit edildiğinden İs- sıfâtile muhakeme altına alınmaları muhtemeldir. Belediye, vesait sahip- lerinin benzin ihtiyaçlarını, bizzat temin etmekte devam ediyor. Benzin fiati ucuzladığı için - bele diye taksi ücretlerini de ucuzlatmış- tır. Otobüs nakliye ücretleri de ucuz- latılacaktır. Türk işçisinin muvaffakiyeti (Baş tarafı 1 inci sahifede) kanın önüne getirilmiştir. Davetliler arasında birçok tanınmış zevat vardı, «İstanbul - Beykoz» vapuru henüz bacası takılmamış olduğu halde kı- zâkla durüyordu. Şehir bandosunun İstiklâl marşını çalmasile merasime başlandı. Vapurun burnu önünde kurulan söz söyleme kürsüsünde Şirketi Hayriye yazı işle- ri müdürü Bey Asaf güzel bir hutuk söyledi. Bu nutukta Şirketi Hayriye- nin, Boğazdaki nakliyatın ilk zaman- Jardaki halinden tatlı tatlı bahsetti. İlk zamanlarda Şirketi Hayriyenin gemi inşa ettirmek teşebbüslerinden bahseden Bay Asaf: «1285 Hicri senesinde şirketimiz müdü- rü Hüseyin Hak! efendi araba vesair nakil vasıtalarının Boğaziçinde bir sahilden bir sahile nakiedilmeleri için araba vapurur- Yarının inşasını düşünmüştür. Bunun için de Londraya bir heyet gitmiştir. Gayanı dik- kattir ki o tarihlerde Londrada bile araba vapuru nevinden nakli vasıtaları kendi herboza düş düşünen ve Lila Şirketi var Tiye olmuştur.» Dedi. Bay Asaf Türkiyede çifte uskurlu vapuru ilk defa istimal eden müesse- senin de Şirketi Hayriye olduğunu söyledikten sonra ilk Boğaz vapurla- zamanlar vapurlar batma- dan seferlerini bitirdikleri cihetle tenviz I meselesi ehemmiyet! haiz değildi. Fakat va- purların güneş battıktan sonra da ve bil- hassa Ramazan gecelerinde seyrüsefer et- melerine ihtiyaç görülünce tenvirlerini dü- günmek lâzım geldi. Elektrik istihsali Ab- diihamid devrinde yasak olduğu için Şir- keti Hayriye bu vazifeyi ibtida lâmba ve mum İle ifaya çalıştı. Fakat mütevali müracaatler neticesinde elektrikli tenvirat icrası müsaadesi de İş- tihsal olundu. Şirketi Hayriye bu hususta da Türkiyede birinciliği kazandı.» Bây Asaftan sonra Hasköy halkı namına Bay İbrahim adında bir zat birkaç söz söyledi. Bundan sonra gemi merasimle su- ya indirildi. Kızaktan kayan Türk işçisinin bu küçük fakat istikbal için büyük ümidler vadeden el emeği mü- zika sesleri arasında suda yüzmeğe Davetliler büfede iza2 edildiler, AKŞAM, Türk işçilerine daha böy- le nice nice gemilerini denize indir- melerini diler ve Türk denizlerinin 'Türk işçisinin elinden çıkmış gemiler- le dolmasını temenni eder, Kambiyo borsası komiseri Londradan döndü Londrada Osmanlı bankası hisse- darlar umumi heyeti toplantısında bulunmak üzere Londraya gitmiş olan kambiyo borsası komiseri B. İh- san Rıfat dün şehrimize dönmüştür. Şadırvanlarla tulumbalar kapatılacak Belediye şadırvanlarla tulumbaları kapatmağa karar vermiştir. SON GECE!.. — Gelemem kızım gelemem!.. Gece yarısından evvel çıkmama imkân yok!. — Hayır, muhakkak geleceksiniz!, — A... niçin derd anlamıyorsun bu gece sen? Başımı kaşıyacak vaktim yok diyorum, inanmıyor musun yok- sa?.. Mariyanın sesi gittikçe boğuklaşı- yor... Ağladığı belli... Hıçkırıklarının