R Lebib ona kaç kereler vaadetmişti. Hattâ yeminlerle temin etmekten ge- t bulmaz, seni bu ç alacağım. Ali bir daha senin yüzünü görmüiyecek. Mecidiye köyünde küçük bir ev tuta- ş— yaşıyacı karanfliler yı Birdenbire apartımanıı andı. Acaba kim? diye düşünmeğe hiç mahal yoktu. Bunun Ali olduğu muhakkaktı. Çünkü, kendisine mah- Bus bir kapı çalışı vardı ki bunda a- darılamazdı. Hiç beklenmiyen bir zamanda Zeb- Tanın belâlısmın böyle apartımana glemesi hem Zehrayı hem Lebihi fe- »8 halde korkuttu. Biribirlerinin yü- güne bakıştılar, Apartıman o kadar küçüktü ki Le- bibi başka bir odaya alarak Ali içeri Çirdikten sonra yavaşça çekilip git- mesini temin etmeğe imkân yoktu: Vükit kaybetmeğe de gelmezdi. Çün- kü Ali ikinci defa uzun uzun, hiddet- M hiddetli zile basıyordu. Zehra ancak bir çare bulunduğu- Mu düşündü. Dışarıdan Al: söğüp sa- Yarak; — Kapıyı aç, şimdi kiracağım! Diye bağırdığı sırada Zehra pence- Teyi eçtı. Yavaş sesle Lebibe: — Buraya çık! diye fısıldadı. Onun Cevabını beklemeksizin genç âşıkım Adeta pencereden atarcasına küçücük Marasaya itti. O sapsarı kesilmişti. Açıp bir şey söyliyemiyordu. ra sonra Âliye kapıyı açmağa Koştu. Lebib karanlıkta durmuş, oda- Din içini seyrediyordu. Al! küfürler savura savura içeri gir- dl. Hiddetle cigarasını bir tarafa fir- . Avaz avaz bir şeyler söylüyordu. Bunların içinde bir cümle Lebibin ku- kadar geldi: Si İçeride biri var mutlaka! diyor- > müteessir olmuş gibi görün- , Aman Ali neler söylüyorsun! Alinin bu mukabeleye ehemmiyet Yermediği ortalığı aramağa baslama- ndan belli idi. Tebibi müthiş bir korku istilâ etti, pena tutulmuş bir fare vaziyetin- de idi, Ne yapacağını düşünmek için a bakındı. Ev damlarından, ardan başka bir şey görünmü- Yordu. Fakat bunlar uzakta idiler. Bitişik evin yüksekliği daha alçak ol İçin onun damıns geçmek ol dükça tehlikeli bir cambazlığa lüzum Bösteriyordu. Tebib kendi kendisine cesaret ver. mek için: — Zehrayı da kurtarmak lâzım, Onun da Kayatı tehlikede! diye dü- yündü. Zaten tehlikeden korkarak ol- yerde kalmak Alinin eline düş- Mmekti. Lebib oradan sağlam kurtular Cağına hiç ihtimal vermiyordu. Çün- kü Beyoğlunun en meşhur külhan- beylerinden biri idi. Kaç sabıkası var- di! Kendisini yakalarsa muhakkak İşini bitirecekti, Zehrayı da öldüre- Tecekti Lebib bu kanaatin sevkile her tür- Yü tehlikeyi göze almak Jüzümunu etti. Bacanın kenarına yapışa- Tak öteki evin tarasasına doğru sark- İl Ve tehlikesizce kendisini başka bir buldu. ,, Orada rahat bir nefes ald. Yeni a gelmiş gibi memnundu. Şim- di tarasaya açılan pencereye vurarak gürültü çıkarmadan ve bir reza- meydan verip karakolu boylama- dan buradan uzaklaşmak lâzımdı. Tebib bu düşüncede iken birden- titredi. Gök gürültüsüne benzer Müthiş bir ses kulaklarına çarpmıştı. İkinr gibi, ulur gibi bu ses şöyle hap- arıyordu; >— Sen benim gecelik külâlıma an- İt bu masalları! Söyle bakalim, kim- di o herir, nereye sakladın © uğursuz ? Lebib bir elini alnma götürdü. San- xi oraya biriken düşünceler vazıh su- Tette düşünmesine mâni oluyorlarmış te onları bertaraf etmek istiyormuş Sibiydi. Ne oluyordu? Kulağına çar- Pan sözlerin mânası ne idi? Vakıâ çok rüya görürdü. Rüyasın- | Yağmurdan Eazerikeli ; İ da korkulu şeylerle karşılaştığı da olurdu. Fakat hiç büyle müthiş rüya- lar bilmiyordu, Şimdi uyanık mıydı, | rüyada mı idi, pek farkedemiyordu Soğuk soğuk ter döküyordu. İşi anlamak için, yerinden kalktı. İki adım attı. Bir pencereden odar risini gördü. Burada güz: cağız vardı. Al güzeldi. Fak herhalde Alid yemin ederim ki bir şey yok. Nafile baykırıyorsun. Bu kadar kıskançık bir gün ikimizi de berbad edecek. — Vay ben haksız yere şüpheleni- yorum ha! Şimdi görürüz. Ben her tarafı arayım da o zaman anlarız. Lebib başına gelen belâyı derhal anladı. Tekrar yukarıya ırmanma- nın imkânı yoktu. Yanda başka bir bina daha olmadığı için orayada ge- çemezdi. Damın tepesinden sokağa atlamak muhakkak parça parça ol- maktı. O böyle bir ümidsizlik ve çaresizlik içinde iken pencere açıldı. Kızın Ha- san dediği izbandud gibi herif tara- çaya çıktı. Gözleri karanlığa alışınca bir köşeye büzülmüş olan Lebibi gör- dü. Hemen üzerine atıldı. Lebibin kafasına, yüzüne, her tarafına yum- Tuklar ve tekmeler İnmeğe başladı. O gözlerini kapamış ve kendinden geçmişti... Hikâyeci SENELİK 1400 kuruş 2700 kuruş 750 > 1450 > , eş Posta ittihadına dahil olmuyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır Rebiulevvel 22 — Ruzu Hızır 28 & İmsak Güneş Öğin İkindi Akşam Yatı K Go 855 437 816 1209 159 Va 215 4S012'2 NİZ 1938 23 İdarehane: Babıâli civarı Acımusluk So. No. 18 Bütün devletler —Baş tarafı 7 inci sahifede— Strasburg da yakında donanmaya girecektir. Bunların her ikisinde de 13 pusluk toplar vardır. 35,000 ton- Tuk Richelicu ve Jean Bart zırhlıla- rının da inşasına başlanılmıştır. Ay- nı zamanda buun gibi daha İk! zırh- nh inşası tasurlanmaktadır. Yeni İngiliz zırhkları İngilizler beş tane beşinci Jorj ti- pinde gemi inşa etmektedirler. Bun- lar 24 - 30 mil sürate malik olacak- lar ve 14 pusluk toplar taşıyacaklar- dır. 16 pusluk toplar taşıyacak olan daha dört arhlı inşasına yakında başlanılacağı söylenmektedir. İtalyanların Littirio ve Vittorio Ve- neto zırlılılarının inşası ikmal edil mek üzeredir. Bunlar 35,000 ton hac- minde ve gayet seridirler. Top kud- retlerinin yüksek olduğu söylenmek- tedir. Amerikaya gelince, bu devlet de yakında iki zırhlı inşasına başlıya- caktır. Her birinin hacmi 35,000 ten, topları 16 pusluk ve süratleri 27- 29 mil arasında olacaktır. & Bütün bü yeni inşaatta kruvazör tipinin zırhlı tipi ile karıştırılmış ol- duğuna dikkat etmelidir. 1920 sene- sinde inşa edilen zırhlılara nisbetle 1940 senesi zırhlıları 10 - 15 mil da- ha süratli olacaklardır. Aynı zamanda yeni zırhlıların zırh- ları daha kuvvetli olacak hem deniz altından hem sathından hen: de ha- va hücumundan gemiyi koruyacak- tar, Toplar daha ağır olacak ve atış süratleri çok daba seri bulunacak- tır. Bu zırhlılar kendi tayyarelerini taşıdıkları gibi ilâveten tayyareye karşı topları da havi bulunacaklar dır. <2 Haziran 937 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Piâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: Son Akşam neşriytı — 18,30: Plâkla dans musikisi, 19: Konferans: Emin- önü Halkevi sosyal yardım şut mına, Dr. Kâzım İsmali Gürka: hum Dr. Hacı Kemal ve hayatı), 19,30: Mandolin orkestrası Berk ve sirkadaşları, 20: Nezihe ve arakadaş- ları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Riza tarafın- dan arapça söylev, 20,45: Bimen Şen ve arkadaşları tarafından Türk musi- kisi ve halk şarkları, (Seat ayarı), 21,15: Orkestra, 22,15: Ajans ve bor- sa haberleri ve ertesi günün programı, 22,30 Plâkla sololar, opersi ve operet parçaları, 23: Son. Ecnebi istasyonların Bu akşamki en müntehap programı Milâno (368) saat 2320 Senfonik konser. Viyana (507) 20,25 Waâgnerin bir operası, Stzasburg (349) 2115 Pariste nakli, Hamburg (332) 21,10 Ludwig musikisi. Bordo (218) 21,30 Debussy festivali. Cezayir "(318) 22,30 Radyo orkestrası, Lüksenı- burg (1298) 22,50 Mühtelif memle- ketler dansları konseri. Varşova (1339) Piyanoda (Chopin) den parçalar. Peşte (549) 20 Tzigan orkestrası, Dans musikisi Marsilya (400) saat 24, Londra (kı- sa dalga) 14,50 - 22,15 - 0,20. $ Maziran 937 Perşembe İstanbul: Öğle neşriyatı — 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Aksam neşriyatı — 18,30 Amatör- ler dans orkestrası. 19 Plikla dans | musikisi. 19,30 Spor müsahabeleri: Eşref Şefik, 20 Sadi ve arkadaşları ta- Tafından Türk musiiksi ve halk şarkı- | ları, 20,30 Ömer Riza Larafından arap» V, 20,40 Safiye ve arkadaşları dan Türk musikisi vö Halk şarkıları (Saat âyarı) 21,15 Orkes- ? ira: 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve | ertesi günün programı. 22,90 Plâkla sololer, opera ve operet parçâları; 23 Son. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Maçka, Taksim; İstiklâl caddesinde Kemal Rebul, Kurtu- Tuş caddesinde A Galapulo, Bey- oğlu: Galatasaray Posta sokağın- da Garih, Hasköy: Haltıcroğlunda Barbut, Eminönü: Yemişte Ben Sason, Heybeliada: Halk, Büyük- ada: Halk, Fatih: Veznecilerde Üntversile, Karagümrük: Meh- med Fuad, Bakırköy: Hilâl, Sa- rıyer: Osman, Tarabya, Yeniköy, Emirgân ve Rumelihisarındaki eczaneler, Aksaray: o Yenikapıda Sarım, Beşiktaş: Süleymen Receb, Kadıköy: İskele caddesinde Sotir- yadis, Yeldeğirmeninde Üçler, Üs- küdar: Ömer Kenan, Fener: Ba- latte Merkez, Beyazıd: Cemil, Kü- çükpazar: Yorgi, Samatya: Ko- camustafapaşada Rıdvan, Alem dar: Ali Rıza, Şehremini: Ahmed Hamdi. Eskişehirde İnkilâb okulu, Eskişe- hir Şehidiiğine bir çelenk koymuş tur, Resmimizde son sınıf talebesi öğretmenleri ile ir arada görünü- yorlar, — Bana bir çocuk benim değil, senin çocuğu kacağım?, Mabud söz verdi... Prens (Ti- Yen) gözlerini açtığı zaman se vinç ve neşe içinde