2 Mayıs 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

2 Mayıs 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ane kendi “kendisine düşünüyor” tu: «Şimdi şüphe yok ki Samiye ağir Yacak, bana alçak adam giyecek, DAY tan çıkardı da bıraktı Kendisini yerlere atarak Yalvaracak. Zavallı kadın. Fakat me çare! Herhalde onu çok muztariP etmemek için işi biran evvel bitirme- > N yeni evine doğru yürüyorü. at hıçkıran, bağıran e in hiç hoşlanmadığı için Ayakları âdeta geri geri gidiyordu. Düşünüyordu: «Bu kadınlar her şeyin bir s0nu © duğunu bir türlü anlamak istemezli. Daima ayni kadını kucaklamanın de ima ayni buseleri testi bir erkeği ne kadar bıktıracağın! düşün mezler. Seni seviyorum, sensiZ yaşı” Yaman derler, Peki, böyle olsun am, benim kabahatim ne? Artik sevmedi" Bim bir kadınla yaşamağa ben neden mahküm olayım?» İşte Nazif daha Samiye ile karşılaş” madan evvel sanki onunla KONUŞUYU. muş gibi ayrılma sahnesi zin Yaşıyordu. Samiye ile muaşaka artık ODA hiç bir keyif vermiyordu. Dünya kadın dolu idi. Başka kadınlar , bil- hazineleri mediğimiz zevk ve saadet R tatmak kolayca feda edilebilir Miydi? Nazif Samiyenin evine Y “ pek ziyade sinirlenmeğe başladı. Bir Cigara yaktı. Bir nefes çekli, duman” ları savurdu. Sanki karşısında SlDi- Ye duruyormuş gibi ona hitab edi- yordu: «Nafile, ısrar etme yavrum. Beni pek çok sevdim fakat artık her #ey bitti. Genesin, güzelsin. pek iyi bir istikbal yapabilirsin. Ben. sana her zaman dost kalacağım...» Samiyenin evine gelmişti. Durdu. Biraz tereddül etti, Fakat merdiven” lerden çıkmağa başladı. Kapıyı Sa” miye açtı. Genç kadının hafif lâvan- ta kokusu Nazifi sardı. Samiye kolla” Tini Aşıkının boynuna atarak: — Ne iyi ettin de geldin Nazifci- dim, Seni bu saatle hiç beklemiyor” dum. Nazif Samiyeyi öperken bugün için ona bir şey söylemiyerek yarın bir mektup yazmak ihtimalki daha mü- nasip olacağını düşünüyordu. Samiye bugün çok Jâtifti. Nazife pek tatlı saatleri hatırlatan Zarif ropdöşambrı altında on sekiz yaşın” da bir kız kadar gerç görünüyorÜu. Samiye sordu: Z ü ni iti < mi sin? gün yazıhaneye gi iyece! - Seninle bazı şeyler konuşacağım da onun için geldim. — Benimle konuşacak mısın? Me- rak ettim, aman çabuk söyle, Ne var? Samiyenin sesi titriyordu. İyi şeyle- rin hiç mukaddeme yapılmadan söy- lendiğini bilirdi. Gözlerini âşığınm yüzüne dikmiş, heyecanla. bekliyor- du. — Sana... şey divecektim, Samiye... fakat sakın üzülme... anlıyor musun? Şey... biribirimizden ayrılsak iyi ola- cak. Genç kadının yüzüne baktı. O hiç titremeden, hiç bir Şey söylemeden dinliyordu. Boğuk bir sesle: — Neden? diye sordu. — Bak anlatayım, Samiye. Ben 86- ni bütün ruhumla sevdim. Hayatımın en büyük aşkı sen oldun. Fakat şim- di.... İnsanlar bazı şeyleri tahmin ede- mezler, karşı Yemez bir aşk kalmadığını hissediyorum. Seni severim. Sana karşı böyük