sesini tâ buradan işitiyoruz... — Faruk bey, eğer gelmezseniz!.. — Ne oluyorsun Mariya; ağlıyor musun?.. — Çok fenayım; yalvarırım size, Allah aşkınıza gelin!., — İmkânı yok diyorum Mariya; niçin anlamak istemiyorsun?.. Saat birden evvel çıkamam!.. Kız, bütün kuvvetile telefonda hay- | kırıyor... — Çıkacaksınız, muhakkak çikan caksınız Faruk beyi. s darilâcağını sans Mariya!,. Çocuklaşıyorsun vallahil., Ha bir saat evvel, ha bir saat sonral.. Ne oluyorsun canım ?.. Geleceğim di- Tefrika No. 84 yorum iştel.. Birde evdeyim herhal- de!.. Bekle beni!.. — Faruk bey; derhal gelmezseniz şimdi, eve döndüğünüz zamani. — A!.. Bu gece muhakkak bir fev- kalâdelik var sende!.. Söyle ne olu- yor orada, bir şey mi duydun yoksa!.. — Hayır hayır; bir şey duymadım, bir şey bilmiyorum!.. Yalnız korkuyo- rum, çok korkuyorum!. Oh Faruk bey; eğer beni bir parçacık olsun sevi- yorsanız gelin!.. Size ilk defa bu ka- dar yalvarıyorum!.. Ne olur, gelin Fa- ruk bey!.. Yapmayın, kırmayın beni!., Çok fenayım!,. Şu anda tasavvur ede- mezsiniz, ne büyük bir iztirap buhra- nı içinde kıvranıyorum!.. Korkuyo- rum... Birdenbire delireceğimden, çıl- dıracağımdan korkuyorum!.. Yapma- yın Faruk bey!.. Gelini.. Gelin!.. Kızın sesi büsbütün boğuklaşıyor... Karışıyor... susuyor... İşte söylediği son cümleler: — Faruk bey; konuşamıyorum âr- tak!.. Tıkanıyorum... Gelin!.. Gelmez- seniz eğer!... Gelmezseniz şimdi!., — Mariya!.. Mariya!.. Çüdirdiın m, Tifo neden çoğaldı? (Baş tarafı birinci sahifede) Sene Haziran Temmuz Ağustos Eylül 933 29 121 193 200 934 25 109 88 90 | 935 s0 70 116 142 936 81 130 165 200 Görülüyor ki 935 senesinin temmuz ayından İtibsren vukuntla gayet bati olmak üzere bir tereffü görülmüş ve bu tereffü 936 senesinin muhtelif ay- larında temadi ederek netice itibarile 1445 adedine baliğ olmuştur. 937 senesinin kânunusani ayında | 149, şubat 55, mart 48, nisan 54 ve mayısta da 99 vaka olmuş, haziran â yının 30 uncu günü akşamına kadar vakayi yekünu 341 e baliğ olmuştur ki umum yekün 740 adedine baliğ ol- maktadır. Bu netice bize intanın az çok yük- geldiğini gösteriyor. Alti ayda 741 vaka, geçen bütün senenin nısfını göstermek itibarile bü- yük bir epidemi manzarası verdirme- mektedir. Fakat her ne olursa olsun bir ayda bu kadar vakayi görülmesi üzerinde yaptığımz tahkikatta bunun ne bir su, ne de bir süt intanı olduğunu, sa- dece temas intanı halinde bulundu- ğunu gösteriyor. Yapılan tedkikin neticesi Meseleyi yerinde tedkik etmek için Ankaradan buraya gelmelerinin mü- ! nasib gördüğüm Vekâlet Hıfzıssıhha dairesi reisi Dr. Asım Ararla merkez hıfsıssıhha müessesesi müdürü Dr. Emil Gotsehlich ve burada gerek vilâyet gerek belediyenin alâkadar mütehas- sıs ve memurlarını bir araya topladım. Vaziyeti beraberce gözden geçirdik. Artmanın sebebi, kali olarak söylene- mez Bununla beraber vakaların şeh- rin en fakir evlerinde, temizlik, sıhhi şeraiti fena olan yerlerde ve hayatını güçlükle temin ederek bir odada beş altı kişi birden yatmak mecburiyetin- de bulunan insanlar arasında görülme- si ve salgın