5 Haziran 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

5 Haziran 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ne zamandanberi çoluk çocuk şöy- le cümbür cemaat bir sandal safası yapmak için aşeriyorduk, Niyetimiz şöyle yemeğimizi, raki- muzı alip sandalda bir akşam safası maktı. Daha üç dört gün evvel sandal safasının o plânlarını yap- fik. Bir şişeye sirle zeytinyağı doldu- racak, domates alâcak, tabaklar gö- türecek, saldalda salatı yapacaktık. O gün için zeytinyağlı dolma pişirte- cektik.. gayet ukalA olan bacanağım: — Yooo.. dedi, ben çiroz salatasiz rakı içemem.. — Canım çirozu evde pişireceğiz. Oraya götürünciye kadar katır katır kesilecek.. çirozun zevki sıcak sıcak e Sağ kaldırıp öyle salata yapmak- Bacanağını son derece bilgiç bir ta- yırla gülümsedi: — Ben onun da kolayını buldum.. dedi.. sepetimize üç döt tane yanıp #önmüş mangal kömürü alırız. Ka- yıkçılarda nesil olsa bir küçük tene- ke buluruz. Onun içinde bu kömürie- Ti yakar, size sıcak sicak çiroz hazır- Jarım. Ona da «pekil» dedik. o gün elleri- miz kollarımız sepetlerle dolu sahile indik. Bir sandal bulduk. Çocuklarla beraber yerleştik. sahilden biraz açıl- dık. Sepetlerin içindekileri döküp saçtık, Ben salatayı hazırlamağa baş- Jadım. Oh gel keyfim gel... Günler- denberi canımızın çektiği sandal sa- fasına nihayet kavuşmuştuk. Lâkin tam salataya zeytinyağını koyaca- Em. yanımızdan dehşetli dalgalar yaparak bir küçük motör geçmez mi?, Elimdeki zeytinyağı şişesi yanımda oturan kaynanamın o gün için bil- bassa giydiği yeni beyaz elbisesinin Üzerine boşandı. Kaynanam bayrak- Jarı açtı. ben hiddetli hiddetli bu işle- re sebep olan motöre baktım. Motör- ,€eki mayolu delikanlılar (sanki mühim bir halt etmişler gibi kahke- Hialarla gülüyorlardı.. hey gidi zamâ- ne hey.. lâkin kaynanamı susturma- Ba imkân yok. Bu sefer bizim en küçük numara, yaramaz oğlum Orhan: — Baba sıkıştım.. çok sikiştım.. ka- çiriyorum., diye sandal içinde sancısı tutmuş gibi ter ter tepinmeğe başla- maz mı? Kan tepeme çıktı: — Allah belânı versin.. dedim.. ka- rada düşünmedin mi? 'Tam denize açılınca mı aklına geldi. sik dişini yumurcak. Zaten biraz evvelki salata ve 2ey- tinyağı hâdisesinden bana kızgın olan kaynanamin karım itiraz elti- ler: —A. çocok ne yapsın ayol.. kasık- Yarı çatlıyacak yavrucuğun.. nasıl di- gini sıksın acanım?, — Bari karaya çıkalım da orada n> halt ederse etsin.. Gene kaynanamla karım: — Canım sen delirdin mi? Hiç bu- nun için karaya çıkılır mı? Deniz bu.. kir tutmaz. sandalın bir köşesinden deniz ne yapacaksa yapsın.. hem ka- ra tarafındn deminki motör dolaşı- yor.. biz dünyada gidemeyiz.. motör bize çarpıp balırır.. diye diretliler.. zaten çocuk: — Kaçırıyorum.. diye barbar bağı- riyor, karaya kadar dünyada sabre- demiyecek .. Bizim oğlana: — Haydi dedim, ne yapacaksan şu kenardan yap. Oğlan alı al moru mor: — Baba öyle değil... Evde hamin- nemin amel şekerini yemiştim. bü- yüğünden sıkıştım... Nesil yâpayım?. Tuuu... Başı gelenler... Denizde de bir mayolu genç yüzüyor, zaman zaman sahildeki kızlara caka olsun diye Tarzan gibi: — Uuuuuvuu!.. diye vahşi vahşi bağırıyor, arasıra bir kotraya çıkıp oradan şik maydsile cakalı cakalı de- nize atl Şimdi bu herif etrafımızda böyle dolaşırken ben bizim çocuğu iki ba- cağından tutup denize nasıl uzata- yım, ve kabahatini nasıl yaplırtayım?. Fakat kaynar — Haydisene kuzum. çocuğu şöyle denize uzativer yoksa altını kirlete- Cek.. haydi durma.. diye çıkıştı. Hakikaten ük oğlan fena vazi- yette idi. Yumurcak &im bilir hamin- esinin keç şekerini yemis!.. Hemen onu yakaladım. Söyle deni- ze doğru uzattım. Fakat bir müddet sonra denizden bir feryad koptu. Me- ğer denizde yüzen şık mayolu genç gene caka olsun diye bir numara yapmağa kalkmış.. bizim sandalın bir tarafından süya dalımış.. öteki tara» fından çıkımış,. Çıkmış ama sudan başını çıkarır çıkarmaz bizim küçük te nişan almış gibi kafasına kabahatini etmiş... Denizdeki sahte Tarzan: — Bu ne rezalet. benim kafam ap- teshane mi?. Başka yer bulamadınız mı? Diye avaz avaz bağınyordu.. za- vallının hani yerden göğe kadar hak- kı vardı. Etraftaki kayıklardaki kızlu- ra, kadınlara rezil olmuştu. Bizim kayıktaki bayanlar, kaynanam, ka- rım, baldızım özür dileyecekleri yerde kahkahalarla gülüyorlar, denizdeki genci büsbütün çileden çıkarıyorlar- dı, Güç belâ bu badireyi atlattık. bu sefer bizim ukalâ bacanak tutturdu: — Kömürleri verin de yakayım, çi- rozları pişireyim.. Ona söz anlatmanın kabil olmadı- Eını bildiğimiz için Kömürleri verdik. Kar ter içinde sandalın burnunda kömürleri üflemeğe bas'rdı. Bu esna- da gazinoda çalınan İnce sazı dinle- mek için sahile sokulmuştuk. Bir aralık ne bakayım. bizim ba- canağın bulunduğu sandalın burun tarafından ince bir duman yükseli- yor.. bacanağım telâsla: — Eyvah.. dedi, ateşin birini far- kında olmadan yere düşürmüşüm.. Aman yahu... Bu sırada sahildeki gazinodan bir ses yükseldi. Bu gazi- nonun $âhibi tanıdığını bir Ermeni 1di, Gayet ukalâ, uzun müddet Dü- yunu umümiyede memüruk etmiş, tekaüd olunca burayı açmış. kendi tabirile «kitabetçe konusanı bir zat.. Altımızdaki kendi kayıklâarından biri olduğu için avaz avaz haykırıyordu! — Derya üzerinde harik çıkaroorsu- nuz?.. Harik etmek içir karalar dar. geldi?.. Denizden maşraba maşraba su ala- rak bin bir belâ ile bacanağımın tu- tuşturduğu kayığı söndürdük.. bere- ket kayığın yalnız bumundaki bir tek tahtası şöyle kararmıştı. Sanda- lin su filân aldığı yoktu. Zaten alev, bile çıkmamış, şöyle biraz duman tütmüştü 'Ben hemen dönmek istiyordum. Lâ- kin kaynanam: — Ay sinirlerimin makarası boşan- dı.. dedi, bu halle dünyada dönemem. şöyle biraz gidelim.. Açıldık. Zaten sahile rezil olmuş- tuk. Açılmamız daha münasipti.. bir aralık baktım. Bizim ortanca yumur- cak yanına bir sürü çakıl taşı