bocalıyordu.. he- İ men karısını uyandırdı: «Bir çocuğu- muz olacak. Ateş mabudu bana vaâ- detti> dedi. Prensin karısı sevindi, fa“ kat bu işin olacağına kendi de inan- madığı için, Kocasının sözlerini bir te- selli olarak dinliyordu. O sabah güneş doğarken, çok ihtiyar bir Lâma prensi görmeğe gelmişti, Prensin Lümalarla başı hoş değildi: — Bu herif beni sabahleyin neden rahatsız ediyor? Diyerek görüşmek istememişti. , İhtiyar Lâma, prense şöyle bir hs- ber gönderdi: 4— Bu gece rüyamda (Ateş mahı- du) nu gördüm. Prense bir çift sö züm var.. beni dinlemeözse, yarın piş- man olacaktır!» Prens (Ti-Yen) derhal Lâmayı ça- Bırttı.. ihtiyar Lâma, prense şu oğü- dü verdi: «— Ateş mabudundan bir dileğin varmış. Bu gece mabudu rüyamda gördüm. Eğer bu dileğinin hemen ta- hakkukunu istiyorsan, karınla bera- ber (O-BI) ırmağına gidip, sıcak kay- | nak başında bir gece yatacaksın! Do- kuz ay sonrs bir kız çocuğun olacak ve adını (Ateş çocuğu) koyacaksın!; verirsen, Ona gibi ba- sını aldı, (O-Hi) ırmağına gitti ve ır- mak boyundaki sıcak kaynak başın- da geceledi. dokuz ay sonra bir kız çocuğu dünyaya geldi.. adını (Tiyen- Fo) koydu. O zamandanberi Tiyen-Fo her yer- de, kendisini soran ve tanımak isti- yenlere: — Ben (Ateş mabudu) nun kızr yımı Demekten çekinmez ve herkes Ti- yen-Foyu bütün insanlardan başka bir mahlük olarak tanırdı. (Ateş çocuğu) işte bu esrarlı doğu- şu yüzünden Çinde teninmiş ve im- paratoriçelik mevkiine kadar yüksel- mişti. Onun Kesik başını görenler bi le; - Tiyen-Po tekrar dirilecektir! di- yorlardı ... Kubilâyın Japon seferinden İmparatoriçe OGökçin birdenbire hastalanmıştı.. On beş, yirmi gündenberi harem- den dışarı çıkmıyordu. Bütün impa- ratorluk işleri başvezir ihtiyar Sem- ganın üzerinde kalmıştı. Bir gün Semga bahadır, Kubilây hanın Japonyadan dönmekte oldu- ğunu duydu. sevindi. “ Şansi bu haberi alınca çok müte- essir olmuş ve hemen atına binerek (Tiyen-Fo) nun bulunduğu köye gil- mişti, Tiyen-Fo hâlâ istikbal hakkındaki tath hulyaları içinde emin ve müste- rih yasıyordu. Şansi, gökten açık havada düşen bir yıldırım gibi, sabık imparatoriçe- ye Kubilây hanırı Japonyadan Peki- ne hareket ettiğini söyledi. 'Tiyen-Fo bu habere inanmadı: — Kubilây, Cin-Kini Japon sınır- larında beklemeğe mecburdur, dedi, Cin-Kin Korada yalnız kalamaz. onu Kubilây uzaktan idare etmektedir. Halbuki Kubilây buraya dönerse, Cin- Kinin vaziyeti Korada büsbütün teh- Jikeye düşer.. Kubilây bunları düşün- müştür, Şansi ısrarla anlattı: — Hakan buyruğu geldi, imparato- riçem! Semga bahadır, hakanı kârşi- lamak için hazırlık yapıyor, Cin-Kine gelince, o artık çocuk değil, yirmi se- kiz yaşına gelmiş ve kendi başına buyrukluk çağına çoktan girmiş bir kumandandır. Kubilâyın bu oğluna çok güveni vardır. Tiyen-Fo, bu tafsilâli alınca dü- şünmeğe başladı: — O halde ne yapacağız, Şansi? Bugüne kadar boşuna mı beklemiş olacağız? KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli “ Sevgimi yenmek için çok uğraştım, İmparatoriçem! Fakat. Içime düşen bu büyülü ateş bütün damarlarımı sardı Lâma gittikten sours, prens karı- | yim? No. 68 Şansi o gün ilk defa olarak Tip anlatan bir yatınızı kurtardınız ya.. buna şükredin! Yarn hakanın sizi affet mesi umulur! Tiyen-Fo iri gözlerini süzerek ha- kanın sır kâtibine baktı: — Ne demek İstiyor msi? Ko- Ta prensinin Pekin e yürümesi ve hakanı tahtından devirmesi müm- kün değil mi? , — Bu vaziyet karşısında mümkün değil sanıyorum. Çünkü Kubilâyın * arkasında büyük bir Moğolistan var, Kora prensi Pekin üzerine yürüyecek olursa, onun peşinden kim gelir? — Kora preüsinin maiyetindeki or- duyu unutuyor 'musun? — Hayır. Unutmadım ama.. bu İki Ordunun çarpışması, fil ile farelerin döğüşmesi kadar gülünç olur. Tiyen-Fo yerinden kalktı. — Düne kadar aslanlar gibi cesur- dun ve aslanlar gibi görüşüyordun! Bugün kediler kadar korkaksın, Şan- si! Bu âni değişikliğinin sebebi ne- dir? — Kuvvet karşısında Cılız bir ko- Yun bükülmesi pek tabii değil mi? Ben de bugün kolumun büküldüğü- nü hissediyorum. Ko'a prensinin Pe- kine gelmesini beklemek için Kubllâ- yın ve onun oğullarının toprağa göç- © mesi lâzım, Şansi birdenbire Tiyen-Fonun ya- nina sokuldu: — Artık tahammülüm kalmadı, güzel meleğim! Ben sizi zindandan kaçırdığım gündenberi seviyorum. 'Bu sevgimi yenmek isledim.. muvaf- fak olamadım. İçime düşen bu bü- yülü ateş, günler geçtikçe bütün da- marlarımı sardı. Tiyen-Fo:. — Şansi.. çıldırdın mı sen? — Mayır.. çıldırmadım, dedi, fakat sevgimi anlamamakta devam ve israr ederseniz, muvazenemi kaybedece- ğim... Kendimden korkuyorum, im- parateriçem! Beni reddetmeyiniz.. Ko- Ta prensi gibi, dünyanın en çirkin bir erkeği ile sizin bir yaslıkta yelmanı- za tahammül edemem... Şansi hayatının mühim bir dönüm roktasında bulunuyordu. İmparatoriçesi - sevmekle bütün ömrünü bir bardak su gibi TiyenFo- nun ayaklarına döktüğünün farkın- da değildi. Tiyen-Fo bunu düşünerek: — Seni yaşatmak ve yaşsmış gör- mek istiyorum! dedi. Eğer beni sev- mekie devam edersen, ateşle oynzmış olmaktan ve hayatım heder etmek- ten başka bir şey yapınış olmazsın! — Niçin?.. Ben çirkin bir erkek mi. — Bilâkis. çok güzel, çok yukışık- lı bir delikanlısın! — mi şüphe ediyor- sunuz? — Bayır. Kora prensi kadar asil bir sileye mensup olduğunu biliyo- Bunların hiç birisi hakkında ufak bir şüphe bile taşımıyorum. — O halde?.. — Bütün bünlars rağmen seninle birleşemeyiz.. evlenemeyiz. Çünkü, Kubilây hayatta kaldıkça, beni se- ninle bırakmaz ve ikimizi de yaşai- — Niçin? Mademki o sizi boşadı. Zindana altı. Ve artık herkes gibi si- zin öldüğünüze de İnenacaktır. bu hakikat karşısında benimle evlenme nize ne mâni var? — Seninle evlenirsem, günün birin- de bu sır meydana çıkabilir. O zamani ikimizin de başını koparmakta tered- düt etmez. Çünkü Kubilây dünyanın en kıskanç adamidır. O beni üç yıl için zindana arttırmıştı, Üç yıl sonra aftetmiyeceğini kim iddia edebilirdi? (Arkası var)