şeklinin nisbeteri hafif ol- ması, bu vakaların insandan insana se yolile yayıldığını göstermekte- Sili çıkanı bazı evlerin pek f€- na şartlar altında olması, abdesta- nelerle müşterek kuyuların görülme- si, bunların intikalinde bir rol oyna- dığı fikrini verebilir. Fakat umumiyetle bir su epidemi- sini kabul edecek şekilde bir vaziyet yoktur. Bundan başka bu sene ilkbaharın kurak geçmesi ve sıcakların erken baş- laması, meyva ve çiy yenen şeylerin bolluğu ve nihayet karasineklerin ârt- ması da bir âmil gibi sayılabilir. Bu gibi zamanlarda adetleri artan mik- Top taşıyıcıları da hastalığın yayılma” sını kolaylaştırdığı muhakkaktır. Tedbir alınıyor Görülen vakaların İlim noktai naza“ rından sebepleri ne olursa olsun, bun” lar vakit ve zamanında haber alınmış, şüpheli yerler taranmış, her türlü ted- birler, alâkadar sıhhat daireleri tara» fından vaktinde ittihaz edilmiştir, Za- ten Sıhhat vekâleti senelerdenberi ti- | fo vaziyetini büyük bir ehemmiyetle takib etmektedir. Bugünkü vakaların kati surette sü ie bir alâkası olduğunu kabul etmek güçtür. Bununla beraber şehrin ka- nalizasyon vaziyeti, İçme sularının tek bir boru halinde ve evlere kadar cari bir şekilde ve her türlü sıhhi şartları cami bir surette tesis ve temin edile- memiş olması, şehirdeki bir takım bos- tenların her türlü takibata ve cczala- râ rağmen sebzelerini lâğım sularile Sulamaktan vazgeçmemeleri, mahal- lelerdeki su nakliyatının şekli İstan- bulda tifoyu beledi bir halde idame ettirmektedir v6 arasira daha büyük ve vahim salgınlar yapılmasından da korkulabilir. Aşı istasyonları Bu sene alınan tedbirlerle hastalı | ğın daha ziyade ilerilemiyeceğini küv- vetle ümid ederiz. Bilhassa bu vazi- yette yegâne baş vurulacak tedbir 0o- Jan aşı işine büyük bir ehemmiyet ve- riyoruz Elyevm şehrin 34 yerinde meccanen aşı yapılmaktadır. Buna ilâveten isimleri ilânı edilecek 7 has- tanede de müracaat edenlere aşı yap Jacaktır. Bu münasebetle şunu da söyliyeyim ki halk, aşıya büyük bir rağbet göster- mekle beraber ilk aşısmı yaptırdıktan sonra ekseriyetle ikincisine gelmiyor. İstanbul halkının selim aklına hitab ederek behemehal 2 nci ve 3 üncü aşı- larmı da ihmal etmemelerini tavsiye ederim. Bir de bu vesile söylemeliyim ki &- ğızdar. alınan aşıların şırınga ile ya- pılanlar kadar kuvvetli muafiyet ver- diği umumiyetle kabul edilmemiş ol- duğundan bu gibi müstahzarlardan ziyade, halkın şırınga ile olan aşıya | rağbet etmeleri icab eder. Şüpheli gıdalardan sakınmalı! Bundan başka şüpheli gıdalardan, | yıkanmadan veya pişmeden yenecek olup ta toz, toprak arasında bulunan dut, salata, marul gibi şeylerden kat- iyyen çekinmelidir. Yalnız devlet kontrolünü bekleyip bu gibi fenalık- ların önüne geçilmesini istemek bir hatâ olur, Her işte olduğu gibi halkı- mızın salâhiyettar dairelere yapacak- Jarı yardımdır ki muvaffakıyeti temin eder, Ölüm nisbeti az Bu münasebetle vefiyatın vukuata nisbetle az olduğunu da memnuniyet- le kaydetmek isterim. Şimdiye kadar haziran içindeki vefiyat 21 kişidir. Bu, takriben yüzde altındır. Hülâsa edecek