yığmış. — Ulan bunlari nereden buldun?. — Sandala binmeden evvel cepleri- me doldurdum.. — Ne yapacaksın? — Taş sektireceğim.. — Haydi oradan yumurcak.. san- daldan taş sektirilir mi? Karaya Çi- kınca sektirirsin.. Çocuk: — Yanan. sektireceğim.. diye ağla- mağa başlayınca bizimkiler: — Canım. zâten sinirlerimiz bozul- du.. şunu zirlatma, Bırak çocuğun keyfine dokunma. Biraktık.. yumurcak taşlarını sek- tirmeğe başladı. Yanımızdan bir sar- hoş kayığı geçiyor.. iri yarı adamlar içinde körkütük sarhoş. bizim çocu- | Kun attığı kocaman bir taş bu sar- hoşlardan birinin dazlak kafasına İn- mez mi? Tabii herifin kafası yarıldı. Sarhoş gök gürültüsünü. andıran bir sesle: — Ulan hergeeler.. diye beğirdi, biraz evvel bir adamm başını aptes- hane yaptınız. Kayığı tuluşturdunuz.. şimdi de benim kafamı yararsınız ha, Bulut gibi sarhos adam bunları söyler söylemez tabancasını çıkardı. Aman!. Bizim tarafımıza doğru «dan, dan, dan» diye böşeltmaz mi?. Ey- vahlar olsun.. kurşunlar yanımızdan vizir vizir geçiyor., Küreklere asıldık. Sarhoş kayığı da arkamızdan takib ediyor. Biz kaçı- yoruz, onlar kovalıyor.. Bu esnada hava kapanıp bardaklardan boşanır- casına da bir yağmur başlamaz m?. Biz iliklerimize kadar ıslanmış bir halde kürekleri kıracak derecede hız- lı kullanarak kendimizi sahile attık. 5 Haziran 937 Cumartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: Saat 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif Plâk neşriyatı, 14 son. Akşam neşriyatı: Saat: 18,30 Plâkla dans musikisi. 19,30 Konferans: Dok- tor profesör Fahrettin Kerim tarafın- dan (İrade ve telkin). 20 Fasil Saz heyeti, 20,30 Ömer Rıza tarafından arabca söylev. 2045 Fasil Saz heyeti (Saat ayarı). 21,15 Orkestta. 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- Dün proğramı, 22,30 Plâkis sololar, Opera ve operet parçaları. 23 Son. Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntehap programı Breslav (316) saat 21,10 Operr. Marsilya (400) 21,30 Opera Komikten nakil. Varşova (1339) 21 Senfonik konser. Nis (253) 21,30 Senfonik kon- ser. Peşte (549) 23,40 Opera orkestra- sı tarafından konser. Berlin (356) 90,20 Piyano konseri. Lüksemburg (1203) 2230 Piyano konseri. Peşte (549) 22,20 Tzigan orkesirası. Dans musikisi Viyana (507) saat 23,20, Berlin (856) 23,30, Hamburg (332) 23,30, Marsilya (400) 24, Londra (kısa dal- gn) 14 -18.21-0,40. 6 Haziran 937 Pazar Öğle neşriyatı — 1230: Plâkla 'Türk musikisi, 1250: Havadis, 13: Beyoğlu Halkevi gösterit kolu tara- fından bir temsil, 14: Son. Akşam neşriyatı — 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Konferans: Or- du saylavı Selim Sırrı Tarcan tarafın» dan (İngiliz terbiyesi), 20: Müzey- yen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve , halk şarkıları, 20,30: Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 20,45: Muzaffer ve arkadaşları tara- fından 'Türk musikis ive halk