Yeryüzü İnsanlar aksırmalarını bile fabil ıkarmak istemişler, çok manalar Ç bir hayır temeni Afrikânın bazı zenci kabile eden sihirbazlar kendilerini hallere gülüyoruz ama gi bazı KORE m Garbi Afrika işi sahili müstemlekesinde 1 Afrikada Pişi ye Ven eski m İnsanların gördükleri, fakat anlır yamadıkları bir çok şeyleri fenaya yor” mak ve onları cinler ve şeytanlar gibi hayallerinde yarattıkları göze görür mez, fakat her zaman dolaşan bir takım varlıklara atfetmek Mtiyadları iptidai kavimlerde basi gör rip merasime yol açmış. Hususile her «aman yiyeceklerini kolaylıkla temin €demiyen bazı avcı kavimlerde ava çık» madan önce bir takım oyunlar oyna» mak, bunun için yüzlerine maskelef takarak hayvanların ( yürüyüşlerini taklit etmek gibi merasim var. Garbi Afrikada Fildişi sahili müs- temlekesindeki yerlilerde ise sihirdaz- lar kabilenin en ilerde adamlarıdır.Bun* lar herkesin hâttâ kabile reisinin bile hayat ve mematını ellerinde tutabili- yorlar ve bu kuvvet yüzlerine geçirdik- leri maskeler sayesinde elde ediyorlar- Müş. Bu maskeyi takınca şeytan olu” Yereteklerine zavallı akılsız zencileri öylü inandırmışlar ki bu kayafetile si- hirbağı gören biçare zenciler korkula” rindân titreşir kalırlarmış. Fakat işin fenası, insanın bu gibi itikadları yüzünden bir çok cinayet lere yol açılmış olmasıdır... İnsanın kendi elinden çıkmış mabutları için ve kendi hayalinde yarattığı sihir ve büyü © inançları yüzünden pek çok kanlar akıtılmıştı, Bu eski ve fena Adetierin önüne geçmek için bazı din- lerde insan yerine koyun veya SIĞ” gibi hayvanların kurban edilmesi âdeti konmuştu. Fakat «kem göz? ve «nazar değmes gibi kanaatler var ki hâlâ ara” muzda dolaşıyor. Temiz ve sağlam iti- Kâdlar bir taraftan din şeklinde iler- Terken böyle batıl inançlar da dar bir geçitten kendine bir yol bulmuş #i£- Mış, bu sızıntılar elân devam ediyor. İnsanlığın çok karanlık bir devri olan Orta zamanlarda böyle Siir, büyü ve şeytan efsaneleri yüzünden pek çok kan dökülmüştü. «Kem gözlü? dür diye bazı adamları, hususile ka“ dinları öldürürlerdi. Pek parlak Ve tin bakışlı doğan çocukları şeytani <lihde bırakmamak için yaşatmazlar” “i. Kendi kendine homurdanıp söyle hen ihtiyar kadınlar cinlerle, perileri€ konuşuyor diye rahat bırakmazlardı. Zamanımızda bile arasıra böyle vaka” lar işidiyoruz. Bir iki sene evvel Amerikada Pensil- Yanya hükümetinde Postyille şehrinde genç bir adam seksenlik bir ihtiyar lı bana büyü yaptı diye öldürmüş Ve kadın öldükten sonra rahat nefes ideia etmişti, Büy“ üyü yapıldığını ganne” lere dünyanın her tarafında tes&- be ilini; bizim de zararsız inançlarımıZ nde garib “âdetler, gülünç. v bir hâl olarak telakki etmemişler Ve bundan bugün bile birisi aksırınca yanındakilerin ni etmeleri, bir dua söylemeleri hemen her memlekete ödettir lelerinde korkunç maskeler kabilenin en kudretli ada kafamızdan henüz tam yok mu ii ie N İ İN : : | l 3$i ş ş : i EE t i mı diye tanıtıyorlar. Biz bu takınarak şeytanı temsil amile sıyırıp atamadığımız acaba ? dan bir çok manalar çıkarmak iste- mişler. Bugün