7 mey sikecem 4 ” men di üzül MAR © Kânunuevvel 1935 AKŞAM Sahife 9 Küçük kızını ormana oğan merhametsiz anne Kızı her gün döver, vücudunun muhtelif yerlerini ein Fransada bir annenin canavarlı- dırmıştır, acıklı hâdise hakkında şu tafsilâ- tı veriyorlar Lisieux kasabası civarında Le- Sak yedi yaşında Lüsyen adında bir kızcağız, ailesinin yanında ya- şamaktadır. Kızın Yandıran hali ve ta' merhamet u- avri, kendisini bütün köy hali nin müphem cevaplar ver- mesi, şüpheler uyandırmış, köylü- ler jandarma karakoluna baş vu» Tarak kızın ind söran iğii haber vermişlerdir. rm derhal tahkikata başlamı annesini sıkıştırmış- lar, rak zamanda civar orman- larda da araştırmalara başlamış- lardır. ayet bu araştırmalar netice- nde zavallı kızcağız, perişan ve aç b amıştı. Lüsyen bir ağacın dibinde çöküp oturmuştu Jandarmaları karşısında görün- acıklı macerayı > bir saffetle “öyle anlatmıştır. nnem bir gün ban — Haydi! rai e git, b daha seni gözüm görmesin... dedi. Ben sordum: — Nereye gideyim! Anne! > Ormanlara git, orada yat. Bir daha gözüme görünme diyinei m de başımı önüme eğerek or- Man yolunu tuttum ve bir daha #vimize uğramadım. ızın bu hazin sözlerini işiten İandarmalar, bir ananın kendi öz “Vlâdına bu kadar merhametsiz Küçük Lüsyen ve insafsız davranacağına inan- mıyarak hayrete düşmüşlerdir. un için işte bir yanlışlık ola- ona iii Merhametsi zanne; Lüsyenin anlattı- — Evet söyledikleri doğrudur. Bu yumurcağı artık çekem lum. Ke: ormanlarda yat dedim. Zabıta merhametsiz anayı hal tevkif ederek iyor- isini evden kovdum ve der- adliyeye ver- mekle beraber tahkikata da de- vam etm iş ve acı bir takım haki- katleri p meydana çıkarmıtır. avallı kızın sır- Cana na, 2: tına, uydılyılakı yükler yükle- tiyor, Lüsyen yükün ağırlığı altın- da sendeledikçe ve yere yuva rlan- İmama kendisini insafsızca dövü- yor, ni ısırıyordu. vücudünün muhtelif yerleri- Bu merhametsiz ananın bu hare- keti, bütün Sare derin bir he- yecan uyandırmıtı Jin akşam bir hikâye | Esvab belâsı j ai serseri, bu rüzgâr ka- ar serbes oğlan da nihayet evle- niyor ha? Zavallıcık, o da kapana yakala ektubu elimde, oku- yup okuyup bir türlü inanmak is- temiyorum. Floransaya gitmişti, Aklınca si- “yasi ilimler tahsil edecekti. Fakat ni ziyade onun hususi ilimlerle meşgul olacagına &- indim. Orada an- siyondan bana m a zıyı re e birinde panı ri tam İngiliz ti- pinde bir Ün İsmi deGladys. Ben bu mektubu Mei an ran tahmin etmiştim. Bizim Dai Taka bu Gladyse tutulacak li tim, Fakat Ven hiç aklıma gelmezdi doği Daim bana ire yazın- ca işin Et çe aşk ii ok duğunu der tahmin etmiştim. Bir İngiliz mn yaa İri diki ya. Floransada evlendiler. Oradan i Merakla sor- — Karın eğen Kendisini ne zaman göreceğim İçini İl rey — Doğru söyle, dedi, şuna sen de şaştı ailönini ME a hiç aden yilin t bakalım anl oldu bu Me Hem dali evvel, söyle. Ne za e onu? Otele kaç- © eler vi e Yok, iki gün ye- tişir. Si değil öbür gün gel, İş- lerimiz var, berber, terzi ve man- je... Floransada olmazdı. Muhte- reme kayba böyle şeylere mü- saa esvap giyecekler, saçlarını tevrat- taki kadınlar gibi tarayacaklar- dı. Bu gülünç kıyafette karımı İs- tanbulda nasıl gezdiririm. Şimdi kendisini adama benzetmeğe uğra- şıyorum. — Öyle amma, âşıksın kendi- € 3 — Ne dedin? Ne dedin? Anlat- mağa vaktim yok, Duramıyaca- ğım. Beklerim seni. — Güle güle... Gladyse e söyle benden — Pu Eleni Giladys değil, An- meter sex Ben hiç ehemmiyet vermedim. İsimleri ırmışım zannettim. klımda kaldığına göre An- nabella kızların çirkini idi. ap gide < yi şi her vakit aramızda idi, O ak. şam için Mikel Ancelo meydanın- da mehtabı seyretmeğe karar ver- miştik. ekten sonra, iki kız kardeş dirince yenii olduğumuzu düm. Bilirsin böyle payi mz w ee Tat ET sıla. — Tecrübe e iyi oldu, dedi. — Karo e? — Karı air kestirttim. Kendisi bir, türlü karar veri yordu. Yüzdeyüz kazandı. Maat- eği daha gelmedi. Sokakta. Terzid Bu ne tuhaf şey. Bunlar yeni ev- liliğin ilini çıkarmadan dükkân dükkân dolaşıyorlardı demek. Bizim Daime kızın, güzelliği ye- tişmiyor da onu süs ile bir kat da- ha sil mi çalışıyordu? a edim, sen bana bu belden birinin çok güzel oldu- miyor mıydın? Şimdi EE b ne hacet? — Ha, evet... dedi. Gladys, Çok güzeldi, — Şaşırdım kaldım. sordum: — Nasıl, sen... Ötekini mi ak . a! Çirkinini aldım. Yanlış- Hin ai kabahat benim değil, nek Ain benziyen iki esv . Bak anlatayım da.. Bu sr içinde bana en ik et Daimin neşesi ve ala- dedi, bu pastor Smith idi. Bir akşam, Gladyse pansiyo- nun merdiveninde rasgeldim. Hep beraber dışarı çıkacaktık, babası, anası, kardeşi de gelecek- lerdi. Daha evvel, beraber gezin tiler yapmış, müzeleri ri z du ki, Kara diken gibi kız karde- ni rp ni bir zere Sonra bir ayak sesi... İkimizde birer tarafa e Ek Ben şapkamı giydikten sonra tekrar im çıktım. Bu sefer merdivenden inerken tekrar “Gla dyse ras gelmeyim mi? Hemen yi« ne beline sarıldım, göğsüme doğ- ru çektim. — Terbiyesiz herif! Feryadını pe suratıma bir şamar inmez mi? Ben ne olduğumu bilemedim. Kizi biribirinin ayni olduğu için lıkta kendisini Gladys zannet- mişim. İşte burezalet dolayısile onunla evlenmek mecburiyetinde kaldım ve evlendim. Artık zavalli Daimi teselli et- mekten yin yapılacak bir şey kn) z, dedim, insan çirkin kün ON kere daha mesud olu — Gel çü ak sana karmı göste“ rTeyim, sokaktan geldi, ayak se- sinden anliyorum. Annabellayi ö ben ez Kesilmiş saçlar, arkasında m esvab 6 kadar yakışmıştı ki tam esmer bir İskoçyalı tipi! — Aman bu ne lâtif şey, Daim! dedim. — Ya! diye güldü. Benim ese- rim, Onu ben bu kılığa sokmadan evvel göreydin anlardın... Her zaman esvablarını ben inti- hap edeceğim. Seni temin ederim ki vi bir vakit Gladys gibi giyin- ecektir. Esvabı yüzünd. bir | ii aldattı, bu yetişir! Hikâyeci CENGiZiN OĞL ve Fahreddin 'n ibaret olan e Mel filosu ön yılının ilk ya- da AR (Canım Hatun) un hastalığı ne idi? Bu sırada, Kublâyın çok sevdi- Ğİ ze “nba birisi birdenbire hastala (Canı, yi tun) çok genç ve al bir e lkkamis zev- iy ört tanesi imparato- içe map taşırdı, (Canım ha- w unların başında gelirdi. an eleri de sıra ile bütün du, asimde yanında bulundurur- Kub; lây (Canım hatun) nun iş, fakat, imparato- muştu. Tefrika No. 205 riçenin hastalığı Kublây hekimlerini ek olsa, m bulunuyo: wblây, imparatoriçenin LU) buna mâni ok Çinin bütün tanınmış toplamıştı. içeci uayenesinde muha- fız kumandanı (Bay - An) hazır rdu. hiz- metine üç yüzden fazla kız ve yet- miş beş hadımağası tayin etmi işti. Çinli hekimlerden biri, bir ak- şam hakanın huzuruna çıkarak dedi ki: — İmparatoriçeyi, sarayda, her ün esrarengiz bir şekilde zehir! | ze | örünmeyen bir el pe ye la bunca dikkat ve ihtimama rağmen zehir mikta- rı azalmadıktan başka her gün biraz daha artmaktadır. Bu eli sizden başka kimse bulamaz, ha- kanım! Kublâyın içine giren bu şüphe bir anda büyümüş ve hakanı im kete getirmişti. Ne yapacağını bilmiyordu. Kamçısını eline alarak sarayda önüne geleni ği şiddet alim mıştı. Bütün hekimler bu fikir ve ka- naat etrafında birleşik bir halde, amme lenme hâdisesinin önü- ne mn siz iz geçebilirsiniz! Diyorlardı. Verilen ilâçlar tesir- siz kalıyor, güzel günden sin e zayıf düşü- yor ve mütemadiyen — Beni kurtarın! Bl Kk iyor lây çok muztaripti, Here ge ce, me yalnız kalınca — Tanrım! Sen onu bine ba- Zışla! Diyerek saatlerce yalvarırdı. Artık Kublâyın sesini tanrı da duymaz olmuştu.. hatun) bitkin bir halde, iri güzel gözleri, -yağı biten bir kandil içinde sön- ıklar gibi titreşi- yi Peri ee Ve i tanı "Bir demet ile Mena. kurtar. e Kublâyın sin muhafızı Gi - An) bir sabah erkenden sarayda- ki odaları dolaşırken, hakanın Japon kâtibi yi çi) nin odası önünde durmuştı General ma An) buraya ge- lince, sanki kendisini şeytanlar dürtmüş gibi, birden özünü ka- pının anahtar deliğine yerleştir. i. - Çi) sarayda herkese emniyet telkin ederek, üzerine hiç bir şüphe çekmeden sessiz ve us- Tuca yaşıyan bir adamdı. General, ondan en ufak bir fe- nalık bile ummazdı. Ve gözünü anahtar deliğine koyduğu zaman da generalın kafamda 7 e bir sinek e ve tereddüt Fakat, (Bay - An) a ös nünde, gözile gördüğü şeylerden o kadar korkmuş ve titremişti ki.. Eğer kendini tutmamış olsaydı, hiddetinden kapıyı açıp içeriye e ve işte o vakit her şey ak tüst olacaktı. 1 tekrar ü deliğe ştirdi.. (Kan - Çi) ri bir vazonun içine yerleştirdiği - aprakları arasına gözle & peyaldslinı kadar ince bir 8 yerle: serpiyor ve dişlerini sırıtarak*'ken- di kendine mırıldanıyordu: — iki, ün sonra, çiçek ha- zırlamak derdinden kurtulacağı- mi umuyorum. (Canım hatun) ge- r erirse, Kublây bunu bir uğursuz- luk sayarak, Japonya adalarına gönderdiği filoyu şüphe yok ki, geri çekecek ve Japonlarla uğraş- mak fırsatını bulmıyacak. ğa düş a anlayınca derhal erik dönmi (Arkası Sk i EE