10 Temmuz 1935 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tetfri! No. 56 TACLARI ÇİĞNEYEN HÜEÜMDAR CENGiZiN OĞLU İSKENDER FAHREDDİN “Ankin, bir kayanın konar uzanmıştı.. Birdenbire kayanın lipa uzun ve kara başlı bir yılan çıktı u gözümün önünde boğdul,, ersanin uşağı, Ankinin zim bağlayıp eşya hararlarının içine atacaktı, Can, Mersaya — Bu işi tai inni Mi kafilesi hözirlani yordu. Saray kapısı önüne şarap küp- leri dizilmişti. utsay, biraz eksik şarap ve- rilmesini söylemişse de Oktay: — Ben, ölsem de.. sözümden dünle Ba hsi iye Elli küp şarap Mersanın hakkıdır. Diye cevap vermişti. İhtiyâr vezir bu bahsin hazine- ye çok tuzluya mal olduğunu gör- dükçe hiddetinden titriyordu. Kurnaz vezir, hanin hazinesi- ni zarardan korumak için bir ça- re düşünmüştü. Bahiste küpleri Karal di şarapları bunlara doldurtmuştu. Ertesi sabah Mersa adamlarile birlikte yola çıkıyordu. şya hararla- Oktay Mecidi biraderine he- diyeler gönderiyordu. Mersa, hanın sarayından ayrı- lırken, davul sesleri oartmıştı. Moğollar misafirlerini uğurluyor. lardı. Dört saat sonra Fars beyinin ir gireceklerdi. rs beyi, Moğol hanının ege- iabliği altında, en çok atlısı olan bir kabilenin reisi idi. Fars beyi nin m büyük arinaları varı Oya rtlar Karakuruma (akın yaptıkları zaman, Cengizin kuv- vetleri çok düğimi bir halde idi. Oyartları Fars beyi önlemişti. beri Fars beyi ile arasında hiç bir kavga ve gerginlik olmamıştı. Mersanın arkasından, sea da: Moğol — Şu uğursuz adamın yurdu- ME usklamasn ne kadar sevindim. esi o sabahleyin güneşle beraber yola çıkmı mıştı, Oktay haon, Mersayi y penceresinden selâmlamı, şti, İki saat sonra sarayda bir telâş sezildi: — nses Ankin nerede?, İç işlerine bakan cariyeler prensesi sarayda bulamıyorlardı. Ceriyelerden biri Ankinin yattığı Çutsay bu haberi elini bey- ninden yıldırımla vurulmuş gibi mile: sersem — görüyorsunuz?. iniş ek bir kuş © bile uçamı Diyerek; bütün kızları payladı. Fakat, ortada bir hakikat vardı: Ankin meydanda yoktu. 'utsay sarayı baştan başa ara- dıktan sonra, Ankinin izini bul mak için, meseleyi Oktaya anlat- mağa gitti. pencerenin önünde otu- ruyordu.. çok neşeliydi.. Çutsayın solgun çehresinden, bir lâ ika ia an çe Re: rmış?. dedi. Gükierde air Halal mi dolaşıyor-. Çutsay hakikati gizleyemedi: — Prenses Ankin meydanda ni Bu dört kelime Si ehe çıkarmağa yetmişti. Han göz ni açarak yerinde n a farladı — Ben n başına bir felâ- ket si, yiz sabah gözleri- mi açınca anlamıştım. utsay: — Rüyada mı gördünüz?. Diye sordu. ktay: vet, i, bir kayanın ke- narına lik birdenbire ka- yanın altından uzun ve kara baş- lı bir yılan çıktı.. boynuna sarıl a ve onu gözümün önünde boğ: uf. öl kamçısını eline alarak, Gi birlikte, sarayda ne ki dar cariye ve ya ak varsa, hepsini Bunlar li hana fenalık ya- pacak bir kimse yoktu... sırtları kırbaçla okşandığı halde: örmedik.. nereye gittiğini bilmi oruz.. Diyerek yekieie kapanıyorlar- Oktay bunların sırtlarından at lıyarak geçti.. sarayın bahçesi çıktı. Ankin ölse bile, cesedini bul- mak gerekti. Oktay, Turakinanın odasına git- Turakinanın, Ankinin it luşundan haberi bile yoktu.. tayın kamçı ile i > ek iiçin çok korkmuştu. Okta, — Ankin nerede?, > ah Turaki iyorum, dedi, be şim- di uyan dam Oktay sözlerini açtı: Onun nerede olduğunu sen- den başka kimse bilmez!. Haydi, saklam. oğrusunu söyle.. An- kini Mu deliğe sakladın; han- i uçı a ladın?. Turakina o şaşırmıştı.. ellerini öğsünde kavuşturarak hanın a- ibi diz tü: Ze Tanrı, göklerin bütün yıldırımlarını başıma yağdırsın.. otunda gezdiğim toprakların bü- tün n haşeratı ir vücudüme yapışsın; Sodanmi du- ina... E- ni en sen ayırdınsa, inan an ki, Giz de bütün çocukları- Radyo 10 Temmuz Çarşamba İstanbul, 18,30 Yüzme dersleri, Azade Tarcan, 18,50 Franstzca ans musikisi (plâk), 19, n Halide, 20,10 Kon: ve tango” or- Birsen türkçe sözlü eser- n haberler - Bereli 21, Muh- 0 Gitar söle; Maryo paradi, 22 Mi veli plâklar. Bükreş, e ündüz plâk yayımı ve duyumlar, üz Fa orkesra müziği Çift ke ö m o 5 5 ği 5 Barkılaz, 2205 Ohm pop * Konser 2. W in Miele an santöz tara 20. sö "Gülünç yayım, 21: 10 Hafif, pk 21,50 Keman konse- ri, 22 Senfonik orkestra konâeri, 22. 5 Koro konseri, 23,05 Spor duyum- ncü doğ ürü eserlerinden filhar- Bal tü n konseri, 22,20 let Bodapoşla 20 Opera orkestrası, 20, 5 De düymlağe 1 ,05 Karışık yayım, 22 Öl İan röle © (Vieniaysky'nin eserlerinden konser), İâk, 23,30 ei ve 20 Eğle nesli? müzik, 21,15 Ul aralar, e 45 Aküsü. 22 Trajedi! i Mi Piyes, 23,30 Di iği, İ Pili Perşeml İsi ki 18,30 Me dersleri,, ba- im Azpde e rca 18,50 Almanca zi lâk), 19, Za ie re musikisi (plâk), e koro, 20,10 eri 20 0 Se orkestrası, Stüdyo, go orkestraları, ve Türkçe e sözlü dese N on - e 21,40 Bayan Rezi 22 Plâk neşriyatı. Bükreş, 13,05 Radyo sılon orkestra- v a 14,35 Konser, 18 Em iâk, 20,20 Operet plâklari Pik 20,20 Operet plâklanı, Tl «Andıe Chenier» adlı dört Eki opera m ile), Sonra: Yabancı diller- le duyu Va 30 Vagnerin «Reingold? germek ri 20, 50 Aktüalite, 21,10 Orke Şarkılı orkestrası, 20,40 Şehir 23,40 a era Orkestrası, ler ve Keriz ediciler e ZI,10 Dans müziği, müziği, 700 karş 1450 5 Fasia ittibadına dahil olmayan ecnebi” mamleketler: Benli “3600, ayl , üç aylığı 1000 kuruştur. dres tebdili için yirmi beş e pul esek Jâzımdır. He yil b e BE Damal lm 9 — Hidirellez 68 üney Öğle İkindi Akşam Yan a ri “2s 436 836 12 V 201 457 ais 1619 1943 sana İdarehane: Babıâli civarı Acımusluk Sok. N AKBA müesseseleri Ankaranın modern türkçe fransızca ve ecnebi lisanlarda kitap, gazete, mecmua, fotoğraf lerini temin eder, Merkezi: Maarif vekâleti karşısın- da telefon 8877 Şubesi: Samanpazarında nı senden AHIRAPA ŞI seni gün ir çiyanlar içinde mi Ben gidiyorum.. fakat, kubbenin altında gizli olup biten her şey, ri Sml çıkar. O vakit görüşür (Arkası var) Her akşam bir hikâye Müzayede memuru haykırıyor- talyan ressamı meşhur rellininin tablosu. Böyle ip eser k mu talip? . Satı- eder. z ol Setli lira... iş lira, med Hamdi kendini tutama- in e bir sesle: — Seksen lira! diye Erk Başka artıran yoktu. Memi — Sat ... tım! dedi ve tablo Ahmed Hamdinin üzerinde kaldı. mişti. ra biriktirdiğini görünce ve lede fırsat ei bütün ömrün- ce devam e zuyu tatmin etmekten kalin! menedeme- mişti, — Ah karıcığım, diyordu, öm- rümün en mesud dakikası... Bü- tün hayatımda hülya ettiğim bir lâvhayı ele geçirdim. Hele şuna bak, ne güzel! Görsen bayıla- caksı Filhakika bayan Ayşe bayıla- lacaktı amma lâvhaya değil ona verilen seksen Kirayaf | Kendinden geçti, ağzını açtı, haykırdı: bda herif! İnsanın evle: tür şu tabloyu, gözüm görme: Alimallah, kafam kızarsa parça arça ederim saş Ertesi günü, öğleden sonra ka- pı çalındı. kıyafeti esnafa benzer bir ermeni kapıda müte- reddid duruyordu. Ahmed Ham- dinin kızı Şefika soruyordu: — Ne istiyorsunuz? n Çarşı içinde Kuyumcu- larda antikacıyım, Burada Gab- riellininin bir tablosu varmış, Onu İngiliz var, onun için. Herif bol para vel riyor. Tabloya karşı annesinin fikrin- iki ü mükemmel olduğ raklı İngilize işi anlatarak yarın gene geleceğini vadetti. On dakika sonra Karabet Ah- med Hamdinin yanında idi. Adam. dağız merakla bekliyordu: — Ey, ne yaptın, Karabet? reğine su serpildi. Ben de dön- üm geldim. — Hay Al ah razı olsun, Kara- bet! Beki evde kulağım biraz dinç sea d Hamdi bir taraftan böy- le bir kurnazlık düşünürken ba- tış pa- zarlarını dolaşıyordu. Kendisine Beyoğlun Aynalıçeşme taraf- yle şeyl: ni lır, satardı. yi Ayşe â- nı ve -ihtiyi kleğei Tablo Meşhur tablodan bahse Aile için sw kıymetli bir a idi amma, ne çare, ihtiyaç bu... O kadar dil döktü ki kacı merak etti, ka beraber eve kadar geldi, tabloyu gözden geçirdi. Kadın medhettikçe o itiraz eder gibi oluyor: — Vakıa, fena değil amma Şuraya bg ağaç o kadar gü- zel olmar: Fakat ii — Ne istiyorsunuz buna? diye " Ş du. Bayan Ayşe derhal: j — Üç yüz lira! dedi. j ” Antikacı haykırdı: Uzun bir pazarlık başladı. Nihayet iki yüz otuz liraya uzlaştılar. hanım sevincinden ne ya- Şi pacağını bilmiyordu. gi o ve ane ziya- retini müjdeledi Sokağa atı- j lan seksen lira geri geldikten | başka üste yüz elliliradakâr etmişlerdi. j Biraz sonra, Şefi sokak ven i — Sana iyi kavala var, an ne, dedi. Çarşıdan bir antikacı ermeni geldi. Zengin bir İngilia” tablolara meraklı imiş. Babamın / aldığı tabloya baktı. Çok beğen- “ di. Gene ye Avuç dolusu para alac i Bayan Ayşe kaçırdığı fırsatı gö- rünce saçlarını yolmağa başladı. kadar müteessir olmuştu ki i şarrk diye deni bei ldı, akmışız! Ertesi günü Karabet başladığı ğ komediye devam etmek üzere i i > gi büyük bir üzüntü için- deyd Se a Karabet, dedi, Fe- lâket! Pala Annem sizin gek diğinizi, tabloyu les aliki hiç bilmiyor. Onu bir antikacıya yok ikale satmış. Size karşı o kadar mahçup bir vaziyette ka- lıyoruz ki. — Bari epiyce bir para almış 4 mı? — Ne gezer! > yüz otuz lira cak! arabetin gözleri parladı. İn- ; gilizi falan unuttu. Z — Aman ne âla! diye haykır- dı. Hangi budala buna bu kadar para vermiş! 3 Bu muhavere devam ederken Ahmed Hamdi telâş ile, bir top güllesi gibi içeri girdi. Elinde bir gazete vardı. Heyecandan - ğazı kurumuş, gözleri dönmüştü. ğ beşe ea bakıştıları ei de çıldıra med” bi bir yudum s içerek biraz sükünet bulduktan sonra gazeteyi okudu: Şehrimizde bir antika okul gemisi tir, Geminin ku ? deniz okulu direktörü dün ilba ir yıziyaret etmişlerdir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: