“Yeryüzünde garib âdetler, gülünç itikadlar Süs için vücutlarına dövme yaptıranlar yalnız iptidai insanlar değildir. Avrupalılar arasındada kollarına göğüslerine ve sırtlarına resimler yaptıranlar var Londra, Hamburg ve Anvers gibi şehirlerde meşhur dövmeciler modern atölyelerinde elekirikle işleyen tertemiz aletlerile hiç acı ve sızı duyurmadan müşterileri- nin vucutlarına 1-2 saatte istedikleri dövmeleri yapıyorlar süslenmeye, vücutlarını muhtelif tars- da güzelleştirmeye uğraşıyorlar. De mek ki süs insan için giyinmeden dâ- hakökleşmiş bir âdet, daha umumi bir ihtiyaçtır. Meselâ: Bazı iptidal ka- vimler derilerini dövmelerle süslerler. Derileri üzerinde ince ince delikler açarak bir takım şekiller meydana getirir, renkli killer, aşı toprakları yar hut'bazı meyvaların usarelerini bu de- likiçre sokmak suretile bunları boyar- lar. Bazıları sadece düz boya sürmekle iktifa ettiği halde bazıları bu suretle mükemmel nakışlar meydana getirir- ler. Bu dövme dünyanın her tarafına yayılmış bir âdettir, Meşhur âlim Daruoin: «Şimalin kutup memleket- lerinden cenubun Yeni Zelandına kar dar yerli ahalisi vücudunda dövme yapmıyan bir memleket gösteremezsi- niz» derdi, Bu âdet eski Asurlularda, Trakyalı- larda da vardı, Bazı âlimler vücutta dövmeler yapmak âdetinin süslen- mekten ileri gelmediğini, bunun men- şeini basit itikadlarda aramak daha doğru olacağını iddin ederler. Bunlar, Totemlere tapan ve tılsımlara inanan ilk iptidai insanlarda bir şahsın ken- disine Totem olarak kabul ettiği hay- vanın resmini göğsüne dövdürmesinde- ki maksad sağlığında başkaları bunu görsün ve bilsin ve öldüğü vakit te kendisini hatırlasın içindir derler. Eciki de başlangıçta bu dövmeler vah- şiyi Totemin himayesi altında daha emin bir surelte bulundurmak maksa» dile yapılıyordu. Fakat dövmenin bu- günkü iptidai kavimlerde süslenmek ve hoşa gitmek arzusu ile yapıldığına şüphe yoktur, Meselâ: Yeni Gine yer- dilerinde vücutlarındaki dövme hazır- lıkları tamam olmıyan bir kızı evlene bilir bir çağa gelmiş saymazlar, Bazı kabilelerde düğünden evvel genç kız- ların vücutlarına dövmeler yapılma- sına müthiş İstıraplar içinde katlan- maları lâzımgelir. Cenubu Amerikada Akipon dehilen yerlilerde göğüslerin- de, kollarında ve yüzlerinde bir takım siyah çizgiler bulunmıyan kadınlar şi- rin sayılmaz. İptidal kavimlerdeki bu dövmeler çok zahmetle yapılır ve acısına dayanmak kolay değildir amma dövmeler yapı- lırken şikâyet, etmek, bağırmak çağır- mak büyük bir Korkaklık âlâmeti sa- yıldığı için kimse sesini çıkarmaz. Hele vücudun bazı yerleri var ki oralarda yaplan dövmelerin ecısı - daha fazla ları üzerine de nakışlar yapıyorlar, işte en çok acı hissedilen yer dudaklar, bir de şakaklardır. Bazı kavimlerde dövme yerine vü- cutta yaralar açarak bunların izlerini muhafaza etmek âdeti vardır. Ekseri- yetle Afrika zencileri yüzlerine, kol- larına veya göğüslerine bu suretle çiz- girer ve şekiller nakşettirirler. Bunun için cildlerinde derin yaralar ağarak içerisine kömür tozları veya kül, kir gibi tahriş edict maddeler koyarak ya- rayı büyütür, derinleştirirler. Yara kapandıktan sonra bunu tekrar deşer ve ayni ameliyeyi böylece birkaç defa tekrar ederler, Neticede orada deri ka- barık bir çizgi halinde kalır. Yüzlere ya- pılan çizgiler için her kabile ve her Kla- rın başka bir model kabul ettiklerine ba- kılırsa bunların bazan bir işaret olmak üzere yapıldığı anlaşılır. İptidai kavim- ler arasında en mükemmel dövme ya- panlar ve bunu mükemmel bir sanat eseri haline getirmiş olanlar Yeni Ze- landlılardır. Bunlar yüzleri de dahil olmak üzere bütün vücutlarına bir ta- kım münhaniler, helezonlar ve halka- lardan mürekkep nefis, nakış yaparlar. Avrupanın Hamburg, Anvers gibi liman- larında de böyle müesseseler bulunur. Bunları işletenler gelen müşterilerine albümlerini açar, muhtelif modeller ve şekiller göstererek birini beğendirir, sonra işe başlarlar. Yalnız şu fark ile ki bu yeni atölyelerde dövmeler hiç acı ve sizı vermeksizin elektrikle işle- yeni mükemmel âletlerle yapılır. Londranın en meşhur dövmecisi, profesör Burchett isminde bir zet imiş. Otuz senedenberi işlettiği atğl- yesi bugün bir kimyagerin lâboratuva- rma benziyor. Bu meşhur dövmecinin bir gazetede çıkan hatıratından anlı. yoruz ki bugün müşterileri arasında gemiciler pek az imiş. Onlar vücutla- rına yaptıkları dövmeleri kendi ara- larında yapıyorlar, Profesör Burchettin müşterileri avukatlar, doktorlar, ban- kerler ve büyük tüccarlar imiş. Bir de bu işi meslek yapanlar, vücutlarını tiyatro sahnelerinde ve panayır yerle- rinde para alarak teşhir edenler ona gelirlermiş. Bu sonuncular iki türe arasında Burchette bir uğrar, meselâ lerini görerek onları yetimhanelere bı- rakmak mecburiyetinde kalan bazı an- neler ileride tanımaya bir kolaylık ol- mak. için çocuklarının vücuduna işa retler koydurmaya gelirlermiş. Bu yenj| âletlerle dövme işi hem ağrısız, hem çabuk yapılıyor, bir kaplan başı bir saatte, bir ajderha resmi üç saatte nakşedilebiliyormuş. Fransada vücutlarına dövme yaptı- ranlar apaş denilen külhanbeyle: haydutlar, katiller ve fahişelerdir. | Bunlar ekseriyetle cemiyete karşı nef- | retlerini, fena düşüncelerini yahut 15- tıraplarını hülâsa eden cümleleri vü- | cutlarna nakşettiriyorlar, Bunların içinde: «İstirap çekmek için doğmu- şum>, «ne talisiz insanım» yahut «kıvran ve sesini çıkarma» ve «hayatta! her şey gülünç; gibi garip garip ifade | ve fikirler vardır. Bazı adamlar da en- selerine veyahut kollarının içerisine bir takım resimler dövdürürler, sonra şurada burada para mukabilinde bun- ları teşhir eder ve adalelerine ver- dikleri hafif hareketlerle bu resimleri oynatırlar, Dünyanın en çok dövmeli edamı İngiltere tiyatrolarında «Mavi adam» ismi altında çalışan artisttir. Bu adamın bütün vücudundan başka yüzünün her tarafında, hâttâ çıplak kafa tasında bile dövmesi vardır. Ar- tist kendini bu hale koymak için üç buçuk sene uğraşmış ve iki yüzbin frank masraf etmiş... Fakat şimdi sahneden ayrılıp ta hayata karıştığı vakit büyük bir sıkıntıya düşüyor. Yü- zünü gözünü iyice örtmeden sokağa jden büyük bir ek; Tefrika No, 39, «İttihad ve Terakki » nin son devirlerinde suikasdlar ve entrikalar Cemiyet nasıl battı? Teceddüd fırkası niçin doğdu, nasıl dağıldı? Yazan: Mustafa Ragıb Cemiyet içindeki zümreler, Sald Halim paşa neden sadrazam oldu? Meşrutiyetin en ihtilânı ve Mec- Msi mebusanda kuvvetli bir mu- halefetin bulunduğu bu devirde «İtti- had ve Terakki Meclisteki tenkitleri biraz hafifletmek ve memleketteki şi- kâyetlerle muhalefeti büsbütün ayyu- ka çıkarmamak için, Abdülhamid ri- calile kendi erkânmdan müteşekkil böyle muhtelit hükümetlerle memle- keti idare etmeğe çalışıyordu. Balkan harbi sırasında « bir kaç aylık bir fa- sıladan sonra - tekrar iktidar mevki- ini alan «İttihad ve Terakki> nin kar- şasında - burada mevzu haricinde ol- duğu için sebeplerini zikretmiyece- im - açık ve. kuvvetli bir muhalefet (kalmamıştı. Bu ba- kımdan omütecanis © bir — İttihadeı hükümetinin teşekkülü müm» kün olabilirdi. Fakat «İttihad.ve Te- rakki> artık kendi azası ve mensup- ları arasında eski tesanüdü muhafa- za edememek mevkline de düşmüştü. «BABLÂLİ» BASKININDAN SONRA... «Babıâli vakası> ndan sonra teşek- kül eden İttihadcı kabinenin başına. Abdülhamidi hal'etmekle İttihadcılar tarafından sevilen ve ordu için de ya- dırganmıyan Mahmud Şevket paşa- yı getirmek zarureti görüldü. Fakat Talât beyin Balkan harbin- den evvel Mahmud Şevket paşa ile arası açık olduğundan ve paşanın o zaman harbiye nezaretinden suku- kunda en mühim rolü oynadığından «İttihad ve Terakki>'nin bu en nüfuz- Yu şahsiyetinin bu kabineye iştiraki- ne imkân bulunamadı. Mahmud Şev- ket paşanın ölümünden sonra İttihâd- cılar arasındaki rekâbetler şahlan- mıştı. Bununla beraber Talât bey için hükümet işlerine bir kat daha hâkim olmak daha çok kölaylaşmiştı. Çün- kü Mahmud Şev) gibi biraz da müstakil manen İİİ ve Göz” miyetin olur olmaz isteklerine mü- maşaâat etmiyen asker bir sadrazam, ortadan kalkmıştı. Fakat zevahiri kurtarmağa ve nü- fuzunu memlekette yeniden tesis et- meğe çalışan <İttihad ve Terakki» vin - ricali arasında günden güre şiddet- Tenen ihtilâflardan dolayı - büsbütün Anhilâl etmemesi için o zaman Talât 'Bevin Mahmud Şevket paşanın yerine sadarete geçmesi münasip olamazdı. CEMİYETE MENSUP KAÇ TÜRLÜ ZÜMRE VARDI? Talât bey, cemiyetin en ileri gelen $ahsiyetlerindin biri, ve hemen Be men başlıca lideri vaziyetinde olduğu halde, bütün «İttihad ve Terakki mensuplarına hâkim ve nafiz değildi. Gerçi daha ziyade siviller, taşradaki bir kısım memurlar (Merkezi umumi) nin ve dolayısile Talât beyin şahsiyeti-. ne bel bağlamışla dı. Fakat, meoşruti- yetin ilk gü eki heyecanlı hi ralara hâlâ bağlı olanlar ve askı iyetle, biha; çetecilik hayatındaki silâh arkadaş- kığı dolayıslle Enver paşaya sadık olan! bir zümre vardı. Bunlardan başka bir kısım daha vardı ki cemiyetin başında kim olur- sa olsun, meşrutiyetten evvel ve inki- 1âbın ilk günlerindeki hüviyetile <İt- tihad ve Teralkkis yi benimsemiş, s6- nelerin ve hâdiselerin bu hüviyetin mahiyetini değiştirmesine rağmen, dttihad ve Terakki> yi memlekette en mukaddes bir mihrab telâkki edi- ân su | yor, işin başına geçecek olanların şah- siyetlerile pek te alâkadar olmaksızın, cemiyetin manevi şahsiyetine riayet ve hürmet eden liderlere taraftar bu- lunuyordu. Maamafih maddi bir menfaatten ziyade idealist bir zihni- yetle hareket eden bu gibiler, İttihad- cılık âleminde ptk küçük bir yekün teşkil eden bazı münevverlerdi. Çok mücerred bir mantıkla düşü- nen ve vakaların seyir ve tesirlerine çıkamıyor. Okdar çirkin. ve korkunç bir hal almış ki kimse onunla temas etmek istemiyormuş, 4 Faik Sabri Duran, büsbütün gözlerini kapıyan bu nevi İttihadcılar, olan biten işler arasında sİttibad ve Terakkiz nin istinad. etti. ği sesaslı vasıflarına aykırı görülen hareketlere “derhal itiraz ediyorlar, cemiyetin kendi ideallerine sadık Kel- masını şiddetle istiyorlardı. Bu züm- reden ne Talât bey, ne de muarızları » kendi hesaplarına - istifade edecek vaziyette değillerdi, HARİCİ SEBEBLER DE VARDI Esasen aşağıda vereceğim tafsilât ve göstereceğim vakâlar yüzünden Harbi umuminin sonuna Kadar bütün bu muhtelif cereyan ve zümreleri bir- leştirmek, bir tek derin maddi ve manevi hâkimiyeti altında toplamak kabil olamadı. Cemiyet erkânı arasın- daki rekabetler ve ihtiraslardan baş- ks «ittihad ve Terakki», teşekkülü iti- barile böyle bir'şey yapılamadı. Çün- kü hiç bir kimse, doğrudan doğruya «İttihad ve Terakki; yi tek başma kurduğunu #ddia edecek vüziyette 'de- ğildi. Abdülhamidin idaresini yıkmak” maksadile kismen Rümelide, kısmen de Paris ve Cenevrede teşekkül eden bu ihtilâl komitesine şu veya bu şah- sın, kendi başina, tesahüb etmesi im- kânsızdı. Bu itibarla ne Enver paşa, ne Talât bey, ne de diğer nüfuzlu bir İttihadcı, vaziyete tamemile hâkim olamazlardı. İşte sırf bu dahili politika, daha doğru bir tabirle «İttihad ve Terakkiz hin ailevi vaziyeti itibarile Mahmud Şevket paşanm katlinden sonra, Ta- Jât beyin kabineyi teşkil etmesinde mâniler vardı, İttihadeıık âlemine ait bu sebebden başka bir de haric! âmil vardı: Ötedenberi devlet rica- li arasında tanınan, yalnız memleket: dahilinde deği, Avrupaca da şahsiye- ; ti bilinen Mahmud Şevket paşayı is- tihlâf edecek sadrazam, politika sa- hasında değilse bile, içtimai mevkii yüksek bir zat olmalı âdi. Bunda bü- ş yük bir zaruret vardı: Edirnenin istir- dadını, Balkan harbinin hesabını tas- fiye edecek sulh müzakeresine giriş” mek, nihayet “devletin Avrupa ile, mevcud siyasi münasebetlerini yeni- den tanzim etmek gibi zaruri sebep- lerden dolayi sadarete en münâsip namzed, Mahmud Şevket paşa kabi mesinde hariciye Tazırlığını yapan Prens Sald Hallın pasa idi: ig NE HAKKI, NE DE HÜSEYİN HİLMİ" PAŞALAR GETİRİLEMEZDİ ÇÜNKÜ Vakıa o zamana kadar «İttihad ve Terakki? hükümetlerine riyaset et- miş meselâ Hakki ve Hüseyin Hilmi paşalar gibi iki eski sadrazam daha vardı, Fakat birincisi Trablusgarb münasebetile mevkiini bıraktığı için cemiyet, böyle buhranlı bir zamanda Hakkı paşayı gene sadrazam yapma- ğı doğru görmüyordu. Hüseyin Hilmi paşanın da «İttihad ve Terakkiş ye karsı tam bir rabıtasi olduğu $üpheli idi: Bu eski sadrazam, (Büyük kabi- ne) adını alan Gazi Ahmed Muhtar paşa hükümetinin adliye nazırı sıfa- tile o zaman Meclisi mebusanda «jİt- tihad ve Terâkkis ye muhalif olan bu hükümetin siyasetini müdafaa ei- | miş, bu suretle cemiyete tamamile merbut bulunmadığını, hattâ icabıns da muhalif safa geçecek vaziyette gis duğunu da göstermisti. Gerçi Hüse yin Hilmi paşa, bu hükümette de çek kalmıyarak çekilmisli. Fakat evvelki hareketi artık kendisinin böyle yük- sek bir mevkie çıkarılmasına mâni idi, Talât beye gelince: O, bugünlerde henüz kendini devletler nazarmda tamamile tanıtmak fırsatını bulama“ dığını dâ takdir ettiğinden, dahilde ki sebeblerden başka harici vaziyet #tibarile de kabine riyasetini deruhde edemezdi. SAİD HALİM PASADAN MÜNASİBİ YOKTU Görülüyor ki bütün bu sebepler top- landıktan sonra, Sald Halim paşayı sadarete geçirmekten başka çare yok- tu, Prens Sald Halim paşanın sadra- zam olması, bizzat Talât beyin de ie gem ci rl ydiy 7 e MES anna mn mana, meki & 24 Mim mu a — ln Sİ ll öm, 5 gibi