30 Mayıs 1937 AKŞAM “ Kızıl saçlı yıldızı kimse tanıyamadı Klara Bov altı sene içinde çok değişmiş, şiş Clara Bov bundan yedi sekiz sene evvel Hollivutun en gözde yıldızların- dan biri idi. Dramlarda çok muvaffak kâtil up faaliyete geçti ve Clara Bovun filimle- rine boykot ilân etti, Bunun üzerine sinemalar Claranın filimlerini göster- memeğe başladılar, Bittabi artist ye- ni filim çeviremiyecek vaziyete düştü. Clara mahkemeye müracaat ederek İ kâtibi aleyhine dava açtı, yapılan İs- nadların kâmilen iftira olduğunu İs- Pat etti, Genç kazın şantaj yaptığı meydana çıktı ve kendisi üç sene ha- pis cezasına maliküm edildi. Fakab buna rağmen Ahlâkı koruma cemiye- * ti boykot kararını hemen kaldırmadı. | Clara aylarca mücadelede bulunma» / ğa mecbur oldu. Nihayet boykot ka- Tarı kaldırıldı ve artist için tekrar ça» hismek imkânı başgösterdi. r Fakat bu uzun mücadeleler artis. tin sıhhatini. sarsmıştı. Esasen ince bir kız olan Clara âdeta hastalanmış- tL. İşte bu sırada Rex Bel adında bir Perestişkârı imdadına yetişti ve a2- tiste elini uzattı. | Rex Bel zengin bir çiftlik sahibidir, Ötedenberi Clara Boya meftundur. Beyaz perde üzerinde seyrettiği bu artistin çapkınca halleri pek hoşuna gider; Artistin kâtiple davasını, son mücadelelerini büyük bir alâka ile ta- kib etmiştir, Claranın hastalığını ha- ber alınca derhal yanına koştu, ha- yası, suyu mükemmel olan çifliğinde gelip istirahat etmesini teklif etti. Clâre bu teklifi kabul etti. Rex Belin çifliğinde, onun âilesi arasında bir kaç ay yaşadı ve sıhhatini kazandı. Clara tekrar Hollivuta dönmeği ve yeniden işe başlamağı düşünüyordu. Fakat bu müddet zarfında biribirleri- ne o kadar âlışmışlardı ki tekrar filim çevirmektense hayatlarını birleştir- meği daha muvafık buldular ve ev- lendiler, Clara o zamandanberi koca- | an olduğu gibi komedilerde de emsalsiz bir müvaffakıyet kazanıyordu. Peres- tişkârları kendisine her gün yüzlerce | mektup gönderiyordu. Genç kızların | hepsi Claraya benzemeğe çalışıyordu. ç Sevimli artist kızıl saçlı olduğundan Amerikada kızıl saç modasi alıp yü Tümüştü Yedi sene evvel bir hâdise artistin ini birdenbire sarstı. Claranın i olün genç kız, artistin bir ta- kım erkeklerle düşüp (kalktığından bahisle gazetecilere beyanatta bulun- du vebir kaçır sureti verdi. N sile beraber çiflikte mesud bir hayat yaşıyor. Hollivutu ziyaret On beş yirmi gün evvel Rex Bel bir iş için Los Angelese gidecekti. Bu seyahati, çok sevdiği karısile birlikte yapmağa karar verdi; karı koca bu münasebetle Hollivuta da uğradılar, Clara Bov eski dostlarile görüştü, es- ki hatıralardan bahsedildi. İşin garib tarafı Claranın eski dost- larından bir çoğunun kendisini tanı- yamamasıdır. Clara o kadar değiş- miştir... Son senelerde arkadaşları kendisini çok titiz, çok asabi bırak» mışlardı. Son derecede zayıf düşmüş- tü. Halbuki karşılarına pek neşeli, şişman bir kadın çıkmıştı. Bu kadı- nın Clara olduğunu tanımak hakika- ten güçtü. Clara Bov bir zamanlar 55 kilo ağır- lığında idi. Kâtiple mücadelesi esna- | sında ağırlığı 81 kiloya kadar düş- müştü. Halbuki şimdi tamam 72 ki- | lodur. Arada 20 kiloluk bir fark var- | dır, Clara yedi sene evvel ince bir genç kızdı. Bugün kendisinde olgun bir kadın hali vardır. Halbuki 1905 sene- sinde doğduğuna göre henüz 32 ya- şındadır, Hollivutta kendisinden yaş- hı bir çok artistler âdeta kızı gibi gö- rünüyorlar, Clara memnun — Hollivutta senelerce yarı aç, yarı tok yaşadım. Açlıktan gözlerim ka- rardığı halde filim çevirdiğimi, ak- şam Üzeri bir Iki patatesle bir parça #tten ve biraz meyvadan başka bir sey yemediğimi elin hatırlarım. Fi Mim çirketile olan mukavelem muci- bince ağırlığım 55 kiloyu geçmiyecek- tl. Bunun için mütemadiyen tartılır, kilo almamak için uğraşır dururdum. Çifliğe gidince perhizi bozdum. Tatlılara, hamur işine kavuştum. Bol bol yedim, Yedikçe neşem yerine gel- di. Az zaman sonra sikletim 60 kilo- yu buldu. Fakat bu hadde kalama- dım, Tatlılar o kadar güzel, çifliğin havası o kadar iştiha verici idi ki ye- man bir kadın olmuş İ o Claranın yedi sene evvelki resmi mekte devam ettim, nihayet 72 kilo- ya çıktım. Benim için en yuuvafık had 60-62 kilo idi, Yani 10 kilo daha aşağı ol- malı idim. Fakat bunu yapamadım. Hollivuttaki kıtlıktan sonra çiflikteki bolluğa kavuşunca kendimi idare ede- medim. Maamafih bugünkü halimden şikâyetçi değilim. Hiç olmazsa vücu- düm sağlamdır, insanlar için en bü- yük zevklerden biri olan iyi şeyler ye- mekten kendimi mahrum etmiyo- rum, Bir aralık zayıflamayı düşündüm. Fakat hastalanmaktan korktum. Bir insan şişmanlamamağa bakmalı, Şiş- manladıktan sonra zayıflık bir çok hastalıklara sebebiyet verebilir. Bu sebeple şimdi bugünkü kilomdan yu- karıyâ çıkmamağa çalışıyorum. Uzun zaman içinde belki üç dört kilo ine. | bilirim. İ Şimdi her şeyi yiyorum. Fakat az miktarda... İki üç sene evvel olduğu gibi doya doya yemek yemeği bırak- tam. Yalnız Hollivuttaki gibi dalma yarı aç ta yaşamıyorum... Her Akşam Bir Hikâye v Necati yazı Ve meşgul olduğu sırada | telefon çaldı. İşe o kadar dalmıştı ki yemek vaktinin çoktan geçtiğini farketmemişti. Daktilo Sabahat çok- tan işini bırakmış, çıkmıştı. — Sabahat hanım, siz misiniz? | Tuhaf şey, bu kız neden ona telefon | ediyordu? — Ne dediniz? Size imdada mı yeti- şeyim? Ne oldu? Yanımıza mı gele- yim? Bir randevumuz varmış gibi mi davransyım? Bu ne tuhaf bir oyun... Hem nerede olduğunuzu bilmezsem nasıl gelebilirim? Sabahat telefonda cevab verdi: — Ben Beyaz Kamelyadayım. Beni pek saygısız bulacağınıza eminim.. Fakat sizden başka kimsem yok. Yal- n1Z0.... Necati sabırsızlandı: O kim? Rica ederim, böyle deli gibi lâkırdı söylemeyiniz... Necati, sesinin bu hiddetli ifadesine | pişman oldu. Kızı azarlamakta mâna | yoktu. Onun da yazıhane haricinde | bir kadın hayatı sürmesine ne diye- bilirdi? Şimdiye Kadar bunu aklına getirmemesine şaşıyordu. O, Sabahati yalınız bir kâtip diye düşünmüştü. — Eğer buraya gelir, yanımda otu rursanız bana büyük bir lâtüf etmiş olacaksınız. O adam sizinle bir ran- devum ver zannedecek. İhtimalki kıskanacak... Bu eski bir kurnazlıktır amma... LâKfrdıyı yarım bıraktı. Necati, «0 adamı çok seviyor» diye düşündü. Sord: — Şimdi o adam nerede? — Burada, «Beyaz Kamelya» da... | Ah Necati beyefendi, buraya gelmek | Jütfunda bulunsanız... Ben lokantaya girdiğim vakit o yanında başka bir kadınla mâsada oturuyordu. Necati düşünüyordu: Kadınlar bir erkeği sevdikleri zaman ne kadar ga- rib olurlar? O sakin, kendi halinde kı- zın birini sevdiğini insan nereden ak- ma getirebilirdi? Telefonda şaka etti: — İyi amma, ya sonra ben daktilo- suz kalırsam ne yaparım? Filhakika Sabahatin gitmesi onun hiç hoşlanacağı bir şey değildi. Onun işinden pek memnundu. — Bir erkeğin üstüne düşmek fay- da vermez, dedi. Siz de Jâkayıd görü- nünüz. Onu kendi haline bırakınız. — Ah, hepsini tecrübe ettim. Bik mezsiniz ne garib adamdır. Onun göz- lerini açmak için biraz sarsmak ister, Maamafih sizin için büyük bir zahmet olacaksa... — Mademki bu kadar istiyorsunuz, gelirim şimdi, ... Necati lokantadan içeri girer girmez Sabahati pencerenin önündeki ma- sada. buldu. Zavallı kız pek mütees- sir görünüyordu. Ayni zamanda pek to güzeldi. Garip şey, kadınlar sevdik- leri zaman nasıl değişiyorlar. Şimdi daha güzelleşmiş gibi geliyordu. Ne- cati ilk defa olarak Sabahatin bu ka- dar cazibeli bir kız olduğunu farket- işti. Sâbahat şimdi memnun görünüyor- du, Fakat halinde bir sıkılma, bir ü- zülme ifadesi vardı. Necati bunu pek tabii buldu. Çünkü Sabahat bir erke- ğe komedya oynıyacak kızlardan de- ğildi. Tecrübesiz, saf bir kızdı. Kendi- &ine hâkim olamamasından anlaşılı- yordu. Necati bu kızı böyle muztarib eden erkeğin boynunu koparmak ar- zusuna kapıldı. Bu kadar güzel, temiz ve zarif kızdan hoşlanmamak için bir erkek kalpsiz olmak icab ederdi! Necati müşfik, âdeta âşıkane bakış- larla Sabahati seyrediyordu. Sabahat yaptığı şeyden kendisi de ürkmü halde Necatiye mahcubane bakıyor- du. İştihası da kesilmişti. Bir şey yi- yemiyordu. Necati içinden: — Sonra da kadınlar karda gezer- ler, izlerini belli etmezler, derler! Di- ye Sabahate acıyordu. .. Nihayet, yemeğin sonuna doğru Ne- cati daktilodan gözlerini ayıramaz oldu. Sabahatin kestane rengindeki iri ve güzel gözleri yaşla dolmuştu. Zavallı kızl — Ne var? Ağlamayınız, Sabahat... Zavallı yavrum... Dinle beni... Sabahat, hıçkırıklarını tutarak ce- vab verdi: Daktilo ile yemek Sahife 9 — Siz büyük bir tütüf ettiniz bana. Fakat. — Bana bak Sabahat.. seni ihmal eden bu adamı unutmak senin için kabil değil mi? Her halde, gös- ter bana, kimdir 0?... Ben bir caresini bulurum... Şurada... İkinci masada... Arkası bi. ze dönük... Yanında yeşil şapkalı bir kadın var. Görüyor musunuz? Ne ka- dar güzel bir kadın... Necali genç kızın gösterdiği erkek ile kadına baktı, haktı bir kahkaha attı. — O kadın sizinle mukayese kabul emez, dedi. Tekrar döndü ve nazarı yeşil şapkalı kadının nazarlarile karşılaştı. O, gül- dü, yanındaki erkeğin kolunu dürttü. O da başını'çevirerek Necatiye baktı. Necati yan gözle Sabahate dikkat edi- yordu. Tekrar ağlamağa başlıyacak muıydı?, Yeşil şapkalı kadın yanındaki er- kekle Necatinimn masusının önünden geçerken: — Burada İşiniz ne bakalım? Dedi, Necati gülümsedi, ayağa kalktı; — Daktülom le teşerrüf ediyordum, dedi. (takdirederek) Sabahat ha- nım... O beni öğle yemeğine çağırdı. Ben de kendisini akşam yemeğine da- vet etmek fikrindeyim:. . Bu akşam ve daha birçok akşamlar beraber ye- imek yiyeceğiz! Sonra, Sabühate döndü. Onun yü- zü kıpkırmızı kesilmişti: — Size kardeşimi ve karısını takdim ederim, iki gözüm. Beni tam burnum- dan yakaladınız, doğrusu. Tebrik ede- rim. Birinci derecede bir aktris imiş- siniz. Çok şükür ki tiyatroyu pek s& verim! Hikâyeci BULMACAMIZ 1 — Pencere çerçevesi (6) Nota (2). 2 — Su (2) Mükemmel (3) 3 — Sual (2) Güçlük (6). 4 — Edat (2) Tartı, ölçü (5) ği 5 — Bağışlama (2) Edebiyata ait (5), 6 — Sonuna (n) koyun ilim olsun (2) Uğurlu (5). 7 — Kırmızı (2) Nota (2) 8 — Sinirli (5). 9 — Ayı yuvası (2) Bir çiçek (4). 10 — Bir yemiş (7). YUKARDAN AŞAĞI ; ———— 1 — Kermes,(7) Eser (2). 2 — Çocuk doğurtan (3) Zaman (2). 3 — Kuş evi (5). 4 — Ödev (7). 5 — Mükemmel (3) Çatık yüzlü (4), 6 — Güçlük veren şey (8). 7 — Yemeklerin sindiği yer (4) No- ta (2). 8 — Kuru gübre (5) Şafak 43). 9 — İstılah (5) İle muhaffefi (2). 10 — Çiğne (2) İhtiyar kadın (4). GEÇEN BULMACANIN HALL Soldan sağa: | - Muşamba - Ak 2 « Aleni, 3 « Tilki - Ar, 4 - Ol, 5 - Alâmet, 6 - Borç « San, 7 - Ana - Ne, 8 - Kanat» İk, 9 - İkazetmek, 10 - Elim. Yukardan aşağı: | - Meşe - Bakir, 2 > Konak, 3 - Şato - Rami, 4 - İlâç - Az, 5 - Ateh, 6 - Bakraç, 7 - Ali - Name, 8 - Kese » Re, 9 - Anâ - Ta - iki, 10< Kira - Not. * Akba müesseseleri Ankarnda “her dilden kitap, ga- zete, metmun ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA müesseselerinde bu- labilirsiniz. Her dilde kitap, mec- gazeteleri için ilân kabul, abone kaydedilir. Undervodd yazı ve he- sap makinelerinin Ankara acentesi, Parker dolma kalemlerinin Ankarada satış yeridir. Telefon: 3377.