3 3 Her Akşam Bir Hik Aile, baba ve ana ile on sekiz yaş- larında bir genç kızdan terekküp edi- yordu. Genç kızın ismi Nihaldi. Baba Aksi, huysuz ve kıskanç bir adamdı. Bevdiklerine karşı muhabbetini onla- rı ezmek suretile gösterirdi. Sakit, solgun, zavallı bir kadındı. Eski gü- gelliğinden yalnız halindeki kibarlık kalmıştı. Bir gün, bu bedbaht anne vefat et- ti. Nihal evde babasile yalroz kaldı. Annesini kaybetmekten duyduğu acı © kadar derindi ki yeni bir siyah es- vap bile yapmayı fazla görerek anne- &inin her zaman giydiği siyah esvap- lardan birini arkasına geçirdi. Babası onu böyle görünce, bütün eski hatıraları canlandığını hissetti. Tıpkı annesini hatırlıyordu! Şimdi içindeki kıskançlık tufanı genç kızın Üstünde toplandı. Genç kız, etrafın- da gözle görülmez bir şüphe ağının kendisini kapladığını, her hareketi- nin dikkatle takib ve tecessüs olundu- Kunu hissediyordu. Annesine ait eşyayı karıştırırken onun saklamış olduğu bazı hatıraları buldu. Şüphesiz bunlar annesinin sevmiş olduğu bir erkeğe aittiler. Hattâ bir hatıra defterini bile buldu. Bunda annesi ümidsiz ve temiz bir aşkın verdiği azaplardan bahsedi- yordu. Annesinin sevdiği erkeğin is- mi Faizdi. Annesinin hatırı için uzak- lara gitmişti. Nihal bu hatıralar arasında yaşa- dıkça oda kalbinde o Adama karşı bir muhabbet duymağa başladı. Kim- 3e ile görüşmüyordu. Günler ağır ağır geçiyordu. Bir gün, uzak akraba dedikleri bir adam geldi. Babasını taziye ediyordu. Nihal, babasının yüzünde garib bir ifade We âyağa kalktığını gördü. İki adam karşı karşıya biribirlerini na- garlarile ölçüyorlar gibiydi. E! sıkma- dılar. Babası karşısındaki adama âdeta kin ve nefret ile bakarak sanki bir memnuniyet hissediyormuş gibi: — Öldü! dedi. b — Biliyorum. Kurtuldu. O da bunu söylerken sanki mem- nundu. Sanki: «Şimdi artik yalnız benim oldu» demek istiyor gibiydi. 'Tam bu dakikada Nihal odadan çıkmak için yerinden kalktı. Gelen adam ona dikkatle bakınca bir haya- let görmüş gibi sapsarı kesildi. Baba- sı onun böyle bozulmasını . farketti, Senelerdenberi kalbini kemirmiş olan şüphe şimdi elim bir hakikat haline girdi. — Kızım, diye takdim etti. Veo zaman Nihal gelen ziyaretçinin Faiz olduğunu anladı. Ve rengi uçtu. Onun bu hali de babasının gözünden kaç- madı! İçinden: Biliyor, dedi, Annesi bahsetmiş olacak, Ziyaretçi Nihale, Nihal de ona ba- kıyordu. Faiz genç kızın en çok an- nesine pek benziyen ağzına dikkat ediyordu. Bütün ömründe muhtelif kadınlarda o hep bu dudakları are- mıştı. Nihal ile Faiz konuşurlarken, baba bir şeyler tasarlıyarak düşünü- yordu. Ziyaretçi gitmek üzere ayağa kalktığı vakit tekrar gelmesi için ona rica ve ısrarda bulundu. Nihal ile Fa- I£ bundan o kadar memnun oldular ki bu garib ısrarın sebebi ne olabile- ceğini bile düşünmediler. Her gün biribirlerini gördüler. İhtiyar baba »- gayet nazik ve mültefit bir hal alımş- tı. Onları yalnız bırakıyor, fakat de- rin bir kin ve kıskançlık ile sıkı sıkı gözetliyordu. Bir gün Faizin genç kı- za asıl babası kendisi olduğunu söy- lemesini bekliyordu. O zaman, karı- sının hiyanetinden şüphesi kalmayın- ca Faizi öldürecekti. Bütün hayatın- da çektiği kıskançlık azabının intika- mını almış olacaktı. Bir gün, onun Nihalin saçlarını ok- şadığını gördü. O müthiş sırrın du- daklardan çıkacağını ümid etti, Fa- kat o gün Faiz bir şey söylemedi. Şim- di onları daha çok yalnız bırakıyordu. Faiz gelince, bir bahane bularak yan- larından çıkıyordu. Uzaklaşmıyor, gözetliyor, dinliyor ve bekliyordu. Onlar pek az konuşuyorlardı. Uzun uzun biribirlerine bakıyorlardı. Bir ekşam, ihtiyar baba, veda etınekle olan Faize Nihali işaret ederek: — Öğsenize,.. dedi. Sizin de kızınız sayılır, | | Faiz sarardı, hüzünlü bir tavırla ya- vaşça iğildi ve dudaklarını genç kızın saçlarına hafit hafif sürdü. Bundan sonra, ayrılırken artık Nihali öpmeyi âdet edindi. Bu çok tatlı ve kısa bir an idi. Fakat bütün gece o saniyeyi düşünürlerdi. Nihal alnını uzatıyor, Faiz oradan uzun bir buse slıyordu. Bir akşam genç kız bahçe kapısına kadar ona refakst etti. Ayrılacakları saman, Faiz kollarını uzattı. Nihahi göğsüne bastırarak, bir çılgın gibi, dudaklarından öptü, Biribirlerinden kaçar gibi ayrıldılar. Fakat ertesi günü biribirlerini gördükleri zaman artı bu taşkın hisse galebe çalamıyacal rını anladılar. Faiz fısıldadı; —Bu gece yarısı bahçeye ininiz. Nihal sevincinden titredi. Geceleyin bir gölg gibi bahçeye indi. Parmaklı- ğın arkasında Faiz bekliyordu. Genç kiz önün kolları arasına atıldı. Faiz Nihali itmek ister gibi davrandı: , — Hayır, Nihal! diyordu. — Neden? Sevdiğini söylemek için çağırmadın mı beni buraya? — Veda etmek için seni görmek is- tedim. Gidiyorum. Gene kaçıyorum. — Ya ben ne yapacağımı? — Sen aşkı bekliyeceksin. »— Benim için aşk sensin! — Ben yorgun, meyus bir adamım. Benin şu parlak güzelliğini benim son- baharıma bağlamamak için kaçmak Mrım olduğunu hissediyorunı. Sen bir genci sevmelisin, Nihal, — Beni terkedersen &nnem gibi ben de ölürüm! Faiz titredi: — Demek biliyorsun? | — Evet, hatıralarını bana bıraktı. Çüphesiz ki geleceğini ve beni sevece- ğini biliyordu da ondan. Nihal taze dudaklarını uzattı. Uzun bir buse onların hayatını ebediyyen birleştirdi. Beraber gittiler. ve Baba, kızından şu kâğıd Faizi seviyorum. Evleneceğiz ısmarladık baba» Bu ihtiyar babada bir yıldırım te- siri yaptı. Demek onun kızı değildi. Demek şüphelerinde haksızdı ve Za- vallı kadına beyhude yere dünyayı sindan etmiş, nihayet, ölümüne sebe- biyet vermişti. İhtiyar baba nefes ala- mıyor gibiydi. Gömleğini yırtarak, bo- Hazmı açarak biraz hava bulmak için çırpınıyordu. Ertesi sabah onu cansız bir halde yerde buldular. ais CİLDİN GIDASI | BULUNDU Her şey gibi cild de büyük bir tekâ- mbl. devresi geçirir. Her genç kız ve kadının kendisine mahsus parlak bir devri vardır. Bu zamanlarda cild ga- yet parlak çok düzgün cazip bir hal” alır. Cilde bütün bu güzelliği veren cil din ikinci tabakasında bulunan hücey- relerin bünyeden aldıkları gıda ile mümkündür. Bünye bu gıdayı zamanla veremez olur. Cildde buruşuklar, leke- ler ve buna mümasil ânzaler görülür, Cild bütün güzelliğini kaybeder, Gaip olan kuvveti inde etmek ancak bünye- nin hüceyrelere verdiği gıda ile müm- kündür. Büyük kabiliyetli eller bunun da ça- tesini bulmuşlardır. Yarım yağlı Hasan gece kremi, yağsız Hasan kar kremi, a 4 olan bu en tamamı- «Ben A'iaha wx Hasan kar kremini, yüzlerine yük bir itina ile sürerek cildin güzelli. ğini kazanırlar. Buruşuklar, lekeler ta- tiyacı haline girmiş- bu kremlerle tema- di eder. Çünki esas olan hi kremler beslemektedir. kremlerden mahrum bayanlar, ——— — İstanbul asliye altıncı hukuk mahkeme- sinden: Kostantin tarafından Beyoğlu Kamerhatun mahallesi Akkiraz sokak O | No. da oturmakta iken hâlen ikametgâhı belli olmıyan Arhondiya aleyhine (kame olunan boşanma davasının icra kılınmak- ta olan tahkikatımda müddelaleyhin ika. metgâhinın meçhuliyetine birmen daveti- yenin ünen tebliğine ve tahkikatın 17 etmeyiniz, sayın Temmuz 097 cumartesi günü saat on bire talikine karar verilmiş ve davetiyenin bir nüshası da mahkeme divankanesine asl- miş olmakla mezkür gün ve saatte İstan- bul asliye sltincı hukuk mahkemesinde hazır bulunulması lüzumu tebliğ yerinde olmak üzere #ldn olunur. CM 1147) İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis, 13,05 Muh- telif piâk neşriyatı, 14: SON. 1830 Plâkla dans mu- lerans: Beyoğlu Halkevi Bamına İhsan Arif Gökpınar: 3030 Nezihe ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları. 20,30 Ömer Ruza tarafından arapça söyler. 20,45 Sema- rı tarafından Türk musi- kıları (Saat ayar). 21,15 ,15 Ajans ve borsa haberleri ve Rün programı, 2230 Plâkla solo- lar, opera Ve operet parçaları, 23,00 Son. Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntebap programı Milâno (368) saat 2230 Senfonik Nis (253) 21.30 «Boris Godüov» opera, yana (607) 2025 Senfonik konser, Siras- burg (349) 2130 Filarmonik orkestra, Oslo (1153) 2130 konser, Menako (405) 2210 orkestra, Varşova (1330) 22 Piyano (Cho- pin) Viyana (507) 2240 Viyolensel ve pi- Yano. Peşte (548) 0,20 Kuartet yaylı saz- lar ile Dans musikisi Breslav (316) saat 2340, Monako (405) 23.40, Londra (Kısa dalga) 1835. 1 Temmuz 837 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis, 13,05: Muh- telif pik neşriyatı, 14: Son. Akşam neşriyatı — 1830 Konferans: Türkiye Kızılay cemiyeti namına doktor Balim Ahmed tarafından. 19 Konferans; Deniz ticaret müdürü Mütid Deniz tarafın- dan'Denizellik ve kabotaj) 1930 Spor müsa- hibeleri: Eşref Şefik tarafından. 20 Badi ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve Halk garkılsrı. 2030 Ömer Rıza tara- fmdan arabca söylev, 20,45 Safiye ve ar- kadaşları tarafından Türk musikisi ve Halk şarkıları (Saat Ayan) 2125 Or- kestra: 2215 Ajans ve Borsa ha- berleri ve erlesi günün programı, 2230 Pllkla sololar, opera ve operet parçaları. Bon, 29 Haziran 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) ESHAM ve TARVİLÂT İstikrazı dahili (96 1983 istikraz # Türkiye Cüm- 8875 huriyet Merkez. Ünitürk 1 18,15 | Bankam . 1RS0İ Anadolu hisse 2410) » Mi YA250| Telefon 650| Mümessil T — 4380) Terkos 050! > İN 4040) Gimente 130) » M İttihat değir- 1025 İş Bankası > menleri Şark değir- | 080 i me ' Para (Çek fiatleri) Sotya 634213 Prağ 225863 n m Berlin 19621 Milâno 144880 Madrit 1396.19 Atina #ıa9se| Dele veri Geneve BASİ Pengo 30688 Brüksel 4,6825 | Bükreş 10706 Amsterdam (14335 Moskova (o 241050 TİCARET ve ZAHİRE BORSASI 29/6/987 FİATLAR Aşağı Yukarı Er. Pa. Er, Pa Buğday yumuşak s5 615 » An Peynir beyaz 210 si — Fındık G. : Hamburg Fındık 1, : Hamburg İstanbul 4 üncü iera memurluğundan: Şehremininde Pazartekke sokağında 6 Ko. b evde mukim ve evvelce Gedikpaşa caddesinde 7 No. l dükkânda bakkailıkla iştiyal eden Bayrama. Leftere kira bede- nden borcunuz olan $0 Uranm temini tahsili için namınıza gönderilen 37/675 Ko. lı ödeme emrinin bilâ tebliğ inde edil- mesinden dolayı lora hâkimliğinin kararı Se Yâren tebliğine lizum hasıl olmuştur. İşbu emirin Hünı tarihinden itibaren onbeş gün içinde borcunuzu ödemeniz ve tekip talebine karşı bir itirazınız varsa Yine bu on beş gün içinde itirazının istida veya «fahen icra dalresine bildirmeniz ve bu müddet zarfında borcu ödemesseniz reh- nin sttılacağı tebliğ makamına kalm ol- mak üzere ilân olunur. CM, 1146) — Avdan dönerken yanımda iki mu- hafız askeri vardı. Onlar da gördüler ve bana: — Gözlerimiz bizi aldatmı- yorsa, Tiyen - Foyu görüyoruz. de- mek ki o yaşıyor!... Diye bağırıştılar. Ve başını kaldırarak ilâve etti: — Zaten onu Pekin sokaklarında yüzlerce insan gördü. Fakat, herkes onun yeniden dirildiğini zannederek, yanına sokulmaktan korkup keaçı- yordu. — Tiyen-Foyu av dönüşünde ras- ladığın yerde bir başka sefer görme- din mi? — Bir daha o taraftan geçmedi- ğim için göremedim. — Şimdi gitsen bulablir misin? — İrade e gider, arar ve bulmağa çalışırım. — Pek Alâ. Haydi. hemen şimdi git! Fakat, onu aradığını kimseye sezdirmemek şartile. “e «Onu bir vuruşda geberttim!> Terlan hayvanat bahçesinde hâ- kanla konuşurken, Şansi kararını tat- bik etmek için atına binerek yola çık- miş ve şehir dışında ortalığın karar- masını beklemişti. Şansi, hakanın bu işe çok ehemmi- yet verdiğini görüyor ve suçunu ört- mek için Tiyen-Fonun vücüdünü Or- tadün kaldırmaktan başka kurtuluş yolu olmadığını anliyordu. Fakirler mahallesindeki küçük ev- lerin damlarına esmer gölgeler düş- meğe başlamıştı. Şansi yavaşça atın- dan inerek, hayvanını bir ağacın da- ına bağladı. yavaş yavaş yürüdü. Tiyen-Fonun saklandığı küçük kulü- benin kapısı ö pencereye uzatlı, İşte, Tiyen-Fo burada oturuyordu. Şansi alnını pencerenin tahta ka- natlarına deyıyarak, aralıktan İçeri- ye baktı. Küçük bir oda. köşede yanan bir kandil. kenarda serilmiş bir yatak. Tiyen-Fo yatağın kenarına uzanmış kendi kendine bir şeyler okuyor. Karşıki odada ihtiyar bir Çinli yel- nız başına yemek yiyordu. Şansi Tiyen-Fonun ve ev sahibinin uyumalarını beklemeğe mecburdu.. tekrar yavaş yavaş döndü.. atının ya- nı geldi. — Bu gece her şey bitecek.. Tanrım sen bana yardım et! Diye mırıldanarak atına atladı. mahalleden uzaklaştı. Şansi bu işe erken başlamanın teh- Tikelerini düşünerek bir kenârda bek- Myecekti. O ne?! Bir hayvan sesi. Uzaktan fakirler mahallesine doğru gelen bir atlı.. Bu saatte fakirler mahallesine ge- len bu atlı kim olabilirdi? Şansi atlıyı takib etmek istedi.. Düştindü.. — Hayır, dedi, kim olursa olsun. Iz vermeğe gelmez. Belki saraya men- sup bir adamdır. Beni buralarda gö- rürse, iş çatallaşır. atlının sesi ve gölgesi silinmişli. — Bir yolcu olsa gerek.. geçip gitti. Diye mırıldandı. Şansi bu 1ssız ve tenha tepede iki saat kadar bekledikten sonra: — Herkes uykuya yatmıştır. Tiyen- Fa zaten erken uyur, Diyerek tekrar atını sürdü.. fakir- ler mahallesine daldı. Çinliler erken yatarlar, erken kal karlardı. Herkes uykuya dalmıştı. Mahallede ne bir ses. ne