oi 17 Mayıs 1937 ürk gençliğini mma m AKŞAM Sahife 7 ber şubesini alâkadar eden büyük bir anket Gençlik nasıl yetişiyor ? “Dün gece dörtte yattım, beşbuçukta uyandım, gene çalıştım, Üniversitede imtihanlar başladı, bir haftadan beri ecnebi dillerden imtihan yapılıyor Meşhur bir talebe sözü vardır: «İm- şiddetinden dalgalandı Ak- deniz.» derler... Bugünlerde Ünt Yersitede Akdeniz dalgalanmağa baş- lamıştır. Ecnebi dilleri imtihanları bir haftadanberi etrafı kasıp kavuruyor... Bon seneler içinde Üniversitede I- #an dersleri pek ziyade arttırılmıştı. Bemen her fakülte talebesi, her gün sasi beşlen sonra geç vakite kadar lisan derslerine devama mecburdu. Bir kaç dil imtihanını takib ettim, Bu yıl talebe ecnebi dilden gayet sıkı bir imtihandan geçiriliyor, Üniversitenin her sınıfında fransız» €e İngilizce, almanca, ilalyanca, rus- Ça öğrenen taleh»lere ait muhtelif sı- mıfların imtihanı yapılıyor. Bunun için şimdi Üniversite bina- sından içeri girdiniz mi? Gözünüze dehşetli bir imtihan faaliyeti çarpı- Yor... İşte yüzü kıpkırmızı kesilmiş, afif terlemiş bir genç kız rusça imti- hanından çıkıyor. Arkadaşları heyecan içinde soru- yorlar: — Ne sordular?, Ne sordular?.. Genç kız cevap veriyor: “ Tolstoyun Devri Âlem Seyahati- Rusça kursundaki bu genç talebe- Ye yaklaşıyorum.. — Liselerde rusça okunmuyor. hal- buki Üniversitede rusça kursları var.. Lisede okumadan rusçaya nasıl hazır- lanmış olarak Üniversite rusça kursu- Ba girdiniz? — Ben eskiden biraz rusça bilir. dim., Zaten Erzurumluyum. Erzi- Tumluların, Karslıların çoğu rusçayı a2. çok bilirler... Bizim rusça kursun- da da Erzurumlu, Karslı epeycedir... Büyük bir dershanede fransızca İm- tihanı oluyor... Genç bir kadın mü- meyyiz sıraları arasında fır dönüyor... Kürsünün yanında fransızca hocası muharrir B. Nurullah Ataç... Her talebenin önüne tercüme edilmek Oüzere fransızca opar çalar vermişler... Bakıyorum: «Deli Petronun Paris Seyahati..>, «Kristof Kolombun Amerika Seyahatis... lügate bâklmmi- dan, hiçbir arkadaşa küçük bir sual sorulmadan yapılacak... Tercümesini yapan gütürüyor.. kâ- ğıdını profesörün masasına bırakıyor... Dışanda, imtihan olurken akla gelmiyen fransızca bir kelime için mü- Makaşalar, tecssüfler: — Bir türlü «bass kelimesinin türk- Şesini aklıma getiremedim.. bir aralık «bass nın kadın çorabı olduğunu dü- şündüm.. lâkin tercümede Deli Pet- Tonun kıyafeti tarif ediliyordu.. «Dell Petro kadın çorabi giyecek değil ya> diye düşündüm.. yazamadım... Üniversitede lisan tedrisatının pek büyük dev adımlarile ilerilemesine Çalışılıyor. Daha birinci (A) kursunda talebeye tercüme edilmesi için gâyet ağır edebi parçalar veriliyor. Meselâ (A) kursu imtihanlarından birinde Bernarden dö Sen Piyer'in «Vatana &vdets, Piyer Loti'nin «İhtiyar kayık ve ihtiyar bir kayıkçı; parçaları ter- cüme ettirilmiştir. Yine bu kurslarda İngiltere kralının taç giymesine, İs- met İnönü'nün İngiltere seyahatine dair tereümeler veriliyor. (A) sınıfında dersler bu kadar kuy- Yetli olursa B. ve C. kurslarının nasıl « Ol&cağını siz tasavvur edebilirsiniz. san dersleri bu kadar yüklü bir Programla ve Azam! ehemmiyetle tat- bik ediliyor. Lâkin lisan dersleri pek Aykırı zamanlarda olduğu için talebe vu bundan İstenildiği kadar iş- ie edemiyor, ,, Bilhassa tıb talebesi için âdeta bu Gereslerden istifade imkfnsız bir hale edir, Çünkü Ilsan dersleri 6 ile 7 ara- tında yapılıyor. Halbuki Tıbbiyenin İmtihandan iki görünüş dersleri sabahları saat sekizde başlar, Sabahları hele Klinik sımfları için