PİT dostluk beslerim. Fakat buna aşk de- nemez. Anlıyorsun değiğimi değil mi Samiye? Bu Nazif sinirli sinirli bu sözleri BOY” Jerken geriç kadının bağırıp çağırma” ğa, üstünü başım parçalamağu başlr yacağını bekliyordu. Böyle yapsaydı, Kazif müdafaa mevkiinde Kalacak daha kuvvet bulacak ve İ$ yolunda gidecekti. - Şüphesiz sen fena tefsir edeceksin bana feda ettiğin halde kalbsizce bir muamele yaP' Myeceksin... Nazit lâkırdının ârkasın! geliremi- yordu, Çünkü Samiye susuyordu. EO tukta, sapsarı kesilmiş, duymaz dinliyordu. yordu — ai gi- ki benim bu sözlerimi Hayatını benim pek tağırm söy” — Sen de bir şey söyles Nazif ayağa kalkış, bir 8 a İİedU bi jestler yapıyor, odada dolaşıyordu. Bu kadın neye böyle alık alık susu- lu? Bir teessür düymuyor mıydı? Bir kadın ilk âşıkını hiç kavgasız, göz yaşısız terkedebilir miydi? — Söylesene Samiye... Yoksa odun- dan yapılmış bir insan mısın? Genç kadın soğuk ve sakin bir s0s- Je cevap verdi: — Ağlayım mi, gürültü mü ede- yim? Niçin? Bilâihtiyar bana vermiş mesud santlerdrm dolayı se- na teşekkür ederim. — 'sızlık etme, Samiye. Beni sevdiğini, seni terkettiğim için azap ini biliyorum. Fakat bak ne ka dar sakin duruyorsun. Hani ban& karşı duyduğun büyük aşk bu mıydı? .— Tuhaf şey. Ayaklarına mı kapa- nacağım? Aldanıyorsun, Nazif, Bunu yapmam. Çünkü sesinde öyle bir ifa- de vardı ki artık ebediyyen seninle yaşıyamıyacağımı anladım. — Ne dedin? .— Evet, artık sehi anladım. Senin- le kabil değil yaşıyamam artık, Nazif ne söyliyeceğini bilmiyordu. Genç kadının sakin duruşu onu Çıl- dırtıyordu. ç — Seni anlamıyorum Samiye. Ben sana ayrılacağımızı söylüyorum. Sen ve barld duruyorsun. Ağzından başka türlü bir kelime çıkmıyor. San- ki a hiç bir münasebet, yok- a muamele ediyorsun a ck istediğin bu değil mi? — halbuki ben senin hayatında bir ık bir mevkiim vardı zannedi- haksızlık Karşısın- a ediyor, rahat ne- Gürültüsüzce ge Y olması ayrıldığına emi icab ederken sanki elinden bİr miş gibi kayordu. Samiye? ttu. yaklaştı, elini tu DEN bilmiyorum, — Ben ne söylediği nt: Anlıyor um. m püyük vir da kalmış gibi fes alamıyordu Bamiye, dedi ye Meryl sun? : Bu son keliraeleti haykıra bay kıra Onu tebessümler içinde, er bir halde görmek için döne daya- kuvvet di if hüngür ayar. i ağlıyor itin Sa- gevmeyi 5. Dİ öğrettin. kolundan yaka ötürdü. Hiç bir e itti. yat bir kere dahâ iş ve hiç bir yeyden in dinlenmiş bir vüc“ &romural Mibsekkindi!. ve uya dünya ME Şir gece takip eder 1 ve dinlenmiş dinirlerdir. Ege sini ya temin eder ve biç Bir sein * 2 Mayıs 937 Pazar İstanbul — Öğle neşriyatı: 12.30 Plâkla Türk musikisi. 12,50 Havadis 18: Beyoğlu Halkevi gösterit kolu tarafından bir temsil, 14: Son. Akşam neşriyatı: 1830: Plâkla dans musikisi, 19,30: Konferans: Or- du saylavı Selim Sırrı Tarcan tara- fından (Londra kalesi), 20: Müzey- yen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2080: Ömer Riza tarafından arabca söylev, 20,45: Muzaffer ve arkadaşları tara- fından Türk musikisi ve halk şarki- lurı: Saat ayarı, 21,15: Orkestra: 22,15: Ajans ve borsa haberleri ve er- tesi günün programı, 22,30: Plâkla #ololar, opera ve operet parçaları, 23: Son 3 Mayıs 937 Pazartesi İstanbul: Öğle neşriyalı — 12,30 Plâkla Türk muskisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı — 17: İnkılâb ders- leri Üniversiteden naklen Receb Peker tarafından, 18,30: Plâkla dans msi. kisi, 19,30: Konferans: Dr. Salim Ah- med (Sıtma), 20: Rifat ve arkadaş- ları tarafından 'Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Riza tarafın- dan arapça söylev, 20,45: Safiye ve ar- tarafından Türk musikisi | halk şarkıları, Saat 8yarı, 21,15: Şe- hir tiyatrosu dram kısmı (Saio), 22,15: Ajans ve borsa haberleri ve er- tesi günün programı, 2230: Piâkla gololar, opera ve operet parçaları, 23: Son. VECİZELER Her güzel Şey sevilir Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Halâskârgazi caddesinde Halk, Taksim: Nizameddin, Tar- tabaşında Nihad, Beyoğlu: Kan- suk, Dairede; Güneş, Galata: Top- çular caddesinde Sporidis, Kasım- paşa: Vasıf, Hasköy: Halıcıoğlün- da Barirı!, Eminönü: Agop Mi nasyan, Heybeliada: Halk, Bü- yükada: Halk, Fatih Şehzodebâ. şında Asaf, Karagümrük: Ahmed Suad, Bakırköy: İstepan, Sarıyer: Asaf, Tarabya: Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarındaki eczüneler, Ak- Üsküdar: Merkez, Fener: Emilyâ- di, Beyazıt: Kumkopda Belkis, Küçükpazar: Hasan Hülüsi, Sa- matya: Yedikulede Teojilos, Alem- dor: Ankara caddesinde Eşref Ne şet, Şehremini: Topkapla Na- zım. Kullanılmış bir şömine aranıyor Eski konaklardan çıkmış veya orada mevcut sağlam ve iyi bir şö- mine aranıyor. ( ilân me- murluğun& müracaât, Tel, 24240 emmi günü nyan Buyguzların klyetin hik şark di serik Mer şey tens görünün. | memnun olmaz Her muvaflal #Xnolls K sizi kurtarır. çoktur, tülün vw gazi hongilmeyi Part “> Mer eczanelerde reces İle lir, Knoll KO, kimyevi maddeler ga : fabrikaları, Ludwigsha'en #/Rhin KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 37 Japon elçisi Kubilâyın önünde alnını yere koyarak: mektup getirdim, Japon prensi hakana yedi adım ge- ride yere eğildi. diz çöktü. (yedi kere başını yere Koyup kaldırarak Kubilâyı salâmladıktan sonra, koy- Bundan bir mektup çıkardı: — Haşmetlü imparator hazretle- rine Mikado tarafından yazılmış olan bu arizayı bizzat takdime geldim. Dedi. Mektubu teşrifatçı aldı. bakana verdi. Hakan mektubu aldı, açtı.. ve ihtiyar vezirine uzatarak — Oku bakalım. Dedi. Semga mektubu yüksek 5€5- le okudu: «Büyük Moğolistan Oimparatoru haşmetlü Kubilây han hazretlerine: — Çoktanberi Japon ve Moğol &r- nırlarında vukua gelmekte olan kız kaçırma hâdiselerinden tebeam müş- teki ve muztarip bulunmaktadır, Ge- çenlerde hanedanuna mensup iki Ja- pon kızının da sınırlarımızı geçip kaçırmaları bizi bu sınırlara asker göndermeğe mecbur etmiştir, İki dev- let arasındaki dostluğun bozulmama» sına çalıştığım halde, maalesef bun- dan sonra bu dostluğun devamına im- kün kalrsamıştır. Memurlarımızın verdiği malümata göre, bu uygunsuz” Juklara Moğol valilerin göz yumması, bü cesareti sizden aldıkları kanaati- ni husule getirmiştir. Şimdi size iki teklifimiz var: 1) Kantonun tenubundaki Japon - Moğol sınırlarındaki dokuz Japon ka- sabasının hemen ve tamâmen Japon- yaya ilhak ve İadesi, 2) Jâpon sınırlarındaki Moğol va- iilerinin Japonları rencide etmiyecek kimselerden seçilmesi ve şimdiki va- İllerin hemen değiştirilmesi. Bu İki şartımızı bilâkaydü şart Ka- bul edeceğinizi umuyoruz. Aksi tak- dirde hududlaa gönderdiğimiz büyük Japon ordularının geri dönmiyeceği- ni esefle arzederim.> Semha bahadır bu mektubu okur- ken titriyordu. Japon impataroru mektubunu ne kadar da ağır ve tehditkâr bir ifade ile yazmıştı. Japon elçisi başını yerden kaldırdı: — Fazla beklemeğe vaktim yok, haşmetmeab! Cevabimzi alıp hemen Ea inin bu ir teh- Wi vird sözlerinde açık bir teh ime 24 hayretle vezirinin yüzüne — Japon - Moğol sınırlarında böy- le kız kaçırma hâdiseleri ak ta benim neden haberim yok? E Vezir ciddi bir tavırla cevap — Bu sınırlarda iki valimiz vardır. İkisi de Moğolistanın en değerli idare adamlarıdır. Şimdiye kadar ne yerli- lerden, ne de Moğollardan sleyhlerin- de ufak bir şikâyet bile vaki olmadı. Bu işte bir yanlışlık olsa gerek' Kubilây elçiye seslendi — Bakınız, vezirim ne söylüyor! Japon elçisi tekvar başını kaldırdı! »— Vezirinizin ve sizin bir şeyden haberiniz yok, haşınetmeab! Sinırla- rımızdaki ahali Moğol askerlerinin tecavüzlerinden pek muztariplirler. Valileriniz bu adamları himaye edi- yorlar. Çünkü kaçırılan kızlarımızın bir çoğu Moğol valilerinin, birer im- paratar dairesini andıran Kâşaneleri- ne götürülüyor. Kubilây elçiye: — Bir gece olsun misafirimiz ola- rak Pekinde kalınız! Yarın size kati bir cevap veririm! Dedi, Japon elçisi ayni merasimle hakanı selâmlıyarak dışarıya çıktı. Elçiye ve adamlarına sarayda bir daire açılmıştı. Kubilây han o gün «Atalar mezar- liğis ni ziyarete gitmemiş, akşama kadar sarayda bu mesele etrafında konuşmakla vakit geçirmişti. Kubilây her işi ve bilhassa böyle ucu harbe dayanan meseleleri fazla #ncelerdi. Semga bahadıra endişele- rini açtı; — Elçinin söylediklerini yabana atmamalıyız, Semga! Oralarda olup bitenleri bilmiyoruz. Eğer valilerimiz kendi dairelerini - söylendiği gibi - “Mikadodan size bir Haşmetmeab!, dedi Japon kızlarile dolduruyurlarsa, bü bizim için de büyük bir tehlike teşkil eder. — Ne olursa olsun, hakanım! Ben valilerimizden! çok eminim. Mikado- hun bizi harpla tehdid edişine şahsen tahammfi edemem. Japon imparato- runun şartları çok ağırdır. istediği kasabaları Japonlara nasıl iade ede- biliriz, ki bu kasbalardan aldığımız vergilerle © vilâyetlerdeki ordularımı- zı besliyoruz. — Şüphesiz bünu ben de kabul edecek değilim. Bahusus Mikadonun teklifi üzerine otadan hiç bir memur» rumu değiştiremena. Fakat, Mikado» ya birdenbire ters bir cevap vermiş Olursak, sınıylarınıza gönderdiği or- dusu bu kasabaları cebren alabilir, Halbuki bizim oraya karşı ordu gön- dermemiz uzunca bir zaman mesele“ sidir. Büyük ordumuzun birini Ka- rakuruma, diğerini de Koraya gön- derdik. Yeni bir ordu hazırlamak bir zaman meselesidir. —Ne yapmak fikrindesiniz, baka nım? Kubiliy düşünmeden şu cevabı ver- di; — Mikadoya sınırlarımızdan ders hal ordusunu çekmesini yazalım., İs- tediği kasabaları da bu yıl sonunda kendilerine iade edeceğimizi ve valis ler değiştirmek için, yerlerine yeni ve çok namuslu kimseler araştırmakla meşgul olduğumuzu bildirelim... Semga birdenbire şaşalağı.. — Bu ne küçüklük!. Bu ne hezi- met!.. Demek ister gibi hayretle Kubilâ- yın yüzüne bakıyordu: Kubilây han vezirinin bu bakışlar rındaki mânayı sezmişti. — Korkma, Semga! dedi. Mikado- ya güzel bir Moğol dersi vermek isti- yorum. Büyük babam Cengiz han bir sözünü şimdi gene hatırladım: «Oğullarım.. torunlarım ve torunla» rımın çocukları unutmasınlar ki, gü- nün birinde Japonya yalnız bizim için değil, bütün dünya için bir teh- ike olabilir. Küçük hafalardan, bü- yük istilâ plânları doğduğunu ben ü gördüm!» İşte Cengiz hanın o gün gördüğü bu tehlikeyi bugün ben de seziyorum. Altı ay kadar vakit kazanmakla, Japonyaya göndereceği- miz büyük Moğol ordusunu hazırla- miş Oluruz. Semga bahadır geniş bir nefes ala- rak: —— Dehânıza yüzüncü defa şahid oluyorum, hakanım! dedi, Japonyay? Moğolistana ilhak zamanı gelmiştir. Bu büyük günü ölmeden görürsem, ne mutlu bana! ... Ertesi gün Japon elçisine verilen cevab... Kubilây, Mikadoya gönderilecek ce- vabı hazırlamıştı Ertesi gün Japon elçisini çağırttır — Mikadonun arzularını tetkik et- tim. Ve kendisini çok haklı buldum, Valiler hakkında tahkikat yaptınıyo- rum, İstediği dokuz Kusabayı da alı ay içinde Japonyaya teslim eğrce- ğim. Ben zaten bu kasabaların hal kından meyinun değildim. Dedi,, evvelce hazırladığı mektubu elçiye uzattı: — Mikadoya selkemimi Kendisile her zam terim. Ordusunu hemen $ dan çeksin. Dedi. Riçi bu coyaptan çök mem- nun oldu. mektubu alarak ÜÇ kere öptü.. koynuna koydu. Hakani selâmlıyar çıktı. Japon elçisi o gün hemen adamla- rile binliikte yola çıkmıştı. Japon elçisinin Pekine niçin geldi- gini, hakanla neler görüştüğünü baş- vezirden başka kimse bilmiyordu. Pekin asılzadeleri ında dediko- dular başlamıştı: «— Mikadonun yeğeni hakanla acaba neler görüştü?!» «— Bunu tahmin etmek güç bir iş değil. Mikado'Moğollara harp ilân et- miştir!» (Arkası var) söyleyin! rlarındız.

Bu sayıdan diğer sayfalar: