Sahife ene PAZARTESİ KONUŞMALARI Elatay meselesi Türkler için bir (Alsas-Loren) yok- tür. Eğer olsaydı başka bir devletin berhangi bir vilâyeti değil, arzın kıt- aları üstünde bugün müstakil yaşar | devletler vardır ki onları bir Alsas - Loren gibi hissetmeli idik, Halbuki 1871-1918 fransızının yarım asra ya- km duyduğu hislerden bizde yarım zerre bile mevcut değildir. Gün gör- müş, insanlığa zaman zaman ve yer yer medeniyetler vermiş; fakat beşe- riyetin medeniyette en çok hızlandı- ği son asırlarda, gene başındakilerin körlüğü ve duygusuzluğu yüzünden geri kaldığını acı acı duymuş bir mil- Tetiz. Dün milletler arasında nasıl ilk safta idiysek bugün de her sahada öy- le olmak için çalışıp muvaffak olmak en büyük emelimiz ve ödevimizdir. Bizim gözümüzde Alsas-Loren, işle böyle milli ve insani bir idealdir. Ora- ya varırken güyemize engel olanları bertaraf etmekten de çekinmemek â7- mindeyiz. Medeniyet yolunda Türk milletini bir adım bile durdurmak is- tiyenler, karşılarında en çetin bir mu- kavemeti bulurlar ve bulacaklardır. Her günü bize bir yıl kadar uzun gelen son ayların en büyük dâvası, Hatay meselesini bu bakımdan gör- dük, bu yönden gözümüzde tuttuk. Hudutlarımızın yanıbaşında kalmış ve bizden olmakta insanlığın en yük- sek şerefini temiz yüreklerinde duy- muş bir kütleyi maddi ve manevi var- hğile, milli şahsiyeti demek olan ken- di öz kültüründen mahrum etmeğe varacak bir akibete terkedemezdik. Başımızda en büyüğümüz olduğu hal de gizlemeğe lüzum görmediğimiz, da- ha doğrusu muktedir olamadığımız heyecan ve asabiyet, hep böyle bir akibetin yüreklerimize aksettirdiği kaygıdan doğmuştur. Hiçbir şefin kendisi kadar milletini böyle özden temsile kadir olamadığı ATATÜRK'ün aylardanberi gösterdi- ği yüksek ve daimi alâka, hep bu mil- Yİ kaygının uyandırdığı asil heyeca- nın İfadesi değil midir? Onun senebaşı nutkunda bu meseleye dökunan söz- lerini dinlerken Büyük Millet Meclisi- nin yekpare bir varlık olarak ayağa kalkması, bütün Türk milleti gibi-ay- ni duyguda onun kendisile beraber ol- duğunu göstermiyor muydu?, Mm? meselelerde en küçük bir ka- yıtsızlığa imkân vermiyen ve müsa- ade etmiyen bu çokduyarlığın sebebi başta en büyüğümüz olduğu hâlde en küçüğümüze kadar bütün milletin milli şuurundaki uyamklıktır. MM şuur; millet denilen varlığın, tıpkı bir uzviyetin en uzak bir noktasına dokunulduğu zaman bu hissi vücudu- nun her yerinde duyması gibi hassas- hık kazanmış olması demektir. Bugün bu duygu Türk milletinde vardır. İş- te bu duygusunun millet vicdanında uyanmasiledir ki 'Türkiyede cumhu- riyet rejiminin dayanağı olan mihbi- yetçilik ve halkçılık doğmuştur. Tür- kün kendi kendini duyuşu ve buluşu, Türk milleti için hakiki bir rönesans devri olan cumhuriyetin özünü teşkil eder ve onu başkalarının varlıklarına göz dikmekten meneder . Biz türlü | anasırdan mürekkep, parçalı bohçalar gibi imparatorlukların nasıl bir sonu- ca vardığım ve varacaklarını acı tec- rübelerlo duymuş ve tarihin o safha- sını kapatmışız. Kendini unutup baş- kalarile uğraşanların, başkalarını is- tismar edeyim derken kendileri kuşa, kurda yem olanların ne elim akibet- lere uğradıklarını görmüşüzdür. Cum- huriyetle girdiğimiz devirde bu ka- panmiış hesapların yeniden muhase- besile uğraşamayız. Biz kurtuluş çağındayız ve her Türk, vatanı denilen bu kutsal bina- nın yapılışında kudretince vazife al- mış bir ferd olarak kendini hissedi- yor. Bizlerden önceki nesillerin zati ve şahsi huzurlarını düşünerek ihmal ettikleri Türk yurdunu ve halkını dünyanm en mamur, en mesut bir yurdu ve bir milleti yapmak