hastane dersleri vardır. Bazan üç muhtelif hastanede, Gurabada, Hase- kide, Cerrahpaşada ders olduğu çok- tur. Sekiz dersine yetişecek bir talebe- nin Hasekiye gitmek için en aşağı al- tada kalkması lâzımdır. Üç muhtelif hastanedeki desrler sa- at bifde biter. Birden ikiye kadar an- cak bir saat yemek tatili vardır. Bun- dan sonra akşamın altısına kadar fa- külte dersleri devam eder. Sabah sast altısındanberi çalışan, yine sabahın saat sekizinden akşamın altısına kadar en ağır dersleri gören tab talebesi altıda lisan dersine giri- yor. Bu kadar yorgun ve dolgunbir kafa İle lisan derslerinden ne kadar istifade edilebilir? Bu dersler haftada bir gün, iki gün olsa haydi ne ise. Fakat her gün 10-11 saat en ağır ders- lere çalışmak ve üstelik geceleri de ertesi günün derslerini hazırlamak imkânsızdır. Fakat bir doktorun da ecnebi bir dil bilmeden fakülteden me- zun olması tabil çok fenadır.. aşağı yukarı her fakültede de vaziyet böyle- dir ya... O halde Üniversiteli talebeye lisanı adamakıllı nasıl öğretebiliriz?.. Akla, tatil zamanında lisan sınıfları açmak geliyor. Bu, ilk bakışta mülâ- yim bir fikirse de biraz düşünülürse tatbik kabiliyeti olmadığı anlaşılır, Zi- ra tab fakültesi gibi birçok fakültele- rin bir sınıfının dersini bir sene için- de hazırlamak çok defa mümkün ol- muyor. Tıb fakültesinde Klinik sınıf- larında, klinik dersleri çok defa hazi- rana, temmuza, hattâ ağustos orta. larına kadar devam ediyor. Ekseriya bu sınıflar, ancak bir ay, 40-45 gün sene tatili yapıyorlar. Bu itibarla tatil zamanında lisan sınıf- ları açmak imkânsızdır. Sonra her tatil aylarında da talebe çalışırsa tatilden sonra sınıfına pek yorgun bir gafa le gelecektir. Bunun için tatil aylarında da lisan ii açmak imkânsızdır, Bunun en kestirme çaresi liselerde Usan meslesini kökünden halletmek, talebenin Üniversiteye bir ecnebi li- sanı bilir olduğu halde gelmesini ha- ariamaktır. Böyle olmadığı takdirde liseden çık- aktan sonra talebeye bir sene yalnız dil okutmalıdır. Bir sene bütün gün dil tahsili, zaten lisede de oldukça 1i- san okumuş olan bir talebe için pek çok şey temin edebilir. Talebe de bir ecnebi dil bilir olduğu halde Üniversi- teye başlarsa beynelmilel ilim kitapla” rından daha çok istifade eder. Halbuki bugün bizim Üniversitede talebe lisanı, Üniversiteye girerken değil, Üni yata atılacağı sırada öğreniyor. Üniversiteye girmeden bir senelik bir lisan sınıfı iyidi mi? Yapı- lamaz mı? Bizce bu â yapılacak bir tedbirdir. Zira Bis f itelerin, meselâ tıb fakülte: n hazırlayı- cı sınıfı vardır. İşle bu hazırlayıcı si- nıf gibi asıl Üniversite tahsilinden ev- vel bir «lisan sınıfı» yapmak meden mümkün olmasın?.. Her halde bugünkü lisan dersle- rine talebe çok yorgun bir halde ge- diyor. Çok sıkı imtihanlarda muvaffak olamazsa da bütün bir fakülte ders- lerinden dönüyor. Gelecek seneler için buna bir çare düş ek mecburiye- tindekiz.. Talebe, bu tahriri imtihandan son- ra bir de gayet sıkı şifahi imtihana tâ- bi tutuluyor. Ayın on yedisinde sözlü imtihanlar başlıyor. Yine ayın on ye- disinde gayet mühim olan askerlik imtihanları var, Bir yandan da sil fakülte derslerine hiçbir şey kalmadı. Bunun için şimdi Üniversite talebesi- nin burnunu kaşıyacak vakti yoktur. İmtihsndan çıkanların aralarında konuştuklarını işitiyorum. Gözleri çakmak çakmak olmuş genç bir tıb- biyeli : — Dün gece saat dörtte yattım. Dörde kadar çalıştım. Beş buçukta uyandım, yine çalıştım, Uyku gözle- rimden akıyor. diyordu. Bikmet Feridun Es versitey! bitirdiği zaman, ha» İ ha Cemal paşa Tefrika No. 98, “Ittihad ve Terakki,, nin son devirlerinde Suikasdlar ve entrikalar Yazan: Mustafa Ragıb Es-atlı Cemal paşanın Suriye prensliğini istiye- ceği lddiası - Enver paşanın endişeleri Talât paşa, Cemal paşa tehlike- sinden bahsediyor Talât paşa, valilerderi bir kısmının maaşlarının altın olarak Cemal paşa tarafından verildiğini haber alır al- maz bunu büyük bir fırsat bilmiş ve doğruca Enver paşaya giderek Cemal paşanın son günlerdeki hattı hare- ketini uzun uzadıya anlattıktan son- Ta: — Haberi van mı? Senin her ây buradan gönderdiğin bin beş yüz al- andan bir kısmile o havalideki vali- lerin maaşlarını veriyor. Cemal, kâğıd para yerine altın dağıtmakla ne yapa- caktır biliyor musun?. Bütün valile- H dine almak ve günün birinde Şu- riye ile civarını bir prenslik haline ge- tirerek müstakil bir hükümet kur- mak isteyecektir. Fakat Cemal, bunu bir isyan şeklinde yapmak istemiye- cektir. Şimdilik harbin sonunu bekli- yor.. harp, biter bitmez, derhal bize Buriye ve civarının hususi bir vaziye- te sokulmasını teklif edecek ve kendi si de bu idarenin başında bulunmak isteyecektir. Biz yanaşmazsak o za- man elinde bulundurduğu kuvvetlere güvenerek Suriyenin Lübnanın istiklâ- Uni ilân edeci 1, Valileri, bu civar- daki rüesayı bu suretle şimdiden mem- nun etmeğe kalkışmasının sebebi bu- dur., dedi. Talât paşa iddia ediyor.. Enver paşa, Talât paşanın bu iza- hatı karşısında hayretler içinde kal- mıştı. O, filhakika Cemal paşanın teferrüd etmek istediğini ve kaç defa sadrazam olmağı kurduğunu bilmez değildi. Hattâ kendisi ferikliğe terfi ettiği zaman, Cemal paşanın da ken- diliğinden apoletlerine oferik işareti koyarak kendisinin de terfiini bir em- Ti vaki haline getirecek surette hare- ket ettiğini herkes biliyordu. Bundan başka sivil, asker birçok kimseleri hi- meye etmek suretile kendine taraftar bir muhit hazırlamak hususundaki faaliyeti de göz önüne alınırsa Cemal paşanın yüksek emeller peşinde koş- tuğuna şüphe yoktu. Fakat Enver paşa şimdiye kada Cemal paşanın böyle bir emel be: ceğini tahmin etmemişti. Maamafih Harbiye nazırı, yalnız valilerin aşlarını altın olarak verdirmenin C ne delil. teşkil etmediğini sö Talât paşa lerde müstakil har ek gini isbat etmek üzere Suriyedeki ba- nı İcraatını misal getirdi, daha harbin ilk zamanlarında doktor Nâzım ve Ba- haddin Şakir beylerin Suriyede yap- tıkları tedkikat neticesinde Cemal pa- şanın tavır ve hareketlerini çok şa- yanı âikket gördüklerini o zaman da- ın kendisine münfe- haz iddia et- © vakit kendisinin bu- na inanmak istemediğini, maamafih son günlerde görülen hâdiselerle dok- tor Nâzım ve Baha Şakirin daha o 24» man vaziyete nüfuz ettiklerini teyld ettiğini söyledi. Enver paşa, endişelerini belli etmek istemiyordu.. Enver paşa, bütün bu izahalı acı bir tebessümle dinliyordu. O, gerçi Ta- lât paşanın aralarındaki rekabet ve münaferetlere taallük eden bahisler- de tamamile samimi hareket etmedi- ğini şimdiye kadar birçok tecrübeler- le anlamıştı. Binaenaleyh bu sözleri de ihtiyatla telâkki etmek yanlış ol- mazdı, Fakai Talât paşa tahkiki ken- disi için de pek kolay olan öyle kuv- vetli deliller ortaya atmıştı ki, bun- ların uydurma olmasına imkân yok- tu. Harbiye nazırının tereddüdlü va- ziyetler geçirdiğini sezen Talât paşa, Enver paşayı büsbütün sinirlendir. mek ve Cemal paşa ile aralarını ta- mamile açmak üzere ordu erkânı ara- sında da kendisine bazı taraftarlar temin etmeğe çalıştığını ve son gün- lerde bilhassa ordu kumandanların: dan Vehip paşa ile (şimdi firaridir) gayet samimi münasebetler tesis et tiğinden bahsetti. Bu son iddia, En- ver paşayı büsbütün çileden çıkars- cak bir mahiyette idi. Harbiye nazın, ötedenberi Vehip paşaya karşı büyük bir itimad besliyordu. O, Vehip pa- şanın herkesten evvel kendisine ta- raftar bulunduğunu biliyor, kendisi- ne maruz bir vaz'yet alacağını tah- min etmiyordu. Şimdi Talât paşa tehlikenin daha büyük bir safhasını ileri sürmekle Cemal paşanın vaziye- tini ciddi surette mütalea etmek lâ- sım geldiğini takdir etti. Fakat En- ver paşa, endişelerini muhatabına his- seltirmemek için Talât paşaya şöyle kısa bir cevap verdi: — Bakalım Allah ne göslerecek? Biz de ellerimizi, kollarımızı bağlıya- rak seyirci kalacak değiliz ya?. Sadrazamla Harbiye nazın arasın- daki mülâkat, burada bitmişti. Talât paşa, Enver paşanın yanından ayrr- lırken muhatabının üzerinde kâfi de- recede tesir yapmış, Enver ve Cemal paşaların birleşmelerinin uzun müd- det için, önünü almıştı. Enver paşaya gelince: Cemal paşa- nın ordu içinde bir harekete geçme- sini ordu içinde görüyordu. Böyle bir vaziyet, Talât paşanın gizli hareket- lerine, teşebbüs ettiği iddia edilen sui- kasd plânlarına benzemezdi.Şayed Ce- mal paşa o muhitte kendi y hinde bir vaziyete geçer de Vehip pa- şa gibi bazı taraftarlarla valileri de kendi etrafında toplarsa bu hal, ciddi bir tehlike doğurabilirdi. Binaenaleyh Enver paşa için yapılacak en kestir- me yol bu tehlikeyi şimdiden önle mekt. Harbiye nazırı bu vaziyet kar- şısında bizzat tahkikat yaptırdıktan sonra kati hükmünü vermeği doğru buldu. Mısıra emir olmağı kurmuşken.. Sadrazam Talât paşanın verdiği izahatta büyük bir mübalâğa yoktu. Cemal paşanın yüksek emeiler besle- diğini herkes biliyordu. Bahriye na- zarı, bu hissiyatını saklamağa da Yü zum görmüyordu. Fakat onun harp- ten sonra Suriyede müstakil bir va- ziyete geçeceğini ilk defa iddia öden Talât paşa bu mütaleasından evvel Cemal paşanın böyle bir gaye takip ettiği o zamana kadar sezilmiş değil di. Filhakika, Cemal paşa geniş keri ve idari salâh iyetlerle dördüncü tün «İttihad ve Terakki» hükümetinir takip ettiği müşterek bir siyasetle Sü- veyş kanalmı geçerek Mısırı alm için teşebbüslerde bulunmuştu. Mısı- rın Osmanlı orduları tarafından isti- lâsı, İngiltereye'en mühim bir darbe teşkil edeceğinden Almanyanın garp cephesinde yaptığı taarruze ds büyük bir tesir yapacak, harbin Almâni müttefikleri lehinde neticelenm; de büyük bir âmil olacaktı. Cemal pa- şa Mısırı almak ve kendisini Mısır Fatihi olarak tarihe geçirmek hülya- ları içinde yaşarken, bittabi Su müstakil bir idare kurmak fikrin değildi. O, şayed hakikaten Mısır di nır da burada İngiliz hâkimiyetine nihayet verilirse, Mısır hidiv haneda- nı yerine, kendisinin Osmanlı hükü- metine tâbi bir (Mısır emiri) nasbe- dileceğini ümid ediyordu. Nihayet böy le bir vaziyette o, bunu bir zafer hak- kı olarak da iddia edebilirdi! Fakat Said Halim paşanın sadaret- ten çekileceği sırada Enver püşanın kendisine :4Said Halim çekiliyor, Ta-g lât, sadrazam olucak, sen, ben yerleri» mizde kalacağız. Mısırı alırsak, Said Halimi oraya hidiv yaparız!» tarzın- da yazdığı mektuptan son derece si- ,nirlenmişti. Demek ki, hakikaten Mi- gır istirdad edilirse arkadaşları ken- disini değil, Sald Halim paşayı, Ab- bas Hilmi paşa yerine hidiv tayin ede- ceklerdi. Enver paşa, vaktile bu raki- bine böyle bir mektup yazmaktaki ha- tayı şimdi daha iyi tekdir ediyordu. Bu mektup, Cemal paşayı inkisare uğ» ratmıştı. (Arkası var) |