M Mart 1937 —— AKŞAM SİYASİ İCMAL - Yeni garp misakı ve Almanya emniyetini muhafaza maksadile 1926 senesinde İngiltere, Fransa, Belçi- ka ve İtalya ile akdetmiş olduğu Lo- | karno misakını tam bir sene evvel Pransanın Sovyetler ile iftifak eyle- mesi yüzünden bozmuş idi. Yeni esas- İar üzerine ikinci bir misakın akte- dilmesine hazır bulunuduğunu AL müanyanın başında bulunan B. Hitler defaatla beyan etmişti. Lâkin bunun için Fransanın Sov- yetler ile akdettiği ittifakın ilga edil- mesini yahut tltifak mahiyetini ber- taraf edecek surette tadil edilmesini Almanya ötedenberi şart koşmuştu. Almanya, bu şartlara yeni Lokarno misakının akdi için İngilterenin yap- tığı son teşebbüse verdiği kati ce vapta dahi tsrar edeceği anlaşılıyor. Fakat bu sırada B. Hitler, Belçika! ile Hollandanın emniyet ve tamami- yetlerini Almanyanın şimdiden ta ahküt etmeğe hazır bulunduğunu bildirmek suretile pratik adımlar at- maştı. Bu teklif Hollanda tarafından memnuniyetle karşılanmakla beraber Du devlet ötedenberi takip ettiği poli- tikanın icabı olarak bunu bir vesika- ya bağlamak lüzumunu hissetmemiş- tir. Belçika ise Almanyanın karşı kıksız olarak kendisinin tamamiyet v8 Almanya Garbi Avrupanın sulh ve Nevyorkun en işlek bir caddesi... Büyük bir banka... Kalabalık hinçe- hınç... Kapının önünde iki büyük otomobil duruyor. İçinden 5 - 6 kişi iniyor. Koşarak bankaya giriyorlar, Birisi kapıyı tutuyor: — Eller yukarı! Kabadayı olan bu emri dinlemesin... Beş tane makineli tüfek tetiktel. Haydudlardan biri veznodara yak- ve kasadaki paraları topluyor ve gene otomobile binip kaçıyorlar. Yedi milyon kişi arasında kangsterler kayboluyor. İşte bu gibi hırsızlık hâ- diselerinin çoğalması Amerikan ban- Kalarını bir çok tedbirler almağa sev- ketti, Bankalarda ve büyük dükkân- Tarda veznedarın önüne çelikten bir levha konmaktadır. Bu levha tıpkı dükkân gepengi gibi aşağıya indiri- bilmektedir. Tehlike sezllir sezilmez bir düğmeye basan veznedar bu çelik Jevhanın yukarıya fırlamasını temin #tmektedir. Resimde görüldüğü gibi bu çelik levhada bir tabanca bir de göz deliği vardır. Veznedar göz deli- #inden nişan alır ve tabanen deli- ğinden gangsterin tam kalbine ateş eder. Şimdi sıra gangsterlerde, baka- Yım buna karşı ne tedbir alacaklar... İyi ya Keman konserinde, çalıyordu. Arka koltuklarda oluran iki kişi- den biri arkadaşına sordu: a A İ Bir hamal düşerek yaralandı Sırt hamallığının kalkmak üzere bulunduğu şu sırada bu kararın isa- betini gösteren bir yaralanma hâdi- #ssi olmuştur: Eminönü Hasır iskelesinde hamal- bk eden Mustafa, dün sırtında yük toşuken, bir aralık ayağı kayarak düş: müş ve tehlikeli suretle yaralanmış- fır. Kazaya zabıta el koymuş ve Mus- tafa Cerahhapaşa hastanesine kaldı- rılmıştır, bitaraflığını bir vesika ile taahhüt ey- lemestni kabul etmiştir. Almanya Garbi Avrupadaki iki küçük komşusunun emniyet ve tama miyetini taahhüt ederken diğer kü- çük komşusu İsviçreyi dahi temin et- meği düşünmüştür. Almanyanın dev- let şefi Hitler İsvişrenin iltihad mec- Hsi âzasından Schulteiss ile Berlin- de bir saat kadar görüşmüş ve İsviç- renin bitaraflığını ve ta Almanyanın tarihi bir zaruret ola- rak kabul eylediği hakkında teminat vermiştir. Bu teminat hakkında İsviçre mil meclisinde ahiren uzun münakaşa- lar cereyan etmiştir. Almanya devleti şefinin verdiği - teminatın (ivazsız olup olmadığı, İsviçrenin hars cihe- dımına muhtacdırlar. Ellerinden tut- mak lâzımdır. | Amerikalı bir mühendis, ayakları tutmıyanlar rahatça kalksınlar diye bir iskemle icad etti, Bir düğmeye ba- sınca, sandalyenin oturulacak yeri ufki şekilden şakuli şekle giriyor ve oturanı itip ayağa kaldırıyor. Bu ameliye iskemlenin altına konan kü- çük bir motörle temin ediliyor. işte . — Kemancıyı nasıl buluyorsun?... Öteki biraz düşündü: — Muhiddin Sadaka benziyor, dedi. Arkadaşı pek şaştı; — Nasıl olur, Muhiddin Sadak ke- man çalamaz ki. — İyi ya işte, bu da çalamıyor!., Tekirdağ tacirlerinin Balkanlara seyahati Tekirdağ tacirleri Balkanlara bir se- yahat tertip etmişlerdir, Tacirler on, on beş kişilik bir grup halinde ya- | kında şehrimizden ayrılacaklardır. 'Ta.! cirler Balkan devletlerinde ticaret iş- | leri üzerinde tedkikat “yapacak ve otadaki meslekdaşlarile temaslarda bu- lunacaklardır. Bu seyahat bir ay ka- | dar sürecektir, Tersanemiz yenileştirilecek Beş milyon lira ile yeni atölyeler yapılacak Havuzlar müdürü B, Cemil yeni ter- senenin projesini yarın Ankaraya götürecektir. Tersaneye beş milyon lira tahsis olunacaktır. Bunun bir milyonu havuzlara, dört milyonu da tersaneye tahsis edilecektir. Ayrıca beş senelik sanayi plânında tahsisatı ayrılmış olan inşaat atölye- sinin de kurulmasına başlanacaktır. Bundan başka tamirat atölyesi için Avrupadan son sistem makineler ge- tirtilecektir. Bu münasebetle Ameri- kan, Alman ve İngiliz firmalarına tek» lif mektupları gönderilmiştir. Tami- rat atölyesine 15 tonluk havat bir vinç kurulacaktır, Kasımpaşadan Azapkapısına kadar rıhtımlar yeniden yapılacaktır. Şim- diki çamaşırhanenin yerine 600-700 kişi alabilecek bir amele lokantası yapılacaktır. Bsasen işin en fasla ol- duğu zamanlarda fabrikada çalışan amelenin miktarı 800 ü aşmamakta- dır. Tersanede ayrıca bir marangozha- ne şimdiden yapılmıştır. Burada pos- ta idaresi için 27500 liraya bir deniz motorü yapılmaktadır. Deniz ticaret müdürlüğüne de bir motör yapılacak- tır. Tersanede Akay idaresinin vapur- larına benzer vapurlar da yapılacak- tır. Maarif vekilinin tedkikleri Şehrimizde bulunan maarif vekili B. Saffet Arıkan, dün maarif müdür- lüğüne giderek İstanbulun maarif iş- leri etrafında bir müddet çalıştıktan sonra belediyeye giderek Cerrahpaşa hastanesinde yapılacak ve cerrar hi paviyonları etrafında vali ile gö- Maarif vekili bugün Ankaraya ha- yeket edecektir. Feci araba kazası Arabacı İsmail oğlunun ölümüne sebebiyet ver- mekle muhakemeye alındı Kâğıdhaneköyü ile Hürriyet tepesi civarında feci bir araba kazası olmuş, bir baba kendi oğlunun ölümüne se- bebiyet vermekten maznunen muha- keme altına alınmıştır. Vaka şöyle ol- muştur: İsmail admda bir arabacı çocukla- rile karısını arabaya bindirmiş, ken- disi de binerek Kâğıdhaneye gitmek Üzere yola çıkmışlardır. Araba Hür- oturan İsmet, arkadan çocuğun düş- tüğünün farkına varamadığı için hay- vanları hiddetle bir kaç defa daha kır- baçlamıştır. Büsbütün hızlanan hay- vanlar artık zaptedilemiyecek bir ha- le gelmişler ve nihayet araba devrile- rek hepsi birden aşağıya yuvarlan- mışlardır. Fakat İsmail ile karısı ağır yaralanmamışlardır. Daha evvel dü- sen küçük Zeki biraz sonra hastane- de ölmüştür. Bunun üzerine arabacı İsmail dik- katsizlik yüzünden ölüme sebebiyet vermek suçundan mahkemeye veril. miştir. Dün üçüne ceza mahkeme. sinde yapılan muhakemede iddia ma- Kamu İsmeilin dikkatsizlikle ölüme se bebiyet vermekten ceza kanununun 455 inci maddesile cezalandırılmasını istemiştir. Karar verilmek üzere mu hakeme başka güne bırakılmıştır. Donanmamız döndü Manevralar yapmak için birkaç gün evel Karadenize çikan o donanmamı- zn bir kısmı dün limanımıza dön- wüştür, Filonun diğer kısmı da bu- gün limanımıza gelecektir. Cenevre mektupları Ölüler ve mezarlıklar Çok sevgili Selim Sırrının adını du- yunca 1908 inkılâbında, gözünü bü- daktan sakınmadan at üstünde İstan- bul sokaklarında meşrutiyet muhafız- lığını yapan genç zabiti saygı ile ha- tırlarım, Bildiklerim birbiri ardı sıra aklıma geliri.. Selim Sun inkılâb ve hürriyet âşıkı idi, politikacılık Aşıkı de- gil! O tam mânaslle profesör idi. Mes- leğinden hiç ayrılmış değildir, Okut- tuğu ders bir millete en lâzım olandır. Selim Sırrı millet çocuklarının sağ- Jam, çevik olmasını öğretti ve öğreti- yor. Yavruları sağlam ve kuvvetli ol- miyan bir millette ne mukavemet ka- Jır ki! Selim Sırrı insanların vücudlarını kuvvetlendirmeğe çalışırken onların kafalarını da sağlamlamıştır. Çün- kü bir ata sözü vardır: Sağlam düşün- ce sağlam vücuda bağlı dimağda ya- şar . Evet, muhterem üstad, insanların Geçenlerde gazetelerde ortaya bir düşünce koydu. Cenazelere gönderilen çiçek kronlar neye yatar? Bunlara dö- külen paralar acaba daha hayırlı bir işe bağlanamaz mı? Dedi Elbet bağ- Janır ve randıman verir, Sevgili ve pek eski arkadaşımın bu fikrini yürekten alkışladım. Bunu sa- 'de israf için değil, yerinde bir hareket de belki birkaç saat duran ve sonra hayvanların ve köpeklerin ve çapulcu- ların eline düşen çelenkler dizmek! Bundan gülünç iş olur mu? Bu hal Ankarada dahi ayni tarzda devam ©der. Cebeci mezarlığı- nın dört tarafı , ağaçsız ayak altı bir yerdir. 1935 mayısında dünyaya gözünü yuman emektar gazeteci Ah- med Cevdetin tabutunu Çebeciye ge- tirdiğimiz zaman yüreğim yanmıştı. Ahmed Cevdetin mezarının yanıba- şında mühim bir zatın-taze mezarıda vardı. Fakat üzerine atılan çelenk- lerin tırtıklanmış halini görmeli idi. Bu, yürekler acısı idi. Onun için bir söz fırsatında: «Ölümden korkmuyo- rum, fakat ayak altı mezarlardan kor- kuyorum!» demiştim. İstanbulda vefat! eden kardeşimi gömmek için aile me- zarı bulamadık. Aile mezarımız olan göçebelerin, ayak altı olan bir yere zavallıyı topra- ğa soktuk ve döndük! O zaman gilem cfradına vasiyet ettim: «Belediyeler vazifesini görmeğe başlayıp adamakıl- )ı mezarlık yapılıncıya kadar beni be- lediyesi olmıyan yere götürünüz ve sa- lan çiçek ve çelenk kabul etmeyi- nizi» dedim ve zannederim doğru dü- şündüm. Mezarlık, yıkama yeri ve düzgün ta» butları ve muntazam nakliye vasıta- ları olmıyan İstanbulda cenaze taşı- nırken çiçek, çelenk gülünç değil mi- dir? Belediyecilik noktasından bu iş ayağına giyecek pantalonu yok, başı- na fesleyen takar, diye atalarımızn dediğine uygun değil mi? Çiçeklerin bir de düğünlere ve yol- culara takdimi vardır. Bunlar çok pa- hâhı ve hamal İle taşmır soydan çe- lehkler değildir. Düğüne en nazik çi- çeklerden bir demet, yahut saksıdan güzel ve nadir bir çiçek yollamak hoş bir şeydir. Yolculara verilen çiçekler ise bürümcük kâğıda sarılmış bir. kaç gülden veya lâleden ibaret olur. Böyle olduğu halde düğünlerin hedi- yesi hakkında bizim ana köylerimizde güdülen bir âdet vardır. Buna benim Değitmenderede Dürü derler, Derle mekten gelen bir kelimeden; bir ara- ya toplamak mânasına olsa gerek. Bakmız Dürü nasıl yapılır: Düğünlere davetli olanlar, cünbüş evinin kapısından girerken bekçi onun adını pağırır. Bekçinin karşısında du- ran köy mubtarı veya imamıda da vetlinin hediye olarak verdiği para miktarını yüksek sesle haber verir. Böylelikle toplanan parada. gelin evi ise geline, güvey evi ise güveye ya bir bahçe veya bir tarla alırlar, Para azsa yerine göre bir yüzük veya bir küpe veya bir saat alırlar ve yeni evlilere ve- rirler, Acaha bu usul mu daha faydalı ve bereketlidir? Yoksa Beyoğlunda bir mağazaadan alınacak koca çiçek de- metine beş on lira vermek ve geline göndermek mi daha kârlıdır? Düğüne davetli hısım ve akrabanın çiçeğe ver- dikleri paralar Dürü denilen eski Türk usulile toplansa ve huyat mücadelesi- ne başlamak üzere elele baş başa verenlerin arzusuna göp faydalı bir hediyeye çevrilse fe- na mi olur? İşte bir sorgu ki buna ben derhal Dürü tarattarlığı ede- Ben daha henüz bir tramvayda gi- yerini vereni görmedim. Vefakârlık ım! Çünkü servileri ve taşları da kal- maz oldu. Asri ve medeni bir mezarın nasil oi- duğunu 1922 de Münihte görmüştüm. büyük bir bina, onun etrafında bina» yı aşmış ağaçlar. Bu kapıdan girince sükün ve sükü- netin garip bir tesiri altında yürüdük. Oradaki binanm açık kapısını geçtik, mermer sütunlu, üzeri kubbeye bens xr yüksek tavanlı bir avluya girdik. (Devamı 9 uncu sahifede) Ahmed İhsan Tokgöz heri iyi