aş 24 Kânunuevvel 1935 e Asım da söndü (Baş tarafı Sağ sahifede) r çok edipleri iyi bilir. İşte efendinin bu şöhre- idir ki Necip Asım da ona mülâ- bii bu sebe; Türkçülüğe dair çok kenuşulurdu. Birbirlerinden çok şeyler öğrenir- lerdi. Bana (Türk dili) mehazi olmak üzere kütüphanesini açı- > gibi ona da böyle yapmış- tır. Efendi hakikaten (efendi) çer Sonra d. ücessem Türk Türkçü idi, Şimdi burada alin bir mesele daha geldi: Bazı müfrit türkçülerimiz sıra- ricalimiz hakkında (falan Araptir, alan vide falan irttür) gibi manasız lâflarda kab Halbuki meşhur Mit- hat paşanın yetiştirdiği Gl oğ- Ju Ahmet Mitat gibi bütün Türk- leri okutmuş veya Arnavut e seddin Sami ve saire ve saire Türklüğe sarfetmiş, Rumdur, fa- Binaenaleyh: Emektar bir türk- genç Türklerimize nasi- 5 p E z N d. » E E mecli sofasında bir kanepeye o- rurk mebhasi konuşmuş- vk Tabii bu fikirde de beraber- yi Asım ta Şinasi, Ziy. cektir. Necip Asım için en kimde saadet sayılan bir ha vardır ki ektiği ni yel devrinde türkçülüğün türlü kısım- larından yetişen: ikdamcı Cev. Hikmet, Köp- rülü Fuat, Mehmet Emin, Yusuf Akçure, Tunalı Hilmi, Ziya Gök- alp, Felih Rıfkı gibi daha şu an- da aklıma gelmiyen belki de daha çok değerli türkçüleri. na kelli kucağında çalkanması mesut bir mazhariyettir. Nice faideli, müba- rek yollar, icatlar vardır ki saliki ve mucidi ardından takip edilme- diğinden dolayı zamanıma münha- sır kalmış nmüş gitmiştir. Halbuki (türkçülük) böyle olma- dı. Yukarıda dediğim veçhile çok kiymetli âlimler bu yolu seneler. ce yürüttü. E e ne saadet, ne şeref, ne emsalsiz bir talidir ki Necip Asım ve arkadaşları Türklüğün, türkçülüğün fertler teşebbüsü si bi sönmesi çok mümkün birer ma- bet kandilleri derecesinde iken millet teşebbüsü oldu, bir cihan buldu. Anadoluyu, belki de bütün şarkı azim dairesi altına aldı, Ve o milliyet âleminin üstünden bir güneş doğdu: 'ATÜRK Güneşi doğdu. Bugün türkçülük Atatürkün bayrağı altında muaz- zam bir ırkın davasıdır. Ne şeref- tir ki bunu Necip Bu neşe ile senelerce yaşadı. Ve Asım gördü. müsterih bir vaziyette gözlerini kapadı. V. izbudak Kiralık daire Telefon: 24240 İ ram ki beni AKŞAM. Sahife 9 pi akşam bir hikâye | Taksimden geçerken, birden- bire bizim Nazlı karşıma çıktı. emye giri kısa bir spor es- ayaklarında alçak ökçeli e vE a ekLepii Şaşır- dım — Nea böyle küçük hanım? Dağlara tırmanacaksın, galiba... <> Eibsiğe, Salan ale ğcılke kir bünde âza olur da dağlara tıman- maz mı? u sırada yanımdan bir güzel kadın geçiyordu. Ben ona dal- dım, Nazlının lâkırdılarını takip edemedim. O dağcılık klübün- den başka bir bahise geçmiş ola- caktı. Yalnız son sözlerini işit- tim: Ibuki evlenmeye hiç ya- ve diyordu, Hemen kendimi topladım. de maksadı nedir? di- ye sordum. — Ne olacak, hiç! Ben istiyo- i alsın, oda evlenmi- yor. Evlenmek kendisinin pren- sibine uygun değilmiş! Nazlı ile uzaktan uzağa akra- balığımız vardı. Pek tekifsiz gö- a i seni neye ardi Moli da samet Hamle ği ağzını açıp bir şey söyled gi t ben imei rum ki seviyor. sen? Nazlı gülerek cevap verdi: — Ben sevmeseydim ondan böyle sana uzun uzun bahseder miydim? — Anlıyorum, anlıyorum! de- en, iki gözüm, muharrir. oni disini nasıl yola getirmeli Rica ederim, bana bir yol öğ Bu rica pek Fadağı ie Kol- tuklarım kabarı — Biraz dur pi bir çaresini dü- şünelim, dedi En evvel, bana her şeyi açıkça söyle. Bu deli- Koca bulmanın yolu kanlı kimdir? vi iş yapıyor? —M a yüz lira aylı- ğı var. Yirmi dol ında. sam, boylu, kumral. Çok tipik bir tanıştınız? — İki sene ol alk günden yaşi İlki pek yolun- Hiç yanımdan ayrılmaz. seli ear o da gelir. Plâjlara beraber Kendisini liğini biliyor mu? Bundan aranızda hiç bahis geçti mi? — Açıktan açığa bir şey ko- nuşmadık. Biraz yutkundum, nihayet sor- dum: şüyor musuni Yalnızken » hiç öpüş- meyiz. Fakat herkesin önünde, bir dost gibi, bazan öpüştüğümüz olur. çok alıksın, yavrum. sz ela bu adam evlenir. — Çok istiyorum diyorum ya a, a biraz kurnazlık lâ- zım. Prensip itibarile evlenmek istemediğini sana söylemiş, değil mi? Neden dolayı muş, bunu izah etm — Aylığı azmış. bu bir sebep teşkil simez. ei ey kaza- evlenmiyor- edi mi? ya ye gelince rahatça geçiniriz. unu ona esini mi? — Hayır. ena etmişsin. Ona hak- kın var, demeliydin. Zengin bir kızla nmeyi kendisine tavsi- varmak niyetinde olmadığını, hürriytini pek sevdi- ğini ona anlat. O nihayet seni almak mecburiyetine düşmekten korkuyor. Fakat ona ortada böy- le bir tehlike mevcut olmadığını anlatacak olursan, muhakkak sa- olac silikzıyi unutur, seninle ni- şanlanmağa kalkar. ahi pi — Hiç şüphe etme. Dünyada bundan ksa basit bir iş yoktur. Fakat bilmem bu delikanlı bu j kadar zahemete değer mi? Para- sı az, diyorsun. Sen kendi a zandıklarını da onunkine ekle- sengene rahat rahat yaşayamaz- sınız. Aklım ermiyor, neden ona varmak istiyorsun. — Bu kadarcık bir şeyi anla- miyor musun. da muhar. rir olacaksın. Ayol onu çıldıra- şe sıya seviyorum! Onsuz yaşaya mam. Bu öyle sizin mr ği daki gibi boş lâflardan değil, Biraz evvel ondan ayrıldığım za- a r meyus olmuştum ki gidey kendimi köprüden re seter diye düşünüyor- m. m osırda sen karşıma eni li benim dediklerimi yap, böyle deliliklere hacet kalmaz, görürsün. Nazlı içini çekerek: — İnşallah! dedi. Biribirimi- zin . elini peu saya ık, Bu anlattığım vaka bundan üç hafta evvel cereyan etmişti, On- dan sonra Nazlıyı görmediğim için meseleyi unutmuştum. Fakat dün telefon çaldı. — Benim, Nazlı. Ne var bakalım. — Büyük bir müjde! Nişanlan- dım. İtiraf ederim ki — Vay:.. — be 3 koltuklarım pek kabar: — Tebrik ederim, a Bi- zim tedbir işe yaradı, ha? — Fevkalâde. Tembih et rini wi harfine tatbik ettim. e Sel bahley ii gördük. öğ- ii ben il nmek fikrin- “a öğre; Ga Akşam dar gile âşıktı. Bir hafta sonra, Seleikek teklifinde bulun- du. Düşün, bir hafta içinde oldu bu iş! r, bakalım... Nasıl bir hafta? da geni biribirinizi tanımıyor muydunuz? Bir aha kopardı. — Ha, anladım! dedi. o değil canım, başkası. ei diker bu. Çok kazanıyor. Ayrıca ser- veti de var. Enteresan bir a genç. Esmer, uzun