7 Mart 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

7 Mart 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ Mari 1837 İac ve tahil “AKŞAM ı kavbeden hükümdarlar nasıl bir hayat sürüyorlar ? Kayser, tahtadan bir at üzerinde mektuplarını yazar, I Alfons, memleketten memlekete dolaşır, İmpara- toriçe Zita oğlunu ty harpten sonra taç ve taht- Yapa ve bugün muhtelif Av- tün, , <mieketlerinde âdetâ bir sür- tg Yatı üren sabık hükümdarlar, ü, , #kilerini nasıl geçiriyorlar, ne hay Siiyortar, hallerinden memnun lar Ş vs şikâyetçi midirler? Entrika- oyu e Yorlar mı? Yoksa kaderlerine Kiran, £ğmişler mi? Ecnebi gazetele- bir eri, bu hususta dikkate şayan Yoruz 3 Yapmıştır. Biz de nakledi- İ NUMARALI SÜRGÜN SABIK win KAYSER VİLHELM Kay hir sonunda taç ve taht- de öden hükümdarlar arasın- Ah *öabık Alman imparatoru İşe eder. Azamet ve şatafalı hi S*en #abık Kayser, ayni zamanda Maki, 7 un #nizaçlı bir hükümdar ol ıştı, Kayser Vilhelm, rumumi harb neticesinde Olması üzerine müttefiklerin korkusile, Holandaya il- ve Doorn şatosunu salın ala- Yerleşti. Kayserin oturduğu Doom Un!.etraf ve civarı, Felemenk «kı bir nezaret ve tarassu- çü Kayser, şatonun bah- Matoday > dolaşabilir. ei rı çıkamaz, Felemenk hü- han “bu hususta galib devletlere öğ Kayseri Doorndan kaçırmıya- tur, ye dair taahhüdlerde bulunmuş” ai Ef ik ka leraleyi Felemenk zabıtasının diğ Oturduğu şato etrafında al- hür Mbtedibirler, bir taraftan sabık mağ. in şahsi emniyetini koru- » dlğer taraftan da her hangi bir hedi mentemeğe ma , KÂYSER MUKADDERATA sw, BOYUN EĞDİ Kays Kaderay bugünkü vaziyette mu- dir, Bun boyun eğmiş görünmekte- nda, unda muhtelif sebepleri ara- Yesin afelcasını, gördüğü din terbi- nay kendisine tevekkülü aşılamış teşkil eder. ve Ğİ epey te Doorna iltica ettik- Mengi prenses Hermin ile evlen- üerind ge peerin zevcesi, kocasının era ütü (lak bir nüfuz ve tesir tij seCÜ debep te Kayserin kendi- la “rühdürmak için muhtelif şey- ui, “ika Böstermesi, ve bunlarla sa- uğraşmasıdır. Giy sebep te Kayserin bugün bir yeskamdan müstakil ve müstağni Sziyette bulunmasıdır. sahin. Almanyadan kaçarken, be- Moy de krallık mücevherlerinden, kiğ 'Yesinden sanat eserlerinden, na- bip arinlan 246 milyon marklık tir İervet götürdüğü tahmin edilmiş- dop tahminin ne dereceye kadar Hin Sİ ve bu servetten Kayse- Kalamar Almanyadan dışarı çi- Mürsa ği meçhuldür. Fakat her ne Ve alayın bugün Kayser, kendisini Mervete “erah ferah geçindirecek bir maliktir, Kağgiiv 4 YSER. NASIL VAKİT GEÇİRİR Y, “Wilhelm, ilk zamanlarda ayy, ştosunda odun kesmeğe faz- ta, fak ermişti, Pakat bugün sek- Ra, Yama ayak basmak üzere bulu- altmışta. irisi kesme saatlerini k Imparator, her e $hat sekizde kalkar, evre bie Baeça PAPAZ, ondan sonra yevmi ÜR okay ve gelen mektupları dikkat- Müday” arada bir canı sıkıldıkça ya- Ünler; hiçbir zaman ayrılmayan ne- Yak Sülç ve Richteyi yanına çağır a ei mevzular etrafında Kayı eder, komşu Pelemenk aslil- Mig, ini Sık sık yemeğe çağırır, saat Sany, ole Yemeğini yer vebir saat istirahat için uzanır. Avusturya tahtına geçirmeğe çalışır a | Soldan #ibaren sabık Almanya imparatoru Wihelm, ortada sabık İspanya kralı Alfons, sağda Avusturya tahlama geçmeğe uğraşan Arşidük Otto KAYSER MEKTUPLARINI TAHTA- DAN BİR AT ÜZERİNDE YAZAR Öğle istirahatinden kalkan Kay- ser, gelen mektuplara cevap yazmağa başlar, Fakat Kayserin mektuplara bir basanın başında oturarak cevap yazdığını sakın sanmayınız. Bu hu- susta Kayserin çok garip bir &deti vardır; Kayser, tahtadan bir at üzerine bi- nerek mektuplara cevab yazar, yoru- lunca bu tahta attan inerek biraz ge- ginir, sonra çayını içer, çocuklarile biraz konuşur. Ziyaretleri kabul za- manı gelince, apoletsiz resmi ünifor- masını giyer. Ziyaret kabulünde teş- rifata sıkı bir surette riayet edilir, Kayserin nedimleri, gelen ziyaretçi- lerin Kayserin yanına girdikleri za- man yerlere kadar eğileceklerini, Kay- gerin yüzüne bakmıyacaklarını, kendi- lerine sual tevcih edilmeden cevab ver- miyeceklerini öğretirler. Saat yedide akşam yemeği yenir. Akşam yemeğinde teşrifata harfiyyen riayet edilir. Yemeklen sonra bir müd- det daha konuşulur, birkaç sigara içi- lir, ve muhakkak saat onda yatılır, Pazar günleri, Kayser bizzat vaaz- larda bulunur, Söylendiğine göre, Kay- serin Almanya ile münasebatını biz- zat zevcesi prenses Hermin idare eder- miş. 2 NUMARALI SÜRGÜN SABIK KRAL ALFONS 2 numaralı sürgün sabık İspanya kralı Alfonstur, Kral Alons, mütema- diyen gezer, dolaşır, Hiçbir yerde mu- ayyen İkametgâh, yok gibidir. Yal İzmir (Akşam) — 2 mart salı günü İzmirde müthiş bir fırtına hüküm sürdü ve epey tahribata sebep oldu. Karşıyaka rıhtımı baştanbaşa #ü al tında Id. Bir çok evlerin bodrum kat- larına deniz suları doldu. Birinci Kordon su altında ke duşta, Dalgalar, İkinci Kordona Pyaar uza niyordu. Otobüsler, fazl”, xned yüzün- Izmirde fırtınanın zararları niz son zamanlarda Viyanada bir otelde yerleşmiş gibi görünüyor. Allesi çil yavrusu gibi dağılmıştır. Kocasile arası açılan sabık İspanya kraliçesi Londrada yerleşmiştir. Ma- 101 bir adam olan sabık İspanya veli- ahtı, Amerikada aşk maceraları peşin- de koşuyor. İlk karısı olan Kübalı kızdan ayrılmış, şimdi başka bir kız sevmiştir. Şimdi de bununla evlenmek istediği söyleniyor, Kızlarından biri Romada, diğeri Londradadır. Küçük oğlu Juan, Burbonlardan bir prensesle evlenmiştir. SABIK AVUSTURYA İMPARATO- * RİÇESİ ZİTA : Son zamanlarda Avrupada diplio- matik salonlarda hararetli münaka» şalara mevzu teşkil eden Avusturya tahtına nemzed Otto Habeburgun an- nesi sabık imparatoriçe Zila, sürgün hükümdarlar arasında mühim bir mevki işgal eder, Bu muannid kadın, oğlu arşidük miştir. İmparatoriçe Zita, arşidük Ot- tonun geyesine istikamet veren yegâ- ne kuvvettir. Eski bağların gevşedi- ğini gören Zita, yenilerini aramakits tereddüd göstermiyor. Matbuata Ot- to hakkında malümat verip Avrupa efkârı umumiyesini gayesi uğruna male için propaganda yapan hep im- paratoriçe Zitadır. Düşes dö Beor ünvanı altında hiç durmadan İtalya, Fransa, İsviçre, Bavyera arasında mekik dokuyor, — İzmirde fırtınadan su altında kalan hükümet meydanından bir görünüş den Kordonu kaplıyan deniz sularını yararak yolcu taşıyorlardı. Lodos fırtınası üç saatten fazla sür- dü, Limanda demirli bulunafi Lâttu- hüda motörünün kaptanı bay Rifat, başına düşen bir serenden yâralarıdı. Şehrin münmhat yerlerini sular kapla- mış, öğleden sonra hava açmıştır. «İttihad ve Terakki » nin son devirlerinde suikasdlar ve entrikalar Cemiyet-nasıl battı? Teceddüd fırkası niçin doğdu, nasıl dağıldı? Telrika NO. AS Yazan: Mustafa Rağıb ği “Ittihadı efkâr,, yalnız cemiyet men- suplarından isteniyordu çünkü. «BATILMIŞ HAİNLER» KİMLERDİ? Hükümetin maarif siyasetine, ziraat ve sar işlere de birer cümleilebu suretle kısaca işaret edildikten sonra Taporun sonuna doğru, şu müânidar cümleler göze çarpıyordu: «..Harbi hazır esnasında İtilâf devlet leri istihsali maksat için en bayağı ve- salte, en çirkin isnadata müracaat- tan hâli kalmamışlar, milletlerin cn celi hukuk ve mukaddesatına teci- Yüzden çekinmemişlerdir. Yunanistanın fecaat hali ve mem- leketimizi ihtilâl ve inhilâl içinde gös- teren İngiliz ve Fransız matbuatının makalâtı ve maatteessül hâlâ içi- mizde eksik olmıyan satılmış hainle- rin ifsadatı sözümüzün en bariz mi- salleridir. Cenabı Hakka bin şükür ve mah- medet ki hükümeti seniyenin basiret İ ve icraatı, Yunanistanın giriftar ol- duğu felâketlen bizi esirgemiş ve mil- letin akıl ve fetaneti ifsadatı vakiayı semeresiz bırakmıştır. Almanyayı açlıkla, bizi dahili tefri- kalarla teslimi silâha mecbur etmek istiyen düşmanlarımızı, Almanlar bü- yük bir kanaat ve intizamı taayyüşle nasıl meyus ettilerse bizim de bu kon- grede göstereceğimiz ittihadı efkâr ile onları hali nevmidiye ilka etmemizi temenni ederim.» «İttihad ve Terakki; nizam- namesine göre, fırkannm resmi resi (o Sadnâzam olduğuna gö re, raporda Sadrnâzam Said Halim | paşanın Yisanından yazılmıştı. Binacn- ) aleyh bu son temenni ve tavsiyeyi de | hükümet ve fırka reisi yapıyordu. An- cak raporu tamamlıyan bu kısımlar, birçok bakımdan, çok manidardı: İtilâf devletlerinin hareket ve faaliyetlerin- den bahseden bu kısım, harp senele- rinde Osmanlı mülkünün mühim bir kısmını baştan başa bir ağ gibi saran «casusluk» teşkilâtını ima ediyordu. Çok mühim ve tehlikeli safhalar ge- çiren bu «casusluk» teşkilâtı hakika- ten memleketin bünyesinde o kadar muzır ve meşum tesirler bırakmıştı ki kısa bir zaman içinde mülkün bir kıs- mı kolayca ana vatandan ayrılmıştı. Nitekim Mekke şerifi Hüseyinin isyanı, Filistinde, Suriyede görülen ayrılık ha- reketleri hep Osmanlı mülküne kolay- lıkla sokulabilen ecnebi casusluk teş- kilâtı faaliyetinin mahsulü idi, Bir harbı umumi tarihi yazmak id- dlasında bulunmadığımdan bu bahis, mevzüumun haricindedir, Fakat, ra- pordan yukarıya naklettiğim cümleler yalnız casusluğu kasdetmiyordu: «Hâ- lâ içimizde eksik olmıyan satılmış ha- İnlerin ifsadatı sözümüzün en bariz miselleridir.> cümlesindeki bu «Satık miş hainlers kimlerdi? HÜKÜMET «SULH» SÖZÜNDEN KORKUYORDU!... Bunlar, yalnız İtilâi devletleri hesa» bina casusluk yapan Osmanlı tabiiye- tini haiz bir takım insarlar mı idi.? Şüphe yok ki hükümetin siyaset ve düşüncesine tercüman olan (Merkezi umumi) nin bu raporu en ziyade bun- lardan şikâyet ediyordu. Fakat casus- lukla hiçbir alâkası olmıyan, memle- ket aleyhine böyle alçaklıkları hiçbir zaman kabul elmeksizin, sırf harbin neticesinin vatan ve memleket hesabına hayırlı akibetler meydana getireceği- ne inanmıyarak, bir an evvel memleke- tin hayırlı bir sulha kavuşmasını ilti- gam edenler de hükümet nazarında #hain> sıfatını alıyorlardı. Çünkü hükümet, «İttihad ve Terak- kiş nin herp siyasetinde son rahneyi teşkil eden ve daha henüz tesirleri u- nutulmıyacak kadar eskimiyen «Ya- kub Cemil» vakası ile ortaya atılan (sulh) sözlerinden çok kuşkulanmıştı: Hükümet ve (Merkezi umumi) harbin uzayıp gitmesinden çok bıkan, artık harbin bin türlü fecaat ve ıztırablarına tahammül edemiyen halk arasında her türlü sulh propagandalarının - velev- ki ecnebi bir tesir altında olmasa bile - yapılmasından çok korkmuştu. «Ya- kub Cemil» meselesinden hükümetin muvaffakıyetle sıyrılması, artık böyle bir tehlikenin bir daha tekerrür etmi- yeceği kanaatini doğurmuştu. HARBİN KAZANILMASI İÇİN BESLENEN ÜMİD İşte; «Milletin akıl ve fetaneti ifsa- datı vakayı semeresiz bırakmıştır.$ cümlesile bu tehlikenin atlandığı ka- palı bir lisanla anlatılmak isteniyordu. Düşmanları nevmid vaziyete düşür- mek için hükümetin bulduğu yegâne çare: «Kongrede gösteyilecek ittihadı efkâr; idi. Bu kelimeler, raporun en mühim, en mânalı noktasıdır. Daha harbin ortalarında iken ken- di ideallerine sadık ve kendi camiası altında toplananalara «İttihad ve Te- rakki> nin «ittihadı efkârış bu kadar ehemmiyetle tavsiye etmesindeki 5€- beb, çok mühim esaslara istinad edi- yordu. Memlekette o kadar zıd cereyanlar, siyasi propaganda ve tesirler vardı ki devletin takib ettiği siyasete bütün halkın tam bir müzaheret ve itaatle taraftarlık ettiğini harbin bidayetin- de iddia eden hükümet, şimdi 332 kon- gresinde böyle bir iddiada bulunmağa dili varmıyor, harbi kazanmak için, «İttihad ve Terakki» mensuplarının bir fikir, bir emel besliyerek, bir gaye- ye doğru yürümelerile maksada ulaşa- cağını ümld ediyordu. Demek ki, bu kadar fena idare yü- zünden ve vatan parçalarının düşman eline geçmesinden sonra, artık halkı, bir fikir birliği altında toplamağa im- kân yoktu. Hiç olmazsa fırkanın bün- yesinde inhilâl cereyanları ve fikir ay- mlıkları olmamalı idi, KONGRE RAPORU GAYET DİKKATLİ YAZILMIŞTI (Merkezi umumi) raporuna bu fık- rayı ilâve ederken «İttihad ve Terak- kiz nin artık millete istinad edebilmek imkânını bulamadığını müevvelen itirsf ediyor, demekti. Cemiyet böyle bir vâ- ziyete gelmeseydi, (Merkezi umumi) raporunda yalnız kongre âzasından ve doleyısile «İttihad ve Terakki, teşek- küllerinden değil, - gayesine erişebii- mek için - bütün milletten bu sittihadı efkârız istiyecekti, Bu, muhakkaktı, Fakat sefeberliğin ve onu takiben de harbin ilânına, seferberliketenberi yapılan binbr çeşid idari hatalara, tazyiklere ve nihayet sulistimallere is- yan etmiyen, daha doğrusu mevzii mâ- hiyette yaptıkları tenkid ve muahaze- lerle de hiçbir zaman hükümeti ve (Merkezi umumi) yi tehdid edecek va- ziyete geçmiyen «İttihad ve Terakkis mensuplarının, (#) bahusus bu kon- greye gelen mürahhasların nasıl bir harekette bulünacaklarına ihtimal veriliyor ve bunun akibetinden korku- Tuyordu da onlara bu «ittihadı efkâr» tavsiye ediliyordu? Yoksa rapordaki bu tabir, gelişi gü- zel olarak kullanılmış mm idi? Hayır, bu varid olamazdı; Çünkü harb için- de toplanan bu İlk «İttihad ve Terak- kiş kongresinde okunan rapor, bütün meslelere temas etmek için gayet dik- katli yazılmış; her fıkrası, her cümle ve hattâ her kelimesi (Merkezi umumi) de uzun uzadıya münakaşa edilmişti. HARP UZADIKÇA... Binaenaleyh, bu «ittihadı efkâr; ter- kibi de muayyen bir maksad tahtında kullanılmıştı, O halde acaba (Merkezi umumi) o zamana kadar sezilmiyen, © zamana kadar gözlere çarpmıyan ve iniltileri, sesleri kulaklara erişmiyen daha büyük bir inhilâl veya dahili mu- halefet tehlikesi karşısında mı idi? (Arkası var) * (9) Bu kongreden pek az zaman ev- vel, (Yakub Cemil vakası) ve bu hâdise etrafındaki mesele ve faaliyetlerde rol oynıyanları istisna etmek lâzımdır. Bu vaka ile sebepleri hakkındaki tafşilâtı (Akşam) peşriyatına dahil elİtühad ve Terakki tarihinde esrar pordesiş unvan- hı kitabımda yazmıştım,

Bu sayıdan diğer sayfalar: