iü Ağustos 1935 SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SULEYMAN KÂNI IRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur — AKŞAM Tefrika No. 543 Abdülhamid müşür üniforması giy- mişti, kaputunda altın düğmeler vardı.. Beşiktaş, camiinin meydanı bir “cnebinin asker arasından disini padişaha göstermesine hiç te müsaid bir yer değildir. Bloviç te burada Ahdülhami- ea gözüne eee meyus ol- uştu, ri yapılı bi. ken- risi soluğa üç arkadaşın bu- | lun Fİ için Bloviç ile yanındakilere İşaret etti, Kadin Bloviçe: — Filip fendir Bizi iyi bir noktaya yerleştirmek için hususi bir irade getirmiş olmalı. Dedi. Filip efendi bunları pen- Tam şyuldu Padişah geliyordu. Fi- da €fendi Garaçinoya bir şeyler Söyledi. Garaçino Bloviçi sedir rTmeri üzerine oturttu. Bloviçin oturduğu yerde etra- finda kimse kalmadı. uhabir başı pencereden uzan- bacakları sedire sarkmış, Tahatsız bir durumda kalmıştı. Anlaşılıyordu ki o Abdülhamid Sörsün diye kendisine (poz) ve- k istenilmişti. Filvaki Abdülhamid araba ile diil ştü; Bleviçin Yıldıza sıkması iradesini tebliğ etti. Bir, İki a sonra da Me hususi tabibi Mavroyeni “daya girdi. O da Bloviç del bi Taz konuştu. w karşı çıkarılan abes iftira e kendiniz takdir eylerdiniz. 2” nun sıhhatte, dimağını Sıkmıştı, Tekrar e girince: e © İrade katidir. Yıldıza gide *8iz. Bir mabeyinci orada ne mal Yapacağımızı söyliyecektir, Sml sonra dördüncü bir ira- Bloviçin Yıldızda (yaveri ek- <n dairesine gitmesini bildirdi. iç Garaçinoya: Bu rene pi eden emir- im vej leri si md. çel SN 8 Padişah nöbetçi mabeyinci- te © eder, oda bir vasıta ile liğ eyler, Cevabını verdi. İM ki padişah namazda Ml Ge u zan Avrupalıla- Müslü, inlerce hatalarından biridir. Wmanlar namaz kılmak i için <amie KE değillers | dir. Alla zırdır. Cami ibadet için bir top- lantı yeri ise de burada padişa- hın adamlarına şerbetler ikram ettiği bile olur. bu sırada hademe tep- siler üstünde şerbet götürüyordu.) Haftada bir selâmlık resminde padişah kendisinin sıhhat ve âfi- yette olduğunu halka gösterir. Ab- dülhamid bir (Viktorya) araba- sına binerek sarayına gittikten sonra oviç ve arkadaşları'da araba ile Yıldıza çıktılar, Filip efendi kapıdaki nöbetçiye, içeriye girmek için irade bulundu- ğunu söyledi. Misafirler yaver dairesine alın- dı. Kendilerine kahveler, sigara- > ikram olundu. in dakika sonra bir mabeyin- i Bloviçe söyledi. da geçildi. İnce hasırlarla şenmiş bir salonda mabeyinci Blo- ve durmasını bildirdi. u ana kadar hiç kimse Blovi- çe ei çıkacağını söylememiş- rebileceğini tebliğ edeceğini zan- nediyordu. Mabeyinci biraz ilerliyerek açık bir kapı önünde durdu. Oradan Bloviçe yaklaşmasını işaret etti. Bloviç te birkaç adım atınca ayakta sai Abdülhamidin kar- şısında bulun adişahın çe birdenbire görü- nüşü Bloviçte (biraz heyecan uyandırdı. Abdülhamid Osmanlı ordusu mareşalı üniformasını giymişti. Ba- şında kırmızı fes, bacağında kır. mızı çifte şeritli mavi renkli pan- ie ayağında mahmuzlu çiz- Setresinde bir madal- ii rdu. Kırmızı astarlı £ putunda altın düğmeler görü- kara gözlerinin en tat- ve düşünceli, fakat metin ve nafizdi. m içine — ek olani bu gözler yüz brati gölgede kalınca bir kat a derinde gözüküyordu. Alnı hafifçe kırışmıştı. üzün veren bir kud- ret ifade ediyordu. Üst çenesin- de bir dişi eksikti. Fesile sakalı arasından şakaklarında görünen siyah saçlar pek kısa kesilmişti. Sesi kalın, sözleri vazıhtı; cüm- leleri uzuyor ise de tereddüdsüz bitiyordu. Abdülhamid Bloviçe doğru iler- liyerek beyaz deriden eldivenli za uzattı. a oturma- ül) mavi çiçekli kırmızı damasko ile kaplanmış sedirde arkasmı ha- fifçe bir yastığa dayadı; im d mabeyinciye her yerde hazır, na- Bu mabeyinci Ragıp beydi. Ra- gıp bey de Bloviçin yanında di- ger bir koltuğa oturdu. Bloviç tercümanlığın Münir bey tarafın- reye e haz mine Bloviç eğildi: ve ebeni kabul a Türkiyeden © çıkmadı- ğım için pek mesudum. Çünkü Bütül gördüklerime, işittiklerime metpena- hilerini bu kanaatle selâmlarken hakikate temas eti tiğime inanmış bulunuyorum. cârkel var) go AKŞAM Abonelerine kıymetli kitaplar hediye ediyor Bu fırsatı kaçırmaz- sanız hem Türkiye- nin en müfekâmil bir gazetesini oku- muş olacak, hem de bedava en güzel e alabile- eksiniz. | ağustos tarihinden 30 e tar rihine kadar yani iki ay zarfında zetemize bir senelik, altı aylık veya üç aylık abone yazılacak ve yahud abonelerini a iki müracaatla esasen mevcud ay zarfında idaremize dan aşa de kendilerine hediye posta ile adreslerine gönderilecek. tir: 1 senelik NK 300 kuruşluk dedem kitaj aylık e 125 kuruşluk ban kitap, 3 aylık e 50 kuruşluk bedava kitaj ği ve eylül za 5 gaze- temize abone yazılacak v: cud abonelerini uzatacak ze: bk mev der- hal AKŞAM Neşriyatının e liste- si gönderilecek ve elerinin müd- detine göre hakları olan ni ki- tapları bi bildirmeleri e kendilerinden rica edilecektir. İst tarafından verilerek derhal adresle. ir. rine gönderilecektir. par AKŞAM gazetesi- nin ikramiyeli abone müddetinden istifade ediniz ! AKBA müesseseleri Ankaranın modern türkçe fransızca ve ecnebi lisanlarda kitap, gazete, mecmua, fotoğraf levazımı ve modellerini temin der, Maarif vekâleti karşısın- da telefon 8377 besi: Samanpazarında Yazan: Birinci Bölüm i Üçü Halbuki o sabah bütün Midea ği üstündeydi. Zama: man öfkeyle kırışan e La dar da cana yakındı. Salih kirpikle rinin uzun, kıvirc em kaşlarının, hem d apaklarının aşağısını gölgeledi- ğini farketti. Çamura körlük bahçeye çık- Sahife 7 Tefrika No. 9 Bunu bilmiyen yoktur ve eş dost bana da haber verdiler. Artık sözleri titriyordu. Salih susuyordu. — Al diyeceksiniz. Her- nnem kes gibi annem de biliyordu, amma onu teselli edenler vardı. tma! — İsyan mıediyorsunuz? Öyle m . artık söz söylemeğe hak kaz Bağıra: Bir hıçkırık düğüm- lendi: x biraz içimi açıyor. Mehmed Aliye kar Topraktan, otla, kağ gayet yavaş İyi al tahta di. Alnına bir d a damladı. Ürperdi. Salih beline kayar. eşarpı kadımın omuzlarına koydu. — Mersi. n yağmurlu soğuk ha- Sal W- berbat bir yer olu- yor. Ya konuşuyoruz, yahut ben okuyorum, çok okuyorum, Bazan da piyano çalıyorum. Yaprakları yağmurla yıkanmış ağaçların pırıltısinı seyrediyordu. Kış uzun sürüyor, bitip tü- kenmek bilmiyor. Tabiatın üzeri- mizdeki kuvvetli nüfuzuna dik- kat ettiniz mi? Hav du muydu bizede bir hüzün çö- ker. Mehmed Alinin bir sözü vardır, bir yerde okumuş, aklın- da kalmış: «Gözüm bir ruh hâ- letidir» der. Bu ne demek? ie ar düşündü n böyle al seni a hüzünlü ok Bi mmm atma eşarpın iki ucile oynu- yor, arada bir dönüp Salihe ba- kıyor, gülümsü; ie ordu: Mehmed e de söyled Gözlerini Bir iki dakika dilsiz mi wi di, fakat sessiz değildi, İçinde bir mücadele vardı, Hem derdini Fakat nihayet dedi kiz n her zaman mesud ok madım. Yapyalnız yaşadım. Be- ni kimse sevmedi. — Şimdi?. — Evet, Mehmed Ali diyecek- siniz. Doğru, fakat biribirimize o kadar benzemiyoru: z ki... Hem o beni çok fazla seviyor, bu de- rece sevilmek can sıkar. Eskiden beni tanısaydınız. — eniz... Sözünü kesti: — Ah annem! Kinci bir gülüşle dişlerini gı- cırdattı: — Annem öldüş. bunun için bir şey diyemem. Fakat kızından. çok n izim ev denli. mak istedi. Topukları cıvık top- — Anlatmak rağa saplanıyordu. Rütubetli bir | Siz arkadaşsınız. kol * İnd a üye ii ? lardan alçalıyordu. Arada ir ürperiyordu, halbuki hava ısın- | jç bir damla ya: mağa a e e ilkbaharda yeme sevda ko- — konuşuyordu, İçini çekti. Elini gözüne götürdü, parmaği- i şı sildi. annemin arasında tünde hıçkıranın omuz! çektim: haykırdım. Fatma yere bakarak ilâve etti: öktüğüm gö «Buradan gidiniz!» diye ir ara uştı, Fatmanın sia deil istiyeceğini aklın: tirmiyordu, Sahiden samimi miy- di Mektepten nasıl koğulduğunu, evile hiç meşgul olmıyan bir baba ahlâkını ıslah etmek istiyen cadı bir halanın arasında çektik» lerini anlattı, Evlenmesi de başka bir hikâ- mma bütün bunları neye anlatmıştı? Neden böyle kendini vermiş, içini açmıştı? Bu suak cevap vermek istemiyordu. Eli Salihin elinde gülümsüyordu o a artık. Dallardan son yağmur damla- ları da damlayıp kurudu. Kuşlar cıvıldıyordu. Birden Fatma gene ürperince sordu: — Üşümeyiniz. Kalktılar. eredeyse Mehmed Ali ge- lir, ağladığımı anlamasın. kat suya yetişemedi. Diz çökmesi lâzımdı. — Bana y niZ. Etrafa akasya kokuları yayılı Fai mendilini be Salih aldı, ıslattı, doğruldular, Genç kadının gözleri yer “kisi d gülüyordu. Salih eğilip kalkı- yor, Fatma kulakları gedklıyayi bir kedi gibi cicanlşıyordu. — Lütufkârsınız, dedi. Sonra sordu:: — Ağladığım belli oluyor mı - (Arkası 3 b a ğin ğa, Arkadaş Barısı| Selâmi Kayacan dü