şarkı- ları (Saat ayarı), 21,15: ORKESTRA: 22,15: Ajans've borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,30: Plâk- Ja sololar, opera ve operet parçaları, 23: SON. “YENİ “NEŞRİYAT: a —— ——— Balkanlarda musiki ilerleyişi Memleketimizin değerli musiki âlim- lerinden B. Mahmud Ragıb Kösemihal «Balkanlarda musiki ilerleyişiz o isimli yeni bir kitap neşretmiştir. Uzun bir çalışması mahsulü olan bu kıymetli eserde Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya ve Romanyadaki musiki ha- reketleri ve Türk musikisinin Tuna öte- lerine varan tesirleri tetkik edilmektedir. B. Kösemihalin bu eseri Balkan millet- İesinin musiki sahasındaki terakkilerini göstermesi itibarile çok şayanı dikkattir. KAPITAL Karl Marksin büyük inkılâb yapan bu eseri türkçeye tercüme edilmeğe başlah- mıştır. Hikmet Kıvılcım eseri almanca aslından türkçeye çevirmektedir. Emekçi kütüphanesi tarafından (birinci forması neşredilmiştir. Her forma ayın birinci günü çıkacaktır. Güzel bir kapak içinde çıkan her formanın fiati beş kuruştur. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangaltıda Nargileciyan, Taksim: Limonciyan, Beyoğlu: İstiklâl! caddesinde o Dellâsuda, Tepebaşında Kinyoli, Galata: Ga- latada Hüseyin Hüsnü, Kasımpa- şa: oMüeyyed, Hasköy: Nesim Aseo, Eminönü: Beşir Kemal Mahmud Cevad, Heybeliada: To- madis, Büyükada: Merkez, Falih: İsmeli Hakki, Karogümrük: A4 Kemal, Bakırköy: Hüdi, Sarıyer; Osman, Terabya, Yeniköy, Emir- gön, Rümelihisarındaki eczane- ler, Aksaray: Cerrahpaşada Şe- ref, Beşiktaş: Süleyman Recep, Kağköy: Söğütlüçeşmede Hulüsi Osman, İskele caddesine Saadet, Üsküdar: İmrahor, Fener; Balat- ta Hüsameddin, Beyazd: Asadür- yan, Küçükpazar: Necati, Sa- matya: Kocamusta/apaşada Rıd- van, Alemdar: Çemberlitaşla Sir» rı Rasim, Şehremini: Topkapıdâ Nözim. Bahile çıkar çıkmaz kayığın sahibi güzinocu: — Ödeyin bakalım canım gibi sev- diğim kıymetli sandalımı.. diye tut- turdu. Herife epey yüklü bir para ver- dik. Bu nefis sandal safesından eve dönerken kaynanamla karım bana: — Ah.. ah.. bütün bunlara hep se- nin idaresizliğin sebeptir. diye çatı- yorlardı, (Bir yıldız) Mİ KUBİLÂY HAN kalınca sordu: - — Ben Cin-Kine Kora isyanını bas- tırmadâan dönmemesini bildirmiştim. Son günlerde yeni bir haber alama- dım, Demek ki Tiyen-Fo Kora pren- sini adamakıllı kışkırtmıs! Gökçine şimdi hak veriyorum. Tiyen-Fonun idamında isabet var. Diye söylendi.. Ve Gökçinle görüşmek üzere harc- me geçti, Gökçin hatun neler anlatıyor! Kubilây hareme geçer geçmez doğ- ruca Gökçinin dalresine gitmişti. Gökçin hatun kırmızı elbiseler giy- miş olduğu halde iki yüz cariyenin arasından geçerek harem kapısında hakanı karşılamıştı. Saray halkı Kubilâyın uzun yıllar- dan sonra tekrar Gökçine iltifat edi- şinin sebebini bir türlü anlıyamıyor- du. Bu iltifat aile rabıtasının icab et- tirdiği nezaket çerçevesi içinde kal- mış olsaydı, gene kimsenin gözüne çarpmıyacak ve bir çok dedikodulara meydan vermiyecekti. Fakat, haka- nın gösterdiği alfiika bu çerçevenin hudutları dışına çıkmış kuvvetli bir sevgi halinde tebarüz ediyordu. Kubilây han zevcesini görünce, genç bir kızla karşılaşmış gibi heye- Cana kapılmış ve sevinçle gülmeğe Şimdi Gökçinin odasında impara- tor ve imparatoriçe başbaşa vermiş konuşuyorlardı: — Japon seferinden muzaffer ola- rak dönemediğime mütessirim, Gök- çin! Çok uğraştım.. ordu da benden fazla gayret gösterdi, Fakat, Japon imparatorunun filteri karşısında ile- rilemek imkânını bulamadık, — Pillerin cenkte bir ordunun yeri- ni tutacağını ummazdım. O halde biz de bu işlerde kullanılmak üzere Hindistandan fil satın alalım. — Fena fikir değil, General Liyo da bana bunu yolda gelirken söyle- mişti. İlkönce fillere bakacak adam- Jar bulmalıyız. Çinlilerin bu sevimli hayvanlardan ne kadar karktukları- nı görüyorsun! Alay için getirttiğim dört fili bile tımar edemediler. Onla- râ bakacak adamları Hindistandan gelirtmeğe mecbur oldum. Neyse bu- nu sonra düşünürüz; Gülümsedi. kendisine cariyeler ta- rafından altın tepsi içinde getirilen şerbeti içti. sözüne devam etti: — Japonyayı ihmal edecek değilim. Bu seferi otamamlıyacağım. Fe- kat, Semga bahadırn bana şehir kapısında anlattığı Kora meselesi ca- nımı sıklı. Demekki Kore prensini | 'Tiyen-Fo kışkırtıyormuş, öyle mi? — Evet hakanım, Tiyen-Foya Kora prensinden gelmiş bir mektubu yaka- Jadık, Bu mektupta Kora prensinin 'Tiyen-Fo ile birlikte Moğol tahtını yıkmağa söz verdikleri anlaşılıyordu. Tiyen-Foyu hâkimlere verdim. — Hâkimler ne dediler? — Tahkikat yaptılar.. suç meydana çıktı, İdanına karar verdiler, — İdam kararında hâkimler ittifak etmişler miydi? — Yedi hâkimden altısı müttefi- kan idam kararı vermişti. — Ya bir tanesi?. — Aykırı fikirler ileri sürerek idam kararına rey vermedi. — Tiyen-Fo asılırken bir şey söyle- miş mi? — Suçlu ben değilim, kocamdır» diye bağırmış. Kubilây hlddetlendi: — Bu da ne demek?.. Kora isyanı- na ben mi sebep oldum? Köra prensi. Je birleşmişse, bundan daha büyük suç olur mu? — Cellâda boynunu verirken: «Ko- cam bana ihanet etti, Cellâd beni öl- dürmeseydi, ben zaten kendimi öldü- recektim!» diye söylenmiş, — Ne tuhaf kadınmış bu!.. İdem kararını duyunca aklını oynatmış ol- sa gerek. Kubilây buna benzer bir vakayı hatırlamıştı.. Gökçine anlatmağa baş- Tadı: — Prens Batu, garbı zapt ve istilâ- Yazan: İskender F. Sertelli Kubilây, İmparatoriçe Gökçin'le başbaşa Sarayda Kora isyanına yardım eden gizli elleri tanıyor musun? ya gönderildiği zaman büyük vezir Sebutay da müşavir olarak yanında bulunuyordu. Sebutay prens Batuyu her hususta ikaz eder ve tedbir alın- ması icab eden meseleler karşısında kendisile uzun böyle konuşurdu. Garb seferi açıkça denilebilir ki, ken- disine hâs bir dehâ ile Sabutayın kafa- sından çıkan plânlarla idare edilmiş- ti. Sebufay bu seferinde Moğol