| Her akşam bir hikâye | Gerdanlık j Cilve, tatlı ve ii gözleri» »İ Ahmede kaldırarak; — Biliyor musun ne istiyorum? dedi, Hazırladığın şu yeni yuvayi #örmek. Karınla beraber Sağınız şu evi göster bana... Ku- n ed... Çok yalvarırım sa- e edin cani sıkıldığı belli İşi Re bozmak istiyerek Me tuhaf igin vardır, Girer di diye şaka eti Ahmed ü, iç aydır a idi. Ja- sile eh evlenecekler. kat gene her akşam Cilveyi a Meğe geliyordu. Kendisini bu ka- « Mesut > bir kadından ona u kadar az ıztırap a a istiyordu. aşan ie iğ ge yPtene tene caksın' i. Nafi- Yere ihl pm ağlı- sın, — Sana yemin ederim, ağlamı- Yacağım. ii pe ik geç. Hem, kapıcı 5 ii Dum bulamaz mısın u— Akrabandan biri olamaz yemi şadı: a p— > Haydi ki giy, gidelim, si daire Taksim mey- danının m en modern ve şık bir apar- tmanında ll Cilve i içeri- Ye girer girmez gör yeni eşya- tin manzarasından mii. teessür duydu, Hele burnuna ç ia bir lâvanta isiian içini ii tün bütün esrar Şüphesiz Ah- Medin nişanlısı yu: kulla- Miyor olacaktı. — Jale sık > buraya geliyor Mu? diye sord $ uğ ül üslübuna göre döş sinde ısrar ediyorlardı. ni Versin Jale eye. Onun ısrarile mo- der eşya alabildik. Cilve bütün azmin. töz Yaşlarını kin ie lam dı: — Rica ederim, Cilve... Bili- Yorsun, li ei ydı... Sene 1 Cilve ile Ahk- Med Bed tanıştıkları zaman, Cilve ko- casifidan ayri yaşıyordu. Kocasi başka bir kadın severek ondan gelesin a olsa idi Ah- med o ilve ile evlenebilir- di. Erkat, Gi kocasindan ayrıl- mağa muvaffak Oluncıya kadar aradan epeyce zamafi geçmiş Ve Ahmed ile aralarındaki bir alışkanlık halini almıştı. Onun için Ahmed evlenme tasavvurla- rından vaz geçti. Cilve buna kat- landı, Sonra, Ahmedin anasının babasının ısrarile ve biraz da para mülâhazasile zegin bir kız almasi- na da ses çıkaramadı. Ahmedle darılmak; ona her şeyden hatta izzeti nefis mülâhazalarından da daha kuvvetli bir felâket gibi gö- rünüyordu. Apartımanı gezdikleri akşam- dan bahleyin Cilve he- men telefona saldırdı. — Aman Ahmedciğim, diyor- du, inci gerdanlığımı kaybetmi- şim. Ahmedin canı sıkılmış sesi s0- ruyordu: — İnci gerdanlık mı? Çok kıy- metli miydi? — Hayır canım, Yalancı i inci. dü a düşürm Neden ba il telâş ettiğimi an- lıyor musun? Telefonun öte tarafında Ahme- din sesi şimdi pek çatallı çıkıyor. lu. Cilve yol öğretiyordu: — Çabuk apartımana koş, ge m ortadan kaldır. Allah ver- İe kimse görmemiş olsa... Ba- na Team sma unutma bei Üzüntüden öl Cilve telefonu ağ Bekleme- ğe başladı. Acaba Ahmedden ne ni 2 krala mil , Öğle izmet- çi a —— > — ha- ber verdi. ai halini görünce merak etti ee mısınız, fendi? Cilve pudra ve krem sürmeyi ihmal etmiş olduğu sevimli ve en- dişeli m e çevirdi: — Daha acıkmadım, dedi. Hem bir telefon o ns acele bir telefon. Bir saat sonra hizmetçi tekrar göründü. iile, hareketsiz, sakit, başı önünde, hâlâ telefon bekli- hanıme- yordu. Fakat o gün akşama kadar te- Jefon çalınmadı. Ertesi günlerde yip duruyor, telefon Başından bir türlü e e Hizmetçi te- gelli ediyordu yereç sınız, esen ki Ahmed bey bir yere giderse habersiz gider, Belki bir işi gil? Nasıl olsa gee gelir size.. Heli kendi hesabina ötey& beriye telefon etmi; yerde Ahmed bey İstanbulda değil ce- vabını almıştı. ale hanımı da soruşturmuştu. Onun da İstanbulda olmadığını söylüyorlardı. Şüphesiz aradaki nişan bozulmuş olacaktı. Hizmetçi ki bu Mayer Ss gününe Cilveye haber vw — Gen b ii “bak göreceksi- niz! diyordu. Cilve: ! Her şey bitti artık! Fer- yadile kızın lâkırdısını kesiyordu. Bu güzel aşk fena bitmişti. Cilve, bu izdivacı o kadar istiyeni medin ana babasının hiddetle- rini, Jalenin nefretini göz önüne getiriyor, bu felâketten kendisi için büyük bir vicdan azabı çıka- rıyordu. Kim bilir Ahmed de ne kadar kızmıştı. Belki de Cilveyi gerdanlığı mahsus orada bırak- makla i i sıl e İzi e yesinden, üzüntüsünden ölecek zannediyordu. çıkmayı, gezmeyi, eğlenmeyi tav- siye ediyordu. tatlı bir biraz sokağa saki; mm .. meden güneşte dolaşıyordu. Bir gün, yanında bir otomobil durdu ve içinden Ahmed fırladı ilve! diye kendisine koşu- Kış onada > bahar salt mev: başladı. yordu. Cilve hayret içinde kalmıştı. Ahmedle beraber eve döndüler. Ahmed neşeli, memnun, Cilveye kompliman yapıyordu: — Aman Cilv yeciğim, her za ankinden ziyade güzelsin. Biraz lam rengin solmuş ama sana daha ziyade yakışmış... Saç- larını uzatıyor musun? Ne zarif esvap bu... Soldan sağa diği peygamberlik iddia Suriyede Allahlık ve peygamberlik iddia eden iki kişi türedi Bunlardan biri ak v5 şad rakıdan başlıy şampanya v ekiy. kadar her türlü ei İciyek, eden Hasan ei Allahlık iddia eden ğini: gi ve kâtil öteki | tarı Suriyede biri Allahlık, ö ni iddia eden iki kişi türemiştir. All iddia edenin adı aki Mürşid, Peygam- berlik ie ee adı da Hasan Hab Süleyman Mürşid, 30 - 35 yaş- larında, şişman bir adamdır. Pey- gamberi Hasan Habib de Süley- man Mürşidin zıddına olarak çı zayıftır. Bu iki türedi, tepesinde kâin re bir Nd oturuyorlar. Pariste çıkan İntransigeant ga- zetesinin Suriye muhabiri, bu iki türedi le Ma iymici için Sok ye- vardır, Bu evin etrafın- ağa ve ie yemeni üç yüz kadar kulübe vi ru iki tü- redi bu cahil DE e. ara sında Allahlık ve Peygamberlik iddiasında bulunuyorlar. Allahlık iddia eden Süleyman Mürşid zengin bir adamdır. Öküz, koyun keçi sürüleri vardır. Yıllık varidatı 120 - 130 bin fran sındadır. Bu varidatına, kendisi- ne inanan cemaatinin senede 80,000 fraktan aşağı tutmiyan he- diyelerini de ilâve ederseniz, se- e varidatı 200 bin frangı ge- k ara- > Allah ile Peygamberi içkiye değillerdir. — rucu bir Fransız muhabiri şöyle anlatıyo! Allahlık iddia eden adamla Peygamberi, dağın tepesinde Pa- ris civarındaki evleri andıran bir illad de itin itham. Di yanlarında bulunduğumuz üleyman Mürşid, Arak meli dan başlıyarak şampanya ve vis- kiye kadar eline ne geçmiş ise mi- desine indirmekte tereddüt etme- miştir. — Ah Ahmed, ; bilmezsin ne tülü, azaplı günler geçirdim. söyle b Jale ile nişanınız bozuldu mu? biraz bozulur gibi oldu. Bir sigara yaktı: — Evet, dedi. — Benim yüzümden mi oldu bu — Hayır. Gerdanlığı kapıcı kadın bisi kaldırmıştı. nin annesi para mese- işan bo- ili Ben de kendime iş arama- a Ankaraya gittim. Şimdi vazi- yetim gayet iyi. Artık her hafta gene sana geleceğim Cilve... Cilve endişe ile soi — Başka birile nişanlandın inkâr etmek İsiyorilir Fakat Cilve işi anladı: — Sen ne kalpsiz adamsın, Ah- med! diye haykırdı. — Kalpsiz yü sana tatlı gelmiyor mu? Cilve yaşlı iri api kollarını Ahmedi: na de- 5 p Hikâyesi NiL ÇOCUKLARI | İskender Fahreddin ,, <efren gibi zalim ve müstebit k e girmiş oluyordu. Her- ©ste bu iman, bu inanış vardı. Altın tas içinde götürü- “a kesik bir baş Ni tkas başı, altın tas içinde, i htndebe şehirde dolaştırı- V Ekran mların nazırının kafasını k, Parmağa, ona kılıç we hiç İmse cesaret edememiş! Mutkası Firavunun cellâdi öl dürmüştü ai kurtulup. gelen çer, zalim u vezirin fa, hz gözlerile gördüğ ü halde ö- ne ir l e gibi hüküm ve saltanat süren X vezirin kolay kolay öldürüle- Tefrika No. 78 bileceğini kim tahmin ederdi? Etraftaki vilâyetlerden gelen Mutkasın adamları bile onun na- sıl öldüğüne şaşıyorlardı. Mutkas, Mısırlıların - bağında, (felak belâlardan biri gibi yüz elli a şeye sanılıyordu. kendi salaklar biri de böyle söylemişti: «Mutkas hepinizden çok yaşı- ya Mısırlıları zulüm ve işken- ce ile tedip edecek. Çünkü onlar Amon tarafından bu cezaya lâyık görüldüler!» Mutkasın kesik kafası Cize s0- kaklarında Se İğ ler, akay ve civardan gele: safirler ona hayretle ikti kendilerini alamıyorlardı. s Nâra bir akşam kendi- sini brkümderlik ezik çıka- ran cellâda sordi — Mutkasın başını koparırken ana bir v söylemedi mi? Rahot güldü: — Söylemez olur mu? yalla rıma kapandı: (Sana Mısırın bü- tün hazinelerini vereyim.. Bana kıyma!) dedi — Sen ne cevap verdin? — Ona: (Mısırın hangi hazine- lerinden bahsediyorsun? Bu hazi- nelerin çoktanberi bir altın yüzü key let eto). yorsun?) dedim. — Sana vadettiği hazinelerin altın ve mücevherle dolu olduğu- nu bilseydin, onun başını vurmak-, dı ü tin? ta tereddüt mü edecektin? — Hayır. Mısırın karteli n onu - her ne na olursa bi öldürecektim. “Fakat, hal“ kın bilmediği hazineleri meydana çıkardıktan sonra ondan hesap soracaktım. Gizli definelerin gö- mülü olduğu yerleri öğrenecektim. Rahot bu hizmetlerinin karşılı- ğmı görmek istiyordu. Prenses Nâraya o akşam ilk defa maksat ve isteğini açıkça söyledi: — Mısırlıları m kavuş- turdum. Onların başına senin gi- bi nazik, merhami etli ve uzağı rür bir hükümdar getirdim. Bai gelince: Bir arzum var.. Hüküm- dar Nâraya vezir e ve Mut- kasın sarayında, oturmak, Bunları na ER örmezsin, m değil mi? a çok ii MEME EO REİS baş- ka koruyacak kimse yoktu, Fira- vunun kızı, babasının tahtına otu- rurken, cesur ve kuvvetli bir adama dayanmağa mecburdu. Rahot yi fakat çok kira itini titretmiş adamdı. — Elbette bunlar senin hakkın- dır! dedi, seni yanıma vezir. ola- Rah muhafızları kli Kefrenin adamlarını derhal Cizeden uzak- laştırmıştı. Nâra akel yaptırdığı muh- ti sarayda yeni muhafız ala- eşem yının himaye ve nezareti altnda yaşıyordu. Şimdi onun bir düşün- cesi vardı: ağ ii «Mikerinos bu inkılâba uzak- tan seyirci en mı bakacaktı?» Nâra müterhadiyen bunu düşük Mp n gün sonra yapılacak me- eğimle hazır lunmak üzere gelen elçiler arasında Mikerinosu soranlar, onun göğe uçtuğuna inanmıyanlar da vardı. Nâra bun- ları düşündük. günün birinde ortaya sula şüphesiz olan kar- deşine Mısır tahtını kaptırmamak nse yapmaktan geri âra vaziyetini çok tehlikeli görüyordu. Bu tehlikeyi merasim gününden evvel önlemek gerekti. Bir günlük saltanata bin e feda ederim.., âra, babasının yaptırdığı Mei halâ başrahiplik eden Tasmanı saraya çağırttı. — Mikerinosun göğe uçtuğumu” abut Amonun gazabına uğ- ln halka bir daha anlatma» nı istiyorum, Tasman! erir rın hortlaklardan ne kadar çekin: diğini sen pek âlâ bilirsin! (Arkası var), / adam diyorsun... ;