bile birisi aksırdığı va- kit karşısındakinin bir hayır temenni etmesi, bir dun söylemesi hemen her memlekette âdettir. İngiliz: God bless yon, Fransız: A vos souhaits, Araplar: Yerhamekümullah der. Bizde birisi aksırınca sıhhatlar olsun yerine saatler olsun diyenler vardır, Acaba bu âdet | nereden gelmiş? Eskiler aksırığın me geldiğine hükmedememişler. Bir kıs- mi vucütta dolaşan fena ruhların ak- sırınca dışarı fırlatılacağına inanmış- Jar, Mısırlılar aksırmayı gelecek bir fenalığa karşı mabulların bir ihtarı gibi saymışlar. Sağa doğru aksırmak iyilik, sola doğru aksırmak fenalık işa- reti addedilmiş. Eski Flamanlar lâf arasında birisi aksırınca söylediği sözlerin doğrulu- una hükmederlerdi. Eski Yunanlılar- da da böyle kanaatler vardı. Homerin Odiesinde okuyoruz: Prenses Penelop maiyetindekilerin yapmak istedikleri fenalıklardan ürkerek kocası Ulisin biran evvel avdeti için dua ederken oğlu Telemak aksırmış ve Penelop bü- mu duanın kabul edileceğine âlâmet sayarak sevinmiş... Milâttan 490 sene evvel Salamin harbine Atina filosunun Ku- mandanı Temistekles galyonunun gü- vertesinde mabutlara dua ederken ya- nında biri aksırmış, bunu duasının ka- | bulüne âldmet sayan kumandan bü- | yük bir gayretle harbe girerek zaferi | elde etmiş. Bir hürefa daha var: Pey- gamber Yakup zamanında insanlar ömürlerinde bir defa aksırırlar ve bu- nu müteakip ölürlermiş. Peygamber Allaha yalvarmış, her aksırıktan son- ra bir dua okumak ve bir hayır te- menni etmek şartile bu usulü kaldırt- miş. İşte aksıran adamın yanında bulu” nanların onun için sıhhat ve hayır temenni etmelerinin menşel bu imiş . Faik Sabri Duran Sanatkâr Münir Nureddin Uşakta Uşak (Akşam) — Bir kaç konser vermek üzere Kütahyaya davet edilen bay Münir Nureddin ve arkadaşları Kütahyadaki konserlerinden sonra ilçemize de uğrıyarak burada bir kon- ser vermişlerdir. Sanatkârın bu kon» seri çok rağbet görmüştür. Bay Münir Nureddin ve arkadaşları buradan Balıkesire ve Manisaya da uğrıyarak konserlerine devam edecek- “lerdir. Tefrika No. 59, İttihad ve Terakki ; nin son devirlerinde Suikasdlar ve entrikalar Yazan: Mustafa Ragıb Talât bey - Enver paşa ihtilâfından en çok Ahmed Rıza bey istifade ediyordu Talât paşa pekiyi biliyordu ki, Hazbiye nazırı aleyhine B, Şükrüye imalı bir söz söylemek bile doğru ola- mazdı. Çünkü o, sadrazam olmasma ve hükümet başına geçmesine rağ- men hâlâ Enver paşadan çekiniyordu. Gerçi Enver paşanın sleyhinde telkin ve propagandalarda bulunuyordu. Fa- kat bu sözleri münhasıran Harbiye nazırına muarız bulunan ve yahud Enver paşa ile uzaktan, yakından mü- nasebeti olmıyan muhitlerde sarfedi- yordu. B. Şükrü gibi henüz harbiye nazi rinin yaverliğinden çekilmiş bir za- ta karşı ketum davranmak lâzımdı, Sadrazamın kendi hakkında gös- terdiği bu nazik muameleden müte- hassis olan B. Şükrü, Talât paşanın bu samimi hareketlerini kendi şah» sından ziyade, sadrazamın Enver pa- şaya karşı beslediği muhabbetlen ile- ri geldiğini sanıyordu. Fakat, harbi- ye nezareti sabık yaveri, kendi kom- partımanına çekilince, bir muhavere duydu. İşiltiği sözlere inanamıyordu. Ayni kompartımanda Talât paşanın yaveri B. Ömer Abdülkadir (vefat et- miştir) ve Merkez memuru B, Cavid (Üsküplü) bulunuyordu. Sadrazamın bu en yakın ve mute- med maiyetleri, yüksek sesle konuş- mağa başladılar, Bu sözler, münha- #ıran Enver paşanın aleyhinde ve İc- raatını tenkid edici mahiyette İdi. Badrazamın maiyetinde olan bü iki zatın, sadrazamın en yakin mesai ar- kadaşı aleyhinde stıp tutmalarını doğru bulmuyan B. Şükrü hayretler içinde kalmıstı. Bu cesareti nereden buluyorlardı? Enver paşanın sabık yaverinin bu hayreti, tamamile yerinde idi: Çün- kü Talât paşanın maliyetini teşkil eden, - hele biri asker olan - bu iki zatın harbiye nazırı aleyhinde bu ka- dar pervasız söz söylemeleri için İsti- nad ettikleri; çok büyük bir küyvet ve yahut kendisinin henüz vâkif ol- madığı gizli bir hakikat mevcut ol- malıydı. : Gerçi memleket dahilinde bir çok (gayri Memnunlar) ın hükümet ve sİttihad ve Terakkı» aleyhinde alttan alta propaganda yaptıklarını B, Sük» rü bilmez değildi. Fakat, «İttihad ve Terakki» hükümeti sadrazamının bi- ri yaveri, diğeri muhafızı vaziyetinde olan ve küçük rütbede bulunan bu iki kişinin ayni hükümetin başkuman- dan vekili ve harbiye nazırı aleyhin- de - makul veya gayriinakul - ağızla” Abdülkadir, ne de B. Cavid, akli mü- vazenelerinden şüphe edilecek insan- Jar değildiler. Şu takdirde dudakla- rındân dökülen kelimelerin istinad ettikleri mâna ve mefhumunu idrak edecek vaziyette'bulundukları şüphe- sizdi. O halde bu cüret ve cesareti nere- den alıyorlardı? Bunu da uzun uz8- dıya düşünmeğe hacet yoktu. Sadra- zamın bir dakika yanından ayrılmı- yan bu iki zat, Talât paşayı dünyada mevcut insanların en zekisi, en İyi düşünür bir ferdi olarak Okabul edecek kadar şeflerine merbut ve mmti idiler. Binaenaleyh ber ikisi de sadrazamın ağzından çıkan her sözü, büyük bir hikmet mahsulü olarak kabul ediyor ve bu sözlerdeki mefhu- mu derhal kendilerine mal ediyorlar- dı!, Şayet, Talât paşa, Enver. paşa aleyhinde söz söylememiş olaydı, ne B. Ömer Abdülkadirin, ne de Cavi- din böyle şiddetli tenkitlerde bulun- malarına imkân yoktu. B. Şükrü müdahale etmek istemedi çünkü.. B. Şükrü, bir müddetlenberi har- biye nazırı aleyhinde dönen dediko- duların hangi menobadan geldiğini artık şimdi daha iyi anlamıştı. De- mek ki sadrazam, kendi kabinesinin harbiye nazırını küçük düşürecek su- rette muhitinin husuretini çekmeğe çalışıyordu. Halbuki harbiye nezareti. sabık yaveri, uzun müddet Enver pa- şanın maiyetinde: bulunduğü' ve ti hususi sözlerine muhatab olduğu hal de harbiye nazırınını ağzından ne Tas lât paşanın, ne de hükümet ve cemi. yet erkânından hiç birinin hakkında küçük bir şikâyet bile işittiğini hatır- lamiyordu. Demek ki ayni siyasi tes şekküle dahil Talât ve Enver paşas Jar, fırkacılık tesanüdü bekımından ayni vaziyette bulunmuyorlardı. i B. Şükrü, bir aralık B, Ömer Ab- dülkadirle B. Cavid arasında geçen bu hararetli münakaşaya müdahale etmek istedi. Fakat böyle bir müda- hale bu yolculuk sırasında iyi netice vermiyebilirdi. Bundan başka Enver paşanın şahsim müdafaa ederken - sözün gelişi itibarile - belki Talât paşayı tenkid etmek lâzım gelecekti. Halbuki bu da doğru değildi. Bahu- sus, daha pek az zaman evvel sadrâ- samin gayet nazik ve. mültefit bir muamelesile karşılaşmıştı. Binaena- leyh, muhatablarının tahriki yüzün- den Talât paşa aleyhinde ağzından bir iki kelime kaçırınak, çok ayıp ola- cağı gibi; sadrazam yaverinin ve mu- hafızının harbiye nazırı haklında atıp tutınalarıni yersiz ve çirkin gö- ren B. Şükrü şimdi hükümet reisine karşı ayni hâtaya düşemezdi. Bu dü- şüneelerle B. Şükrü, sadrazam yave» rile merkez memurunun sözlerine ©c€- vap vermeği lüzumsuz gördü. Bu tenkitlerden Ahmed Rıza bey istifade etmişti v Sadrazamın maiyetinde bulunan iki kişinin, daha düne kadar harbiye nazırınm yaveri olan B. Şükrü önün- de bu kadar pervasızca Enver paşayı muâheze etmelerile (Merkezi umu- mi) de, «İttihad ve Terakki» klüble- rinde harbiye nazırınn ne kadar sid- detle tenkid ve muaheze edildiğini tahmin etmek güç değildi. Talât bey; henüz daha sadrazam olmadan muhitine Enver paşa eley- hinde telkinlerine başlamış ve iktidar mevkilerini hep birlikte: bıraktıkları güne kadar bunda ısrar etmişti, «İt tihâd ve Terekki> liderinin » harbiye olanlardan bir kısmı, Talât beyin - şahsi hiç bit endişe gözetmeksizin » gayet samimi bir surette düşündüğü- nü sanıyorlardı. Fakat “Talât beyin şahsiyet ve karaktetini'pek iyi biten- ler; Enver paşayı çürütmek" haıbiye nazırının memlekete büsbütün hâ- kim olmasına mâni olmak üzere pro- paganda yaptırdığını anlamamış de. ğillerdi. Bilhassa harbin ilk günlerindenbe- ri âyan meclisinde hükümete karşı şiddetle müuhalefele geçen İttihad ve Terakkis nin ilk müessislerinden Ahmed Rıza bey, bu dedikodu ve pro- pagandaların, mahiyetini deşmiş ve işin içyüzüne nüfuz edebilmişti. Ah- med Riza bey - hükümet ricali ara-' sındaki bu münaferet ve ihtilâflardan istifade etmek maksadile «meclisteki tenkidlerinde bir kat daha ileri gitti-| ği gibi, meclis haricinde dostlarına, tanıdıklarına bu ihtilâfı anlatmış ve! hükümetin icraatını tenkid edici müs talealarını söylemekte devam. etrriis-| ti. Meşrutiyetin ilânı tarihinden (Meoj disi mebusan) im Sald paşa kabinesi | tarafından feshi tarihine kadar mce-İ lis relsliğinde bulunan ve bu zamana kadar gelip geçen «jttihad. ve Terek İ ki» hükümetlerinin taraftar Ve | dafii olan Ahmed Rıza bey, şimdi it- tihadcılardan ziyade, meclisteki eski, muhalif mebuslarla veya hükümete' ötedenberi muarız bulunan kimseler. le temas etmeğe başlamıştı, | / «Vaktile sen bizi susturmak istiyordun!» : Ahmed Rızâ bey, hükümet ve «İtti- had ve Terakki» aleyhindeki alen!,' gizli tenkidlerinin ne kadar İsibetii bir mahiyette bulunduğunu İspat et! mek için, Talât beyle Enver paşa ara sında başgösteren ihtilâfı da bir delil olmak e göstermeğe başladı. Ve harp hâdiselerinden ziyade, hükümet ve cemiyet erkânının biribirlerile uğ- raşacak derecede Ihtiraslarına kapıla- Yak memleket işlerini ihmal ettiklerini önüne gelene söylemeğe başladı. Arkasi ve),