16 Mart 1937 AKŞAM Her akşam bir hikâye Üç dört arkâdaştılar, Esadın apartı" manında toplanmışlar, rahat rahat bir poker oynıyacaklardı. Yalnız bas şına yaşıyan, bekârlik hayatını bir türlü feda tdemiyen Esadın âpartı- mânini tercih etmeleri kadınlardan uzak kalmak içindi. Bu, genç erkekler için bazan bir ihtiysc teşkil öder. Ken- di aralarında kalıp enini boyunu dü- şünmeden konuşmak, başlarından ge- çenleri anlatmak ve derdleşmek. Derâleşmek, filhakika evli genç er- keklerin derdleşmek en büyük ihti- yaçlarıdır. Elinden derd yandıkları kimseler de, tabii, sevgili kanlarıdır. Severler, beğenirler, bayılırlar ama gene de şikâyet ederler. Çünkü kıs- kançtırlar. Kıskançtırlar, fakat haksız mıdırlar? Burasını araştırmak genç kocaların işine pek gelmez. Kanıları- nın kıskanç olmuları başka şeydir, haklı olmaları başka şeydir. İşte bunun için, yemekten sonra cıgaraları tüttürerek birer likör içer- ken lâikırdı döndü, dolaştı, kıskançlık meselelerine geldi. Dostlardan birinin bir ufak yaramazlık hikâyesi anlatıp ta ucu kıskançlığa dokunmaması ka- bil değildi. Refik; — Ama bu garib şeydir. Herzaman böyle aksilikler olur, diyordu. Mese- lâ, düşününüz. Bir yere gidersiniz. Hava sıcak. Rahat nefes almak İster- siniz. Sonra bir telâşa gelir, oradan acele ile fırladınız mı? Bir de bakar- sınız ki boyunbağımızı ounulmuşsü- nuz. Kıskanç olmıyan bir kadına bu- nu kolayca yuttulmak kabildir, Fa- Kat maazallah, kıskançlık bir kere işe karıştı mı, sizin her şeyinize bile dik- kat ederler. Sabahleyin bağladığımız boyunbağının biçimine bile. Çünkü belki gündüzün çözülmüş ve tekrar bağlanmıştır diye! Böyle bir kadnım yanına gece yarısı boyunbağısız dö- nülmez ya, Bir kere başıma geldi, Ak- Ja karayı seçtim. Artık bütün arkadaşların çenesi İ açılımştı. Her biri bir hikâye anlatı- yordu, Yalnız Numan ağzını açmıyor, dostlarını hefif gülümsiyerek dinli- yordu. Reşid sedirden seslendi: — Sen ne susuyorsun, delikanlı? Bizim hikâyeleri öyle eğlenir gibi din- Myorsun. Numan güldü ve cevap verdi: — Benim hiç bir günahım yok, el- hamdü'illâh! deği, Onun için evde gayet rahatım. Numanın ne rahat durduğu vardı, ne de evde rahat yüzü gördüğü. Bu- nun hiç haksız bir şey olmadığını da bütün arkadaşları bilirdi, Onun için kahkahayı kopardılar, Maşallah öyledir! dediler, Nihayet, Numan üstüste kuvveti bir iki likör kadehini yuvarladıktan sonra: — Sizin anlattığınız şeyler bayat havadisler, dedi, Bende dumanı üs- — Türkler buradan ne zaman kal kacaklar? — Kimbilir. bunu keşfetmek çok güçtür. — Bizi İstanbula götürecekler de- mek... Rahip içini çekti: — Çok üzülüyorsun, değil mi? — Hayır. Hiç de üzülmüyorum. Bi- lâkis çok memnunum. — Tuhaf şey! Memleketten uzak- laşıyorsun.. bir felâkete doğru gidi- yorsun! Buna sevinilir mi hiç?.. — Bir saraydan uzaklaşıyorum. bir diğer saraya. belki de daha muh- teşem bir saraya gidiyorum. Sen ken- dini düşün, Sinyor! Rahip hayretini gizliyemedi. göz- lerini Veronanın gözlerine dikti: — Ne garib, ne duygusuz kadınsın sen! — Siz benim yerimde olsaydınız, ne yapardınız sinyor? — Başımı duvaidan duvara Vura» rak ağlardım, — O halde tikönce siz başlayın ba» şınızı Yurmağa, Ben de sizi takib ede- Tina, KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ DALGINLIK tünde öyle bir hikâye var ki anlatsam katılırsınız. Bu kadar bir şey söyledikten sonra dostların elinden kurtulmağa imkân yoktu. Numan da bunu biliyor, yalnız onları üzmek için biraz naza çe du. Nihayet hikâyesini anla başladı; — Size isim tasrih etmiyeceğim, de- di, Çoktanberi bir iş peşinde idim. Anlarsınız ya, bizim işler ne tüccar- lıktar, ne müteahhidiik. Ama epice de yorulmuş, üzülmüştüm. Böyle çetin bir işe İnsan bir kere saplandı mı, zahmet sarfetti mi, mutlaka bir ne- tice atmak hırsını duyar. Yarıyoldan dönmek izzeti nefse dokunur. İşte bir kaç aydır uğraşa uğraşa tam artık müzakereyi bitirip muka- veleyi imza edecek hale getirdim. Mü- nasip bir fırsat kollamaktan başka yapılacak bir şey kalmamıştı. Bir türlü fırsat düşmüyordu. Öyle rasgele bir yerde, bir bildiğe tesadüf ihtimali olan taraflarda mühim bir iş muka- velesi imzasına imkân olamazdı. Evvelki gün, hiç ümid edilmiyerek bir firsat zuhur etli, Vâkım biraz teh- like vardı ama artık bunu Kaçırmıya- lım, dedik ve kaçırmadık. Fakat çok telâşlı bir vaziyetie ayrılmağa mec- bur olmuştum. Çünkü hiç beklenme- âik misafirler geldi, Ben banyo oda- sina çekildim. Bereket oda iki kapılı olduğu için rahatça çıktım. Gerçek- ten bir tehlike atlamıştı. Ya maazal- Jah bir rezalet olsaydı? Artık kimse- nin gözüne gözükmemeliydi. İşte içimde hâlâ bu allalılmış kor- kunun heyecanı, kafamda korkusu, düşüncesi olduğu halde eve döndüm. Bizim apartımanın da O gün sıcak su verdiği gündü. Tabii, banyomu yaptım. Çamaşırını değişlirdim, Fi- jJamamı giydim. O gece Feride ile bir yere çıkmıyacaklık, misafir de gelmi- yecekti, Rahat rahat evde oluracak- tık. Yemeği yedik, ben resimli gazetele- ri alarak koltuğa yaslandım. Biraz geçmeden, Feride heyecan ve asabiyet içinde odadan içeri girdi. Banyo $â- Jonunu toplamağa çilmişti, Elinde iç çamaşırımın gömleği vardı. Bunu uza“ tarak: — Pantalon nerede? dedi, O kadar müthiş bir hali vardı ki şaşırdım, Gündüzkü geçirdiğim heye- can da içimde Canlandı. Feridenin şüphesi ve hiddeti ile gündüzkü va- kanın hatırası biribirine karıştı. Bir- denbire itidalimi kaybettim, muha- kememi kaybettim. Korku içinde kal dım. — Eyvahi diyorum. Don orada kal- dı! Burada kopan kızılco kıyametin ihtimalki orada da koptuğunu düşü- püyordum, Aksi tesadüf bu ya, bizim don orada kocanın eline geçebilirdi. Feride İle epeyce diöiştik. O bağır- dı, çağırdı. Ben yeminler ettim, temi- No 132 Verona gülerek başını geminin ka- burgasına dayadı. gözlerini kapadı. Rahip sordu: — Ağlıyor musun, Verona? — Hayır. Çok yorgunum. uyuyo- rum, Sinyor! ... MAYORKA ADASINA DÖNÜŞ. Bengalden üçüncü günü akşamı ayrıldılar, Kemal reis donanmaya rota verdi.. Türk gemileri Mayorka adasına dü- men kırarak yelkenlerini şişirmişler- di. güneş yeni batıyordu.. Gökyüzü aydınlıktı. Kem:J reis son baskından sonra, donanmanın sayısı hakkında düşmana bir fikiz vermemek için, dalma geceleri yola çıkmayı tercih ediyordu. Dohanma toplu bir halde ileriliyor- du. Bengalde toplanan kaptanlar itti- fakla İspanya sularından ayrılmağa Kârar vermişlerdi. Bilhassa son Mal- ka baskınından sonra, düşmanın baş- ka taraftan yardım götmesi ihtimali düşünülmüş ve temin edilen bu üs- Lİ 16 Mart 1987 Salı İstanbul — Öğle neşriyatı: Saat 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Ha- vadis, 13,5 Muhtelif plâk neşriyatı, 4 musikisi, 19,30 Eminönü Halkevi neşri- yat kolu namına bay Nusret Sefa (ye- nİ kitaplar), 20 Belma ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şar- kıları, 20,30 Ömer Riza tarafından a- Tapça söylev, 20,45 Cemal Kâmil ve ar- kadaşları tarafından Türk musikisi ve balk şarkılaş, saat ayarı, 21,15 Şehir tiyatrosu opefet kısmı tarafından (Lü- küs hayat) birinci perdesi, 21,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün prog- ramı, 22,30 Plâkla sololâr, opera ve ope- ret parçaları, 23,30 Son. Ecnebi İstasyonların Bu Akşamki En Müntehap Programı Romu (420,8) saat 22 (Mozart) ın «sihirli Flüt$ operası. Roıada kıral Operadan nakil. Varşova (1339) 20,20 «Natalka Poltawka> operası. Siras- burg (349,2) 2230 optra komikten nakil, Prag (470,2) 21,05 Orkestra kon- seri, Beromuenster (539,6) 21,15 Sen- fonik konser. Paris P.T.T. (431,7) 20,15 Viyolonsal konseri, (Viyana (506,8) 23,20 Piyano konseri. Lüksem- burg (1293) 2250 (Casino de Paris) den nakil - (Moris Şövalie ve Nitta Rayo revüsü). Peşte (5495) 23,35 Tzigan orkestrası. Dans musikisi N Hamburg (331,9) saat 20 - Breslav (315,8) 23,30 - Peşte (549,5) 0,25. 17 Mart 937 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: Son. Akşam neşriyatı: 17 İnklâp dersleri Üniversiteden naklen Yusuf Hikmet Bayur, 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Türk tayyare kurumu namına Kâmiran Kafcancı, 20 Nezihe ve ar- kadaşları tarafından 'Türk musikisi ve hâlk şarkıları, 20,30 Ömer Riza tara- fından arapça söylev, 20,45 Bimen ve arkadaşları tarafından 'Türk musikisi ve halk şarkıları, saat ayarı, 21,15 Or- kestra, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,30 Plâk- la sololar, opera ve operet parçaları, 23 Son. A natlar verdim. Fakat para etmiyor. du. Yavaş yavaş aklım başıma gelme- ğe başlamıştı. Donumu nasıl unuta- bilirdim? Birdenbire Feride kahkahayı salı- verince doğrusu ürktüm. Kadıncağız çıldırdı zannettim, Halbuki o elile ba- na açılmış ropdöşambırdan bacakla- rımı gösleriyordu. İğildim baktım. Meğer dalgınlıkla iki donu üstüste giymemiş miyim? Oh! diye rahat bir nefes aldım ve ondan sonra bu kadar çıskançlığın bir aile saadeti için ne kadar zararlı ol- duğuna dair Ferideye uzun bir kon- ferans verdim. Z Hikâyeci tünlük şerefini kaybetmemek için he- men yola çıkmak lâzım gelmişti Kemal reis Mayorka adasına bile uğramak > niyetinde" değildi. : Fakat, Receb ve Mahmud reisler orada Türk- lere sığınan Üç yüz müslüman muha- cirinin yüzüstü bırakılmasını doğru bulmamış, Hüsrev tels de: «Onları oradan alıp gölürelim..» demişti Beş on günlük bir aynlıştan sonra acaba Mayorka Adasında neler ol- muşlu? Kemal reis günletdenberi memişti. — Mayorkaya varınca tetlı bir uy- ku gekeyim.. diyordu. Aylardanberi yerleşip kaldıkları bu adanın Ilmanında bir hayli kalafat ve tanir levazımı da bırakmışlardı; Bun- ları almadan geçip gitmek da olamaz- dı, dinlen- Kemal reis kaptanlara ve bütün de- | nizcilere burada iki gün istimhat et- melerini emretmişti. Ertesi gece Msyorka adası önüne geldikleri zaman “Türk denizdileri: | Burada iki gün başımızı dinlendire- ceğiz!) diye seviniyorlardı. Fakat, denizcilerin sevinci çok sür- medi.. Tük donanması adanın lims- »ı önüne geldiği zaman, müthiş bir alevle karşılaştı, Ada yarıyordu. N Bu dehşetli yangının sebebin! anla. İ Akşam neğriyalı: 18,30 Plâkla dans am AKŞAM'ın Çocuk dünyası tarafın- dan çocuklar için tertip edilen müsabaka tafsilâtı Bu müsabakada kazanacak 22 küçük okuyucumuza (50) lira mükâfat tevzi edilecektir AKŞAM her seviyedeki karileri için her yıl açtığı büyük müsaba- kadan başka çocuklar için de bir müsabaka tertib etmeği düşün- müştür. Müsabakanın çocuklar için faydalı olması şart olmakla beraber onları derslerinden alı- koymaması da lâzımdır. Bunun için müsabaka şekli mümkün ol- duğu kadar kolaylaştırılmıştır. Müsabaka aslındaki bilgi değeri- ni muhafaza edecek, fakat iştirak edenlerin kıymetli saatlerini lü- zumsuz yere işgal etmiyecektir. Müsabaka şu şekilde yapılacak- tar: 1 — Her gün (AKŞAM) m (5) inci sahijesinin beşinci sütu- nunda bir hayvan resmi neşredi- lecektir. 2 — Müsabakaya girmek isti- yen çocuklar bu resimleri Kesip biriktireceklerdir. 3 — (20) tane hayvan resminin neşri bittikten sonra küçük oku- yucular topladıkları bu resimleri önlerine dizerek dikkat edecekler ve BİRBİRİNE DÜŞMAN OLAN hayvanları yanyana (yapıştırıp isim ve adreslerile beraber (Ak- şam gazetesi ÇOCUK DÜNYASI bilmece memurluğuna) göndere- ceklerdir. 4 — Halledilmiş mektupların hangi güne kadar kabul edileceği resimlerin neşri bittikten sonra ayrıca ilân edilecektir. 5 — Mektupların kabul müd- deti bittikten sonra hepsi birer diyeler verilecektir: Birinciye >Z nci ve 3 üncüye beşer Mira 4 kişiye , ikişer buçuk lira 5 kişiye ikişer lira 10 kişiye birer ira Yekün ÇOCUKLAR!.. Müsabakaya ait ilk resim 20 Mart Cumartesi nüshamızda çi- kacaktır, Her gün bir (AKSAM) ahıp bu resimleri saklayınız. Kızılay Eminönü kazası idare heye- tinden: Kızılay Eminönü kazasının s€- nelik umumi meclisi 20 Mart 937 tarihi- ne raslıyan cumartesi günü saat 14 de Dördüncü Vakıf hunında Ticeret odanı salonunda toplanacaktır. Kâza mınta- kasında kayıtlı Kızılay azasının teşrifleri rica olunur. mak istiyen 'Türk amirali derhal lima- na bir kaç kayık indirdi.. kayığa ati- yanlar arasında Rüstem reis de vardı. Rüstem iki arkadaşile sahile yak- Taştı. Yerlilerden birine sordu: — Nasıl başladı bu yangın?. — Bu bir masaldır, aslanım! Dün gecedenberi adamiz yanıyor. Göze görünmiyen bir el, ilkönce müslüman mahallelerini kundakladı. Bugün de çingeneler ve Kalitahlar mahallesi yanıyor... — Garib şey bu! Kundakçıyı yaka- Uyamadımz 1m? — Bir adam yakalandı. cebinde (Venedikli Ciyovani) imzasile - İspan- yol zenginlerinden birine hitaben ya- almış bir mektup bulundu. Rüstem (Ciyovam) ismini duyun- ca titredi, — Ne yazıyordu bu mektupta?.. — (Mayorkayı yakarsan, İspanya kurtulacak!) diyordu. Besbelli adayı kundaklıyan bu adamdı. — O adam nerede şimdi? — Müslümanlar dün gece yakala- yıp parçaladılar. — O halde yangın neden dinmedi?.. — Bir başka kundakçı daha var ama.. bir türlü ele geçiremiyorüz. Adanın sokakları mahşerden birer örnekti, Çocuklarını kaybeden anar lar, saçlarındân tutuşan ihtiyarlar. ! tibi ve şekefli Ilmonlu şampanya ter- tibi enfesi nefis nevileri vardır. Harâ- reti teskin ve hazmi kolaylaştırır. Şer- bet ve limonata yerine dünyanın her tarafında bu nefis tertibler kullami- maktadır. Yüzde beş yüz nisbetinde daha ucuz ve daha leziz ve daha nefis olan Hasan gazöz özlerini tercih et- mek menfaatiniz icabıdır. Kavanoz içerisinde 25, büyük 35, dört misli 50 kuruştur. Hasan deposu: Ankara, İs- tanbul, Beyoğlu, Eskişehir, Beşiktaş. hastalar. fakirler. göçmenler.. acı aci bağrışarak — sahillere doğru koşuşu- yorlardı. Bütün müslüman mahalleleri bâş- tan başa ateş ve alev dalgaları içinde yanıyordu. ii Bütün * felâketlerden uzak kalan şirin ve höşeli Mayorka adasına bü müthiş yangını, bu korkunç felâket getiren rahip Ciyovani hâlâ nasıl ya- şıyabiliyordu? Rüstem sahilden ayrıldı. kayığını çekerek amiral gemisine atladı, . Rüstemin gözleri dönmüştü... 0, ge miye sinyor Ciyovaniyi parçalamağ& geliyordu. Güvertede Receb reisle karşlaşin — Oğul, Kudurmuş aslanlar gibi, nedir bu hâlin? Çıldırdıri mr yoksa?., Rüstem: 14 — Mayorkayi yökani Yakaladım.” Diye bağırdı. ' Bu sösi Kemal teis de işitmişti.. derhal vrkt kasaradan ; koşu. değ güverteye geldi. : .— Nereden yakaladın bu adamı? » Rüstem; ' — Sahilde. ve onu bena birakin, parçalıyacağım! diye bağud. Kemal reis: — Adayı ateş'iyen adamı ateşte yaksa da yeridir, oğul! dedi, haydi tez ver own cezasını! (Arkası var)