Her bir. hikâye Macid gene dinlenilmesine doyulmi- ksa derecede güzel anlattığı hikâye- erden birine başladı: , 7 O sene gene prenses Şeyda yazı ge Şirmek için Boğüziçindeki muazzam | Yelsha gelmişti. Bu kadını senelerden | İ tarırdık. Çok zengindi. Yaşı kırkı up Tâkin hâlâ çok güzeldi. Garip ii. Hakkında pek çok dediko- ar vardı amına hiç bir erkekle T rabılasını görmemiş ve ii “ Bu cenuplu prensesin bütün dünyayı dolaşmak, birçok zen- BİN ahbaplarile heyecanlı avlara git- çe Meselâ Hindistanda Mahracalar- Yahşi hayvan avlarına gitmişti. Afe- Tikada, vurduğu iki aslanın postu, şık Karyolanın önünde dururdu. Pren- Şeyda dünyayı iriyarı, kuzguni Arap » Bİbİ bir uşağile dolaşırdı: Habip... ne kadar güzelse, Habip © küdar korkunçtu. Yazları geçirmek ü- Zere İs , Boğaziçine gelen pren- sin burada en mühim zevklerinden İde delikanlıları yalısına davet et- Pe lal Kn i Sek, onlarla yiyip içmek, geniş bahçe- silâhla nişan müsabakası yap- Za derhal söyliyeyim ki, prenses san tece nişancı bir kadındı. Gayet uzak Mesüfeye yanyana sıraladığımız 12 Yumurtanın hepsini ortalarından kur- Şunla deler, hiç birine ıska geçmezdi. Müsabakalardan sonra hep birden, daima yalının önünde duran prensesin beyaz, pırıl piril sarı bacalı yetime bi- Der, Boğazı geçer, Karadenize kadar Sıkar, dönerdik, Bu deniz gezintilerin- * prensesle hep birden soyunur, dökü- Bür, denize girerdik. Yaşı olgunlaşm Sina rağmen harikulâde nefis bir v dü vardı, İşte Şeydanın etrafına topladığı de- birisi de bendim. Artık her sene yazları yalıda geçirdiğim için Prensesle pek içli dışlı olmuştum. Her &rkek bir kadın tipinden hoşlanır, ne Yalan söyliyeyim. ben de o gençlik Za- Mânımda böyle Şeyda gibi olgunlaşmış, dolgunlaşmış, feleğin çemberinden geç- MİŞ kadınlara bayılırdım. Hele o deniz gezintilerinde şık mayusile prensesin Ne yapacağımı bilmiyordum. Ne kadar içimi açmağa kalksam bü- tün etrafındaki delikanlıları olduğu gi- bi prenses beni de susturmasını bilirdi. Fakat benim halimden kendisine fena halde meftun olduğumu anlayan zeki Kadın bana biraz hususi bir cephe al- Miştı. Kendisine karşı aşın ihtirasım- dan hem memnun oluyor, hem de be- nimle «âşık!» diye alay ediyordu. Beni divane etmek için elinden geleni Yapıyor, fakat en küçük bir adım atma- ma izin, Tam mânasile #findıkçıs bir kadındı. Onunla o kadar Samimi idik ki, bazı sabahlar: yatak o- bile girer, onu karyolasının için- de kahvaltısını ederken bulurdum. Hat- İ bazan arkadaşlarla konuşurduk: — Yahu.. bu derece zengin kadın... Bu kadar zevk ve eğlence düşkün — Kardeşimin ölümünü hatırla- “ıkça vücudüm titriyor, Molina! de- Gİ, eğer elimde büyük bir kuvvet ol #aydı, kardeşimin öcünü almak için, âskerimin başına geçip Kıştaleye kadar yürürdüm. Ne yazık ki deniz- den, karadan düşmanla çevrilmiş bir .. bacağım yarah.. sedye içinde alil ve kuvvetsiz kaldım. — Sizin s*üye ile Iş başına geçme- » €n uyuşuk ruhlu insanları bile kete geçirdi. Hiç korkmayın. düşmanlarınız sizden çok yılmıştır. Biraz daha metanet gösterecek olur- Sarız, hepsinin gilâhlarıni atıp ters- döndüklerini göreceksiniz! — Sahi mi söylüyorsun, Molina? Eğer beni aldatmıyacağını bilsem, Seni kâra sınırlarımızdaki köylere > bir köylü gibi - gönderirdim. Ora- 5 yarda düşmanın ne kadar kuvveti bu- (U öğrenip bana hâber ve- indi öğrenip i Molina çok heyecanlıydı., Ahmed Se- ai Verdiği sözleri hatırlamış olacak » Onün hayalini görmemek için, sık Ik gözlerini uğuşturuyordu. KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ Sonra güzel de.. acaba hiç mi aşk Ihti- yacı düymuyor.. — Duymuyor zahir.. aşk ihtiyacı duy- sa herhalde bir âşığı olurdu. Bir akşam bahçede uzun uzun nişan müsabakası yaptıktan sonra sofraya 0- turduk. Prenses nefiş bir misket şarabı getirtmişti. Hepimiz ua sarhoş olacak kadar içlik. Bir aralık söz avdan, cesaretten, korkudan balis açıldı. Pren- ses avlarda gösterdiği cesaretinden u- zun uzun bahsettikten sonra: — Ben.. dedi katiyen korku nedir bil- memi... Gülümsedim. — Elmeyiniz.. dedim, bu kadar nâ- zik, nazenin bir kadının korku nedir bilmemesi,. garibime gitti doğrusu.. Sözüme bayağı kızdı: — Bahse girer misiniz.. — Girerim. sizi mutlaka korkutaca- Bahse tutuştuk. Eğer ben Şeydayı korkutacak olursam 24 saat bütün hiz- metime o kendi elile bakacaklı. Ve bu onun için bir zevk olacaktı. Eğer bah- si ben kaybedersem 24 sant prensese bir hizmetçi gibi hizmet edecektim. Ya- ni kaybetsem de, kazansam da tatlı bir bahis. İşe o geceden başlamağı muvafık bul dum. Herhalde bu gece korkutacağımı Şeyda ümid etmezdi. Kendisine işi u- nutturup, ani bir baskın vereceğimi zannederdi. Bunun için o gece herkes yatıp, tmamile el ayak çekildikten son- Ta karyolamdan fırladım. Yatak çarşa” ıma, bir kefene sanılır gibi büründüm. Şeyda bahçenin üstündeki bir odada yatardı. Odasmdan etrafı çiçeklerle kaplı hususi küçük bir medivenle bah- çeye inilirdi. Sırtımda bembeyaz kefen gibi yatak çarşatile bu” merdivenden çıktım. Beni bu halde görünce kimbi- lir ne kadar korkacaktı. Bu up uzun ya- tak çarşafı boyumu da heyülâ gibi gös- teriyordu. Maamafih onu korkulma- ğa giderken kendim de fena halde kor- kuyordum. Çünkü prenses dehşetli ni- şancı idi. Ve daima ipekli yastığının al- tında, sedef saplı nadide bir tabanca durumdu. ya ateş ederse? İçim güm- güm atıyordu. Maamafih her halde çık- mağa karar verdim... Mükâfatı düşü- nüyordum, 24 saat bütün işlerimi pren- ses o yumuşacık ellerile göreceklti, Merdiveni çıktım. Şeydanın yatak ©- dasının camlı kapısını yavaşça açtım. Bu esnada kapıyı bilhassa gıcırdatmağı da ihmal etmedim. Şeyda herhalde “uyuyordu. Uykusundan uyandı. Yata- ğında kımıldadı. Korkudan ya ateş ederse... Hafif bir gürültü daha yapın- ca Şeyda kranhık odada uykulu, mah- mur, hattâ hâlâ misket şaraplarının tesirile sarhoş sesile mırıldandı: — Habip... Nerede kaldın bu gece?.. Niçin geciktin çikolatam?, Gelsene... Hayretler içinde nasıl yerime çivi- lendiğimi tasavvur edemezsiniz. Tevek- kelli prensesin hiç bir erkeğe yüz ver- memesinin sebebi varmış, Lâkin hay- No 71 — Ben Ahmed Selime de hizmet et- tim. Seyid Haşimin evindeki gizli yolu ana, gösteren bendim, O, Seyid Haşim- le İspanyollar arasmda geçen bütün gizli konuşmaları dinlemişti. Eğer © gece kendini kaybedip de meydana çık- mamış olsaydı, elbette bu tehlikeli uçu- ruma düşmiyecekti. — O gece sen tehlikeyi daha önceden görmemiş miydin?, — Hayır. Görseydim, ondan önce ben 'davranırdım. Onun başının kesildiğini müslüman #abitleri evi bastıkları za“ man duydum, Molina, Ahmed Selimin ölümünde hiç parmağı yokmuş, bu korkunç uçu- | rumu kendi elile sanki kendisi hazır lamamış gibi görünüyürdu. Acaba böyle sahte bir yurdseverlik göstererek, şimdi de İbrahimi mi tuza- ga düşürecekti?. Fakat, bereket versin ki, İbrahim, kö-; türümdü.. sedye içinde yatıyordu.. a- yakları, beli tutmuyordu. Zavallı deli- kanlının yalnız kolları sağlamdı.. bey- ni sağlamdı. O, kafası işledikçe, kanı- nın Son damlasına kadar Malkanın Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Osmanbeyde Şari: Merkez, Taksim: İstiklâl caddesinde Ke- koviç, Yüksekkaldırımda Veniko- pulo, Galata: Topçular caddesinde Merkez, Kasımpaşai Müeyyed, Hasköy: Aseo,! Eminönü: Hüsnü Haydar, Heybelicda: Tomadis, Bü- yükada; Merkez, Fatih: İsmail Hakkı, Koragümrük: Mehmed A- ril, Bakırköy: İstepan, Sanyer: Asaf, Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarınglaki eczaneler, Ak- saray: Ziya Nuri, Beşiktaş: Vidin, Kadıköy: Pağıryolunda Merkez, Modada Faik İskender, Üsküdar: Ahmediye, Hener: Dejterdarda Arif, Beyandi Yeni Lâleli, Küçük- pazar: Hikmet Cemil, Samatya: Yedikulede Teofilos, Alemdar: Çemberlitaşta Sırrı Resim, Şehre- mini: Ahmed Hamdi. ret. o nazik, nazlı, her erkeğe tepeden bakan prenses o zebellâ gibi kuzguni Arabı... Bunlar kafamın içinden geçerken ya- taktan ayni mahmur s€s; — Habip!... diye seslenince karan- lıkta kendimi tanıtmağa mecbur Ol- Gum: — Affedersiniz Şeyda.. ben Habip de- ğilib... Macidim. Maksadım sizi kor- kutmaktı... Şeyda hemen elektriği açtı. Beni kar- şısında görünce kıpkırmızı kesildi. Kor- ku ve dehşet içinde yüzüme bakıyordu. Nihayet kendisine geldi. O mânalı gü- Jüşile uzun uzun güldü: — Bahsi kazandınız. dedi, hayatım» da ilk defa korktum, — Ben de hayatımda ilk defa, bu de- rece müthiş bir hayrete uğradım. Şeyda; — Aman dedi, Habip bizi rahatsız etmesin.. gelirse kimbilir nelere zahip olur. Kalktı, Bahçeye inen merdivenin kâ- pısını kilitledi, perdeleri indirdi, Per- denin arkasına hafif bir gece kandili yaktı, — Kapı kilidli ve perdeler inik olur- sa gelmez. Ertesi günü Şeyda, Habibi memleke- tine gönderdi. Zavallı Habip böyle pa- Jaspandıras bir gün içinde memleketi- ni boylamasının sebebini bir türlü an- nıyamadı. Arkadaşlara hikâyemi anlatmamış- tım, Lâkin onlar Şeydanın bana karşı muamelesinin birdenbire değiştiğini farketmişlerdi. İçlerinden bazıları sof- rada otururken: — Yahu diyorlardı.' biz de prensesi korkutsak,. Prenses bu sözlere fıkır fıkır gülüyor, sonra baygın ve mânalı gözlerini bana çevirerek: — Olmaz.. diyordu, o bir kere oldu.. artık kimse ile böyle bir bahse tutuş- mam... Değil mi Macid.. diyordu. Ben de cevap veriyordum: — Öyle Şeyda. (Bir yıldız) müdafaası uğrunda çalışacaktı. İbra- himi sedye ile istihkâmdan istihkâma, kaleden kaleye taşiyorlardı. Ve a gün Molina, kara cephesinde ha- fiyelik yapmağa söz verdi: — İstediğinizi yapacağım. Size fay- dalı olmak için, icap ederse kanımı dökmeğe hazırım... ... MOLİNANIN SADAKATİ Şehrin arka tarafından, müslüman köylüsü kıyafetile çıkarak, müslüman köylerine giden Molina, üç gün sonra gene Malkaya dönecekti. kale muha- fızı İbrahime söz vermişti; — Endülüs devleti yıkılmıyacak.. Malkanın düşman eline düşmemesi içini el birliğile çalışacağız. Diyen İspanyol rakkasesinin, Ahmed Selim öldükten sonra müslümanlara sadakat göstereceğini kim tahmin eder- di?, Molina, Malka kalesinden çıkar çık- maz, şehrin yarım saat şarkında bir küçük köye yayan gitmişti. İspanyollar birçok müslüman köyle- rini yakıp ahalisini kılıçtan geçirdikleri halde, bu köy halkına dokunmamışlar- dı 'Muhammara köyünde iki bine yakın eli silâh tutar erkek vardı, Köylüler: © — Bize dokunmayın. Malka müca- İstanbul — Öğle neşriyatı; Türk musikisi, 12,50 Ha Plükla hafif müzik, 18,25-14: Muhte- Uf plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Çocuklara masal: 1. Galip târafından, 20: Rifat ve arkâ- daşları tarafından 'Türk musikisi ve halk şerkiları, 20,30: Safiye ve arka- daşları tarafindan Türk musikisi ve halk şarkıları, 21: Saat âyarı ve Şehir Tiyatrosu-dram kısmı tarafından bir temsii, 22; Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,30: Plâk- la sololar, 23: Son. 12 İkinci kânun 1937 Sah Öğle neşriyatı — 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05: Plâk- la hafif müzik, 13,25 - 14: Muhtelif plâk neşriyatı Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkta dans musikisi, 19,$0 Konferans: Doktor Fah- rettin Kerim tarafından, 20 Vedia Riza ve arkadaşları tarufından Türk musi- kisi ve halk şarkıları, 20,30 Cemal Kâ- mil ve arkadaşları tarafından Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, 21 Saat ayarı ve Şehir tiyatrosu operet kısmı tarafın- dan bir temsil, 22 Ajans ve borsa haber- leri ve ertesi günün programı, 2230 Plâkla sololar, 23 Son. AKBA Ankarada her dilde gazete mecmua ve kitapları bütün mektep kitapları ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA müesse- selerinde tedarik edebilirsiniz. Telefon :.3377 Kadınları ve güzellerin ve gençlerin hayati istekleridir. Sabit, açık, orta ve koyu renkli vardır. Ruj 60, Alık 35 kuruştur. Hasan deposu: İstanbul, Ankara Malkaya geçeriz. 'Demişlerdi. İşte, İspanyolların Mu- hamnarâlilara neden diş geçiremediği anlaşılıyordu. Molina Muhammaraya vardığı 20- man güneş henüz batmamıştı. İspanyol rTakkasesi büyük bir evin kapısı önünde duruyordu. Kapıdan geçen iki kadından birine — Burası kimin evi acaba?.. — A.. sen mutlaka bir yabancı olma- ısın! Muhtarın evini yeni mi görüyor- sun?. — Başka bir köyden geliyorum ben. Bu gece yatacak yerim yok, Nasıl bir adamdır köy muhtarınız? Kadınlar gülüştüler: — Ak saçlı. ihtiyar bir adamcağız- dan çekinilir mi hlç?.. Senden yaşlı to- Tunları var. — Ne bileyim ben? Buranm yabân- cısıyım dedim yü. Kadınlar yürüdüler. Molina kapıyı çaldı. İri boylu bir uşak: — Kimi arıyorsun?. Bu saatte muh- tarı rahatsız etmekte mâna var mı?. Diyerek söylenmeğe başlamıştı. Molina; — Ben kendisine aid bir iş için geli- yorum, dedi, muhtarı mutlaka görmeli hidlerine yardım etmiyeceğiz. Birimizin! yim. Haydi, beni onun yanına çikar!, kılına dokunursanız, hepimiz birden Molinş kapida fazla beklemedi. içe- 'BULMACAMIZ SOLDAN SAGA: I — Suvariler çizmeye takar (6) Be- yaz (2) ç 2 — iyi (3) Arsenik (6) 3 — Nida (2) Nida (2) Nota (2) 4 — Yanar dağdan fışkıran (3) Kırmıs zi (2) Demirci tezgâhı (3) 5 — Bıktır (7) Beyaz (2) 6 — Yuva (4) Ön değil (4) 7 — Ortasına (y) koyun boynuzları çatallaşsın 8 — Derisi soyolmak (8) 9 — Kasabın sattığı (2) Atılgan (4) * 10 — İnce kumaş (3) Zaman (2) Mısır- daki su (3) YUKARDAN ASAĞI; 1 — Sahipsizlik (10) 2 — Kırmızı (2) Değnek (8) E'bise düs zelten demir (3) v 3 — Mahlük (6) 4 — Habeş kralı (5) 5 — Akıl (2) İsim (2) Bilekten aşa- ğı (2) 6 — Çizgili (5) İnanç (4) 7 — Nota (2) Tenis aleti (5) 8 — Zaman (2) Damarda akan (3) 9 — Tayın anası (6) Edat (2) 10 — Hasetçi (7) GEÇEN BULMACANIN HALLİ: Soldan sağa: 1- Heyecan, KI 2- Rakit 3- Zahmetli 4- En 5- Yapıncak 6- İm 7- Narkotik 8- Har, Lâlk 9- Adi, Gol 10- Zaç, Asap. Yukardan aşağı: I- Hezeyan, Az 2- Ana 3- Yuh, Perhiz 4- Ka $- Oruç 6 Art, Cet 7. Nal, İlga 8- Kilk, Kaos $- Ki, İla 10. İlaetmek © 15,000 liraya satılık apartıman Kurtuluş tramvay caddesi üze- rinde ve durak yerinde altışar odalı üç ve üçer odalı üç yani al tı daireyi ve altında bir dükkân muhtevi güneşli, havadar iyi bir apartıman ön beş bin liraya salı- lıktır. (Akşam) ilân memurluğu- na müracaat, Telefon 24240 riye girdi.. köy muhtarı dört odalı bir evin üst katında oturmuş, gözlüğü burnunda, kitap okuyordu. , Muhtar, akşam üstü Molina gibi genç Muhammara köylüleri içinde bu ka- ce: — Kocandan mı kaçtın? Evinden mi kovuldun? Bu saatte burada işin ne be hatun?. Diye bağırmağa başlamıştı. i 'Molina birdenbire Malkadan geldiği- ni söylemek istemedi.. köy muhtarını denemek lâzınıdı İ — Ben başka bir iş için geldim, de- di, ne kocamdan kaçtım.. ne de övim- den kovuldum. Size mühim bir şey da- nışmak ve fikrinizi almak istiyorum. Muhammara köylüleri içinde bu kö» dar düzgün konuşan bir kadına Taslâs mıyan köy muhtarı: l — Peki arama, dedi, ilk önce senin kim olduğunu, nerden geldiğini anla malıyım. Molina ciddi bir tavırla cevap verdiş — Ben bir şehirliyim.. A — Konuşmandan belli. j — Çok büyük bir adamın karısıyımı, — Garnatadan nu geliyorsun?. i — Orası çok uzak buraya.. ! -— Çok büyük adamların hepsi ora da kaldı da i — Malkayı unutuvor musun?. ! Muhtar süt gibi beyaz sakalını kaşis yarak doğruldu: (Arkası var) |