boylu. Sen öteki san- dın galiba, anladım şimdi. Tekrar bir kahkaha salıverdi. Benim ağzım açık kalmıştı. Hikâyeci İNİL L ÇOCUKLA İskender Fahreddin O ömründe bir defa bile eline ın bile Naca za kendine şuna karar vermişti — ağ bu gece suda boğaca- ğım.. Firavun bile miyetsiz bir iş olmadığını biliyor- du. Fakat, o, içki arasında daha fazlasını ve daha ötesini düşüne- mezdi.. ea Prensin ko- luna girerel — Çiçeklerin altında oturalım.. Dedi. Mikerinos saatler g. vücudünü sarıyor ve gözlerini du- fal — De sen çok güzelsin! Diyerek ellerini avucunun içine dı. dak No. 71 manlandırıyo bei emiri — Bir-yığın ateşle oynuyor gi- bi, parmaklarımı yuyoru Naca! seni date yaratmış olmalı, Naca birdenbire önünde duran şarap tasına sarıldı: ydi içelim, prensim, Gök- Tepemizde ışıldıyan yıldızlar bi- rer birer sönü gümüş telli elbiselere bürünmüş bir gelin gibi yükseklerden Him lıyan ay, şimdi kara bulutlar ar- kasına ay Haydi gel, o mey- dana çıkmadan birbirimize sarı- lalım, Mikerinos! Biraz önce bizi, süne ve dayadı. Katılırca: İL İk aki Genç veliaht kollarını uzatmış- — Kendimi bir rüya içinde sa- nıyorum, Naca! Sen Mısırın ger- çek en güzel, en ateşli, en cana yakın bir kadını imişsin! Birbirlerine sarıldılar.. ler. acanın ateşli prensin içine, bir anda, cehennem- lerin bütün ateşini boşaltmış gi- biydi. Mikerinosun damarları tu- tuşmuştu. Prenses Naca şimdi Kendinde değildi.. Kocasını kaybettiği denberi, ilk defa bir erkeğin kol- ları arasında yatıyor. Naca süzgün gözlerini yere in- dirdi.. Havuzun içinde ötüşen aktı. — Oh... Hayat ne kadar tat- lıymış... Ben üç yıldan! bi neden ateşten ve şaraptan uzak yaşıyor- dum?! Zavallı kuşlar siz sana ce- saret verin.. gece şu kü- gücük havuzun içinde, Mısıra ve bir mahlüku boğmak is- 'e birden başını prensin göğ- sına gül- meğe başladı. Maple. — neler söylüyorsun? Neden gülüyorsun? Sakın benim le, havuzdaki ba- balıklardan çok hoş- ırım.. Onlar insana hiç zarar vermiyen mahlüklardır. edi. Prensesin kahkahası bir- den durdu.. Elini kalbinin üstüne koyarak, yarı açık gözlerini se çevirdi: — Beni sahiden seviyor musun, Mikerinos? — Ben gerim şimdiye kadar seni görmediği müteessifim, Naca! Fm sonra es ay rılmama imkân u gece içi- me boşalttığın bu ani beni bir anda yakıp kül edecek kadar kuvvetlidir. Prenses, Mikerinosu sevmeğe üzel, şakrak ve cana ya- kın bir ze hangi kadın sev- mezd Naa, Firavanum kardeşine ver- i sö: idi ge Tşya Fa- LİN iki, Pi a ram b kat, yeni başlıyan bu sevgiye kar- şı taş gibi duygusuz ve hareketsiz kalamıyacağını anlamıştı. İçinden söyleniyordu: — Bu kadar yakışıklı bir genci ben nasıl öldürebilirim h bette daha iyi olacak. Hem bu ta- a senesi sonra, yankialn Mike- hibi bir prens giymelidir. Bu tac en çok ona yaraşır. O gece Dna başında sabah. ladılar.. Prenses Naca, Mikerinosa her şe- yi iy oç yi vermişti. Fa- ei sabahleyin güneş doğ- madan saraya döndü. İki gece a Mikerinos tekrar prensesi iy — ia ti, Naca bu mada, genç ei ea m süs kınmasını söyliyecekti eğim ökime heels nd öüi