4 Haziran 1937 Her Akşam Bir Hikâye adada, denizi ve çamları gö- nda, üç kadındılar, Henüz lan ayın hafif aydın- | ımı içiyorlar, öte- — Hayalımda garib bir vaka oldu. Bakınız ben de onu size anlatayım, dedi. Saadetin hayatında garib bir vaka? in, uslu bir yaşayı- gı vardı ki içine garib bir vakanın &i- ş olması dostlarımı hayrete dü- şürdü. O, cevap beklemeksizin anlat- : : kocamla ne bah- 1ayat sürdüm, ne bedbaht bayat Ön nu size tarif etmeme ha- cet yok. Çünkü hepiniz tanırdınız. Yalnız kendi işlerini düşünür bir'ti- earet adamı idi. Bütün ömründe beş dakika bile dinlenmemiştir. Onun için de genç denilecek yaşta, kırk 86- kizinde iken öldü y Ne sağlığında, ne öldükten sonra onu aldatır m dersem hayret etmezsiniz ümid ede- rim. Çünkü benim il yaratılmış bir kadın olduğumu bilirsiniz. Hakkın var, Hatice, ben durgun, Adeta hissiz bir kadınım. Er rn memama onlara hiç te inanmam. Dediğim gibi haystta ne bedbaht ol- dum ne mesud oldum. Hatice sözü kesti: — Bence, bir kadızın aşk vakalarından hiç biri Onun o kadar s3 hayatında sergüzeşt rum ki bütün sergü- geşilerin sonu aşka çıkmaz demek is- tiyeceksin. Biliyorum. Galiba biz ka- dınlar ezelden beddua almışız. Başi- mıza hep bu derd gelir. Şimdi siz beni dinleyiniz. Ben kocaya varalı beş sene olmuş- tu. Evde yalnızdım. Çocuğum yoktu Canım sikılıyordu. Kocam yanımda oturup ta benimle meşgul olacak er- keklerden değildi. Görüşecek ahbap- Yarım da yoktu, Zaten öyle bir çok kişi ile görüşmeyi de sevmem. Bütün gün vaktimi evin içinde geçiriyor- dum. Yalnız akşamları sokağa çıka- rak bir saat kadar Beyoğlunda kala- balk arasında dolaşırdım, Bütün gevkim, eğlencem bundan ibaretti Bir akşam, teşrinlevvelde idi, Tak- sim meydanında saatimi düzeltmek #çin durmuştum. İyi hatırlıyorum. “Tam altiyı yirmi beş geçiyordu. Bu sı- rada bir otomobilin fireni birdenbire gıkıştı. Tuhaf bir ses çıktı. Otomeobi- Yin hızla gelip duruşu orada tramvay bekliyen, gelip geçen halkı rahatsız etti. Ortalık karıştı, İtiş kakış oldu Ben şaşırdım. Neye uğradığımı pek anliyamaz bir halde iken koluma bir erkek kolu girerek beni götürmeğe başladı. Hafif bir sesle fransızca ola- rak bana: — Rica ederim, madam, susunuz ve bana refakat ediniz, diyordu Bakınız size hakikati itiraf edeyim. Eğer gözlerimi kaldırdığım 2; yanımda her erkekte olduğu gibi şuni bir kostümle âlelâde bir adam görmüş olsaydım muhakkak kendimi çekip sıyırmağa kalkacak ve zorluk görürsem derhal! haykıracaklım, Fa- kat yanımdaki adam bana o kadar başka türlü bir adam gibi göründü ki tekmil halinden intişar eden cazi- benin tesirine kapılmamak elimden gelmedi. Ufacık bir mul net bile göstermedim. O kolumda yürümekte devam ettim. Ne derseniz diyiniz. Herhalde ben- de de bir kadın ruhu vardı ve elân da vardır. Hasılı, hiç ses çıkarmadan bu meçhul erkekle gittim. Yalnız onun lâkayd görünmeğe