28 Şubat 1937 çıktığı zaman, o sabit bakış- masını anlamak kabil olmı- tesadüf edeceğini biliyordu. âmı alırken hafifçe gülüm- ır ve hafif bir istihza ifadesi ile nnediyordu. Kendini beğenmiş! ippeler olur da hangi kadın yüz» | e bakarsa bunu Gümü klerine kar» | âkki ederler ve kabartırlar. İşte bu adam e biri olmak lâzımdı. gece bir eğlence yerinde tanış mışlardı. Zehra bir gün bu delikanlı nın mutlaka yanına geleceğini hisse- diyordu. Filhskika, bir gün, delikanlı şapkasını çıkararak, hiçbirşey söyle- | meden, onun önüne dikildi; : » j Delikanlının büyük, yeşil, şeffaflık- tan âri gi i karşısında geriç kız ken- disini üstün hissetmekle beraber, için- | €s beklenmedik bir titreme, bir üzün- | tü ve korku buldu. Ona ne demek mü- nasib olurdu? Ne demeliydi? Sarardığını, kızardığını bissediyor- du. Fakat bu şaşırma çok sürmedi. çarçabuk kendis adı. Eskisinden| daha neşeli, daha nd bir hal aldı, En iptida kendisi söze başladı: — Ne iyi ettiniz de yanıma geldiniz; | dedi, Sesinizi tekrar işitmesini o kadar istiyordum ki. Sesinizi çok defalar batır Tanıştığımız ve birkaç ke- re dansettiğimiz geceden sonra hiçbir yerde görüşemedik. İnsan bazan defa- Inrca gördüğü ve konuştuğu adamları unutur da, sonra, bir defa tanıştığı kimseleri uzun uzun hatırlar. Size o eden sonra sokakta Tast geldiğim zaman İp özlerinizi tanıdım. Delikanlının göz bebekleri dalgın ve ağır bir ifade ile sabit dururken yü- zünde fena manalı bir tebessüm do- laşlı, Genç kız: Bana öyle bakıyorsunuz ki ağz- mızdan iyi bir lakırdı çıkmıyacak diye korkuyorum, dedi. Kuzum ağzınızı böyle çarpıtmayınız. Fena oluyorum. Ne kadar sinirlisiniz! Ben sizi din- yordum ve ne kadar çok söylüyor, di- ye düşünüyordum Zehra kahkaha ile güldü — Ne garip bir mukaddime bül Bana iptida iltifatlaria başladı- Sonra, hiç aslı olmadan, bana gü“ alâkadar olduğunuzu temine kâik- tınız. Müstehzi selâmlarınızın netlee- si bu a? Neden bilmem sizde bana sabit gözlerinden! yler söylüyor- sunuz! Dedi. Gülümsemelerimin ma- nasını anlamamışsınız. Bunlar sırf bir dostluk, bir alâka eseri idiler. Yan yana yürümeğe başladılar. Genç kız şimdi onun gözlerinde yaralı bir hayvan gibi yumuşak, nemli * bir ifade bulunduğunu görüyordu. Müş- fik davrandı, tatlı tatlı söylendi. Sus- tuğu zaman, delikanlı; — Siz, dedi, hem tatlı, hem acısınız. Bir an içinde değişiyorsunuz. Gösler- diğiniz bu lütüf ve nezaketle bana kars; şı yapmış olduğunuz bir fenalığı ta- mir etmek istiyor gibisiniz. Gözlerinizi açmayınız öyle. Çok söylüyorsunuz, dediğim zaman, ilk tanıştığımız gece- ye imada bulunuyordum. Siz, döstum zannettiğim bir adamdan, Aliden, bir kadının bir kabahatini duymuştunuz. Bir gün bir genç kız benim evime gel- di. O zamana kadar o genç kızın aley- hinde hiç kimse bir şey söylememişti. Halbüki o günden sonra, zavallı genç kızın adı ağızlarda gezmeğe başladı. Bilirim, başkalarının kabahati bize eğ- lence için bir vesile teşkil eder. Fakat onlardan bahsetmemek daha doğru de ğil midir? Zehra canı sıkılmış bir halde güldü: — Dedikodu yapmamamı rica etmek! için mi yanıma geldiniz benim? — Hayır. yanımıza geldim... Çün- kü gelmemek kabil olmadı. İçimde o kadar büyük bir neşe hissediyorum Ki... karşınızda böyle hakir ve meftun bir vaziyette kalmaktan hiç utanmıyo- rum, Bir gün istihzayı bırakır, iyi kalp- X olur, o zehirli tebessümlerinin yara- larını tedavi eder diye düşünüyorum. Zehra, hayretler içinde, önüne ba- kıyordu, Ayrılacakları zaman, deli- kanlı eğildi: — Arada gene yanınıza sokulmak cesaretini göstereceğim. Biraz,konuşu- ruz. Biraz görüşürüz hiç olmazsa... değil mi? ... Sık sık biribirlerini gördüler. Bir gün, yağmur yağıyordu. Delikanlı ga- yet sade bir surette: — Benim apartımana çıkalım, dedi. İhtiyar bir kadın ile beraber yaşıyo- Zehra razı olmadı. Bir pastacıya gir- diler Ertesi günü gene yağmur yağı- yordu. Delikanlı gene bir pastacıya git- mek teklifinde bulundu, Fakat bu de- fa Zehra apartımana çıkarak ihtiyar kadınla beraber çay içmeyi tercih etti. Aparlımana gittiler. İhtiyar kadın yoktu. Çayı delikanlı hazırladı. Pas- talar ikram etti, Bu sırada Kapı çalın- dı. Zehra, kapının arkasından Alinin ince sesini işitti: “— İçeri girmek yasak ha, diyordu. Gene mi bir maçera? Mutlaka buda bir aile kızıdır! Aile kızları bulmakta mütehassıs oldun ârtık... Amma ben aşağıda bekliyeceğim, kim olduğunu göreceğim. Sen'artık istediğin kadar işi saklı tut! Delikanlı kaşları çatık bir halde 0- daya döndü. Zehra onu ayâkta, solgun ve soğuk bir surette karşıladı. Acı bir sesle soruyordu: — Bir tuzak ım bu? Delikanlı güldü, bir sigara yaklı: — Hayır, dedi, tuzak değil Dedi- kodudan vazgeçmeniz için sizi buraya getirdim. Bir erkeğin aparlımanına gitmek mutlaka bir günah işlemek ol- AKŞAM Istanbul 27 Şubat 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) Esham ve Tahvilât 1t. dahit © 96,50) İş. B. Hamiline 10,20 Kuponsuz 1933 » Müessis 83,— İstikrazı 9,—İT.C. Merker Onitürk! 20,52,50| Bankası M,— a » M 19,65,—| Telefon Mümessil 1 42,40) Terkos » Ni. 99,90) Çimento 11,50 14,50 » MM İttihat değir. 10,90 İş Bankası (o 10,20) Şark Oo» (o 1,10 Para (Çek fintleri) Paris o “17,06,50| Prağ 2276,13 Londra © 616,—| Berlin 197,30 Nev York 79,25,—| Madrit © 11,39,60 Milâno © 15,08,10) Belgrad O 34,57,75 Atina 68,71,75) 2 e loti 420,— Cenevre | 3,4B,— 0 Brüksel 4,71,25) Peepo (o 458 Amsterdam 1,44,92| Bükreş (o 108,60,50 Sofya © 64,44,80İ Moskova madığını artık tecrübenizle öğrendi- niz. Yalnız Alinin gelmesine esef edi- yorum, — Demek beni dün bunun için bu- raya çağırmıştınız? Siz Aliye ehemmi- yet vermeyiniz. Benim kimseden per- vam yok. Bana bir çay daha verir mi- siniz? Şu halde, bana karşı duyduğu- nuz aşk bir yalan oluyor, değil mi? Bu gülünç tuzağı kurmak için neden bu kadar yoruldunuz? — Ağzınızı ebediyen kapatmak az bir kâr m? , Genç kız delikanlının derin yeşil gözlerine bakınca onu sevdiğini hisset- ti. Zahmetle yerinden kalktı. — Bir daha buraya gelmek cesareti- mil kendimde bulamıyacağım, dedi. Za- ten onu siz de İstemiyorsunuz. Ağzım artık kilidlendi, diye mennun İseniz, ne âlâ... Sizin memnun olduğunuzu düşündükçe ben de sevinç duyarım! Kapıyı açtıkları zaman, delikanlı fısıldadı: — Aşağıda bir kapı var, Ali onu bil- İ mez. Durunuz, sizi oradan çıkarayım. Delkanlı ttriyordu. Sapsarı idi. Zeh- Ta onun merdivende bazı şeyler söyle- mesini beyhude yere ümid etti. Bel- ki öper diye bekledi. Hayır. Sokağa çıktığı zaman sendeliyordu. , Ertesi günü, sokakta karşılaştılar, fakat biribirlerinin yanına sokulmadı- lar, Şimdi Zehra, yüzünün: solgunluğu- nu farketmesin diye yanaklarını boya- yordu. Biribirlerine tesadüf ettikleri zaman; Görüyorsun ya, işte ağzım mü- hürlü! Demek ister gibi dudaklarını biraz kısıyordu: Fakat içinden de: — Ağzımı bir buse ile de kapayabi- Hirdin! Diye düşünüyordu. Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ ENGİZİSYON MAHKEMESİNİN BİRİNCİ BEYANNAMESİ... Malkadan o günlerde gelen bir balıkçı kayığı, Türk denizcilerine bir beyanname getirmişti, Bu beyanname Kıştalede engizis- yon mahkemesi reisi İgnas tarafın- dan Endülüs sahil halkına ve müslü- man adalılarına hitaben yazılmış olan beyannamenin son satırları çok şid- detliydi. «,, Kral Perdinandın ordu- larına mukavemet gösleren müslümanlar o mahkememizin en ağır cezalarına çarptırla- caktır, Orduya karşı silâh kul» lanmyan ve yol gösteren. müs- lümanlara da kralın hiristiyan, debaalarının sahip olduğu hukuk ve serbesti bahşedilecektir. Sahil müslümanlarının da bir gün önce orduya şehir kapılarını aç- malarını tavsiye ederiz. Bunun aksini yapanlar en ağır işkence- lerle ölüm cezası görecekler ve beşikte çocukları bile gözlerinin önünde öldürüleceklerdir.» KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ No 116 Bu beyannameyi soğuk kanhtıkla okuyan Kemal reis tehlikenin bütün Endülüsü sardığını teessürle Zörmüş- tü. Beyannameyi ada halkının göre- bileceği bir yere astırttı. Bu satırları okuyan müslümanlar amiral gemisi- n: koşarak: — Bizi düşman eline birakıp gitme- yiniz! ! Diye yalvarmağa başladılar. Kemal reis; — 'Türk donanması henüz burada- dır. Ayrılacağı tarihi tesbit etmemiş- tir. Herhalde size faydalı olmağa çalı- şacağız! Diye cevap verdi. Kemal reis bu vaziyetten © kadar müteessir olmuştu ki.. beyannamenin geldiği gündenberi adamakıllı yemek bile yiyermiyordu. Endülüs sokakların- da hâmisiz ve öksüz kalan milyonlar. en dindaşını nasıl yüzüstü bırakıp ta gidecekti? Türk denizcileri arasında bilhassa Kemal reis taraftarı olanlar bu vazi- yet karşısında çok muztarip bulun» yorlardı. Zaten Mayorkaya birinci muhacir kafilesi geldikten ve engizis- topraklarında himayesiz ve sahipsiz kalan inüslümanlara acımarak ka- bil değildi, Bizzat Hüsrev reis bile bu elim perişanlık ve sefalet sahneleri önünde ıztırap duymağa, hatâ Mal- kadaki düşman donanmasına hücum. yapmak fikrini ileri sürmeğe başla" mıştı. ... Hüsrev reis o gün fikrini açıkça söylemeğe karar verdi.. amiral gemi- sine gitti: — Adaya, gelen mühacirlerle görüş- tüm., .derdlerini, ızlıraplarını yakın- dan dinledim, Düşman donanması Malka limanında uyuklayıp duruyor- muş. İstanbula, dönmeden, İspanyol- lara bir baskın daha yapalım. Belki bu sefer hepsini tepeleriz.. Dedi, Kemal rels, Hüsrev kaptanı dikkatle dinliyordu. İlkönce bunun tehlikeli bir iş olduğundan bahsetti; — Birinci baskında büyük bir mu- vaflakıyet gösteremedik, dedi, ikinci hücumda muvaffak olacağımızı umu- yor musun? Hüsrev reis çok hararetli konuşu- yordu: N — Bütün donanma efradı galeyan- dadır, Her biri deniz üstünde birer aslan gibi, düşmana saldırmağa ha» zırlanmış. Denizellerimizin bu cop- 19,70,— | Anadolu bis. 22,60) 6,50| 24,90) ARNA LL | GRİPİN Giren yere, Grip nezle baş, ve diş, ağrıları girmez ! i Soğuk algınlığından mustarib bir aileyi ih- yakâr tesirile iyileş- tirmiştir. GRiPiN Daima yanınızda bulu- nursa kendinizi gripe, soğuk algınlığına nez- leye karşı sigorta et- miş olursunuz. | Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli; Halâskârgazi caddesinde Halk, Taksim: Nizameddin, Tar- labaşında Nihad, Beyoğlu: Kan- zuk, Dairede: Güneş, Galata: Top- çular caddesinde Sporidis, Kasım- paşa: Vasıf, Hasköy: Halıcıoğlun- da Barinıt, Eminönü: Hüsnü Hay- dar, Heybeliada: Tomadis, Büyük- ada: Merkez, Fatih: Hamdi, Kara- gümrük: Mehmed Arif, Bakırköy: İstepan, Sarıyer: Asaf, Tarabya: Yeniköy, Emirgân ve Rumelihisa- rındaki eczaneler, Aksaray: Ziya Pener: Dejterdarda Arif, Beyazıt: Yeni Lâleli, Küçükpazar: Hikmet Cemil, Samatya; Yedikulede Teo- fos, Alemdar: Divanyolunda Esad, Şehremini: Ahmed Hamdi. Selâmi İzzet TİYATRO KONUŞMALARI kunluğundan istifade etmeliyiz. Hüsrev rels ne kadar da değişmişti. 'Türk amirali bu sözleri kulağile duymamış olsaydı, onun ağzından — Hakkın var, Hüsrev! dedi, Ben de bu fikirde idim. Bureya kadar gel- 28 Şubat 937 Pazar İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,5 Muhtelif plâk neşriyalı. 14 Son. Akşam neriyatı: 18,30: Varyete mü- ziği: Ambasadörden nakil, 1930: Kon- ferans: Ordu saylam Selim Sırrı Tar ican (Roma), 20: Müzeyyen ve arkada- ları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Riza tarafından arpça söylev, 20,45: Belma ve arka- daşları tarafından Türk musikisi ve balk şarkıları, saat âyarı, 21,15: Or- /kestra, 22,15: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,30: Plâk- la sololar, opera ve operet parçaları, 23: Son. Ecnebi İstasyonların Bu Akşamki En Müntahap Programı Vinaya (506,8) saat 17 «İstanbul gülü; nün Gonca gül antresi. Berlin! (841) 20 büyük orkestra (okonseri, Brüksel; (620) 15,30 Manon opera. 1 Mart 937 Pazartesi İstanbul —Öğle neşriyatı: 12,30 Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis, 13,05: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: Son. Akşam neşriyatı: 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Çocuklara massi: İ, Galip Arcan tarafından, Rifat ve arkadaşları tarafından Türk musiki- si ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Riza tarafından arapça söylev, 20,45: Safi- ye ve arkadaşları tarafından 'Türk mü- sikisi ve halk şarkıları, saat âyan, 21,15: Şehir tiyatrosu dream kısmı (Karmen), 22,15: Ajans ve borsa ha- berleri ve ertesi günün programı, 22,30: Plâkla sololar, opera ve operet parça- ları, 23: Son. & İnek Güneş Öğie İkindi Akşam Yet E. 11001238 (27 945 220p 2 Va 558 636 INT İRMA 1759 1928 İdarehane: Babıâli civan Acımusluk Sok. taşmasından dolayısile par- salanmıştır. Mezkür numaranın hükmü | saz denizeiler de bunu istiyorlarsa, bu işe hemen yarın başlıyabiliriz. “Hüsrev rels müslüman mühacirleri- nin ıztırap ve sefaletini yakından gö- rünce fikir ve kanaatini kökünden ” ii ekime Sile A ize şaşmam