21 Kântnusani 1937 Napolyon nasıl taç giydi? 183 sene evvel soğuk ve karlı bir günde Pariste yapılan merasim İkinci teşrin 1804. Sular kararıyor. kapısında, paltolarının yakası- Mi kaldırmış binlerce kişi, kaldırımlar. dâ donmamak için tepiniyorlar, avuç- larına hohluyorlar..« Neden sonra bo- Yünlar uzuyor. Ta uzakta, alaca karan- hk içinde bir araba görünüyor. İçinde İki kişi var, Paris halkı, bekledikleri İki kişiyi nihayet görüyorlar, Bunlar torla Papadır. ... “© “Daha şafak sökmeden, yollar, mey “danlar insanla dolup taşmıştı. Davet- iler Notr Dam civarına birikiyor- lardı, Kilisede henüz her şey hazir de- Bildi, daha ameleler çalışıyordu. Saat altıda davetliler kliseyo girmeğe baş- Yadılar, Saat dokuzda Papa arabasından İndi, Arkasından, katır üstünde mümes- $ili geliyordu. Halk, katır üstünde dim- dik duran, uzun saçını haavya kaldır- Miş Papa mümessilini görünce gülme- İc başladı. Malümya gülmek saridir, Papa mümessili katırı ile ilerledikçe, kahkahalar etrafı çınlatıyordu. Papanın arabası beyaz kadife dö- Şenmişti. Sekiz atlı idi, Kendisi de sa- “de beyazlar giymişti. Arkasından altı üraba ile maiyeti geliyordu. Katırda- ki mümessile halk, kahkahalarının ar- dını kesmediği için, Papayı alkışlayamı. Yordu. Yere diz çöken bile olmadı, hat- İ şapkalarını çıkarmıyanlar ekseri- yetti Papa kiliseye girdi. Mihrabın önün- > eğilip dua etti. Sonra tahtına otur- wdu.., Kilise soğuktu. Papa tahtında, elle- Tini kavuşturmuş, gözlerini önüne eğ- Miş, bir dua mırıldanıyordu. Saat on buçuk oldu. Napolyon Tüilöri saraydan saat şonda çıkmıştı; fakat yollar öyle kala- balıktı ki arabası ilerliyemiyordu. İm- ,Paratorun arabası arkasından pembe Ve yeşil yaldızla. süslenmiş altı atlı « Stabalar geliyordu. İmparatorun arabasının dışı Fran- $a haritasıydi, madalyonlar içinde vi- lâyetlerin adı yazılıydı. İçi, tavam ye- $il kadifeydi, altınla zeytin dalları iş- lenmişti, Ortasında dört kartal ve bu | dört kartalın arasında da Şarlmanyın | tacı şeklinde bir taç vardı. Arabanın diğer kısımları altın işle- Meli beyaz kadifeydi. Her birine altın ârlar serpiştirilmişti. Arabacı sezar kılığındaydi. Yeşiller giy Saçları kıvrılmış, beyaz tuğlarla bezen- MİŞ, kırmızı maruken koşulmuştu. Atlardan birine bir sayis her çiftin başında da bir sayis yamağı Yürüyordu, Arabacınm arkasından uşaklar ge- Myordu. Arabanın iki yanında yaverler Yardı, ymişti. Sekiz at, | inmişti. Halkı güldüren papanın mümessili katır üstünde Arabanın içinde dört kişi görünüyor- .du. Sağda İmparator oturmuştu. Üs- tünde altın ve mücevher işlemeli kıp- kırmızı bir manto vardı. Soluna İmparatoriçeyi almıştı. İm- paratoriçe öyle bir makyaj yapmıştı ki yirmi beş yaşında bir genç kiza ben- yemişti. Üstünde altın ve gümüş işle- meli beyaz setenden bir manto vardı. Boynunda, kulaklarında, parmakla- rında pırlahitalar ışıldıyordu. İmparatorla İmparatoriçenin karşı- sında beyazlar giymiş prens Jozefle Lui oturuyordu. İmparatorun arabasından sonra al- ta atlı arabalar yürüyordu. Parisin o 2a- manki dar sokaklarından, halk ara- sından, yirmi beş araba, yüz elli iki beygir ve altı süvari alayı geçiyordu. Saat on birde İmparator arşöveklik dairesine girdi, takdis merasimi esva- bım giydi. Bü kolay olmadı. Soyunacak, uzun ipekli çoraplar, beyaz seten kundura- lar, beyaz ipek kısa pantalon giyecek, kılıç kuşanacak ve tekrar omuzlarına kızıl kadife mantosunu atacaktı. Bu hayli uzun sürdü. Başına koyduğu allın taç8 bin franktı, Tacın altın kutusu bin üçyüz elli franktı. Bugünkü'değerini tahmin | için onla zarbetmek lâzımdır. Kırmızı mantonun işlemeleri on beş bin frank, hermin astarı on beş bin İranktı, kadifesi altı yüz franktı, Otuz altı metre otuz iki santim beyaz seten | dört yüz yirmi altı franka mal olmuştu. in, on altı bin mantosunu güç | taşıyordu. Onun mentosunun hermin kürkü on bin üç yüz franklıktı. Man- tosunu da tam giymemişti, her zaman güzel olan omuzlarından birini açık bırakarak, pelerin gibi tek omuzundan tutturmuştu... On ikiye çeyrek kala Papa hâlâ bek- yordu. .. Kafile hazırlandı. Siyah ve yeşilli hademeler, mor ve sarıh silâhendaz- ları, mor ve gümüşülü merasim şefi ve önde İmparatoriçe. İmparatoriçenin eteklerini prenses Jozefle, prenses Lüi tutuyor... Amma bu da kolay olmadı. Prenses- ler bu işi izzetinefis meselesi yaptılar, Jozefinin eteğini tutmak haysiyet şi- kendi... Birden Napolyon köpürdü: — Ya eteği tutarsmız, yahud da si- zi sürerim! dedi. Prensesler eteğe yapıştılar, Arkala- rından kırmızılı, mavili, yeşilli zabitler geliyordu. Taç Kellesmanın elindeydi. Kraliyet rumuzu uzun değnek Lölev- redeydi. Mantonun etek kısmı Taleyra- nın kolundaydi. Toplar atılıyordu. Ni- hayet İmparator göründü ve kraliyet rumuzunu eline aldı... Merasim başladı... Halkın karnı acıkmıştı. Sokaklarda ekmek peynir satılıyordu. Mütemadiyen muzika ça- lıyordu. Tam on yedi bin yedi yüz otuz sekiz sahife nota yazılmıştı. Bu on ye- di bin yedi yüz otuz sekiz sahife nota çalındı, , Notr Damda iğne atılsa yere düş- miyecekti, İmparatorun, Papanın elin- den tacı alıp başına koyduğu kilisenin her tarafından görülemedi, yalnız bir kısım halk görebildi... Yavaş yavaş inip yürüdüğünü ve İmparatoriçenin başına da tacı koyduğunu herkes gö- rTemedi, Taçları giydikten sonra, tahtların bulunduğu yere çıkmaları Jâzımdı. Sekiz on basamak vardı. İmparator bile bir aralık sendeledi. Yince sendeledi, mantosu o kadar ağır- dı ki, arkaya doğru meyletti. Az kal- sın sırtüstü yere yuvarlanacaktı... Bü- tün kuvvetini toplayıp dişlerini sıktı ve çıktı. İmparator bile bir aralık sendeledi. O da arkaya doğru meyletti ve oda büyük bir gayret sarfederek basamak- ları ağır ağır tırmandı, 'Tahtların önünde Papa İmparatoru yanağından öptü. , Evlerin cepheleri halılar, kumaşlarla kaplanmıştı. Her taraf kandiller, fener- lerle donanmıştı. Dönüşte, beş yüz ha- demeye beş yüzmeşale verilmişti. Bütün Paris sokaklara dökülmüştü. Ser Dömis kapısına fenerle caman bir «N> harfi yapılmıştı. Bu donanma Için 50 bin frank sarfedii- mişti, Yani bugünkü para ile beş yüz bin frank, bizim paramızla otuz bin Yra!,.. 8.1.8. VENEDİKLİ BAFFA “Safiye Sultan,, Yazan: Ahmed Refik Tefrika No: 93 Arz odasından başı pırlanta sorguçlu ufak e çocuk Çocuktu, Meşk hocası ona öyle yaz- dırmış, ve öyle belletmişti. Kasım paşa, işi kavradı. Üçüncü Mehmede, ne kadar olsa, acıdı. Fakat ne yapacağını şaşırdı. Padişah ne 20- man hastalandı, ne zaman öldü? Bun- dan kendinin haberi olmak lâzımdı. Üçüncü Mehmedin öldüğüne inana- madı. Fakat onun ölümünden de zi- yade kendi mevkiini düşündü. Kasım paşa, katiyyen çürük tahtaya basmak istemiyen bir adamdı, Derhal kızlar ağasına bir tezkere yazdı: «Bu abdi zaife bir hattı şerif getür- düler, Aslım bilemedik. Yohsa garez bizi imtihan midir? Tezkereyi kapıcılar kethüdasile kız- lar ağasına gönderdi. Kızlar ağası kâ- Kadı birinci Ahmede verdi. Yeni pa- dişah, Kasım paşayı arz odasına ça- gırdı. * Paşa telâş ve endişe içinde Babüs- saadeden geçti. Arz odasına girdi Hayretler içinde kaldı: Birinci Ahmed, babasının tahtına kurulmuş, oturu- yordu. Kasım içeri girer girmez yer öptü, Ge: geriliye dışarı çık- tı. Kubbe dlüna geldi. Minderine oturdu. Müfti efendiye bir tezkere ya- zarak çavuşbaşı İle gönderdi. Daha sonra, mimar başı Dalgıç Ahmed ça- vuşu çağırttı. Cenaze mühimmaâtını sipariş etti, Dalgıç Ahmed çavuş çok müteessir oldu. Dört-yıldanberi, Emin- önündeki Yenicamii bitirmeğe çalışı- yordu. Mimâr Davudun başladığı bu nefis eseri bitirmek şerefine o nail ola- caktı, Üçüncü Mehmed öldükten son- ra, Venedikli Baffa o camii nasıl bitir- tecekti? Artık onun icin valide sul- tanık saltanatı hitama ermişti. Şimdi hakiki valide sultan, birinci Ahmedin anası Handan sultandı. Dal- giç Ahmed çavuş, Kasım paşanın ya- rından çıktı. Ayasofya camii hare- minde ikinci Selimin türbesi yanında üçüncü Mehmedin mezarmi kazdır- mak ve yaptırmakla meşgul oldu. Kasım paşa, mevkiini Kurtarmak ve yeni padişaha yaranmak için ardı sıra emirler veriyordu, Birinci Ahmed, arz odasında tahta oturmuş, yerinden kıpırdamıyordu. Cülüs merasimi ya- pılaçaktı. Onu bekliyordu. Kasım paşa, yakutlar, zümrütler ve elmaslarla müzeyyen tahtı Babüs- gande önüne kurdurdu. Bütün devlet erkânına davetnameler gönderdi, Di- van halkı hayretler içinde idi, Tahtın neden kurulduğuna bir türlü akılları ermiyordu. Hepsi de üçüncü Mehmed «taşra» çıkacak zannediyordu. Müfti Ebülmeyamin Mustafa efendi örtü ve »zafetiyle kubbe altına geldi. Biraz oturdu, Vezirler zaten gelmiş- lerdi. Hep beraber kubbe altından çık- tılar, Babüssaade önüne kurulan tah- tın yanıbaşına dizildiler. Kânunusani. Soğuk bir hava. Solgun bir güneş. Bütün vüzera, ulema, yeni saltanatın başlarına açacağı felâket. ten muztarip, bekliyorlardı. Arz odasından başı pırlanta sorguç- lu ufak bir çocuk kızlar ağasile bera- ber dışarı çıktı. İki tarafına selâm ve- rerek tahta doğru ileriledi. Oturdu. Çavuşlar öyle gülbank çektiler ki, si- pahilerin . vezirleri taşa < tuttukları meydan seslerle çınladı. çıktı. İki tarafına selâm vererek Tahta doğru ilerledi Başta müfliyyülenam Ebülmeya- min Mustafa &fendi olduğu halde bü- tün vüzera, ulema, saray erkânı, yer- lere kadar'eğilerek, yeni padişaha bi- at ettiler. Yerfiçeriler de orada idiler. Birinci Ahmed hiç konuşmadı, Ye- niçeriler dağıldı. O da etrafına selâm vererek hareme, anasının yanma git- ti. Divan ağnları tahtı çarçabuk kal- dırdılar. Şimdi cenaze merasimi yapılacaktı. Üçüncü Mehmedin ölüsü içeride yı- sargılar getirterek başlarına sardılar. Bulamıyamlar'da birer sivah tülbent getirtip sarıklfrına doladılar. Babüs- gaadenin iki tarafındaki yerlere otur- dular. Cetazeyi bekliyorlardı, Kasım paşa büyük bir faaliyet için- Ge idi, Ve bütün faaliyeti de yeni pa- dişahın gözüne girmek içindi. Sadra- zam Malkoç Ali paşa Mısırdan daha gelmemişti. Şimdi, şu cenaze gürültü- sü içinde önün yerini kapmanın bir yolunu bülşvik lâzımdı. Kasım pâşa hırsından titfiyordu. Müfti efendinin yanına Sokuldu. Meseleyi anlâttı Onu tenhaca “padişahın yanına sok- mak istedi. İçeri haber gönderildi. Bi- rinci Ahmiöd #hüsagde etmedi. O, bu sdamlarıni hepsinin de ne mal öldük- larını biliyordu, Aradan çok geçmedi. Üçüncü Meh- medin tabutur"tahtının kurulduğu yer den geçirildi. Tahtadan bir kürsü üs- tüne konüldu. Cenaze namazını şey- hislâam efendi kıldırdı. Bu saadet Sun'ullah efendiye nasib olamadı. Ölen padişağilarını vüzera ve ulema sırtlarına aldilar. Tekbirler ve tehlii- lerle saray Kapılarından - çıkararak Ayasofyada anasının ve-babasının ya- nına gömüüler. Üçüncü Mehmedin mezarı başında harıl harıl hatimler indiriliyordu. Ka- sım paşa da hâlâ sadareti yakalamıya uğraşıyordu. Kasım paşanın o sirada çatadağı bir adam varsa, birinci Ahmeğdin ho- cası Mustafa efendi idi. Fakat şeyhis- lâm Mustafa efendi değildi. Acaba şeyhislâm olmak onun da gönlünden geçmiyor miydi? Kasım paşa bu nok- tada gafil davrandı. «Hacei padişah» iltifat etmedi. Sonra, padişah nezdin- de onun ne Kadar makbul ve mute- ber olduğumu'anladı. Ama iş işlen geç- ti. Ne yollodığı hediveler, ne gönder- diği hoca rüusları hiç biri para etmedi. Malkoç Ali paşa gelir gelmez, Kasım paşa tepetaklak yuvarlandı. Aradan bir hafta geçmedi. Kaptan Çığala zade Akdenizden geldi, Bütün donanma ile Beyazıt köşküne yanaş- tı, Birinci Ahmedin eteğini öpmek şe- refine nail olarak hil'atler giyindi. Ar- tasından Malkoç lâkebı ile anılan Yavuz Ali pâşa da Mısırdan geldi. Alayla şehre girdi. Doğru saraya git- ti. Birinci Ahmedin huzuruna girdik- ten sonra, kubbe altına geldi. Yerine oturdu. Vezirleri, kazaskerleri çağırt- tı, Herkes yerli yerine oturdu. Venedikli Baffia haremde endişe içinde idi. (Arkası var) | Ni il i | A nl Ze emmeli