olursam, vaziyetten endişe edilecek bir şey yoktur. Bir ta- Taftan hükümet her türlü tedbirlerini alırken, halkımızın da kendisini ko- Tuması için şahsi sıhhatına dikkat et- mesi ve aşılanması lâzım gelir. Bazı gazetelerimizin tifo vakaları münasebetile açtıkları anket cevapla” nni da gördüm, Bunlardan bazıları, ve bilhassa maruf mütehassıslarımız tâ- rafından vaki olanları dikkate sayan gördüm. Bunlar, şimdiye kadar söyle- diklerimi tamamen teyid etmektedir. Fakat bu işlerde ihtisası olmuyan ba- 11 zevata da yanlışlıkla m ant edil- i n çok garib mütalânlara da te- 3f edilmektedir. Meselâ bunlardan biri çok hafif bir mütalâa olarak bir erkânı harbiye heyetinin teşkilinden bahsediyor. Acaba zennediliyor mu ki Türkiye Sihhat idatesi ilimden, programdan uzak ve gelişi güzel çalışan bir teşek- külden ibarettir?.. Böyle bir zannı ve hattâ buna aid en ufak bir imayı dahi kati surette reddederim. Sıhhat idare- mizin erkânı harbiyesi de vardır, ilmi de, programı da... Millet ve memleketin sıhhat ve hayatını en yeni bilgilerle vikaye elmeğe çalışan ve bunu gaye edinen kuvvetli azmi de.... Tifo dünyanın her tarafında var "Tekrar edeyim Kİ, tifo hastalığı, dün- yanın her tarafında, ve hem öyle iddia edildiği gibi, tek tük değil, binlerce görülür. En müterakki yerlerde bile bundan masun kalmak henüz kabil o- lamamıştır. 'Tabildir ki şehirlerimiz bütün sıhhi şartları haiz oldukça bu İ gibi vakalar asgari hadde inecektir. Bu şeraiti temin etinek te zannedil- diği kadar kolay bir iş değildir. Hastanelere hasta kabul edilmediği haklanda bazı şikâyetleri gazetelerde okudum. Bunu da tedkik ettim. Gör- düm ki haziran zarfındaki 341 vaka- dan bugün hastanelerde yatan 279 hasta vardır. 62 de kendi evindedir. İhbar edilmiyen vukualı da yüzde 20 tahmin ediyoruz. Buna mukabil biraz evvel emir verdim. Zuhuru mühte- mel hastalıklar için hastanelerdeki sertabiblerin emrine daha 120 yatak tahsis ettim. Pazartesi toplantısı Vekâlet Hıfzıssıhha reisi Dr. Asım Arar, Hıfzıssıhha müessesesi müdürü ve tifo hakkında şehrimizde tedkikat- ta bulunan diğer zevat pazartesi gü- nü Sıhhiye müdürlüğünde bir toplan- tı yapacaklar ve tedkikalları neticesi üzerinde görüşerek tifoya karşı alma- cak tedbirleri ilân edeceklerdir, Bir hırsız yakalandı İstanbul zabıtası azılı bir hırsız da- ba yakalamıştır. Çakır Abdullah is- mindeki bu hırsız son zamanlarda gözden kaybolmuştu. Emniyet direktörlüğü ikinci şube memurları tarafından yapılan taki. bat neticesinde Dolapderede bir evde sıkıştınla rak yakalanmış ve yaptığı bütün hırsızlıkları birer birer itiraf etmşitir. Abdullâahın çaldığı eşyalar, söylediiğ yerlerde bulunmuştur. Abdullah hakında tahkikst devam etmektedir. deli misin, ne oluyorsun?.. Telefon boğuk bir gürültü ile kapa- niyor... Son gecel... Saat on bir... Ayni gece devam edi- yor... Gökyüzü ışıklar içindedir. Ma- riya, alnını camların üzerine yapıştır- mış, yeşil gözleri karşıda bir noktaya dikili öyle duruyor... Yüzbaşıyı bekli- yor... Pencereden giren ayın ışıkları saçlarının arasında harelenmektedir.. Gözlerinin altı simsiyah... Kirpikleri- nin uçları kıvrılarak esmer yüzüne in- ce gölgeler serpiyor... Yanaklarının üstünde yaşlar... Ağlıyor... Istırabın bir kadını bu kadar güzelleştirebilece- ğini kimse tahmin edemezl.. Bekii- yor... Gözleri hâlâ karşıda bir nokta» ya dikili öyle bekliyor... Aradan bir çok dakikalar geçmiş- tir.. Birdenbire kapı vuruluyor... İnce, tok bir ses... Kız deli gibi yerinden fır- uyor... — Geldi!.. Geldi!.. Diye haykırarak kendini merdiven- lere atıyor... Sofayı, koridorları, taşlı- | ğı bir rüzgâr hizile geçerek kapının | önüne geliyor... Şakaklarının yandığı- nı, kalbinin yırtılacak gibi vurduğu- nu duymaktadır... Kapıyı açıyor... Yüzbaşı Farukyeşikte... İ gey var zannettim!... Tek bir kelime söylemiyor kızl, Birdenbire hıçkırarak, sarsılarak do- BUp âtıveriyor kendini onun kolları arâsna!,.. O sırada ince bir iniltinin | sesini işitiyoruz yalnız!.. — Faruk beyi. Faruk beyi. Benim €$siz, güzel erkeğim!.. Senden ayrıla- mam ben!.. Kız, sevdiği adamın kolları arasin- da hıçkırmaktadır... — Ne oluyorsun Mariya; ne var?.. Dur, hele içeri girelim, bizi görecek- ler burada!.. Zabit, kım omuzlarından kavrıya- rak içeri giriyor... Arkadan kapıyı ka- piyor... parmakları onun saçları arü- sında dolâşmaktadır... — Söyle bana Mariya; niçin bu ka- der muzteripsin, niçin ağlıyorsun?.. — Korkuyorum, çok korkuyorum Faruk bey!.. Yanımdan ayrılmayın, beni yalnız bırakmayın ne olur!.. — Neden korkuyorsun yavrum; söyle bana, ne var korkacak”. Kiz, yeşli gözlerini kaldırarak biran zabitin gözlerinin içine bakıyor... Du- daklarında boğulur gibi bir ses... — Sizi kaybedeceğimden korkuyo- | rum Faruk bey!.. — Çocuk olma Mariya!.. Ben de bir Demek bunun için beni buraya kadar getirdin hal. Aferin sana Mariya!.. Haydi, haydi yürü; yukarı çıkalım!.. Bur gece sinir- lerin bozulmuş senini.. Şöyle biraz is tirahat et geçer!.. Ağır ağır merdivenlerden çıkıyor- Jar... Bu iki genç insanın ayakları al- tında, kollarını biribirine dolamış iki genç gölge sürükleniyor... Sofayı, ko- ridorları geçerek her gün buluştukları odadan içeri giriyorlar... Köşede uzun bir şezlong var... Sezlonga doğru yü- rüyorlar... Odanın duvarlarında; per- delerin aralığından giren ayın işıkla- rı, esmer gölgeler yapıyor... Zezlonga oturuyorlar... Kız, elektrik düğmesini çevirmek için ayağa kalkmak istiyor... Yüzbaşı hemen bileklerinden yakalı- yor... — Bırak Mariya; böyle daha iyii. Bu loş aydınlığın içinde, yüzünün es- İ mer rengini, gözlerinin mehtaplı ışık- larını daha iyi görüyorum!., Bırak bu gece de güzel yüzünü, ipek saçlarını ayın ışıkları aydınlatsın!.. Gülüyor... Dudaklarının üzerinde bir erkek ağzının yaratabileceği, en güzel gülüşleri vererek gülüyor... ; — Bu hafif karanlığı biraz da çir- kinliğimi örttüğü için, ayrıca seviyo” rum. Suratımda bir karış saksi vari, Uykusuzluktan detim sapsan!.. Za ten sana lâyık olmıyan çirkin bir su- yatın sahibiyim!.. Bu çirkin, münase- betsiz surat şimdi bir de üstelik bu kirli manzarasile büsbütün-çekilmeğ glüyor!.. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: