17 Şubat 1937 Her akşam bir hikâye Gece saat ona doğru kapı çalımın- ca Kâmran hayret ve endişe içinde kaldı. Vakıâ Nazmi o gün Ankaradan geleceğini ona yazmıştı ama artık ümid etmiyordu. Kapının arkasından soruyordu: — Sen misin Nazmi? — Beklemiyordun değil mi? — Ne güzel bir sürpriz! Kapı açılır açılmaz genç kadına sa- nlarak öptüğü gibi küçük salonda da bir daha uzun uzun öplü. Kâmran soruyordu: — Karnın aç mı? Bir şey ister mi- sin? — Yerim ama sen de beraber... Es- ki başbaşa yemek yiyişlerimiz aklıma geliyor. Hatırlıyor musun Kâmran? Evet, Kâmran hepsini hatırlıyordu. Biribirlerini | tanıyalı tam on beş sene olmuştu. Bir gün tesadüfen ta- rışmışlar ve çarçabuk dost olmuşlar- dı. Kâmrun kimsesiz, küçük bir genç kızdı, Hayatta oyapayalnızdı, Nazmi kolây bir muvaffakıyet elde ettiği ümidile iptida sevinirken genç kizm temiz kalbliliğini, tecrübesizliğini ve masumiyetini görünce hayrete diüş- müş, onu gerçekten sevmeğe başla- mışlı. Nazmi Ankarada oturuyordu, ara- da sirada İstanbula gelir, çarçabuk dönmeğe mecbur oluyordu. İlk defa- sında ikisi de ağlaşarak biribirlerine veda ettiler. Nazmi, ilk aşkını kendi Kollarında tadan genç kızın yaşlı göz- lerini bir türlü unutmuyordu. Kâm- ran da içindeki teessürü her gün yazdığı mektuplarla teskin etmeğe uğraşıyordu. O mesud günlerlenberi bir çok se- neler geçmişti. Şimdi gene ayni ma- sanım başında yemek yiyorlardı. Naz- mi artık eski güzel delikanlı değdi. Fakat kibar tavırlı, hâlâ hoşa gidecek bir erkekti, Kâmran da otuz beş ya- şana gelmişti. O şimdi daha olgun, di- ha güzel ve cazibeli bir kadındı. Göz- i hâlâ aşk ve a$ İle dolu görü- u, Fakat göz yaşlarından eser kalmamıştı Nazmi cıgarasını yakarken? — Seni pek iyi buluyorum, Kâm- ren, dedi. Son defa bıraktığımdan çok iyisin. Ne güzel esvabın... Pek fe Y © — Sana bir şey iylemek isterdim, ı gözleri yere matuf, ci- garasını içiyordu. Nazmi bu sözleri işitince, biraz evvel gene kadını ku- caklarken onun ne kadar çekingen davranmış ölduğunu hatırlıyarak içinde bir rahatsızlık duydu. —Nen var, iki gözüm? Seni dalgın görüyorum, Halin pek garib... — Sana yazacaktım... Çoktandır söylemek istiyodrum. Nazmi Helecan ile sordu: — Kocaya mu variyorsun yoksa? Kâmran başile tasdik etti, Çok te- reddüd etinişti ama artık karannı — Ne sandın ya?.. İşte o senin sev- diğin Endülüs dilberini sldı.. kaçırt- tı. — Ne diyorsun be? Çıldırdın mı sen? Ayşeyi kim kaçırabilir oradan? Ayşe, Kemal misin.. hatta bütün Türk- Terin misafiridir bu adada. | AŞIKLAR | KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ * Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ — Ben çıldırmadım sma. sen hâlâ | sayıklıyorsun! OBürada pineklerken, adada olup bitenlerden haberin bile yok! Rüstem hayretinden çıldıracaktı. Hüsmenin kollarına sarıldı: — Neler söylüyorsun, Hüsmenef- gim? Rüya görmüş olmıyasin? — Gözlerim açık uyumağa alışma- dım. Bu akşam güneş battıktan üç saat sonra, Hüsrev reisin adamları Ayşeyi yattığı köşkten kaçırırlarken gördüm. Bütün bildiklerim bundan ibarettir yavrum! — Akşamdanberi içimi burgulıyan sıkıntının sebebini şimdi anladım, Hüsmen! Bu alçaklığı zaten Hüsrev- den başka kimse yapamazdı. Ve birden ayağa kalktı: — Nereye götürdüler acaba Ayşeyi? vermişti, diyordu. Arada bir aşk yok- muş. Fakat iyi bir adammış Nazmi şaşırmıştı. Fakat Kâmra- nın hakkı yök mu idi? Arada sırada, fırsat bulacak ta Nazmi gelip kendi- sini bir iki gün görecek diye bütün hayalını yapayalmz geçirmeğe mah» küm edemezdi ya! Maamafih, içinde- ki iğbirarı saklıyamadı: -- Ben gelmeseydim evlenecektin de haberim bile olmıyacaktı, deği. — Haksızlık etme, Nazmi. Altı ay var ki senden iki salır bir mektup bi- le almıyorum. Bir daha artık semtime bile uğramıyacaksın zannetmiştim. — Ne ise, Allaha ısmarladık, Kâm- Tan. Sana saadetler temenni ederim. — Teşekkür ederim, Allaha ısmar- ladık, Nazmi. Nazmi paltosunu giydi. Sonra, git- mezden evvel bir cıgara daha yaktı. Eli titriyordu. İçinde garib hisler canlanmıştı. Şimdi Kâmrana karşı bir kin ve nefret bile duyuyordu. Çıktı, Bir birahaneye girdi. Üstüste bir kaç kadeh konyak içti. Zihnini top- layıp biraz düşünmek istiyordu, Filha- kika, Kâmranın ne kabahati vardı? Zavallı Kâmran ona karşı az mi müs- fik ve fedakâr davranmışlı? Onu yal- Hatila bir defasında Nazmi biraz canı sıkılmış bir halde ona şu sözleri söy- lemiş değil miydi? © — Yavrum, biraz muhakeme etse- ne... Her vakit senin yanında kala- mam ki... Ankarada işim var. Ailem var. Ağlamaktan bir fayda çıkmaz. Yalnız beni üzmüş oluyorsun. gü derecede değişmiş bulmuştu. Sonra, seneler geçmişti. Nazmi o gece düşünü, ertesi günü düşündü. Nihayet, kararını vermişti. Tekrar Kâmranı görmeğe gitti. Yü- zü o kadar sarı, hali o kadar bozuk- tuk ki Kâmran hayret içinde: — Nen var? diye soruyordu. Nazmi coştu: — Çıldıracağım Kâmran. Senin başka bir adama varınına tahammül edemiyorum. Bu kadar muazzeb ola- cağımı hiç tahmin edemezdim, Sen ilelebed benimdin, hep öyle kalacak- tın diye Ümid. ediyordum. Hatırlar mısın? Sana ailem var demiştim. Ye- lan bu, Kâmran. Serbest kalmak için, bağlanmamak için böyle söyle- miştim, Kâmran, kanepeye olurmuş, kis- lan parmakları arasında yumuşak yastığı sıkıyor, azab içinde etrafına bakıyordü. Demek Nazmi yalan söylemişti. Ha- yatında çektiği o müthiş azablar böy- Je bir hiç yüzündenmiş! Nazmi genç kadının düşüncelerini anlamış gibi, müşfikane ona doğru iğildi: — Benden nefret ediyor musun, No 108 — Kayığa bindirirlerken gördüm ama,. nereye götürdüklerini bilmiyo- rum. - — Gemisine götürmüştür. Başka nereye götürecek? — Çok acıdım şimdi sana'.. — Niçin acıyorsun? — Çünkü sevgilini bir daha göremi- yeceksin! — Neden?. — Hasmın senden kuvvetli de.. on- dan. Rüstem hiddetinden ateş püskür- meğe başlamışlı. Meyhanecinin hesabini gördü: — Ben gidiyorum. — Nereye? — Paşa gemisine,. Meseleyi Kemal reise mi anlatacak- sın? — Şüphesiz. — Fakat, bir kere ihtiyat olarak Ayşenin yattığı köşge gir. odasında yatıp yatmadığını gör. Belki ben ya- nılmışımdır. İnsanlık bu ya. benzet- miş te olabilirim. Rüstem hiddetle meyhanede çıktı, a, *Bir baş, yahud diş ağrısı seyahatin bütün tadını kaçırabilir. Yanınıza bir kaç kaşe GRİPİN aldınız mı?,, Bütün ağrı, sızı ve san- cıları keser. En şiddeti bap Yüyüliş ağlarını dindirir. Nezle, lk ve kırıklığa mü- irdi Ambalsjlar üzerinde GRİPİN keli- mesine dikkat ediniz ve ısrarla isteyiniz. GRİPİN: GRİPİN: GRİPİN: Kâmran? diye sordu. — Bilmem, Nazmi... Fakat ben de sana yalan söyledim. Evlenmiyorum... Ben de artık zincir takmak İstemi- yordum. İçimde derin bir yorgunluk vardı. Beş altı ayda bir kere bir kaç gece için seni görmek, sonra öyle bir yalnızlık ve boşluk içinde yaşamak... Bu hayat midir? Artık bu yalnızlığa, bir ayuncak olmağa tahammülüm kal- Yeamıştı. İçimde ölen aşk ve ihtirası daha fazla sürükliyemezdim. Onun için sana böyle söğ'lemeğe karar ver- dim. — Kâmran, artık bizim için yapi lacak şey pek aşikâr. Evlenmeliyiz... Fakat sen neden ağlıyorsun? Kâmran eski senelerin hatıratını söylüyordu. Bu zından o zamanlar çıkmış olsaydı sa- adetinden çıldırırdı! Fakat şimdi? Kâmran yüzünü yastıkların ara- sına sokmuş, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Nazmi; — Kâmran, dedi. Neden ağladığı- nı biliyorum. Şimdi'eskisi gibi değil artık diyeceksin. Fakat gene razı ol- malısın, Kâmran... Evet. artık eskis! gibi değildi. Kâm- randa © €ski çılgınca aşk ve mer- butiyet kalmamıştı. Fakat bula be- karak, artık saçları ağarmağa başla- muş olan . bu yorgun bâşa bakınca, Kâmran ellerini uzatıp onu okşa- maktani kendini menedemedi. Bir şey söylemedi. Fakat, Âdeta bir anne gibi, müşfik, Nazmiyi kucakladı ve affetti. Mikâyeci Rüslem meyhaneden dışarıya ye kar çıkmaz, Cemil Elkâsibin köşküne doğru yürüdü. Rüstem, Ayşenin kaçırıldığını um- muyordu. — Hüsrev rels her şeyi yapar ama, bir müslüman zengininin evinde mi- safir olarak yatan genç bir kadını kendi gemisine kaçıramaz. Diyordu. Hızlı hızlı yürüdü.. Köşkün bahçe- si önünde durdu.. etrafına bakındı.. kimseyi göremedi. Bütün mahalle halkı uykuya dalmıştı. Rüstem yavaş- ça bahçeye atladı.. köşkün zemin ka- tına yaklaştı. Ayşenin yattığı odayı biliyordu.. yerden bir taş parçası aldı. odanın penceresine attı. Bir ses alamadı. Gene cevap veren olmadı, Ayşenin uykusu çok hafifti.. bunu Ayşe bir gün önce Rüsteme 14f ara- sında söylemişti. Rüstem alt kattaki pencereye tır- manarak ikinci kata çıktı. Ayşenin penceresi aralıktı.. içeriye baktı. Ay- şenin yatağı karışıktı ve içeride kim- seler yoktu. Rüstem meyhanede kendisine: (Ay- şeyi kaçırdılar!) diyen gemicinin ya- lan söylemediğine inanmıştı. Yüreği 17 Şubat 937 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: | Istanbul 16 Şubat 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) Esham ve Tahvilât Sari İst. dahili © 96,50'İş. B. Hamiline 10,— Kı 1933 M 83, Akşam. neşriyatı: 17 Üniversiteden Gl 98,50 TC ii naklen inkılâp dersleri Yusuf Kemal | Ontürkl © 2130) Bankası | 9— Tengirşenk, 18,30 Plâkla dans mmesi- | O» fi 2032.50) Anadela his. 2430 kisi, 19,30 Konferans: Doktor Salim Ah- » N 20,—İ Telefon 6,50 med mevsim hastalıkları, zatürree, 20 | Mümessil | © 42:20) Terkos 11,50 Sadi ve arkadaşları tarafından Türk » UN 9,40) Çimento 14,55 musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Ömer ». N İttihat değir. 10,90 Riza tarafından arapça söyler, 20,45 Bank: 10,— 10 "Türk mecliik MlüİLEMMAE Ayarı, 2,15 | Para çak emi) - Orkestra, 22,10 Ajnas ve borsa haber- | Paris (Oo— 17,06,25) Prağ 2,1875 leri ve ertesi günün programı, 2230 | Londra 616,—| Berlin 197,64 Plâkla sololar, opera ve operet parça- | Nev York 79,45—İ Madrit 11,38,80 1m, 23 Son. Milo 151025) Bayra © 846590 Ecnebi İstasyonlurn Bu Akşamki En Par > Zioti 419,50 Müntahap Programı Erük 47125 Pengo 1,38,30 Roma (4208) saat 23 viyolonsel | Amsterdam 1,45,50| Bükreş (o 108,60,38 konseri piyano. refakatile, “Triyeste | Sofya 64,61, İMoskova 24,90 (263,2) 22 «Mario Peragalloo nun . i (Ginerra değil Atmleri) opera. Ro. | Ticaret Ve zahire borsası madaki operadan nakil. Praga (470,2) 20.30 «Buse opera «Smetana> nın. Breslav (325,8) 21,45 «Köyün berberi? opera komik. Viyana (506,8) 22 Mo- zart ve Bethovendon parçalar. Peşte (549,5) 21,45 Piyanist «Carlo Zecehi> konseri. Varşova (1339) 22,45 Mozart. Lil (247,3) 21 «Bozuşmak zevki» ko- medi. Berlin (356,2) 23,30 muhtelif Dans Musikisi Viyana (506,8) saat 23,30 - Peşte (549,5) 0,10 - Tuluz (328,8) 1 - Londra (kısa dalga) 23,20 İskoçya dansları. 18 Şubat 936 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Hava- dis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 San, Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi. 19,30 Konferans: Tayyare cemiyeti namına bayan Naciye Toros. 20 Rifat ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve Halk şarkıları. 20,30 Ömer Rıza tarafından Arabca söylev. 20,45 Safiye ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve Halk şarkıları: Saat Ayarı, km pia 22,30 Plâkla sololar, opera ve operet parçaları. 23 Son. san. seusasanansanananaasasanaasanasansasssstesasas || ili Buşeli 137,178 Vinipek YENİ NEŞRİYAT: 16 Şubat fiat ve muameleleri İthalât: Buğday 178, yapak 25,4/4, arpa 45, un 98,1/2, masr 75 kuşyemi 66, iç badem (,/4, pamuk 11/2, tiftik 28,3/4, fasulye 27.3/4, iç fındık 4, mercimek 9,1 /4, iç ceviz 13/4, K. fındık 1,374 ton. İhracat: Yapak 64,3/4, nohut 14,1/2. iç ceviz 5, iç fındık 7,3/4 ton. 2— 3 — Telgraflar, 15/2/937 Londra Mısır Laplata şubat tahmili korteri 24 Şi. 1,1/2 peni Ki, 3 Kr. 44 San. Londra keten tohumu laplata şubat sent Ki, 6 Kr. 34 San, Manitoba mayıs tahmili Buşeli 129,1/8 sent Ki, 5 Kr. 97 San. Amerikaya Kaçınlan Türk Kı Hamburg iç fındık Giresun derhal tah- İnkılâb Kitabevinin reşrettiği Bu 10- mazi söpkli bir kapak içinde ve on'yeği forma olarak yalnız 25 kuruş fiale sa- tlmpketadır. HAFTALIK SİNEMA mili 100 kilosu 149 R, Mark Ki, 75 Kr. 49 San. Hamburg iç fındık Levan der- hal tahinli 100 kilosu 148 R. Mark Ki. 74 Kr. 99 san. Bu yıl için düzenlediğimiz seri konfe- yansların altıncısı 18/2/937 perşembe Bu nam altında yeni bir haftahk sinema iü saat (17,30) da Evimizin ” mecmuası çıkmağa başlamıştı. İlk nüs- Öğnedini Mem hasında güzel resimler ve sinemaya ait | İlhami tarafından (Resim ve Terbiye) haberler ve makaleler vardır. Sinema | mevzuu üzerinde verilecektir. meraklılarına tavsiye ederiz. tereden bahçeye atladı. koşarak yü- Tüdü.. Sokağa çıktı. Birdenbire Rüslemin karşısında beş Altı gölge dikilmişti. Rüstem çekindi.. derhal hançerine sarılmak istedi. Fakat, birdenbire bir kaç elin birden başına ve kollarına sa“ rıldığını gördü.. hançerini çekemeği, — Kimsiniz?.. Diye bağırdı. ilkönce köşk sahibi- yaraşır mı? Ayşeyi nereye kaçırdın? Bu sözleri Cemil Elkâsib söylüyor- du. Fakat, kollarına sarılanlar köşk sa- hibinin adamları değildi. Rüstem bu canavarları tanımakta | kaçırmışlar, Onu Davetiye yoktur. Herkes gelebilir. türmüşlerdi. Rüstem sahlide Receb ve Salih rels- lerle karşılaşmca büsbütün şaşala- aştı. 4 h Bu kadar kısa zaman içinde bu hâ- diseyi onlara nasıl da yetiştirmişler. di! Anlaşılıyordu Ki, tuzak daha önce“ den kurulmuş ve meyhaneye gönderi- len gemici, Rüsteme iki yüzlü bir dost Receb reis: — Rüstem, senden bunu beklemez- dim! ? N Diyerek yanına sokuldü. Rüstem: â 5 — Bir şeyden haberim yok.. Ayşeyi arıyorum. güçlük çekmedi: Diye bağırdı, Salih Tels, paşa gemi- — Alçaklar! Beni tuzağa mı düşür- | sinden gelen gemieilere; ' dünüz? — Yakalayın bu çapkını! dedi. Ke- Diyerek haykırmağa başladı. mial rels güvertede kendisini bekli- Sokağı bir anda dolduran Türk de- | yor. nizcilerinin hepsi de Hüsrev : reisin adamlarıydı. Rüstem bunlardan iyi tanıyordu. Rüsteme: Kemal reisin geraisinde çalışan le vendler Rüstemin kollarıma sarıldı bir kaçını çok e.V İŞEKAK ça Hüsrev reisin adamları için için gü“ calarken, Hüsrev reisin adamları ken- | bir müslüman kızını kaçırmaktan çe- (Arkası var) el e vi Seki