Meşhur yemek meraklıları Yeryüzün de çok yemek yiyenler günden güne azalıyor Nerede o bir kuzuyu mideye indirdikten sonra “Nerede baklava tepsisi? diyenler? Umumi barpten sonra yeryüzünde “ akla gelmedik bir buhran çıktı: Obur buhranı. dünyanın her tarafında oburlar, çok yemek yiyenler gittikçe azalmaktadır. Nerede o bir oturuşta bir kuzuyu gövdeye indirdikten son- ta: -—- Hani bir tencere irmik e diyg seslenen oburlar?.. Nerede o üç hindiyi bir hamlede yutup: — Getirin baklava tepsisini... diye bağıranlar Muhakkak ki günden güne boğaz- dan düşüyoruz, çok yiyenler günden güne azalıyor. Bunun sebebi nedir?.. Boğazdan düşmemizin bir çok se- bepleri var. Bir kere hayatımız değiş- ti. Eskiler çok yerlerdi ama hayatları da buna çok müsaiddi. Herhalde biz- den çok daha fazla hareket ederler- di. Daha çok gezerlerdi. Açık havada daha çok vakit geçirirlerdi. Nakil va- sıtaları o kadar fazla değildi. Bugünkü insanlar eskilere nisbetle çok daha az yürüyorlar, az hâreket ediyorlar, işleri daha ziyâde oturma- gı icab ettiriyor. Barsakları okadar işlemiyor. Bunun için daha az yemek yiyorlar.. sebeplerden biri bu.. İkinci sebebe gelince., eskiden etli ziyetti, bir güzellik alâmeti idi. Hat- | tâ: «Bir dirhem et bin ayıp örter» di- ye bir söz vardı. Bunun için eski erkekler ve kadın« lar ayıplarını örtmek için dirhem, dir hem, kilo kilo etlenirler, yağlanır- lar, bunun için de bol bol yemek yer- Jerdi. Göbek âdeta moda halinde idi, Bir zamanıngüzel erkeği hafit göbekli, bıyıklı, tombul erkekti. Kadının da kollarının asma kabağı gibi olması, gerdan üstüne gerdan bırakması gü- zelliğini tamamlıyan şeylerdendi. Halbuki bugün böyle mi?.. Bay Fa- Ah Rıfkı Atayın bir yazısında bahsetti- ğİ gibi bir kadına: — Nekadar tombulsunuz.. demek #amanın en mühim küfürleri arasın- da sayılıyor. Bu şerait altında ınsan- Jar nasıl tıkabasa yemek yesinler? Bugün çok yemek yenmemesinin en mühim sebeberinden biri de iktk sadi buhrandır. Harpten sonra bul- ranın artmasile çok yemek yiyenler de azalmıştır, Maamafih bütün bunlara rağmen gene kıyıda köşede boğazlarını, yime- YAĞ Guy de Maupassani Ardı arası kesilmiyen beyaz kuşba- gı perde yere indikçe boyuna ışıldı- yordu; biçimleri siliyor, her şeyi buz 'köpüklerile pudralıyor ve kışa bürün- müş deprentisiz şehrin derin sessizli- ğinde, dünyayı örtecek, boşlukları dolduracakmışa benziyen hafif atom- Tarla karışık, dalgalı ve tanımsız, gü- rültüden ziyade his, yağan karıa be- lirsiz buruşturusundan başka bir şey duyulmuyordu. Bir elinde fenerle seyis göründü, Bönül isteğile yürümek istemiyen Üz- gün bir atın ipini çekiyordu. Beygiri srabanın oku sırasına yerleştirdi, ko- Şumları bağladı, kayışları sağlamak için etrafında bir hayli dönendi, çün- kü bir elinde işık olduğundan tek ek le iş görüyordu, Öteki atı getirmeğe giderken, kar altında bembeyaz ol- muş, kımıldamadan duran yolcular gördü, dedi ki: «Neye arabaya binmi- yorsunuz, hiç değils niFSIMIZ.3 Herhalde bunu düşünememiş ola» taklardı ki, hemen O canattılar. Üç erkek, eşlerini arabanm arkasına yerleştirdi, kendileri sonra bindi; on- lerini ihmal etmiyenler, ağızlarının tatlarını düşünmeğe vakit bulanlar vardir, Bu yemek düşkünleri iki türlü: Bir kısmı çok yemekten ziyade iyi yemek meraklısı... Bunların İstanbulda mu- ayyen lokantaları var,, Meselâ iyi ye- mek yemek için Beyoğlundan kalkı- yorlar, öğle üstü, otomobille daracık «Yemiş» sokaklarından geçerek be- gendikleri lokantaya geliyorlar. Bu- rada beğendikleri yemeklerini keyifil keyif yedikten sonra gene otomobil- lerine binerek işlerine gidiyorl, KÜPÜ Çeviren 2— Selâmi İzzet Sedes ların ardından iyi seçilemiyen örtü- lü biçimler, tek kelime konuşmadan, sira İle son kalan yerlere oturdular, Ayaklar, arabanın döşemesine seri miş olan samanları gömüldü, Dipte oturan bayanlar kiroyevi kömürle bakır ayak tandırcıkları getirmişler- di, yaktılar ve bir zaman, yavaş ses- 16 bu küçük tandırlardan yana ko- muştular, o eskidenberi biribirlerine belki yüz kere söyledikleri şeyleri bir daha tekrarladılar, Nihayet arabaya, çekim zorluğun” dan ötürü, dört yerine altı hayvan koşuldu, dışarıdan bir ses sordu: “Herkes tamam mi? İçeriden bir ses cevap verdi: «Evet» Kalktılar, Araba ağır ağır, kısa adımlarla ile- riliyordu. Tekerlekler kara gömülü- yor; bütün karosöri boğuk çatırdılar- Ja inliyordu; hayvanlar Kayıyor, 80 Tuyor, tütüyordu; arabacının koca- man Kamçısı dinlenmeden şaklıyor, dört yana uçuyor, ince bir yılan gibi düğümlenip - çözülüyor, birdenbire tümseklenmiş bir sağrıya yapışınca, sağrı daha zorlu bir gayretle gerili hamür işleri ve pilâvlar Böyle güzel yemek meraklıları bir- birlerine tavsiye ediyorlar: — Filânca lokantanın tandır keba- bi meşhurdur. Hiç yediniz mi? — Aman geçen gün bir yerde şiş ke- babı yedim. tıpkı meşhur «Kâmils in şişi birade! — «Emin efendiz nin döneri fevkal- de... Sonra çilek kompostosu. Çilek çıksa da bir gidip yesek... Böyle güzel yemek meraklıları ara- smda meselâ meşhur şalr Ahmed Ha- şim vardı... Şalr Ahmed Haşim iki şe- yi çok severdi. Zeytinyağlı patlıcan yordu. Gün az az işıyordu. Saf kan Ruanlı bir yolcunun pamuk yağmuruna beri- zettiği kuş başı kar kesilmişti. Ka- ranlık, yüklü kara bulutlordan süzü- Jen kirli bir ışık, bazı buz kuşanmış bir dizi ağaç, bazı kar takkeli bir ku- Jübe görünen ovanın beyazlığını büs- bütün arttırıyordu. Arâbadakiler, bu tanın üzünlü işi- gında, biribirlerini gözetliyorlardı. 'Ta dipte, en İyi yerde, Gran-Pon sokağının toptancı şarap tecimeri bay ve bayan Luazo, karşı karşıya uyuklu- yordu. Batkın bir tecimerin eski çırağı uazo, efendisinin malını satın alıp zengin olmuştu. Çok kötü şarapları, çok ucuza köy perakerdecilerine s8- tıyor, bildikleri ve ahbapları arasın- da, kurnaz bir dolandırıcı şen ve dek- çi tam bir Normandiyalı olarak tanı- niyordu. Bundan başka Luazo her çeşit ta- kılganlıkları iyi veya kötü şakalarile de meşhurdu; ve ondan konuşanlar; «Bu Luazo olur adam değildir; de- mekten Kendile; alamazlardı. Kısa bir boy, şişkin davul gibi bir karın, iki kır çatal sakalın ortasında | kıpkırmızı bir yüz: İşte bay Luaz0, İri yarı, güçlü kuvvetli, kararn- dan dönmez yüksek konuşan, çabuk karar veren karısı, neşeli işcenliği ile canlandırdığı dükkân herabi, kita” dolması, çilek kompostosu. «Piyaler şairi buzlu bir çilek kom- postosu yemek için memur olduğu Galatadaki Osmanlı bankasından kals kar, tramvaya biner, Beyamta gelirdi. Biçare Haşim mhidesini o derece &ö- verdi ki hâttâ doktorların menettiği yemekleri yediği için hastalığı ziyade- leşmişti, Bu güzel yemek meraklılarının en meşhurlarından biri de vefat eden musikişinas Musa Süreyya idi, Musa Büreyya bilhassa hamur işlerine çok meraklı idi, Bugünün güzel yemek meraklılari- nım başında heybetli vücudile Denis yolları umum müdürü bay Sadeddin vardır.. Bay Sadeddini Ankarada Ol madığı zamanlar hemen her gün Ye- mişte Pandelinin lokantasındaki ma» #asında, bulabilirsiniz. Pandelinin en başlıca müdavimlerinden biri de, şık- lığı sevdiği kadar midesini, güzel ye- mekleri katiyen ihmal etmiyen Akba- baci şair Yusuf Ziyadır. <Pandeli> Jokantası mallarını Yusuf Ziyanın nükteli Jisanından dinlemeği her hal- de daha zevkli bulursunuz. Yusuf Ziya anlatıyor: — Pandeliye kimler gelir ve kimler gelmezdi... Meselâ bay Hüseyin Cahid. Yalçın, Necmeddin Molla. şair Orhan Seyfi, Faruk Nafiz, Sakallı Celâl, Os- mansade Hamdi.. Sonra en mühimi Ahmed Haşim Biz Ahmed Haşimi Pandeliden 20r- la, koltukla çıkarırdık.. Nekadar çok yemek yese aklı yemediği yemeklerde kalır, o zaman şikâyete başlardı: — <Cenabıhak insanı tam yarat- mamış.. düşününüz , 10 parmağımız var da, bir tek midemiz var. Böyle şey olur mu?» Ahmed Haşimin katili bence Pande- Midir. Şimdi Pandeliye Üniversitenin Alman hocaları dadanmışlar, grup halinde geliyorlar, Pandelinin meşhur pilâvından yiyorlar, sofralardan hiç eksik olmıyan Çırçır suyundan içiyor- Jar. Sonra tniversite profesörü, fen fakültesi dekanı Ali Yar da oradan hiç eksik olmaz... Bay Yusuf Ziyamn sözleri burada bitiyar, Bu güzel yemek merakhlarm- dan başka bir de çok yemek yiyenler vardır. Meselâ Boğaziçinde bir İmam var- miş, Bu zat bir oturuşta 50 patlıcan dolması yermiş, Bugünlerde "Taksimde oturan bir ermeni karı koca ise karşılıklı geçerler, bir kuzuyu yarım saat içinde temizler- Jermiş. Lâkin böyle çok yiyenler o kadar azaldı ki şimdi bunları parmakla bile gösteremiyoruz, Bergama avcıları faaliyette Bergama (Akşam) — Bergama av- clar klübü faaliyetine devam etmek- tedir. Bu pazar yaptıkları sürek av güzel neticeler verdi. Nisanın ilk haf- tasında çok güzel bir de müsamere ha- aarlamaktadırlar. bı ve düzeni idi. Onların yanımda, daha ünlü, daha yüksek sınıftan, saygı değer, pamuk işi yapan, üç iplik fabrikası sahibi, Lejyon-donör nişanının offisye rüt- besini taşıyan, genel Kurul üyesi bay Kare-Lamadon oturuyordu. Kendin- den daha genç olan karsı, Ruana gönderilen iyi aileden subayların avuntusu oluyordu. Kocasının karşısında ufacık, mini mini kalıyor, çok güzel görünüyor, kürklerine sarılmış, kederli kederli arabanm acıklı haline bakıyordu. Komşuları, Kont ve Kontes Huber dö Brevil Normandıyanın en eski, en asil - isimlerini . taşıyorlardı. Kont, gösterişli ihtiyar bir aksoyluydu, yap- ma giyinişlerile kral 4 üncü Hanriye tabii benzeyişini daha fazla göze çarp- tırmağa uğraşıyordu; o kral ki, soya onor veren bir destana göre, Brevilli bir kadını gebe koyınuş, kocası da bu yüzden Kont ve ilbaylığa geçmişti. Genel kurulda bay Kare-Lamado- nun arkadaşı olan Kont Huber ilde, orleancılar partisini temsil ediyordu. 'Nant kalafatçılarından birinin kızile n içyüzü kir türlü mey y ağırlamasını bi bütün âsillerde onu ağır r,, hattâ LulfFilipin oğullarım dan biri tarafından sevilmiş olduğu söyleniyor ve salonu, etki inceliği KADIN KÖŞESİ MEVSİMLİK TAYOR Kareli ince yünlüler bü yıl modasına. çok uygun g ki klişemiz, kareli yünlüden yapılmış bir tayoru göst ETEĞİ Kadıköy suyu Sular idaresi bir ihzari proje hazırladı Nâfi vekâleti ile Kadıköy su keti arasında geçen satın alma mes& lesinde dört ihtilâflı nokta mevcuttur. Fükat bu ihtilâl Y alar esasa mi- teallik değildir. Şirket murahhâsı B. Menache şirket merkezinden kati tali- mat üldığı için müzakereyi yakında bitireceğini ve satın alma mukavele- sini behemehal imza edeceğini şeh rimizden Ankaraya giderken alâka- darlara söylemiştir. Bundan başka şirket belediyeye © lan on Üç bin küsür lira borcunu da ödemek üzere belediye ile müzakere* ye girişmiştir. Şehrimize gelen malümata göre, satım alma mrukavelesinin bu hafta # çinde Ankarada imzası muhakkaktır. Mukavele imzalandıktan sonrâ Kadr köy su tesisatı da belediyeye devrcdi- lecektir, Belediye sular idaresi bunun için ir ihzari proje hazırlamış ve esaslar? vekâlet tarafından tasvip edilmiştir Şire elden: bırakılmadığı, girilmesi güç memleketi en üstün salonu olarak Kahyordu. Brevillerin serveti, olarak, bej yüz bin iiza geliri buluyor, deniyordü- Arabanın arka tarafında olur&? bu âltı kişi, sosyetenin gelirli, durü ve kuvvetli tarafıydı; prensipleri v8 dinleri olan namuslu, yetkeli insa” lardı. Tuhaf bir tesadüfle bütün E# dınlar ayni sıraya oturmuşlardı. Ko” tesin yanında da dun edip uzun te” bihlerini çeken iki kadın papas W dı. Bunlardan biri ihliyardı. Yüzü çekten, bir avuç saçma yemiş gibi lik deşikti. Öteki çok zayıftı. yo güzel, fakat hastalıklıydı, vere Herkesin gözü, iki kadın pap” karşısında oturan bir erkekle bir M” dındaydı. Erkek her bilen ins çi ik birahanelerindr ak içer şişmanlığı il anlıydı, le e de ona «Yağ K gam i ardı, e