10 Kânumusani 1937 ama AK M Her gün bir hatıra. Ünbeş günde bir Halit Ziyanın köşkünde yapılan edebi toplantılar Ali Naci Karacan: « Başında kâsei ezvak » başlıyan şiirler yazardı . diye Galatasarayın o muallimler odası... mi ları arasında genç bir e ve muharrir gayet ehemmi- i bir tavırla cebinden iki tane be- MT Yüz liralık banknot çıkarıp arka- $n& uzatıyor: — Şunu bozar mısın?.. ui içimden bir haz duyuyo- run Bir muallimin, bir ilim adamının “ e beşer yüz Jiralık iki banknot s1 herhalde hoşa gidecek bir hzaradır, Bdebiyatımıza, Baykuş, Sönen Kan- © gibi birçok edebiyat eserleri he- Y€ €den Halit, Fahriye sordum; “> Nasıl şair oldunuz? Ta Hey gidi... dedi. 13 yaşında şiire dur .. Tamam 15 kapıdan kovul- W O zaman şiir bastırmak dünya” e ER müşkül işi idi. Nihayet «Rü- » mecmuasında ilk şiirim çıktı. O ki edebiyat hayati görülecek şey- ÜMeseti ben Ayi Nâciyi Rübaba götür- *üm, Sanki kendim orada hüsnü bU görmüşüm gibi... Ali Naci bir Müddet sonra etrafa müthiş bir edip olmağa, nemzet gibi göründü. Yarab... © Manzümeler yazardı: «Başımda kâset ezvak» *Elimde bir kandil.» Gözünüzün önüne Ali Naciyi başın- da kâsel ezvak, elinde bir kandil ile Betiriniz. Sonra şöyle de nesir yazardı: *Sârayı terennümümün> sarayı te- Tensümümün, saray billür huzuzatı ye inümümün » diye nesir şaheser-| Nihayet Şehabeddin Süleyman bizi kışkırttı, Fecri âtiye hücumlar yapa- Sağız, Fecri âtinin bütün kahraman- lazım taksim ettik, Payıma Köprülü- e Fuad düşmüştü. Kendisine çat- Fakat asıl sürpriz bazı büyük edip- leri tanıyışımda oldu. Birçok edipleri Basıl tasayvur ederdim? Karşıma na- $I çıktılar. size bunu anlatayım. Meselâ Hüseyin Rahmiyi eserlerin- Eayet çaçaron, çenebaz bir adam âvvur ederdim, Bir gün Babıâli Saddesinde rast geldim. Babam ken- İ€ Konuştu. Aman ne mütavzı, ne kibar, ye centilmen bir adam. Pakât bir zamanlar sansürden çek- ğimizi bif bir anlatsam bitmez. «Ne-| dim» mecmuasını çıkarıyorum. İzmir ıda bir makale yazdım. Sansür yalnız ilk cümlesinin ya- sını bırakmış ve bir de imzamı.. ma- Şöyle çıktı; “Sari zeybeğin2 atını koşturduğu Gâğlarda...» deniliyor, altında da «Ha- İd Fahri> imzası.. işte bu kadar, *Bir gemi yelken açtı.» şairi Ali Kâmi tarihi kadimden meşhur Sam- Sn efsanesini almış bir manzume . Sansür bunu bizim Samsun “Şehri zannetmiş. Katiyen manzumeyi | Menettiler, | ”— Yahu bu Samsonla bizim Sam- arasında fark var... Kim dinler? Geçen günkü edebiyat toplantı- lârından aklıma geldi. Eskiden ya- Pilan edebiyat toplantıları Ourdu? — 15 günde bir Yeşilköyde, Halid Ziyan köşkünde toplantılar oyapt- | Td. Bu toplantıları ekseriya Celâl Bahir tertip ederdi. Cenap Şehabed- Ve diğer bazı üstadlar bulunurdu. Bu gibi edebi toplantılarda gayet 1s- 1 bir Hsanla konuşulurdu. g, Pakınız, sansür dedim hatırıma gel “ Reşat Nuri ilk hikâyelerini bizim edim mecmuasında yazmıştı. «Ko- m telâşı diye bir hikâye yaz- Muş. Sansürden şiddetli bir emir: Ko- 4 alay edilmez... diy yenin başına bir «bey» getir- Ma bey» oldu. Sansür an- yeyi «Komiser » gibi bir Müfatıa meşretti. ve i Yat hatıram şudur: «Baykuş» u Darülbedayie | nasıl | 4 ; Şair Bay Halit Fabri götürmüştüm. Okundu. Süleyman Nazif hakkında iltifatlarla dolu bir konferans verdi: — Bu genç yirmi senelik edebiyat hayatını bir hamelede atlamıştır... de- di... Baykuşun temsilinde tiyatro hın- cahınç dolmuş, Herkes beni tebrik | ediyor. En büyük edebiyat adamları | orada.. temsilden sonra Darülbedayi | artistleri tarafından şerefime bir ziya- fet çekildi. Muazzam bir ziyafet. Eli- za Binemeciyanla yanyana oturuyo- rum. Biribirimize #Htifallar savuruyo- ruz. İşte o esnada hayat bana sofranın üstünde ışıl ışıl parhyan şaraplar gi bi pembe görünüyardu. Zannediyordum ki hayatım hep böyle geçecek, edebiyat bana hep böy- Je saadetler temin edecek.. lâkin pek az sonra hayatın hiç te şarap rengin- de olmadığını, hem de o kadar iyi an- Jadım ki... Bir sigara daha içtik. , — Size Yahya Kemalin bize bir arişliğini anlatayım, Bilirsiniz Yahya Kemalin bir manzumeyi bitirmesi me- seledir. Bir gün Nedim mecmyasına geldi: — İnkıraz manzumemi bitirdim... Gelecek nüshaya veririm: İlân ediniz. dedi, Bu İnkıraz manzumesi senelerden» beri bitirilmesi için çalışılan bir eser- di. Eski Bizans hamamlarmdan bah- sediyordu. İlân ettik. «Yahya Kemalin meşhur manzumesi bitmiştir. Gelecek nüshada neşredeceğiz.» de- dik, Gelecek hafta geldi. Yahya Kema- lin manzumesi. yok... Aman. Yahya Kemali ararız. bulmak mümkün de- ğil.. gelecek nüshaya şöyle bir ilân koyduk: «Yahya Kemal beyin hastalı- ğı dolayısile İnkıras manzumesi eli- mize geç gelmiştir. Gelecek nüsha- mızda dercedeceğiz.» Gelecek hâfta ararız. Yine Yahya Kemal yok. Nihayet güç hal ile onu bulduk, Elinden bit manzume aldık. Amma o İnkıraz manzumesi değil, meşhur «Akıncılar; şiiri idi. Yahya Kemal hâlâ «İnkıraz» man- zumesini bitirmemiştir. Biz «Nedimş de İnkıraz manzumesini neşredeme- dik amma, bu yüzden inkıraza uğra- dık. «Nedims battı.» — Tiyatroya alt hatıralarınızı an- latır mısınız? — Aklıma şu dakikada Bürhaned- din geldi. Ne sullani tembeldi. Aktör olduğu halde hayatında tek satır ez berlemiş adam değildi... Neron işmin- de bir piyes yazmıştım. Bürhanedin Neronu oynıyacaktı. Romayı yakarken manzum bir parça koymuştum, <İşte yanmaktasın Roma...» Diye başlıyordu. * Piyes tam buraya geldi. Bürlianed- din «İşte yanmaktasın Roma.> mıs- ramı unuttu, Aklından gelişi güzel uydurmalara başladı: — İşte yanıyorsuh., tutuşuyorsun.. sen Romasın.. ben de yanıyorum. Ben de tutuşuyorum.. Roma.. Roma. yandın yahu... 'Tabit piyes berbad oldu. Halk şaşır- | dı. Ben de o kadar kızmıştım Ki tiyat- zodan kendimi dışarı attım. H.F. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Halâskârgazi caddesinde Halk, Taksim: Nizameddin, Tarla- başında Nihat, Beyoğlu: Kanzuk, Dairede: Güneş, Galata: Topçular caddeşinde Sporidis, Kasımpaşa:: Vasıf, Hasköy: Halıcıoğlunda Bar- but, Eminönü; Salih Necati, Hey- beliada: Halk, Büyükada: Halk, Patih: Saraçhanede İbrahim Ha- Wi, Karagümrük; Ahmet Suat, Ba- kırköy: Merkez, Sarıyer: Nuri, Tarabya: Yeniköy, Emirgân, Ru- melihisarındaki eczaneler, Aksa- ray: Etem Pertev, Beşiktaş: Nail, Kadıköy: oPazaryolunda — Rifat Muhtar, Üsküdar: İttihat, Fener: Emilyadi, Beyazıt; Kumkapıda Belkis, Küçükpazar: Hasan Hülü- si, Samatya: Çula, Alemdar: Ca- ğaloğlunda Abdülkadir, Şehremi- ni: Topkapıda Nüztm. A Uşağın bir Uşak falyenin fedakârane çalışması neticesinde bastırılmıştır. Uşak şeker fabrika l sının bütün yangın söndürme vasıtaları da, fabrika direktörü tarafından yan- e ait en yaldızlı, rüyah igın yerine gönderilmiş, bu suretle Uçağın, büyük bir mahallesi yangından gösteriyor, mahallesi yagından- kurtarıldı (Akşam). — Uşakta Aybey mahallesinde çıkan büyük yangın, it- İkurtarılmıştır. Resmimiz Uşak itfaiyesinin yangıni söndüren fedakâr efradını VENEDİKLİ BAFFA “Safiye Sultan,, Yazan: Ahmed Refik Tefrika No: 77 Şeyhislam Sun'ullah efendi ısrar etti, yemişçi Hasan paşa Serhade hareket Yemişçi Hasan paşa, şeyhislâma fena halde kızdı. Onu azlettirmeden Serhadde ayak basmak İstemedi. Sun'ullah efendiyi hiç bir işe karış- dırtmadı. Ulemayı bile kendi nasbet- meğe kalkıştı. Şeyhislâmdan Edirne payesine varıncıya kadar bütün ule- mayi değiştirmeğe kalkıştı. Evvelâ Şeyhislâm Sun'ullah efendiyi azlet- ti. Ne Üçüncü Mehmed, ne de anası hiç seslerini çıkarmadılar, Cahil Yes mişçi, bir gün olup ta Sun'ullah efen- dinin gene üfta makamını işgal ede- rek katline fetva vereceğini hiç aklı- na getiremedi. Sun'ullah efendi, müftülükten çe- klldi. Yemişçi Hasan paşa, onun ye- rine, Hoca Sadettin efendinin oğlu Mhmed Çelebiyi gelirdi. Saraya inti- sab eden âlimlerin hepsi çelebi idi. Hatta kendi cehlini bildiği için hep saraya mensup Âlimleri elrafınâ top- lamak ve onların kuvvelile padişahâ yaranmak istedi. Daha kimleri azlet- medi? Kanije muharebesinde kılıcı: nı kaybedip kaçan 'Tumakçı. Hasan ağayı Üçüncü Mshmed: Bağdad vali- si nasbetmişti. Yemişçi bu nasbi be- ğenmedi, Oraya Arnavut Sinan pa$a- nın oğlu Mehmed paşayı gönderdi. 'Tımakçı Hasan paşa, bütün hâsları uhdesinde kalmak üzere, İstanbulda vezir oldu. Okçuzadeyi de yerinden attı, Ni- şancılığı Hamza efendiye verdi. Artık hazırlandı. Yola çıkmayı gö- züne aldı. Yanına hiç bir kuvvet ak madı. Hatta ne çadır, ne ağırlık.. Atına bindi, Belgrad yolunu tuttu. Yolda yatacak çadırı bile yoktu, Ken- dişine meşeden . çadırlar yapıyorlar, Yemişçiyi. orada, yatırıyorlardı.. Ye- mişçi, yirmi yedi günde Belgrada geldi. İbrahim paşanın çadırına bile girmedi. Askere erzak ve zahire da- ğıtmıya başladı... Yemişçi Hasan paşa İstenbuldan Serhade gitmemek için ayak sürür- ken, Serhadde neler olduğunun far- kında bile değildi. Düşman İstolai Belgradı. almıştı, Hatta Kanijeyi bile kuşatıyordu. Yemişçi, ne yapacağını şaşırdı. İş bilir paşaları etrafına topladı. İçlerin- den bâzıları: — Kanijeye varmak lâzımdır. Dediler, Bazıları da: — Lâzım değildir. Dediler, Hepsi de başka başka fikirde bu- Yundular, Nihayet Kanijeye gitmek istemedi- ler. İstolni Beolgrada, Stulwelssen- burga... Oraya gitmek istediler. Çün- kü Nemçe kâfirile Macarlar, 'Türkle- ri yurdlarından kovmak için oraya toplanmışlardı. Karije muhasara ak tında idi. "Türkler oraya giderlerse, İstolni Belgradı kuşatan kâfirlere de oraya yürüyeceklerdi. İki «asker; bir yere geleceklerdi. Kanijeyi kurtar- mak için, kâfiri Sahra cenkte yenmek etmeğe mecbur oldu EE . kalesi ve Kanijeyi almak lâzımdı. Dönüşte Kanijenin zaptı hiç bir şey değildi Türk ordusu İstolni Belgrad üzeri- n6 yürüdü. Arkasını sazlığa verdi, Önüne köprüler kurdu. Yüksek tepe ere toplarını koydu. Öyle top ve tü- İck cengi olduki, akşama kader Türkler Nemçe ve Ma kâfirleri den adamakıllı hınçlarını aldılar. Zs- vallı Macarlar... Onlar da kâfirlerle birlik olduklarının cezasını çektiler. Devşirme yeniçeriler bu wuhârebe- de de kaçtılar. Venedikli Baffanın ka- pı ağası «Kâfirlüyyülasıl; Gazanfer ağanın damadı yeniçeri ağası Ali ağa da hiç bir iş göremedi. Gene kiş bastırdı. Artık, kışlaklara çekilmek lâzımdı. Lâla Mehmed paşa Budin muhafazasına tayin olundu. O yıl da çok kış oldu. Peçevi İbrahim efendi daima Lâla Mehmed paşanın yanında idi, Onun bütün: işlerini:0 görüyordu. :O'sene Serhadlere kar © kadar yağdı ki, yola çikılsa, kar, insanın göğsüne kadar çıkıyordu. Kardan yürümenin ve gitmenin imkânı yoktu. Tuna buz tutmuştu. Berhadâe © Kış vazifeye tayin olunan- lar Tunanın buzu üzerinden gidiyor- lerdı, Fakat buzlar, atların ayakları altında çatlıyor, atlar suya batıyor- lardı, Çoğu canlarını kurtarmak için buzları kıra kıra yüzdüler.-Sonra as- kerler, başından ve kuyruğundan tu- tup alları karaya çıkardılar Şimdiye kadar Macar ovaların- da böyle kış görülmemişti. Düşman İstoln!i Belgrada “yerleşti. Şimdi Kanijeyi kuşatacaktı. «Fakat Kenijede de Tiryaki Hasan paşa var- dı. Venedikli Baffanın ikinci damadı serdar Yemişçi Hasan paşa ne yapa- cağını şaşırdı. Yeniçeri ağası, Güzan- fer ağanın damadı «Sshibetüliftihar; Ali ağa da ne yapacağını bilemedi, İstolni Belgrad yolundan döndü- ler. Mohaç ovasına geldiler. Fakat Kış ortası, Asker barınacak yer bula- miyordu. Kanijedin ardısıra feyyade cılar geliyordu. Hepsi birden Yemiş- çiye hücum ettile! - İstolni Bolgradı kâfire alırdık. Kanijeyi dahi sldırmak istersin, de- diler. Yemişçiye çok ağır lâflar da söyle- Ii, Kanijeye imdada gitmek istedi. Gidemuedi. Sigetvara geldi. Fa- kat kar buram burun yağıyordu. Ye- riçeriler Kanijeye gitmek istemiyor- Iardı. Yağan karlar altında öyle bir isyan ettiler ki, Yemişçinin otağını başına yıktılar. Karlar altında Dra- va köprüsüne doğruldular. Köprü kı- rldı, Hepsi de, o gece, sazlıklarda ve ormanlıklarda yattılar. Nihayet, köp- rüyü yaptırdılar. Belgrada zorla can- Jermi attılar... Tiryaki Hasan paşa, Kanijede tek başına kaldı, (Arkası var)