bir gölge. hiç bir şey İşitilmiyor ve görülmü- yordu. Şensi kararını tatbik etmek için bundan iyi bir fırsat bulamazdı. Yavaş yavâş yürüdü.. Evin bahçe kapısından atladı. içe- riye girdi. Tiyen-Fonun kandili sön- müştü. Belliydi'ki, imparatoriçe bu kulübeye kapandığı gündenberi ka Tanlıkta yatmayı tercih ediyordu, Yazan: İskender F. Sertelli Şansi hançerini Tiyen - Fonun göğsüne sapladığı zaman dizleri titriyordu. Bu sırada uzaktan geçen bir a gesi karanlıklar Içinde keli nudlu. No. 96 lının göl Şansi ayaklarının ucuna basarak 'Tiyen-Fonun odasına girdi. Ev sahibi horul horul uyuyordu. Şansi Tiyen-Fonun yatağını gördü., Kubilâyın karısı yorganı başına ka- dar çekmiş, yatakta yatıyordu. Şansi Tiyen-Fonun yatağına sokul- du. y — Çinin en yüksek zekâsını sön- dürmek zamanı geldi.. Bu kelimeleri dişlerinin arasında ezerek söylüyordu. titreme duydu. Cesaretini kaybelme- den, sağ kolunu bütün kuvvetile sal- yarak, hançeri Tiyen-Fonun göğsü- ne sapladı. Odanın. içinden bir inilti, bir feryad yükselmesini bekler gibi dur- du.. hançeri çekip tekrar vuracaktı. Ne bir ses.. ne depreniş.. hiç bir kar- ve görmeyince, titreyerek geri çe- — Onu:tam can evinden vurmu- şum.. nefes bile almadı.. geberdi. Ve titreyen dizlerinin üstünde dâ- ha fazla duramadı. kapıya döndü. atına dayandı. Şansi bu işi yaparken az korkma- mıştı. Düne kadar Moğol tahlında oturan Tiyen-Fo gibi bir kadının ha- yalını söndürmek kolay değildi. Şansi: — Ateş mabudunun kızını öldür- menin bu kadar kolay olacağını bil- seydim, onu şimdiye kadar çoklan ge- bertirdim. Diye mırıldandı.. delikanlının Kalbi kopacak gibi çarpıyordu. O artık is- tikbalinden ve mevkiinden emindi. Bevinçle atına bindi. Şansi kimseye görünmeden karan- ıklara dalmış ve fakirler mahallesin- den ayrılmıştı. S Şansi yolda giderken düşünüyor- lu: — Yarın sabah Çinli, Tiyen-Fonun kahvaltısını götürdüğü zamân, onu yatağında ölmüş bulacak. kimseye sezdirmeden bahçesindeki aile me- mezarlığına götürüp gömecek. Eğer 'Tiyen-Fo bu evde saklanmamış olsay- dı, onun ölümü de benim için bir fe- Iiket getirebilirdi. Herkes Tiyen-Fo- nun öldüğünü duyacaktı Halbuki şimdi onun ölümünden şeytanlar ve cinler bile haberdar olmiyacaklar.. Oh, onu bir vuruşta geberttim. Son nefesini almadan öldü! En büyük düşmanım yeryüzünde yaşamıyor ar- tık. v. Şansl saraya döndüğü zaman gece yarısı olmuştu. Hakanın sır kâtibi atı- nı ahıra götürdü. bağladı. Sarı Tip- çak.. bu, Şansinin atının adı idi. Bu atı ona bir geyik avında Kubilây he- diye etmişti. Sarı Tipçak (1) çok duy- gulu bir hayvandı. Şansi bu atla ne- ler yapmamış, nerelere gitmemişti! Boynuna yem torbasını takarken, hayvanın başını okşadı: — Benim sadık, fedakâr Tipçakım! Eğer senin dilin olsaydı, benim hak- kımda kimbilir neler söylerdin.. değil mi? Hayatta benim sırlarımı senden yaptım.. en korkulu işlere seninle bir- likte giriştim! Eğer günün birinde dile gelir de benim âleyhimde şeha- dette bulunursan, seni de bu gece öbür dünyaya giden yolcunun yanına göndermekte tereddüt etmem.. anli- yor musun, Mer: Sarı Tipçukın:?. «Sizi kalan affetti, eöyliyen genç hassa zabiti Terlan, © gün güneş batıncıya kadar Çinli fâ- kirler mahallesinde dolaşmıştı.. “© Terlan bir gün avdan dönerken, Ti-