çalıştığına dikkat ettim. Maamefih, takib edil- mekten korkuyt İzini kaybetmek ister gibi bir hali vardı. Kimdi? Kara ve parlak gözleri etrafı teces- süs etmekte devam ederken bana na- gikâ âkırdıla söylüyor ve sanki iki sevgili ii ? gibi kolumu sıkı sıkı tutuyordu. Artık kalabalıktan. uzaklaşmışlık. Galiba halimde bir tereddüt hissetti ki: — Korkmayınız, dedi, Size hiç bir fenalık yapacak değilim. Sizden ri- cam bana otelin kapısına kadar refa- kat etmenizden ibarettir. Bunu lüt- federseniz şu d: kolunuzda bulunan adamın kim olduğunu size söylerim. Benim yerimde Olsa siz ne ya- pardınız? Herhalde ben, bu tan dığım yabancı erkeğin cazibesing mağlüb olarak ondan ayrılmadım, Âdeta başım dönüyordu. Başka bir dünyaya gitmiş gibiyim. Pera Pula- sın önünde durduk. Elimi öptü, Erte- si günü beni otelde çaya davet etti Dostları sordülar: — Kimdi bu adam? — İsmini söylemedi. Yalnız odası- nın numarasını söyledi. Ben de ona telefon numaramı söyledim. Bana hü- viyetini anlattı, Beynelmilel meşhur bir bırsız imiş. Dolu bir cüzdan çarp- mış. İzini kaybettirmek için koluma girerek yürümeyi münasip görmüş... Anlıyorsunuz ya, âdeta Amerikan filimlerindeki gibi bir vaka... Fakat işin en tuhafı çalınan cüzdan kocr- mun değil miydi? Bütün gece gözüme uyku girmedi. Düşündüm. Nihayet çaya gitm eğe karar verdim. Ömrümde ilk defa ol rak bir erkeğin tesiri altında kalıyo- rum. Bir sergüzeşt İçine atılmek için kendimde mukavemet kabul etmez bir arzu duyuyordum. Hayatımda ye- güne z4af hissetliğim dekikn budur. Otele gittiğim zaman, hırsızı bula- madım. Kapıcı ismimi duyunca bana bir küçük paket ile bir mektup verdi. Bir kaç satırlık bir ip. Parasmı çaldığı bir erkeğin karısını da çalmak istemediğini âöylüyordu. Paketin için- de bir kutu vardı. Bunda da dizi inci. Her zaman boynumda görürsü- nüz. Kendisini kurtaran kadına kar- gı bir şükran nişanesi mi, yoksa kalb- den gelme bir his mahsulü mü? Bil- miyorum... Aman şu karanlık içime sıkıntı Y riyor. Elekirik düğmesini çe 18... Hikâyeci Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Astım, Taksim: Kürkçüyan, Firuzağada Ertuğrul, Kelyoncu- kullukta Zafiropulos, Beyoğlu: İs- tiklâl caddesinde Galataseray, Tü- nelde Matkoviç, Galata: Okçumu- sa caddesinde Yeniyol, Pındıklda Mustafa Neil, Kasımpaşa: Vasıf, Hasköy: Halıc: ında Nesim Aseo, Eminönü: Hüs Onar, Heybeli- ada: Tomadis, Büyükada: Merkez, Fatih: Saraçhanede Hali İbrahim, Karagümrük: Mehmed Arif, Ba- kırköy: İstepan, Sarıyer: Asaf, Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Ru- melihisarındaki eczaneler, Aksa- ray: Ziya Nuri, Beşiktaş: Vidin, Kadıköy: Pazaryolunda Merkez, Modada Faik İskender, Üsküder: Ahmediye, Fener: Dejterdarde Arif, Beyazı: Yen Küçük- pazar: Hikmet Cemil, Samaty! Yedikulede Teofilodis, Alemdar: Cağaloğlunda Abdülkadir, Şehre- mini: Ahmed Hamdi, YENİ NEŞRİYAT: — ———— ÜESTADIN ŞAİRİ Halid Ziya Uşaklığilin sanat hayatının ellinci yıldönümü münasebetile Büyük Romancının yakın arkadaşı B, Hüseyin Siret #Üstad şairi> isimli manzum bir broşür neşretmiştir. B. Hüseyin Siret bu uzun manzumesinde Üstadın Mavi ve Siyah isimli eserinin şair ruhlu kahrama- nını terenhüm etmektedir. Fiati 7,5 ku- ruştur. MANİLER ve havalisinde söylenen Halk manileri B. Talât Mümtez Yaman tarafından toplanarak güzel bir kitap halinde neşredilmiştir. Kitabınm başına sani nedir)3 mevzulu kısa bir etüd ilâve etmiş olan B. Talât Mümtazın şim- diki maniler içinde Halk zevkini ve Halk hassasiyetinin derinliğini ifade eden çok güzel parçalar görülmektedir. Kitapta 849 mani vardır. Edebiyat meraklıla: tavsiye ederi AVCILIK VE ATICILIK Avcılık ve Atıcılık mecmüasının hazi- ran 937 ayına aid on dördüncü nüshası neşredilmiştir. Yıllık abonesi her yer için bir liradır. Eskişehirde AKŞAM neşriyatı «Ses - Işık» müessesesinde satı- lr, «Akşam: (gazetesine aböne olanlara hususi tenzilât yapılır. Kastamonu AKŞAM Şair Necdet Rüştü Bön neslin kiy- metli şairi Nec- | öt Rüştünün hazırlamakta ol- duğunu bildirdi- miz kitabı (Yü- rekler acisi) is mi altında inti- şar etmiştir. İtinalı bir bas- kı ve nefis bir kapak (le çıkan bu kitap, Anado- Yuda geçen gönül | hikâyelerinden müteşekkil ve benze- rine az tesadüf edilen değerli bir eser- dir. | i İ 4 Haziran 937 Cuma İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05; Muhtelif plâk neşriyatı, 14: Son. Akşam neşriyatı — 18,30 Plâkla dans musikisi. 19 Radyo fonik kome- di (Bir Avuç Ateş) 20 Türk musiki heyeti. 20,30 Ömer Rıza tarafından Arabca söylev. 20,45 Vedia Rıza ve arkadaşları tarafından Türk müusi- kisi ve Halk şarkıları (Saat âyarı) 21,15 Orkestra: 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün pe 22,30 Plâkla sololar, opere ve operet parçaları. 23 Son. Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntehap programı Milâno (368) saat 22 Konser: Ti- yatro musikisi, Meşhür operalardan parçalar, Bükreş (364) 20,30 Wag- | mer: «Tannhauser» opera. Monako (405) 21,10 Konser. Peşte (549) 21,10 Konser: Kırali opera orkestras ıtara- fından, Tuluz (366) 21,30 Senfonik konser, Peşte (549) 20,40 Piyano kon- seri, Osle (1154) 22,20 Piyano konse- Tİ. Peşte (549) 23,15 Tzigan orkesira- si, Dans musikisi Viyana (507) sanat 23,20, Breslav (316) 23,30, Marsilya (400) 24, Peşte (549) 0,15, Londra (kisa dalga) 22,35, 0,15. 5 Haziran 937 Cumartesi İstanbul — Öğle neşriyatı; Saat 12,30 Pifikla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif Plâk neşriyatı, 14 son. Akşam neşriyatı: Saat: 18,30 Plâklg dans musikisi, 19,30 Konferans: Dok- tor profesör Fahrettin Kerim tarafın- den (İrade ve telkin). 20 Fasıl Saz heyeti, 20,30 Ömer Rıza tarafından arabca söylev. 20,45 Fasıl Saz heyeti (Saat ayarı). 21,15 Orkestra. 22,15 Ajens ve borsa, haberleri ve ertesi gü- nün proğramı. 22,30 Plâkis sololar, Opera ve operet parçaları. 23 Son. İSTANBUL TİCARET ve ZAHİRE BORSASI 316/937 FİATLER CİNSİ Aşağı o Yukarı Kr. Pa. Kr.Pa. ————— aa — Buğday yumuşak 6 12 6 15 Azpa çuvallı 410 —— Arpa dökme 4 42 418 e 430 sa 3 3 9228 9 334 Mg 64 25 25 30 3 — Mn GELEN | mama Buğday * 585 Ton | Un 86 > | Arpa 30 Çavdar 30 | Fasulye 5 İ Tiftik 27 Peynir 17 Kaşar 4 16 Yapak Trakya Peynir beyaz Peynir kaşar İ Zeytin yağı 2921 sı — 6 — 2» DIŞ FİATLER Buğday Liverpul 6,34 Kr. 5.16 5.58 492 3.89 8,16 94,67 94,67 Buğday Vinipek Arpa Anvers Mısır Londra Keten T. Londra Fındık G. Hamburg Fındık G. Hamburg ra canı sıkılan Ku İ Semga bahadır, KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 70 “ Ulu mabud! Japon seferine çıkarken, senden büyük muzafferiyetler dileme- diğimi hatırlıyorum. Eğer bunun için bana gücendinse, beni af et!,, General Liyo bu sözü hatırlıyarak, Tiyen - Fonün idamına acıdığım an- latmak istemişti. Öyle ya, günün bi- rinde affedilmesi ihtimali olan bir kadının boynunun vurulmasına kim acımazdı? Kubilây hanın neşesi k. ti, Böyle yurdu tehlikeye düşüren ve ortalığı karıştıran bir kadının idam kararını hiç şüphe yok ki tasdik edecekti, Kubilây «Yasa ya çok sadık bir hükümdardı. Fakat, mademki ortada işlenmiş bir cürüm yoktu, ve kendisi mahküm olarak zindanda bulunuyordu. Zindanda ya- şıyan bir mahkümun teşebbüsleri den ne çıkardı? İşte Kubilây bu noktadan Tiyen - Fonun idamını haksız bulmuş gibi görünüyor, fakat kimseye bir şey süy- lemiyordu. Madem ki Japon seferine giderken Gökçin hatuna her türlü selâhiyeti vermişti. Ona ve başkasına bu mevzu etrafında ne söyliyebilirdi? Hakan Pekin sokaklarından N geçerken... 'Tiyen-Fonun ölüm haberinden son- &y han, çadırda bir saat kadar dinlendikten sonra, saltanat tahtırevanına bindi. ordu- nun önüne geçti.. ve şehir Kapısından içeri girdi. 'Tahtırevanda hakanm sağında solunda da general Liyo ayakta duruyordu. Pekin sokaklarında toplanan halk Kubilâyı yakından görmek için biri- birini çiğnercesine koşuyordu. Kubilây han seferden dönerken halk: — Yaşasın muzaffer hakanımız.. Diye bağrışırdı Ya şimdi? Halk şimdi ne söyli yordu. Hakan Japon seferinden muzaffer olarak dönmüyordu ki, halk «yaşasın muzaffer hakanımız» diye bağırsın. Hiç kimse ağzını açmağa cesaret edemiyordu. Hakan halkın sükütundaki mânayı anlamamış değildi. Tahtırevan zarif bir zengin köşkü- nün önünden geçiyordu. Köşkün bahçe kapısı önünde duran genç bir kız, kucağında tuttuğu bir demet çiçeği hakanın tehtırevanına uzatarak, hazin bir sesle bağırdı — Tanrı sizi başımızdan eksik et- eceğini bilmi- ilây tahtırevanın durmasını emretti. Filleri durdurdular. General Liyo kızın elindeki çiçek- leri alıp hakana verdi. Kubilây genç kıza sordu: — Kimin kızısın sen: Genç kız suçlu bir insan gibi kızar- dı.. ve önüne bakarak cevap verdi: — Şanganın.. Bu isim Ku mişti: «— Baban zindandan çıktı mı? dedi, Genç kiz başını salladı: — Evet... altı ay oldu çıkalı. Kubllây, Şanganın kızına küçük bir hediye verdi.. ve kendisini çiçekle karşılıyan bu sevimli kızdan çok hoş landı. Şanganın kızını Kenâra çektiler.. Filler ilerilemeğe başladı. Semga bahadır kendi kendine: — Şangaya gün doğdu.. " Diye söyleniyordu General Tiyo da Kubilâyın birden- bire neşelendiğini görünce, genç kız- dan çok hoşlandığını anlamış ve onu 'Tiyen-Fonun yerine alması ihtimalini düşünmüştü. yabancı gelme- Hakan alayı saray önüne vardığı zaman, harem pencerelerinden yolla- ra deste deste yeşil yapraklar atılı- Gökçin hatun sa sı önünde küçük bi kestirmişti. Hakan 5 bir geyik kanı üz ç 18 Adetlerdendi. Kubilây tahtırevan- dan indir 'ken, saraym iki tarafın- geyik yavrusu den döner da sıralanan boraza amına selâm niyordu. Kubilâyı Pekinde karşıladılar. yere ni öptüler, ayrı sağ omu: kalan ocukları nın dizi- eri girdi. : halkı iç bah- ve koridorl: birikmiş.. hakan ken yerle! Elip, hep bir ağız- «— Hoş geldi Diye selâmlıyorlardı doğrucu ke iç Kimse ile görüşmeden, Buda» kı anlamıştı an Bada ta piyordin. y han ilk defa Budanın hey- keli önünde diz çöketek yalvardı: «— Ulu mabud! Bugün Japon 86- ferinden 'dönüyorum. Ordumun bü- yük bir zafer kazanmadan geri gel mesine çok üzüldüm, Bu sefere çı- karken senin önünde diz çökmediği- mi ve senden bü etler dilemediğimi ha YİNE Eğer bu- nun için bana gücendinse, Kubilây Buda heykeli de çok durmadı. Tekrar ayağa kalktı. yanında du- ran başrahib Pantaya döndü! — Buda beni işitmemişse büyük mabede gidelim dedi, Panta; — Budanın kulağı her yerde mev- Cuttur. Oraya kadar yorulmağa lü- zum yok. Diye cevap verdi Kubilây, Pantı — Rahat misin? sordu: m! Hiç bir şeye ih- nizde, günlerimi çinde doldurmak- Kubilây, Pa Ne geçinemedi bilgine şaka ola Moyayı görem ge mi çıktı? dedi. Panta: —0, gükt bakanım! Moyanın yüzünü bir ay- danberi beri de görmüyorum. Diye cevap verdi. Saray si Moya ke kendine nervye g ? Kubhilây hayretle sordu: — Gökten daha uzâk neresi var? Panta önüne bakarak murıldandı: hirbaz Moya ndi — Kulunuz bu kanım! Bundan ötesini dırdan sorunuz! Kubilây şüpheye düştü. Samga baha çağırtlı: Kormaya gitmiş. doğru Semga saşaladı: — Evet, hekanım! Koray ek üzere yola çıktığını haber aldık.. mus hafızlar gönderip yoldan çevirttik.. şüphe üzerine üstünü arıyacağımız sıradan gözden kayboldu. — Tuhaf şey! Moyanın Korsda ne yapacağını tahmin ediyorsun? msine gizli bir mektup götürdüğünü tahmin et 1. — Sana bu şüpheyi veren hâdise nedir? ' Semga hakikati söylemeğe mecbur oldu: — Şi-Yama kendisinden şüphelens diğini söy Filhakika Moyayı Kor vi Yy cağı m sırada ka; böldü Hattâ giderken Şi-Yamay detli bir tokat bile vurmuş Kubilây hayretinden dud n içinde sert (Arkası var Bir şeye ihtiya- i