yolunda- yız. Onun için bizde tecavüzü ima eder en küçük bir duygu yoktur. Bazı milletler, eski günleri hatırla- tarak ve bize haksız isnatlarda bulu- narak filimler çevirmelerine, törenler yapmalarına bizden karşılık bekleme- sinler. Bizim (milliyetçiliğimiz, eski günlerde vuku bulmuş döğüşme, öl- dürüp ölme dâvalarını tazeliyerek hınç duymak ve öc almak gibi iptidal hislerden münezzehtir. Vurmuşsak vurmuşuz, vürülmüşsak vurulmuşuz, bi-! zim bu türlü mazi vukuatile uğrası- cak vaktimiz yoktur. Esasen kendimi- zi bilmek ve tanımak mânasına aldı- ımız milliyetçilik dâvasnda mili şuurumuzun uyanması için başka milletlere - bazı başka milletler gibi - düşmanlık duymaktan çok uzağız. Bizim buna ihtiyacımız yoktur. Var- Tığımızın maziden bize intikali eden hatıraları ve bizim on beş yıldır cum- huriyet devrinde yaptığımız işlerin yarına intikal edetek manzarası, bizl kendi kendine yetör bir minet kılma- ğa kâfidir. Hatay meselesi, bugünkü ve yarinki Türk nesline ATATÜRK'ün şimdiye kadar kazandırmış olduğu eserlerden biri olarak verilmiş bulunuyor. Bu ar- mağanda bizim gibi onları da derin derin düşündürecek bir millet dersi vardır. Onun başbakanınıza yazdığı telgrafın şu cümlesi millet dâvalarm- da bugünün ve yarının Türk çocuk- larına. hakikatlerin en büyüğünü söy- Temektedir; . «Bu eser, Cumhuriyet o bükümeti- nin milli meseleler üzerinde ne kadar şaşmaz bir dikkatle durduğunu ve on- ları en makul tarzlarda intaç için ce- Tefrika: No. 10 Jülide telefonun başına geçip nu- maraları çevirdi. Bekledikçe hiddetin- den ayaklarını yere vuruyordu. Niha- yet yüzü güldü, telin diğer ucundaki- nin sesini işitmediğim halde kim ol duğunu Lahmin ettim, Jülidenin ber- kesten fazla sevdiği arkadaşı Şeyda idi. Kardeşim amirane bir sesle: — Yağmur yağıyorsa evde kapanıp Jülideyi de bir müddet seyrettikten sanra yine odama dönüp kapıyı kilitle- dim, On saatlik bir uyku ile geçen ge- ceme rağmen hâlâ gözlerimi kapamak ihtiyacını duyuyordum. Allahtan bu- gün günlerden salı, ne misafir ne de alış veriş günümüz. Yalnız piyano der- sim var. Pencoeremi açtım, şezlonga uzandım. Sokağın gürültüsile dolu olan bu yağmurlu hava içimi biraz ferah- lattı... KIRILAN BEBEKLER Nakleden : Zeyneb İdü 'Tokmağın bir kaç kere çevrilmesi be, | ni yerimden ziplattı. Kapıyı açtım, er- | kek kardeşim Selimdi. Şapkasından sü-| lar sızıyor, dişleri adetâ biribirine vu- rTuyordu. — Ne berbat hava! Haziranda da böylesi olur mu ya?... Omuzlarımı silktim: — Sen de sabah karanlığı ne diye s0 'kağa çiktan? dedim. e eu m çocukluğumdan beri kulaklarım dolu. Her defasında üşenmeden «bu seferki | bir inci, bir harika, kimseye düşmez bir Piyangoz der, bir iki ay sonra incileri harikaları unutur, zömrütlere, elmas- lara dalardı. Bu seferki de bir inci imiş. AKŞAM peştenin en büyük caddelerinden birin- de güpegündüz işlenen bir cinayet taf- silâtile uzun uzadıya meşgul oluyor- & lar. Şık ve genç bir erkek, tek başına gi- derken arkasından yetişen orta yaşlı ve hâlâ güzelliğini muhafaza eden bir kadının tabanca kurşunları altında, kanlar içinde yere serilmiş ve etraftan koşuşan polislere İfade veremeden can vermiştir. Katil kadın, kargaşalıktan istifade ederek yan sokaklardan birine sapmış ise de doğruca en yakın karakola gide- rek teslim olmuş ve işlediği cinayet hakkında şu izahatı vermiştir: — Öldürdüğüm adam Con Panserve namında bir doktordur. Bu cinayeti kr zımın İntikamını atmak için işledim. Doktor, birkaç ay evvel kızımla tanışmış izdivaç vadile oni berbad etmiş, son- ra da kendisini terketmişti. Kızım bu ağır darbeye dayanamadı ve on beş gün evvel yesinden ve kahrından öldü. Kızımın intikamını almağa yemin et- tim. On beş günden beri bu namerd adamı, öldürmek için arıyordum. Ken- disi başına gelecek akibeti bildiği ci- hetle, benden kaçıyor ve nadiren soka- ga çıkıyordu. Biraz evvel caddeden geçerken ken- disini uzaktan görünce dayanamadım arkasından koştum ve tabancarı çıka- | vaç Yâdederek onu berbad etmiştir. rarak bütün kurşunlarımı iki küreği a- rasına boşalttım bu suretle biricik kızı | jı gibi yaşadıktan sonra yavaş yavaş mın intikamını aldım. > Peştede kanlı bir e Genç kızının ölümüne | Yün şapka sebeb olan adamı öldürdü Katil kadın karakolda hiçkırıklar arasında cürmünü itiraf etti Macar gazeteleri geçen hafta, Buda w Madam Dimar hastencde tedavide iken genç asistan Karaman 30 — Burada garip bif daktar Panserve İle tanışmış. Doktor er- kek güzeli olduğu cihetle, genç kız ken- disine lâkayıd kalamamıştır. Gelzaman gitzaman doktor, genç ve güzel Anna- nın peşini bırakmamış, sonunda İzdi- Doktor, bir müddet genç kızla nişan- ondan bıkmağa başlamış, sonunda da Katil kadın, bu ifadeyi verirken söz- | kendisini tamamile ihmal ve terketmiş- leri hıçkırıklar arasında kesildi. Biraz | tir. Zavallı kız, çıldırasıya sevdiği asis- kendine geldikten sonra sözüne devam | tanım bu ihmal ve lâkaydısını sinesine la: sindire sindire, bir mum gibi erimeğe — Zannetmeyini zki, işlediğim cina- | ve sönmeğe başlamıştır. yetten dolayı pişman oldum ve bunun Genç, kız, feci vaziyetini ve kendini için ağlıyorum. Bu cinayetimin netice. | yavaş yavaş mezara sürükicmekte olan leri, beni asla alâkadar ve müte€ssir | kalb yarasını annesine açamamışlır. etimez. Sevdiği adamın ölümünden bel- | Sonunda, zavallı kız, vereme tutulmuş, ki şu dakikada mezarında iztirap çeken ve bundan bir ay evvel annesinin göz bedbaht kızımı hatırladığımdan dolayı | yaşları arasında, gözlerini hayata ebe- ağlıyorum. Fakat öz kızım kara top- | diyen yummuştur. raklarda yatarken ben bu alçak adamı | cezasız ve hayatından kâm simakta | serbes bırakamazdım.» Bu cinayet, başlarigıcı parlak, fakat sonu çok hazin çıkan bir aşk macerası- te geçebilecek enerji ve kabiliyette bu- Tunduğunu gösteren yeni bir örnek olmuştur.» : sene evvel ölmüş, şimdi kederini an- Hasan Âli Yücel | dığı tabancayı çıkararak öldürmüştür. ei İtalyan olan bu cevherin kocası bir | nuyordu. Birkaç kelime ile acıklı ha- Madam Dimar ölen kızının eşyasını İ fakir kızlara vermek için ayırırken ko- medinin dibinde kurdelâlar ile bağlan- mış bir mektup paketi bulmuş, merak hissile, bunları açarak birer birer oku- muş, İşte ancak o zaman biricik kızını mezara sürükliyen sebepleri anlamış ve ölümüne sebebiyet vermiş olan doktor- dan İntikam almağa yemin etmiştir. O gündenberi bedbaht ana, namus düşmanı doktoru aramağa koyulmuş, sokakta raslayınca, el çantasında taşı- yalını anlattı. Babası Cemil bey iflâsa cak Selimle unutabiliyormuş. Resmini | dayanamamış Erenköydeki evden çık- gösterdi. — Fena değil. dedim. taktan bir sene sonra Faziletle Necdeti müşkül bir vaziyette bırakarak ölmüş- — Fena değil de söz mü? Basbayağı | tü, Fazilet şimdi hayatını piyano ile güzel işte... Hem öyle tok gözlü bir | kazanmak istiyordu... kadın ki, tahmin edemezsin Süzi, Gö- Annemle derhal işe vazıyed ektik, al- türdüğüm ufak hediyeleri bile kabul | tı hafta içinde Fazilete eş dosttan epi- etmiyor. Bu fedakârlığı doğrusu gücü- | ce talebe edindik. Şimdi kızcağız işini me gitmeğe başladı. Konuşmamızın sonunda Hint inci- oldukça düzeltti. Şiirden vaz geçmiyen kardeşinin ve kendisinin ihtiyaçlarına sinin, küçük hediyelere bile niçin feda- | yetişiyor. kârlık gösterdiğini anladım; altı gün. Bugün salı, piyano dersimin günü. de kardeşimin bütün aylığını yemiş. Al.) Otomobili, bıkmak bilmiyen Salt paşa- lahtan Selimin cömert bir kız kardeşi | lara bırakarak Şuşutla ikimiz tram- var, Çekmecemi çektim ve babamın bir | vayla gitmeğe karar verdik. hafta evvel verdiği paraları uzattım. Faziletle Necdet, Mecidiyeköyünde Kardeşim derhal cebine yerleştirerek; yeni yapılmış, dört tarafı açık ferah, — Dünyada senden iyi bir kız yok- tur Süzi,.. Hem bu seferkini çabuk öde, yeceğim.. dedi, havadar, küçücük bir apartımanın bi- rinci katında oturuyorlar. Kapıyı bize Fazilet açtı, öpüştük. Sebebini bilme- — Acelem yok. Dava ederim filân | diğim bir neş'e bütün vücudumu sars- diye de üzülme sakın. Vaktile Cemiller isminde çok sevdi- ta ve yüksek sesle gülmeğe başladım. Arkadaşım parmağını dudaklarına gö- im bir ale vardı. Günün birinde sessiz | türerek: ce ortadan kaybolmuşlar, isimleri unu- — Yavaş, gürültü etme sakın, Nec- tutmuştu. Ben de küçük hizmetçim, | det çalışıyor!.. dedi. Erenköyündeki şen bahçemiz gibi on- ları da nisyan kutusuna atmıştım. Bun- Eğer on yaşında olsaydım bu ihtara üzülür, niçin önceden düşünmedim di- dan on sekiz ay evvel bir gün Fazilet | ye kendi kendime kızardım, fakat bu- İnzivasından çıkip bize geldi. Onu bir. | gün muhitimin mi yoksa maddileşen az daha kadınlaşmış, daha zamanın tesirinden midir nedir bilmem buldum. Sakin gözlerinden kederi oku- | şairlere karşı eski hürmetim yok. Hat- EEE Eee Çocuğu beş dakika tutmak “| KADIN KÖŞESİ Gi Saç örgüsünü taklit eden yün şapk& Çocuğunu bırakan ana! için bir kadına vermiş, li kaybolmuş! hadise olmuştur. Münevver adınd8 genç bir kız iş takip için belediyf binasının iç kapısının merdiveninde durduğu esnada binanın üst kalım dan çocuklu bir kadın inmiş ve MÜ nevvere yanaşarak: «— Yavrum, şu çocuğu biraz tut karşıdan pul ahp geleceğim» de miştir. Kızcağız da ses çikarmıyarak ç0 cuğu kucaklamış ve kadının gelmesi” ni beklemiye başlamıştır. Aradan $ sani kadar bir zaman geçtiği halde kadının gelmediğini gören Münev“ ver “köytiyeti belediye dairesine ih“ bar etmiştir. Çocuk bir sütmineye ve rilmiş ve annesinin aranmasına baş” lanmıştır. Izmir vilâyetinde birkaç yerd okaliptüs ormanı yetiştirilecek İzmir (Akşam) — Maden ocakların da en kullanışlı ağaç kütükleri okalip* tüslerdir. Dahiliye vekâleti, bu yı İs mir vilâyeti dahilinde birkaç yerde ok Yiptüs ormanları tesisine başlanmasını vilâyete bildirmiştir. Vilâyetçe yapıla tedkiklerde Torbalıda kurutulmakta © Jan Cellâd gölü arazisi ile Menemen K# zasının Gediz nehri kıyılarında biref yer ayrılınışlır. Bu iki yerde geniş ok#” Mptüs ormanları yetiştirilecektir. tâ bu genç adamı biraz da ayıplıyoru Kız kardeşi ekmek parasını için didinirken o müsterih bir kalbi& çekmecelerin içinde tozlanıp kalacak satırlar yaralıyor. İstediğim kadar kup ayıplıyayıık kapıdan içeriye bir adım atıldı mı bu evin ilâhi olduğunu kabul etme$ Icap ediyor. Fazilet, kardeşinin iki y&” şından tutun asker üniformalı resim” lerine kadar dört tarafa asmış. Asi ŞU” şut! İskarpinleriniz fazla gıcırdıyö” bu mabette sessiz, hürmetle yürüme Yâzam!, Piyano odasma girerken Fazileti KO“ Yundan çektim: — Süheylânın düğününe niçin ge” medin? diye sordum, Gülümsedi: — Hiç bir yerlere gitmediğimi bitiyo” sun., dedi, Fazla izahattan çekindiği için «gi lafı değiştirerek: — Bach'a çalıştın mı? diye sari — Biraz. 4 Yalanım evvelâ hoşuna gitti, faks «Bach fazla can sikiyor» diyince Yİ eski ciddiyetini topladı: — Yanımda Bach hakkında böl“ konuşmaktan seni menederim.. dedi (Arkası Vİ