Vicdan yeni üpartımanına hayran ve mesud bir nazarla bakarak kendi kendisine: — Gözlerime inanamıyorum! diye mırıldandı. Genç ve güzel kadını bu kadar 8€- vindiren apartıman Taksimin yeni yapılmış büyük binalarının bodrum katında idi. Küçücük iki oda İle mini mini bir mutfaktan, bir de banyo sa» lonundan terekküp ediyordu. Vicdan bu aparlımanı süslemiş, > duyarlarına resimler aşmış, afluk bü tün hazırlığı bitirmişti. Şimdi göğsü sevinç ve iftihar ile kabarmış bir hal- de şu mesud, temiz yuvasını Seyredi- yordu. Artık kendisinin olan bir yeri var- dı ve buraya Celâli kabul ödebileçek- ti. O zamana kadar şurada burada bir lokantada, bir kir kahvesinde, bir pastacıda buluşup görüşebiliyorlar, rahatça bir öpüşmeğe bile imkân bu- lamıyorlardı. Celâl, o akşam tam altı buçukta geldi. Onun da ne kadar sevineceğini Vicdan pek iyi tahmin etmişti. Deli- ;, Kanlı paketleri bırakarak ellerini çırp- © tı, apartımanı büyük bir saadetle aj- Kışladı. * söyliyerek Vicdan ile şakalaştı.. Bu Vicdan paketleri açıyordu. /Bunda bir çok çerezler vardı, Salam) isli kı- ıç balığı, isli dil, iki şişede bira... Vicdan paketi açtıkça neşesinden haykırıyor, arada dudaklarını sevgi- Misine uzatmaktan kendini menede- miyordu, Şimdi, rahat, başbaşa, mesud 2a- manlar geçirebileceklerdi. Celâl bir © koltuğa oturdu. Vicdan küçük tabu- * reyi alarak yanına sokuldu. Cıgarala- © rı yaktılar, uzun uzun konuştular, Bir aralık Celâl saate baktı, On bu- çuktu. Vaktin bu kadar erken olma- * sına ikisi de şaştı. Halbuki ev haricin- de vakit o kadar çabuk geçiyordu ki hiç farkına varmadan saat bire, ikiye gelmiş bulunurdu. Simdi böyle beşbaşa vaktin daha, yavaş geçmesi pek hoşlarına gitti. Bi- ribirlerinin yanında bulunmak zev- kini daha iyi tadacaklar demek olu- yordu Nihayet, Celâl tam gece yarısı ve- da için ayağa kalktı. Uykusuz kalmış olduğu geceleri telâfi edebileceğini gece başbaşa geçirilen saatlerden O kadar memnundular ki Celâl gene böyle çerezler getireceğini ve artık ev- lerinden dışarıda eğlençe aramıya- caklarını vadetti. Filhakika, Celâl sık sık apartımana geldi. Burada her şey o kadar rahat, muntazam Ve sakindi ki... Fakat Vicdan yavaş yavaş bu haya- tı pek yeknasak bulmağa başladı. İh- timal bunun tesiriledir ki, birden- bire Nadire bir meclübiyet hissetti. Nadir telefon ederek; Vivdan, bu ge- ce bir gezmeye gidelim, ne dersin? diye yalvardığı vakit olmaz cevabını Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ İşbilyeli mücahidler o gece sabaha kadar kendi sayılarından çok fazla İs- panyol askeri kestiler. Bu arada kurtulup kaçanlar pek | azdı. Bunlar da karargâh kurdukları köyün boş evlerine saklanmışlardı, Burası evvelce bir müslüman köyü Jken, ahalisi İspanyol ordusu tarafın- dan imha edilmiş. köy bomboş kal mıştı. z Sabaha karşı köyün boş evlerinde araştırmalar yapan mücahidler, bu- ralara saklanan İspanyolları da ya- Kalamışlardı. Fakat, bunların çoğu zabit olduğundan, prens Yusuf: — Bunları esir alıp İşbiliyeye gö- türelim, Diye emretmiş, elliye yakın İspan- yol zabiti, biribirine bağlanarak çar- çabuk yola çıkarılmıştı. Bu büyük baskında Rüstemin de çok yararlıkları görülmüştü. Koca aslan, aylardanberi eline böyle kılıç sâllıyacak bir fırsat geçsin diye az mi gözlemişti! Rüstem yanındaki yüze yakın atlı ile İspanyolların kaçmağa yeltendik- KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ vermeğe kendinde kuvvet bulamadı. Nadirin kendi kullandığı küçük bir spor otomobili vardı. İçmek, dans et- mek pek hoşuna giderdi. Gazinoların, barların dumanlı ve bozuk havası ona neşe ve hayat verirdi, O Celâl gibi ev hayatını sevmezdi. Bir kenç kızın bü- tün gece evde kalıp boş lAflarla vakit geçirebilmesine akıl erdiremezdi. Celâl Vicdanın - hislerini bir türlü anlıyamıyor, evden ayrılmak İstemi- yordu. Vicdan ısrar ederse öteye be- riye gitmeğe razı oluyordu. Fakat hep Aâpartımana dönmeyi düşünürdu. Vicdan Nadirden pek hoşlanmazdı. Fakat Nadirin işte bir meziyeti vardı. Kendisini âdeta bir hapishaneye ka- par gibi evde bırakmıyordu. Konuş- mak ise insan dans ederken konuşa maz mı? diyordu. Vicdan bu iki delikanlıdan hangisi- nl tercih ederse onunla evlenebilirdi. Celâli daha çok seviyordu. Celâl ona: Ne vakit evlenmeğe karar verirsen ba- na söyle, kâğıtlarımızı yaptıralım. Her dakika bir kıza kur etmek benim hoşuma gitmez demiş ve susmuştu. Nadir ise daima romanlara yakışacak || sözlerle Vicdana aşkından bahseder dururdu. Celâl ile gene başbaşa uzun akşam- Jar geçiyordu. Fakat artık Vicdan sa- hiden yorulmağa ve bıkmağa başla- mıştı. Yorgun olmadığı akşamlar ge- ne dışarı çıkmayı tercih ediyordu. Bu da Nadir için bir saadet oluyordu. Nihayet, Vicdan Nadir ile evlenme- ğe karar verdi ve evlendi. Celâl işi bir facia şekline sokmadı. İçinde büyük bir ıztırab duydise de bunu belli etmedi. Güzel bir düğün hediyesi aldı. e Nadiri de tebrik etti. Saadetler temenni etti. Vicdan apartımanını bırakmıştı, Eşyalarını da lüzumsuz bularak sat- mıştı. Bunları Celâlin aldığını, apar- tımanı da onun kiraladığını bir gün duydu. Bunu işitir işitmez, apartı- manda Celâl ile başbaşa geçirdiği ge“ celerin hatırası içinde canlandı. Tek- rar oraya gitmek için bir arzuya ka- pıldı. Fakat bu hissini kendi kendisi- ne bile itirafa cesaret edemiyordu. Bittabi, epeyce bir müddet Celâlin yüzünü görmedi. Evleneli bir sene ol- muştu. Vicdan Nadiri tercih etmekle hâta etmemiş olduğunu görüyordu. Nadir tıpkı vadettiği gibi çıkmıştı. Nazik, müşfik, dalma eğlenceyi sever bir gençti. Başka kadınlarda gözü yoktu, Hep Vicdanla meşguldü. Her gittiği yere Vicdanı beraber götürü- yordu. Tıpkı eskisi gibi barlara, gazi- nolara, sinemalara giderek Beyoğlu- nun eğlence yerlerinde dolaşıyorlardı. Fakat şimdi değişik bir şey vardı. Vicdan artık ona bağlı ve tâbi idi. Kışın uzun gecelerini geçirmek için başka yapılacak bir şey olmadığından eğlence yerlerinden ayrılamıyorlardı. Bir gün, Vicdan içinden gelen bir No 89 leri cepheye kadar uzanmış, düşmanı | orada kıstırarak hepsini kılıçtan ge- girmişti Rüstemin esir aldığı zabitler ara sında büyük rütbeli bir İspanyol şö- | valyesi göze çarpıyordu. Bu adamın kim olduğunu anlamak | istediler.. Emir Yusuf sordu: | — Sizin burada ne işiniz vardı? — Ben bu askeri Garnata cephesi- | ne götürmek için gelmiştim. — Garnataya asker götürmeğe lü- zum var mi? Sultanla el altından uz- m? — El altından uzlaşmak kâfi gel mez. Şehri işgal etmek için askere ih- tiyacımız vardır. — Ben Garnata önünde kırk bin | İspanyol askeri var sanıyorum. | — Kral Ferdinad bu kuvvetin alt- | mış bine !blâğını emrettiler.. Düşmanın cephanesini, yedek erza- Kını, silâhlarını alarak - esirlerle bir- likte - geri dönüyorlardı, Emir Yusuf: — Allah bize yardım etti, Endülüs Pirinç, yulaf, mercimek, buğday, irmik, patates, mısır, arpa, çay- dar, türlü, badım. HASAN Özlü Unlarile çocuklarınızı besleyiniz ve büyü- tünüz. Vitamini ve kalorisi bol olan bu özlü unlardan istedik- lerini ve sevdiklerini bıktırmıya- râk değiştire değiştire yediriniz. Çabuk büyürler, çabuk diş çıka- rırlar. Hasan markasına dikkat. Baş- ka marka verirlerse almayınız ve aldanmayınız. Bütün eczane- lerde ve bakkallarda (o bulunur. Hasan deposu; İstanbul, Ankara, Beyoğlu, Beşiktaş, Eskişehir. arzuya mağlüp olarak, eski apartıma- nına kadar gitti, Onu dışarıdan gör- mek istiyordu. Apartımanda hiç ışık yoktu, Celâlin evde olmadığı anlaşılı- yordu, Vicdan rahat bir nefes aldı, Çünkü Celâl içeride olsa idi kendisini zaptedebileceğine emin değildi. Dö- nerken, köşedeki büyük bakkal dük- kânında Celâli gördü. Salam, tuzlu balık ve öte beri alıyordu. Bu Vicda- ran zihnini bütün bütün altüst etti. İçinde kabaran arzu, mukavemet ka- bul etmez bir şiddetle çoğaldı. Celâl dükkândan çıkıyordu. Vicdan son bir gayretle kendisini zaptetmeğe çalışarak köşeyi döndü. Orada sak- landı. Celâlin arkasından bakıyordu. Fakat Celâl şimdi yalnız değildi, Ya- nında narin, uzun boylu bir kadın vardı: — Haydi yavrum, diyordu, çabuk yuvamıza gidelim. Başbaşa, ne saa- det! Vicdan evine döndü. Nadir daha sonra geldi. Bir saattenberidir mutta- sıl söyleniyordu: — Aman Vicdan bunu da nereden çıkardın? Evde oturup ta ne yapaca- gız? Burun buruna oturmaktan insan patlar vallahi! Hikâyeci Diye seviniyordu. Mücahidler . İşbiliye kalesi önüne döndükleri zaman, yerliler bü ani mu- zafferiyet karşısında hayretlerini giz- liyememiğlerdi İşbiliye müslümanları prens Yusu- fa çok sadıktılar.. böyle olmakla bera- ber, bir buçuk yıldanberi süren mu- hasara ve hücumlar yerlilerin gözünü yıldırmıştı. Emir Yusuf âç kalan hal ka bol bol erzak dağıtıyor ve esirleri | şehir içinde sokak sokak, semt semt İ gezdirdikten sonra, kale içinde hap- sedilmelerini emreğiyordu. Bu muzati bütün müslüman- ları harekete getirmişti. Herkes: — Biz sultan Ebu Abdullahi tani mıyoruz artık. Bizim hükümdarımız sensin, ya Emir Yusuf! Diye bağrışıyordu. O gün Seviide büyük bir bayram vardı, Kadın, erkek, genç, Ihtiyar. herkes memnundu. Kararmış kalb- lerde yeniden kurtuluş ümidi doğmuş, mücahidlere katılanların sayısı bir inisli artmıştı. Sevil büyük ve halkı kalabalık bir şehirdi. Emir Yusuf o güne kadar bu- tadan ancak üç binelisilâih tutar mücahid toplıyabilmişti. Halbuki O gün akşama doğru bu mücahidlerin sayısı altı bini geçmiş bulunuyordu. — Biz, yurdumuzu düşmana çiğ- metmiyeceğiz.. kanımızın son damla» l Ze o 29 Kânunusani 937 Onma İSTANBUL: Öğle neşriyatı — 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05: Muh- telif plâk neşriyatı, 14: Son. Akşam neşriyatı — 18/30 Plâkla dans! musikisi, 19,30 Spor müsahabeleri: Eş- ref Şefik, 20 Vedia Riza ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şar- kılar, 20,30 Cemal Kâmil ve arkadaş- ları tarafından halk şarkıları ve Türk musikisi, saat, 21 Bay Ömer Riza tara- fından arapça havadis, 21,15 Orkestra, 22,10 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,30 Plâkla sololar, Opera ve operet parçaları, 23 Son. Ecnebi İstasyonlarınm Bu Akşamki En Müntahap Programı Roma III (233,5) saat 22 — Senfonik konser (Bethovenin Do minor birinci senfinisi),. Roma (420,8) 21,40 — (Matmazel Şöyle böyle) operet 3 per- delik, Peşte (549,5) 2030 — Operadan nakil, 24,5 Tzigan orkestrası, Paris P.T.T. (431/7) 22 — Operadan nakil, Prag (470,2) 20,15 — Konser (Betho- ven), Viyana (506,8) 21,55 — Fritz Reiner idaresinde senfonik konser, Oslo (1153) 21,30 — Viyolonselit En- rieo Mainardinin konseri, Varşova (1339) 21,15 — Senfonik konser. Dans Musikisi Peşte (549,5) 23,30 — Londra (342,1) 0,30 — Tuluz (328,6) 0,45. 30 Kânunusani 937 Cumartesi İSTANBUL: Öğle neşriyatı — 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05: Plâk- Ia hafif müzik, 13,25 - 14: Muhtelif plâk nöşriyatı. Kullanılan her şeyin ömrü kısalır! Yalnız RADYOLIN ile fırçalanan beyaz, parlak ve temiz dişler müstesna sına kadar İspanyollarla döğüşeceğiz. Diyorlardı. Rüstem, Emir Yusufun misafiri İ olarak Sevilde bir kaç gün kalmağa mecbur olmuştu. Emir Yusuf, Rüstemin ve iki arka- | daşının gösterdiği yararlıklardan çak memnundu, — Burada kalınız.. mademki İstan- buldan Endülüse, bize yardım için geldiniz. Bu davayı sonuna kadar bir- likte takib edelim. | Diyordu. Rüstem . Mayorkaya git- meğe mecburdu. — Kemal reis bizi bekler, Herhalde oraya dönmeliyiz, Vaziyeti kendisine anlatacağız. Ve kendisi ne emrederse, O suretle hareket edeceğiz. Dört ay- dır buralarda kaldık. Belki de bizim öldüğümüze bile hükmetmişlerdir. Diye cevap verdi. Ve Sevili gezmeğe başladı. *.. RÜSTEM, İŞBİLİYEDE NELER GÖRDÜ VE NELER DUYDU? Endülüsün âdil ve. hürriyet sever hükümdarlarından sultan Abdürrah- man Sevilde medfundu. Ebu Abdullahın ceddinin mezarını ziyarete giden Rüstem, bu hükümda- rın türbesinde neler görmemişti! Türbenin içine genişçe bir avlu dan geçiliyordu. Mezarın başında bir 29 Kânunusani 1987 TESRSAJ Istanbul 28 Kânunusani 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) « Esham ve Tahvilât İst. dahili © 96,50/İş. B. Hamiline 10,— Kuponsür 1933 » Müessis 83,— istikraz 98,—İT.C. oMerker Ünitürk 1 22,77,50| Bankas 97,59 ». N 21,25,—İAnadoluhis. 23,75 » M 21,10,—| Telefon 675 Mümessil £ 41,80) Terkos 11,75 » Hi 38,45) Çimento 1395 » MM —| İttihat değir. 10,59 İş Bankasi “10,—İ Şark O» oo 115 Para (Çek fiatleri) Paris 17;02,50 | - Prağr 22,74,17 Londra 617,50) Berlin 1,97,25 midi 7223) Medet 11,330 ino 08, Atina o 88,74,50 m el Cenevre | 3,47,16 vE Brüksel | 470,85) Pengo oo 445,34 Amsterdam 1,44,90| Bükreş ( 108,50,25 Solya oo 64,77,75İMoskova | 24,96,— Ticaret ve zahire borsası 28 Kânunusani flat ve muameleleri 1 — İthalât: Buğday 72 yapak 17 çav- dar 15 arpa 45 susam 15 mısır 75 beyaz peynir 2 un 97 1/4 nohut 24 3/4 fasul- ye 4 pamuk 3/4 ton. , İhracat: Buğday 90 çavdar 102 arpa 400 razmol 71 1/2 kuşyemi 22 1/2 ya- pak 9 1/2 ton. 2 — Satışlar: Buğday yumuşak kilosu 6 kuruş 26 paradan 6 kuruş 35 paraya kadar. Buğ- day sert kilosu 6 kuruş 30 paradan 7 kuruş 15 paraya kadar. Arpa kilosu 5 kuruştan 5 kuruş 12 1/2 paraya kadar. Çavdar kilosu 5 kuruş 37 paradan 6 ku- ruşa kadar, Misir sarı kilosu 5 kuruş 10 paradan 5 kuruş 12 paraya kadar. Tif- tik Gerede kilosu 142 kuruş 20 paradan. Yapak Anadol kilosu 63 kuruş. Pamuk yağı kiloru 45 kuruş 20 paradan 49 ku- Tuşa kadar. Sansar derisi çifti 3000 ku- ruştan 3800 kuruşa kadar, Zerdeva de- zisi çifti 4100 kuruştan. Kunduz derisi gifti 1400 kuruştan. Tilki derisi çifti 760 kuruştan. Porsuk derisi çifti 625 kuruş- tan 630 kuruşa kadar, Çakal derisi çifti 220 kuruştan 230 kuruşa kadar. Kedi derisi çifti 200 kuruştan. Tavşan derisi adedi 23 1/2 kuruştan 25 kuruşu kadar. 3 — Telgraflar 27/1/937 . Londra mısır Lâplata şubat tahmili kortesi 23 şi, 4 1/2 Pe, Ki 3 Kr. 31 Sa, Londra keten tohumu Lâplata 2. ci kâ- nun tahmili tonu 11 Ster, |OŞLKL6G Kr. 98 Sa. Anvers arpa Lehistan şubat smart tahmili 100 kilosu 119 B. Frank Ki. 5 Kr. 4 Sa. Liverpul buğday mart tabmili 100 libresi 8 Şi. 2 1/8 P. Ki, 5 Kr. 335 Sa. Şikago buğday Hartvinter mayıs tahmili Buşeli 126 7/8 sent Ki. 5 Kr. 86 Sa. Vinipek buğday Manitoba mayıs tabmili Buşeli 119 3/8 sent Ki. 5 Kr. 52 Sa, Hamburg iç fındık Giresun derhal tahmil 100 kilosu 159-R. Mark Ki. 80 Kr. 53 Sa. Hamburg iç fındık Levan derhal tahmil 100 kilosu 159 R. Mark Ki. 80 Kr. 53 Sa. türbedar daima kuran okurdu. Sul- tanın lâhdi ipekli dokumalarla örtül- müştü. Türbenin içinde çok değerli levhâlar ve melik Abdürrahmanın hayatta iken kullandığı miğfer, kı- ıç, hançer, ve beline taklığı gümüş hançer ilk bakışta göze çarpıyordu. Rüstem mezarın bâşında bir fati- ha okuduktan sonra duvardaki lev- halara göz gezdirmeğe başladı. Rüstem küçük bir kitabenin önün- de durmuştu. Sultan - Abdürrahmanın imzasını taşıyan bu kitabedeki sözlerle âdil hükümdar Endülüslülere hitab edi- yordu: «Ey bu topraklarda doğup bü- yüyen zair! Mademki yolun yo- Yuma düştü.. beni dinle; Eğer günün birinde Endülüs mema- Jikinin düşman istilâsma ma- ruz kaldığını görürsen, bunun sebebini uzaklarda araştırma! Memleketinde şarap ticareti ilerilemişse ve bu şaraplar ha- rice ihrac edilmeyip Endülüs memalikinde sarf ve istihlâk ediliyorsa, tehlike büyüktür. Düşmanın istilâ fikri kısa za- manda tahakkuk edebilir. En- dülüs, sefahatin ilerilediği gün, manen düşman eline düşmüş demektir!» (Arkası var)