hâki- miyetini ilkönce Rusyada tesis etmiş, daha sonra garbe geçerek, Polonya, Bohemya, Bülgareli, ve bütün Tuna sahili ile Almanya ve Macaristan iş- lerine kadar ilerilemişti. Sebutay bü- yük Moğol ordusile Alman ve Macar- ları mağlüb ettiği zaman Bulgarelin- de bıraktığı bir muhafız zabitinin kendisine ihgnet ettiğini haber ver- mişlerdi. Prens Batu bu zabitin der- hal idamın emretti. Zabit idam edi- leceği gün Sebutaya şöyle bir ihbar vaki oldu: «Boynu vurulacak âdam masumdur. Sara bu öyunüu oynıyan, Bulgar ormanlarına sığınmış olan çeteci Mihaloftur> Sebutay bu ha beri alınca derhal idam kararını geri bıraktırmış ve Mihalofu yakalatmış, — Mihalof hakikati anlatmış mı? — Evet. Hem de prens Batunun hu- zurunda . itiraf etmiş.. zavallı zabit ölüm tehlikesinden kurtulmuş. Gökçin, , Kubilâyın bu vakayı ne- den anlattığını anlamakta gecikmes mişti, Başını sallıyârak hakana dön- dü: — Ben de bu meselede Sebutay ka- dar ihtiyatlı davranmıştım. İdam ka- rarına rey vermiyen hâkimi çağırt- tım.. Semga babadır da yanımda idi. kendisine bir bildiğin varsa açıkça söyle, dedim. — Ne cevap verdi? — Hükim kendi kanzatini ileri sü- yerek, idam kararının tebirini istedi, Halbuki diğer hâkimler kararın der- hal tatbikinde ısrar ediyorlardı. Kubilây: — İttifakir. verilen kerarı madem- Ki sen de tasdik etmişsin! Buna bir şey denemez, dedi, fakat Tiyen-Fo ha- yatta olsaydı, biraz tazyikle onu söy- letmek ve perdenin ötesinde dönen entrikaları meydana çıkarmak müm- kün olurdu, Şimdi Kora isyanında gizli elleri faaliyetten durdurmak ve onları meydana çıkarmak çok güç olacak. ” Tekinboğa'nın sözleri.. “ Ertesi gün Kubilây idam kararına e. iştirak etmiyen hâkimi çağırttı. «Yedi hâkimler» den birinin bu iş- te neden tek ve aykırı kaldığını anla» mak istiyen Kubilây, Tiyen-Fonun idamından ziyade bu meselenin iç yüzünü keşfetmek niyetinde idi. Hâkime sordu: x — Neden yalnız kaldan Tiyen-Fe- nun idam kararında?.. Hâkim başını önüne iğdi.. Düşündü., Kanaatlerini söyleyip söylememek» te mütereddid görünüyordu. İzgi Kubilây: — Çekinme, dedi, bana hakikati söyle! Tiyen-Fonun suçu sabit e dı mı? Hâkim cevap verdi; — Teredâüdüm bu noktadan der ğildir, hakanım! O, suçunu İtiraf et- mişti, Yurdumuza ihaneti de kendisi. ne gelen bir mektupla meydana çik- mıştı, Fakat, benim kanaatime göre, Tiyen-Föya sarayda alet olan biri Yare âı, Onun idümile bu meçhul elin de izini kaybetmiş olduk. Ağ Kubilây han elini şakağına da yad ladı. | rl Tiyen-Fo idam edile memiş olsaydı, onu tazyik ederek, bu işin esrar perdesini yırtabilirdik, o (© — Gerçi başında Korâ prensi bulunuyor. Bunu araştımağai Yüzum yoktur. Fakat, isyanı Körüklüsi yenlerin Pekinde bulunduğunu da, isyanım kabul etmeliyiz. Kort isyanının bust | rada hazırlandığına ve buradan İda re edildiğine inananlardanım, aka nm! My Hâkim çok doğru düşünüyordu, Wi (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: