11 Ocak 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

11 Ocak 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ç Filiyor, Her gün bir hatı Ta. İstanbul radyosunda mikrofon başında - ölen kemancının acıklı hikâyesi.. İçeride alaturka devam ederken dışarıda sesler: « Yangın » sinema, radyo, mafbuat halkı hem saatlerce eğlendiren, de ona pek çok faydalı bilgiler bu dört şeyin siz yalnız dış ü bilirsiniz. Meselâ tiyatroyu, lerin 2)» Fahat bir koltukta, aktör- Me muharririnin size gös- Sin dart piyesi seyreder ge- gibi Gazetenizi evinizde sobanı- yahut O kaloriferinizin kam angalmızn karşısında, » Yapurda okursunuz, râd- Yoni n b xe PN düğmesini çevirir, ancak si- ti <edar gelen sesleri çalgıları kon- dilersiniz. Bütün bunlar tiyatroy Matbuat sinemanın radyonun, Tu bati dış yüzüdür. Bu dört şe- ir de çok meraklı olan iç yüz- Yo ban Tiyatro oynarken, tad- si “$riyatı yapılırken, sinema fi BE eri Xİ siz büirlacı bilmezsiniz. tar aktörlerimizden bazılarının “ 7 tuhaf hatıralarını yazarak si- Yatronun iç yüzünü Kulis arkası Yalını anlatmağa çalıştım. v de radyodan bahsedeceğim. in beri, Fulduğu günden itibaren, hattâ ku- da andan çök evvel bu işin başm- tky lanan İstanbul radyosu direk- bay Hayreddinin öyle hatıraları ki saatlerce tatlı tatlı dinler- ; Nezaketi hakiki Taşdelen suyu ka- Meşhur olan bay Hayreddin ba- hâ bir dost gibi hatıralarını sayıp ga, lâkin benim gazeteciliğim tut- bunlar yazmamağa kıyamadım. “MİKROFON BAŞINDA ÖLEN Li KEMANCI “Bay Hayreddin Anlatıyordu.. vw-.Siz radyonuzun döğmesini çe- » 9 gece verilen konseri dinlersi- İZ. Lâkin bu arada size bir kaç gü- #l musiki parçası dinletmek için Sabalıyan radyo stüdyosunda neler öv pe aklmıza bile getirmezsiniz 4 Pakinız size bir vaka anlatayım... İstanbul radyosunda bir konser ve- İzmelstin isminde çok iki bir viii . Yengi sap sarı kesili- Yor. Yay elinden düşüyor... Fakat Adamcağız küçük bir ızlarap Besi bile Gikaramıyor.. çünkü radyo stüdyo- Ir... İzmelstin kendisini hul- Nin üzerine bırakıyor. . Yukarıdan Ken doktora telefon edilir- biçare ksmancı - ölüyor. ölümü kalbden, ç BA Pakat halk bü esnada musiki iste- Emin olunuz bir insan her- YeYe tahammül edebilir, lâkin zevkinin ozulmasına asla tahammül edemez. Yama evinizin önü betaktır, çamur- Eeçemezsiniz. Bu sizi üzer. Lâkin © Çamurlu bir sokakla idare eder- Siniz. Fakat. zevkli bir anınızda sizin bozan olursa he- TN yen ürek İçin İzmelstinin ölümiyle Me kadar müteessir olsak önümüz- bir. vazifemiz var: var...» Alevler stüdyonun camlarına İstanbul radyosu direktörü bay Hayreddin reddin hâlâ bu şimdiye kadar hiç bir — Radyonun kulis arkası hayati hakikaten bam başkadır.. Birgün radyoda çalışıyoruz. telâşlı sesler işittik: — Yangın var.. — Yanıyoruz.. Pencereye koştum, Alevler stüd- yonun camlarma kadar yükseliyor... Tam karşımızdaki bina alevler için- de... İçeride de bir alaturka konser yeriliyor... Musikişinaslar fena telâş- ta.. konseri bırakıp gitmek niyetin- deler... Lâkin dinleyici bizim yangın Korkumuza 'aldırış eder mi? . Derhal bütün nüfuzumu üzerime alıyorum. Katiyen kimsenin dışarıya çıkamıya- cağını herkese bildiriyorum.. Ondan sonra âlevlerin arasına ka- dar mikrofonu indiriyorum. Dinleyi- cilere itfaiyenin nasıl geldiğini, çın- gırak ve boru seslerini, bağırışmaları, herşeyi herşeyi, yangının bütün taf- silâtıni bildiriyorum.. Yangın sönü- yor ve stüdyo da tehlikeden kurtulu- yor... RADYOYA EDİLEN TELEFONLAR ” — Fakat asıl meraklı olan şey rad- yoya edilen takdir veya tenkid tele- fonlarıdır. Meselâ iyi sesli bir şarkıcı bir şarkı söyler.. telefon çalar; — Aman .ne harikulâde bir kere daha tekrar ettirir misiniz? Telefon kapanır. Bir dakika geçin- ce yine çalar, başka bir ses... — Aman ne kötü şey.. rica ederim, bu ağama bir daha söyletmeyiniz... Görüyorsunuz ya.. herkesin arzu- sunu yerine getirmek son derecede müşkül bir 15... Fakat daha tuhafı vardır. Meselâ gençler cazbandâ bayı- lılar... İhtiyarların mühim bir kıs- rn da ca?banddan nefret ederler... Bir gün telefon çaldı... cazband konseri devam ediyor. Telefonda bir ses... Bilmem ne mü- tekaidlerinden bir zat: — Rica ederim, dedi, kafam şişti. Artık şu cazbandı kesiniz... “Telefon kâpandı. Lâkin kapanmâ- sile açılması bir oldu, Bir kadın sesi, Kendisini telefonda tanıttı. Biraz evvel telefon. eden zatın küçük kızı imiş... — Rica ederim... dedi, siz babama bakmayınız. biz cazbandı çılgın gibi severiz. Sakın kestirmeğe kalkışmayın. Ayni evde nesil farkı... «A. EVLÂDIM... BURAYI — OGEZMEĞE GELDİK.» — Fakat stüdyoyu gezmeğe gelen- ler de pek ömürdür.. Meselâ bir kere — Bize havadan sesi asıl gönderi- yorsunuz,. şarkıcıların nasıl şarkıla- Yını gönderdiklerini - göreceğiz.. diye geldiler. Kendilerine: henüz. neşriyatın baş- Stüdyoda | .. : kadar yükseliyor Tamadığını, bunun için maalesef kim- seyi göremiyeceklerini anlatıncaya kadar akla karayı seçtik. HERKES KENDİSİNİ SANATKÂR SANIYOR — Biraz eli uda, yahut bir çalgıya yatan bir çokları doğru soluğu radyo istasyonunda alır.. — Aman... Eş-döst çok ısrar etti- ler.. ille git radyoda söyle... dediler. Ben de onları kırmadım.. geldim. Böyle ne kadar çok müracaatci var- dır. Tahmin edemezsiniz. Yalnız bir kere gerip bir vaziyet karşısında kaldım. Spikerimiz hasta- Tanmıştı. Ben kendim bu işi yapmağa mecbur oldum. Mikrofonun başına giderek söyliyeceklerimi söyledim. Ben bile sesimin radyoda iyi çıktı- ğına kalldim. Ertesi günü bir arka- daşıma rastladım. Bana: — Rica ederim, dün gece son derece berbad sesli bir Spi- keriniz işe başladı. Allah aşkma © herife bir daha söyletmeyiniz... de- mez mi? Gülümsedim: — Peki dedim, o herifi bugünden itibaren azlettim. — Sahi mi? — Temin ederim, bir daha katiyen radyoda söylemiyecektir.. «Hakikaten © geceki spiker bir daha katiyen radyo mikrofonu önün- de ağzımı açmadı.» Görüyorsunuz ya.. radyonun iç yü- zü ile dış yüzü ne kadar biribirinden başka... Bay Hayreddin yangın -va- kasinı anlatırken aklıma geldi. Avrupa. tadyolarındah birinde bir konferansçı #Yangına karşı çareler? diye konferans veriyormuş. . Kanfe- ransçı sözlerini: — Akıllı bir adamın evi tamamen yanmaz. Yangın başlasa bile-söndü- rür.. diye bitirmiş. #onferansın sonunda İzlefon çal- mıs, konferansçıyı aramışlar we: — Eviniz tamamile yandı, kül ol- | du.. demişler... Bay Hayreddine sordun -- Radyoda çalışırken hiç konfe- ransçılara, konser yerenlere, temsil yapanlara fena heber geldi mi? — Geldiği çoktur. Lâkin kendile- rine - eğer: son derece müthiş, he- men “koşulması lâzım bir felâket değilse - bu haberleri işini bitirdik- ten sonra veririz. H. F. Es Pazartesi konuşmaları (Baş tarafı 6 ncı sahifemizde) taşrada 450 - 500 er üzerinde ve bin içinde bir satış yapmakta imiş. Kitap satışı da binlerde dolaşıyormuş. Fa- kat dikkate değer olan cihet, Ahmed İhsanın bu satıştan şikâyet etmeme- sidir, Bugün Avrpada neler gördüm gibi bir kitabın bin nüshasını birden (250) altının tutarına satın alacak bir babayiğit kitapçı var nudır, bil- mem. Bu izahlardan anlaşılan ehömmi- yetli nokta, bence, son yüz sene için- de okuma işinin zamanla baş başa yürümüş, yürüyüşündeki çabukluğu makul sayılacak bir gelişme göster- memiş olmasıdır. Yoksa okumamaz- lıktan şikâyet, hakiki rönesans dev- rimiz olan Cumhuriyetin millette uyandırdığı kültür şuurile başlıyor. Ondan önce, hele Abdülhamid dev- rinde iş büsbütün tersinedir. O za- ne yapmak mümkünse hepsini yapı- yorlardı. Bizden bir, hattâ iki nesil önce gelen gençler; Namık Kemalin eserlerini el yazısından ve ellerile ya- zsrak, bin bir tehlikeyi göze alarak okumuşlardır.. Bugiin az okuduğu- muzdan hepimiz müştekiyiz. O hal de çok okutmak için ne yapmalı, bu- nu düşünmeliyiz. Hasan Âl Yücel Yazan: Ahmed Refik VENEDİKLİ BAFFA “Safiye Sultan,, m Teltika'No: 78 Düşmanda çarpışacak hal kalmamıştı, Tiryaki Hasan paşa taarruza geçti Nemçelilsrle Macarlar, öyle şımar- dılar ki, kış ortası bile, Kanijeyi ak mâdan dönmek istemediler, Kanijeyi kuşatan, Arşidük Ferdinanddı. Mağ- Tür ve kendini beğenir bir adamdı: — Bu kış kale altında kışlarız ve bütün kış kaleyi dövmekten vazgeç- meyiz, ve kaleyi alınmadan dönmeyiz, dedi, Tiryaki Hasan paşa, Kanijede, ken- di keyfinde idi, O, düşmana karşı ne yapacağını biliyordu. Kar, kış, kıyamet. Kanije önlerinde öyle bir bora koptu ki, el ayak tut- maz oldu. Arşidük Ferdinand Kani- , je önlerinde barınamadı. Kendi de, askerleri de, gözlerinin görebildiği yere kadar kaçtılar. Tiryaki Hasan paşa düşmanın hü- cumunu bekliyordu. Kalede her türlü tertibatı almıştı. Fakat hiç bir top sesi işitilmedi. Yal» nız kar ve tipi. Hava biraz durdu, Kalenin önünden akan dereye doğru indiler. Dere o kâ- dar donmuştu ki, buzun üzerinden top bile geçirtmek kabildi. Bu sefer Tiryaki Hasan paşa hücuma geçti. Bu hücumda ve Kanije müdafa» asında en çok yatarlığı Kara Ömer bey gösterdi. Karlar altında ve buzlar üze- rinde yapılan bu hücum düşmanı yıl- dırdı. Düşmanda çarpışacak hal kalma» mıştı. Kaçanlar kaçmıştı. Kaçamıyan- lar ateş yakıp etrafına sığınıyorlardı. Kaçmaya bile mecalleri kalmamıştı, "Türkler, yanlarından geçerken ayağa kalkıp şapkalarını çıkarıyorlar, ve yet- Jerine oturuyorlardı. Artık onları öldür- meğe tenezzül etmediler. Düşmanın bü- tün toplarını ve cephanelerini Kanije kalesine taşımak için tamam iki ay çar Yıştılar. Tiryaki Hasan paşa, Kanijenin haki- ki kahramanı oldu. Onun yıllarca sü- ren bu seferde gösterdiği kahraman- lıkları Kanije müdafaası tetviç etti." | iki mektup yazmıştı. Baffa'nın dama- dı ikinci mektubun suretini aynen yaz- dırdı. İstanbulz yolladı" Fakat Ayşe sultarıı da bir türlü unutamıyordu. Ye- niçerlağası Ali ağayı kendisine vekil nasbetti, Nikâhın biran evvel kıyılması | için İstanbula gönderdi. 'Tuha boylarında harp, Anadoluda isyan, İstanbulda nikâh. Kara yazıcı Canik dağlarında öldü. Yerine kardeşi Deli Hasan geçti, İstan- bul sarayı Yemişçiye İbrahim paşanın karısı Ayşe sultanı nikâhlamaya uğra- Şiyordu. 'Yemişçinin Ayşe sultanla nikâhı ba» harın en güzel bir gününde kıyıldı, 24 nisan. Sabah. İstanbul gözler kamaş- tıran renklerile parlıyordu. Yeniçeri. ağası Ali ağa, Yemişçinin kapı kethüdası Yemenli Hüseyin ağa, defter emini Abdi Çelebi saraya top- landılar, Dul ve kocasının ölümünün yılı bile geçmeden kocasız kalmamaya çalışan bir kadına dört bin altın nikâh kıydılar, de Er v2 diz, ğı yz dike Tw ii ça fa MMS Pİ MEDİNE KİLİM GE > ) VAN İle ki J Ak RE ea e MZ e vi Mİİ Hoca Sadeddin oğlu şeyhislim Meh- med efendinin fetvası ve el yansı | tazı olamazdı. Sarayda kime tutüne- caktı?, Raziye karı ölmüş, Ester Kiranın ke mikleri bile yakmış, Canfeda hatun “&ski #üraya alılfış, sarayda kendinin Kiisö 1 tai in du. Sipahiler arsmad öyle zorba odaba- yilar ortaya çıkinştı ki, Istemedikleri- nin isimlerini deftere yüzetlar, göte yarısı ağayı çağirıp azlettirirlerdi, Anadoluya gelince: Artık Deli Hasan gemi azıya almiştı. Osmanlıya karşı o kadar nefret ve adavet besliyorlardı ki, Canikte ölen Kara Yazıcınin ölüsünü bile parçala- mışlar, Osmanlıların eline geçip de yak- masınlar diye her parçasını bir köşe- ye gömmüşlerdi. Fakat isyan eden yâl- nız Deli Hasan değildi: Şahverdi, Yular- kıstı, daha birçok zorbalar onunla Be- rTaberlerdi. O sırada Sokollunun oğlu Hasan'pa- şanın Bağdaddan ağırlığı geliyordu. Yolu kestiler. Ağırlığı kümilen yağma ettiler, Hasan paşa işin fehalaşacağını anladı. Tokat kâlesirio kapandı. Yanın- da kuvvet yoktu. Bu sefer 'Tokatı kuşat- tılar, Şehri yakıp yıktılar, Paşanın.en nadide çiçeklerle müzeyyen, Cennet Ba» ğı dediği bahçenin altını üstüne getir- Artık, Yemişçiye bu saadetini müjde- | diler, lemek iâzımdı. i Baffa, kendine mensup adamları da- ima korurdu. Aklına Nasuh ağa geldi. Yahudi karısı Ester Kira meselesinde sipahiler Nasuh ağayı azlettirmişlerdi. Baffa, şimdi onu bir yere: kayır- mak istiyordu. Fakat yapabilecek miy- | di? Ana oğul başbaşa verdiler, İkisi de, | devlet idaresini düzeltmekten ve Türk. | halkının Tefahmı ve saadetini temin et- mekten ziyade kendi saltanatlarını ve | ı kendi saadetlerini düşünüyorlardı. Şim- di Nasuh ağayı kurtaracaklardı. Fakat sipahiler,.. Onlardan korktular, İstan- bulda onu hiç bir mevkie geçireme- diler, Ayşe sultanla nikâh müjdesini - versin diye Nasuh ağayı Belgrada yol- ladılar. Tabii Yemişçi, ona herhalde bir rütbe verecekti. Nasuh ağa çok sevin- di. Herhalde ya yeniçeriağası ve yahud gene mirahuru kebir olacaktır. İkisi de olamadı. Zaten bunun imkânı da yok- tu. Ali ağa, sarayın en gözdesi Gezan- fer ağanın damadı idi. Yemişçi böyle bir tevcih yapsa bile Venedikli -Baffa Deli Hasan, bili kadar yağmadan son» ra, kaleyi İy ve paşayı esir etmeğe karar verdi. İstanbula bü havadis /ge- lince, saray takımı hiç sıkılmadı. Bu sefer yararlıklâr ve kahramanlıklar gösteren lü oğlunu azletti, Yerine Tavâşilerden Diyarıbekir beylerbeyisi Hüsrev paşâyı tayin ederek Anâdolu isyanı yatıştıfmaya memur kıldi; Hasan paşavâ azlini haber verecek- erdi, Bu haberi götürmeğe kimse'ce- saret edemedi: Hasan paşa da zorba bir adanıdı. Nihayet Kapıcıbaşıyı gönderdi Yer, Hasan paşa öyle kızdı ki, Kapıcıba- şıyı öldürtmek bile istedi; — Böyle bir vaziyette beni azletmek Padişah hahedâhma ihanet iken niçin ben azlolurum?. Diye bağırdı. Herfi huzurundan koğ- di i ç Bu sefer kardeşi İbrahim ağayı gön- Gerdiler. O da dergâhı âli kapıcıbaşıla- rındandı, Oru da azarladı, ve koğdu. (Arkası var) Ğ . si

Bu sayıdan diğer sayfalar: